Sen, mektup yazmayı
çok
severdin.
Bize hep
yazardın;
bazen
beyaz,
bazen sarı,
bazen gazete sayfa kenarlarına...
Karşılığı
gelmese de
sen
hep gönderir,
hep yazardın bizlere...
Bizi haberdar
eder
habersiz
bırakmazdın.
Bazen geçmişten
bir günü,
bir
olayı, bir yaşantıyı.
Bazen de yeni
yaşanan bir şeyleri,
gelişmeleri.
Bazen de
geleceği yazardın.
En çok iki
yüzlülükleri,
entrikaları,
sahtekarlıkları,
yalanı,
talanı,
haksızlıkları,
adaletsizlikleri,
ayak oyunlarını yazardın.
Yazardın yazmasına
da
doğruları…
Ancak herkes
senin pencerenden
bakmayacaktı ki!
En
yakınındakiler;
arkadaşların,
akrabaların,
yakınların
nasıl bakacaktı?
Sen ki içindeki
o çocuğu
hep canlı tuttun.
Sen ki herkesi
şaşırtır,
sürprizler yapardın.
Bu son sürprizin
ise
bizler
için çok ağır bir şakaydı!
Acıların
doruğunu yaşarken,
sana
olan sevgimiz depreşti,
pınara
dönüştü,
şelale oldu köpürdü.
Onun için;
sen
gittiğin yerden
bize yaz,
yazmaya devam et,
bizi habersiz bırakma.
Oralardan;
buralara
bizlere ışık tut.
Bizleri
ışığınla aydınlat,
oralardan... (01 Temmuz
2004)
*Değerli Ağabeyim M. Akif KOÇÖZ’ün anısına son günlerinde kaleme alıp kendisiyle olan paylaşımım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder