“Türkiye’de giderek artan bir yoğunlukla özellikle 1950 sonrası uygulanan dışa bağımlı politikaların çok yönlü sonuçları içerisinde 3 unsur öne çıkar: 1-Cumhuriyetle oluşturulan ulus devlet yapısının çözülmesi, 2-Bu yapının öncüleri ulusçu aydınların yok edilmesi, 3-Bu amaç için ümmet yapılanmasının yönetim düzeni durumuna getirilmesi. Bu 3 unsur ülkeyi emperyalist sömürüye karşı korumasız kılacak ve açık pazar durumuna sokulan ülke, parçalanma sürecine girecektir.” (Metin AYDOĞAN)
OLAYLI YILLAR, GENÇLİK ve GELECEK
20. yy başında emperyalizme karşı verilen bağımsızlık savaşının başkomutanı ve Cumhuriyetin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, ülkenin geleceğini gençliğe emanet etmişti. Gençlik, kurtuluş meşalesinin yakıldığı 19 Mayıs ile özdeşleşmişti. Türk Gençliği, kurucu önderinin kendisine yüklediği sorumlulukla, -tüm bu zorluklara rağmen- büyük bir inanç ve dirençle vede devrimci bir ruhla ağır bir yükün altına giriyor, sıradışı bir özveriyle toplumsal muhalefetin temsilcisi oluyordu.
Gençlik doğası ve yapısı gereği heyecandır, aceleciliktir. Gençlik yaşananlardan, ülkenin gidişatından hoşnut olmamakla birlikte; özellikle üniversite gençliği öncülüğünde mücadele bağlamında toplumla/ kitlelerle ilişki kurmaları ve etkili olmaları, yaşları vede yaşam deneyimleri dolayısıyla pek kolay değildir.
1970’lerin
başında çok sayıda genç faili meçhullere kurban giderken, görünmez bir el tarafından
silahlandırılıp ‘Ülkücü ve Devrimci’ şeklinde birbirleriyle düşmanca
çatışıyorlardı. Büyük bir kitlesel güce ulaşan gençlik, yurt yararına olduğu
inancıyla kaldıramayacakları ağır bir savaşımın, gücüyle orantısız bir
çatışmanın içerisine çekilmişti.
Türkiye’de 1970’e doğru gençlik eylemleri doruğa ulaşırken, böl ve yönet devreye girerek (sol/devrimci gelişmeye karşı kendilerini milliyetçi/mukaddesatçı olarak tanımlayan kesim karşıt olarak yer alırken) ideolojik ayrışmalar/çatışmalar çerçevesinde şiddet/karmaşa sarmalında kanlı bir kör dövüşü yaşanacaktır. Gençlik, Atatürk ve Türk Devriminden uzaklaşıp/uzaklaştırılıp -kendini/geçmişini/tarihini bilmeden geleceği kurma hayaliyle- o günün modası ideolojilere öykünürken, Gençler; çıkışı olmayan, birbiriyle çatışan ve yabancılaşmaya yol açan; batıcılık, ümmetçilik/dincilik, ırkçılık, solculuktan birini seçmeye zorlanır. Bir nevi kültür yozlaşması sonucu yabancılaşmaya yol açan her türlü akım yeşerir.
Gençlik eylemlerini yönlendirmek, gençleri olabildiğince kutuplaştırmak, aykırı eylemlerle halkta tepki yaratmak hazırlanan planın ana hedefleriydi. Ve dışarıda hazırlanan bu plan/program kademe kademe uygulamaya geçerek kaos ülke geneline yayılacaktı. Bu plan çerçevesinde; Gençliğin akademik/demokratik istemleri ortadan kalkmış, öğrenci olayları yön değiştirerek, Gençlik halktan koparılmış, halkın kaygıyla izleyip tepki duyduğu kanlı bir çatışmaya dönüşmüştü.
(Ülkede yabancı ajanlar cirit atarken, işbirlikçiler ile birlikte olayları/gündemi istedikleri şekilde yönlendirirken, öğrenci örgütlerinin yönetiminde yer alarak, silahlı eylemleri/çatışmaları keskin eylemleri öneriyorlar; “Devrimci mücadelenin gücü silahtır, silahsız mücadele başarıya ulaşamaz, pasifizme son verelim” diyorlardı.)
Ulusal varlığın en önemli unsuru gençlik hedef alınarak, önce ayrıştırılıp sonra birbiriyle çatıştırılıp ülke geleceğinin dinamizmi etkisizleştirildi. Ardından Türkiye’nin en nitelikli aydınları/akademisyenleri/yazarları/sanatçıları/gazetecileri, gözaltı/işkence/tutuklama/ suikastlara maruz kaldı. 12 Mart 1971 müdahalesi toplu aydın kırımının mihenk noktasıydı. Sonrasında, kardeşkanının akmasını ve terörü önlemek adına gerçekleştirilen ancak sonuçları itibariyle ülkeyi küresel isteklere sınırsızca açan 12 Eylül 1980 darbesi, toplumsal çöküşü hızlandırırken, Aydın kırımı 1980 sonrası 1990’larda da devam edecekti.
(1970-1980 arası binlerce insan öldürülürken 10 binlercesi yaralanır. Köylerini kentlerini adeta kaçarak terkedip göçenlerin sayısı belirsiz. Terörün yoğunlaştığı 1978-1980 arası 5 binin üzerinde insan öldürülürken, 14 bin üzerinde kişi yaralanmış/sakat kalmıştır. EGM verilerine göre 1965-1980 arası 45 bin tüfek, 150 bin tabanca, 32 milyon mermi ele geçmişti. Bu sayının en az 2-3 katının yasadışı bir biçimde kişilerin elinde bulunduğu değerlendirilmektedir.)
Gelinen süreçte; Türkiye’ye yeni bir biçim vermeye çalışan emperyal/küresel güçler, ulus devlet işleyişini yerelleşmeye götürerek, etnik/mezhepsel kutuplaşmayı siyasetin merkezine yerleştirir. Ilımlı İslam olarak açıklanan siyasetin başarılı olabilmesi için –özellikle Atatürk/Cumhuriyet Devrimlerinden vede kuruluş felsefesinden uzaklaştırılıp- inanç farklılıklarının ayrışma aracı olarak kullanılması gerekiyordu.
(Malatya/Sivas/Maraş/Çorum olayları önceden planlamış siyasi ayrılıkların neden olduğu iç sorun değil dış kaynaklı kitlesel kıyıma ulaşan olaylardı, ayrılıkçı Kürt hareketi ile birleşecek mezhep çatışması provalarıydı.)
Uğur Mumcu’nun dediği gibi “görünmez bir el” Türkiye’yi karıştırmış, özellikle topluma önderlik edebilecek ülke aydınları yok edilmişti. Türkiye geçmişte yaşanan çatışmalardan büyük yaralar almıştı. Toplumsal açıdan örgütlenmek ve örgütlü davranmak halkın gözünde en tehlikeli bir iş durumuna gelirken, kitleler duyarsızlaştırılarak, sessiz/tepkisiz/itaatkar bir ortamın oluşması sağlandı.
Geleceğin güvencesi gençler ezilerek/kıyılarak/vurularak/asılarak/kurban edilerek ülkenin geleceği karartılıp dayanaksız hale getirilir. Ardından Ülkenin dışa bağımlı, emperyalist sömürüye karşı korumasız kılınması ve açık pazar durumuna sokulması süreci yaşanır. Bunun doğal sonucu olarak demokrasiden giderek uzaklaşılan otokratik bir yapıya dönüştürülmüş bir ülke sözkonusu. Son süreçte halk iradesine yönelik yargı vesayeti ile gerçekleştirilen 19 Mart 2025 müdahalesi bardağı taşıran bir damla olur.
Gelinen noktada, kendilerine Türkiye’nin geleceği emanet edilen gençler 21. yy çeyreğinde; haksızlığa/hukuksuzluğa/zulme karşı, adalet ve demokrasi için tüm engellere/engellemelere/müdahalelere rağmen yılmayarak, meydanlara/alanlara akarak, Cumhuriyet’e ve Türkiye’nin geleceğine sahip çıktılar. Hem de tarihin derinliklerinden bir sesle: "Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet" ve de önderinin izinde "Mustafa Kemal’in Askerleriyiz" diyerek... (19 Mayıs 2025)
Remzi KOÇÖZ
*(Bkz. Metin AYDOĞAN,Yönetim Gelenekleri ve Türkler, Ben ve Ülkem; HarunKARADENİZ, Olaylı Yıllar ve Gençlik; T.Sülker YILMAZ, Türkiye’de Gençlik Hareketleri; Gün ZİLELİ, Yarılma; Hakkı ÖZNUR, Ülkücü Hareket; Uğur MUMCU, Cumhuriyet, 4.5.1977.)