ÇEMİ NENİ / ANNEM SAKİNE…
90 yıl kadar öncesinde, 1930’larda,
-Cumhuriyet’in ilanından 9 yıl sonra-
Sakarya/Karasu/Aziziye Mahallesinde başlayan yaşam,
Atalar 93 Acara/Batum muhaciri/Gürcü,
Usta olarak nam salmış Dedesinin adıyla,
Davutoğulları olarak anılan sülale,
Hem Acara’lı hem de çalışkan oldukları
için
Belediye başkanınca Acar soyadı verilince,
Acar sülalesi olarak bilinecek,
Toprakla/tarımla iştigal edecek,
İki amcası –Ali ve Mehmet- Çanakkale'de
şehit düşerken,
Babası Hüseyin ve amcası Ahmet,
Milli Mücadelede Kuvayı Milliye
saflarında,
İpsiz Recep milisi olarak,
Sakarya/Adapazarı çevresinde,
Sakarya’da/Dumlupınar’da,
Anadolu'nun kurtuluşunda cephelerde
savaşta,
Kızı olarak 90’ına merdiven dayadığında;
“Babam, Cumhuriyetçi/Atatürkçü” derken,
Bizde üçüncü kuşak/torunlar olarak;
“Kuvayı Milliyeci/Kurtuluş Savaşı Gazisi”
İstiklal Madalyalı Dedemizle
övünecektik.
Anne, Öncü sülalesinden Hasan kızı Zehra,
1939’da 33 yaşında çok genç sayılacak bir yaşta,
İnce hastalık veremden kaybedilince,
7 yaşında öksüz kalacak,
Öz-üvey 4’er kız-erkek 8 kardeş olarak,
Babalarının ikinci eşi Fatma, onlara analık edecek,
Dedesi
Davut’u göremesede,
Babaannesi
Fatma/Nunuşa uzun yaşayacak,
Baba Hüseyin elinden her iş gelen,
Ev, ahır, çatı yapan dedesi gibi ustadır.
Yokluk dönemi çocuklarıdırlar,
-süpürge/kamış tohumlarını öğütüp ekmek yaparlar-
Çocuklukları/gençlikleri/yaşamları
çalışma ile geçer,
Ekin, çapa gibi işler yanında
hayvanlarda bakılır,
Fındık ise başlı başına bir uğraştır,
-Tuzla/Arumlar/Daracıkada/Uzunada/Küçükboğaz’daki
bahçelere-
Yürürken kazmalar omuzlarda,
-Bazen öküz arabası ile yaklaşık 1 saatte-
“Yemek işi
genelde bana kalırdı” derken,
Ailenin bir nevi
aşçısıdır,
Sırttaki
sepetlerde yemekler taşınır,
Akşam dönüş yolu
bitmek bilmez,
Yorgunluktan
yürümek çok zor gelir,
Okul zamanı erkekler okula gittiğinden,
Tüm işler gibi su/sel baskınına karşı,
Kanal açma işi de kızlarındır.
1948’de 16’sında -Tın Tın bölgesi- Mahallenin
ortasından,
İlçenin/Mahallenin
ve gelin gideceği evin doğusuna,
Sahtımala
denilen yere ev yapıp taşınırlar,
O yıllarda kızlar/kadınlar için,
Kocaya gitmek pek kurtuluş sayılmaz;
Orada da yine rençberlik onları bekler,
Üstüne üstlük koca dışında yeni bir ev,
Kaynana/eltiler/görümceler ve de çocuklar derken,
Yük giderek artar da artar.
1950’de 18 yaşında gelin olacaktır,
Kendileri gibi Batum Muhaciri,
Koçöz sülalesinden komşu oğlu Süleyman
ile evlenir,
Süleyman -babasından öksüz-
kunduracı/dükkanda/pazarda bir esnaf,
Sakine -annesinden öksüz-
toprakta/tarlada/harmanda bir çiftçi,
Çalışan/üreten emekçi insanlar,
3 beyaz (şeker/tuz/gazyağı) dışında,
Gereksinimlerini kendi üreten,
Suyu tulumbadan çeken,
Gaz lambası ile aydınlanan,
Zorluklarla/yokluklarla mücadele ile
yılları geçer.
1953’de 21 yaşında anne olurken,
İlk çocuğu oğlu Erol/Mehmet Akif'tir,
1 yıl sonra kızı Fadime/Necla doğacak,
Oğulları Hasan Kemal ve Remzi ile,
4 çocuk annesi olacaktır.
60’lı yıllara girildiğinde,
Kocası Çarşı’da inşaata başlayacak,
Dükkan geliri, Fındık parası,
Hep oraya akacaktır.
Baba evinde olduğu gibi Koca evinde de,
Yaşamına rençber olarak devam eder,
Onu daha da çetin günler beklerken,
Yaşam onun için mücadelenin ta kendisidir.
1967’de büyük oğlu Erol Kuleli’yi kazanırken,
Onu gurbete göndermek zor olacaktır.
1968’de ortanca oğul Kemal,
İnşaatın 4. katından düşüp,
Kazayı kolunun kırılmasıyla atlatırken,
2 yıl sonrasında bu kez fındık dalından düşer,
Aynı kol çıkıkçıda sardırılıp,
Kangren sınırında kol kesilmeden kurtulunsa da,
İstanbul’da uzun bir tedavi sürecinde,
Anne olarak ilk refakatini yaşar.
70’li yıllarda aile için sıkıntılı geçecek,
1971’de analığı Fatma’yı kaybederken,
-Ailenin hamisi bizlerin Haminnesi-,
Kayınvalidesi Hanife yatağa bağlı kalırken,
Bu süreç 8 yılı bulacak, 1973’de
41’inde;
Hanife
daha iyi şartlarda bakılsın diye,
Aziziye’deki
eski evden İncilli’deki yeni eve,
Çarşıdaki
apartman dairesine taşınılsa da,
Sakine
için rençberlik bitmeyecek,
Bu
kez hayvanlar/bağ/bahçe için,
Eski
eve gidip gelmek eziyet olacaktır.
1973’te büyük oğlu Mehmet Akif,
Harbiyeyi
bitirip Teğmen olunca sevinecek,
1974’de sülalenin ilk şoförü/traktör kullananı,
-Çok genç bir yaşta daha 35’inde-
Kardeşi Selahattin’in kaybına çok üzülecek,
1975’de bu kez küçük oğlu Remzi,
Polis Kolejini kazanarak gurbete gidecek,
1977’de 2 yıl sonrasında da ortanca oğlu Kemal,
Yükseköğrenim için yuvadan ayrılıp,
1979’da Türkçe/Edebiyat Öğretmeni olarak atanır,
En büyük yardımcısı Kızı Necla olurken,
O’da annesi gibi inekleri sağma,
Ev işleri derken Haminesine de bakacak,
Babasına da dükkanda yardımcı olacaktır.
1979’da 8 yıla yakın bakımını üstlendiği,
Bir Anne gibi sahiplendiği kayınvalidesini,
Çocuklarının Haminnesini kaybedecektir.
1981’de 49
yaşında okuryazarlık belgesi alırken,
1982’de küçük
oğlu komiser yardımcısı olacak,
1984’de
büyük oğlu subaylıktan istifa edecek,
1985’de babası Hüseyin’i kaybedecektir.
(Emine/1944 ve Ayşe/1945 halalarını küçük yaşta,
Amcaları Biço lakaplı Ahmet/1981,
İdris/1982, Salih amcasını ise 2002’de
kaybedecektir.)
1986’da kızı Necla’yı çok uzaklara,
-İskender sülalesinden Şefik’le
evlendirip-
Avustralya/Sidney’e gelin ederken,
1988’de
kızının oğlu Ataman ilk torunu olacak,
1989’da
küçük oğlunu evlendirirken,
-Şükran
Alemdağ ailenin ilk gelini olacak-
1991’de
oğlundan Duyunç ilk kız torunu olacak,
1996’da
kızından Teoman ikinci oğul torun olacak,
-1999
büyük deprem öncesinde dizinden ameliyat olacak-
2001’de
ortanca oğlunu evlendirirken,
-Saniye
Eren ikinci gelini olacak-
2003’de
Hanife Zübeyde ikinci kız torun doğacak,
30
yıl sonra yeniden eski evine,
Aziziye
Mahallesine dönecek,
Zaten
o süreçte hemen hemen hergün,
-Bağ/bahçe/hayvanları
için-
O
yolu yürüyerek katederken,
Toprakla
yoğrulmuşçasına,
Tam
anlamıyla doğayla içiçe yaşayan bir çiftçi olacaktır.
2003’de abisi Mehmet Ali’yi
kaybederken,
Büyük
oğlu Mehmet Akif kanser olup,
Akciğer
ameliyatı, kemoterapi tedavisi derken,
6
ay kadar oğluna hastabakıcılık yapacak,
2004
Ağustosunda O’nu toprağa verirken,
Acıların
en büyüğünü yaşayacak,
Üzüntüsünü/sıkıntısını
toprağı işleyerek,
Çevresini
yeşerterek atmaya çalışırken,
Enerjisini
toprağa aktaracaktır.
2004’de Oğlunun kaybının 3 ay
sonrasında,
Kardeşi
Mehmet’i de kaybederken,
2005’de
küçük oğlu 1.Sınıf Emniyet Müdürü olacak,
2006’da
ortanca oğlundan Atanur üçüncü kız torun doğacak,
2008’de
en büyük abisi İsmail Hakkı’yı kaybederken,
2015’de
Ümyan ablasının kaybı üzüntüsünü katmerleştirir,
2020
sonbaharında ise yeğeni Emine’nin kaybı,
O’nu
derinden sarsacaktır.
Büyük oğlunu bekar olarak toprağa
verirken,
3
çocuğundan 3’ü kız 2’si erkek 5 torun sahibi olarak,
2020’de
en büyük torunun çocuğunu görecek,
Geçmişte
ortanca oğluna refakatçilik dışında,
Kayınvalidesine
8 yıl kadar,
Ardından
büyük oğluna 6 ay kadar,
Son
süreçte ise eşi Süleyman’a 1.5 yıl kadar,
Yatakta
hastabakıcılık yaparken;
Kızı
Necla’ya göre 3 nesile birden bakan güçlü bir kadın,
Oğlu
Kemal ise annesini başhemşire olarak adlandıracaktır.
O, zamanın tüm anneleri gibi kolçeliktir,
Teknoloji ile çok işi olmaz,
Çamaşır makinesine çok fazla direnmesede,
Bulaşık makinesini kurdurmayıp,
Bilek/kol gücü ile işler görülür,
Taki ömrünün sonuna dek,
“Davutoğlu inadı” ile “Ben böyle rahatım” diyerek,
Kendi düzeninden ödün vermeyecek.
Seyahat/yolculuk konusunda sıkıntılı,
Araç tutması/baş dönmeleri yaşasa da,
Kayınvalide/ortanca oğlu refakatleri nedeniyle,
Adapazarı, İstanbul ilk gittiği şehirler,
Büyük oğlunun ilk görev yeri Sivas,
Küçük oğlunun görev yaptığı şehirlerden,
Denizli, Aydın, Erzurum, Ankara’yı görecek,
2006’da Anıtkabir’de Ata’sına saygı duruşunda
bulunacaktır.
Kendisine en uzak kaldığım dönem,
-Haziran
ve Ekim’de birlikteliklerimiz olmakla birlikte-
Salgın
sürecinde 2020’de olacaktır.
Haftalık
Pazar görüşmelerimizde,
Hal
hatır sohbetimiz dışında,
İyi
bir gündem izleyicisi olarak,
Ülkenin
gidişatını analiz ederken,
Cumhuriyet/Atatürk
çizgisinden sapan,
Güzel
Ülkemin geleceğinden kaygılanmakta,
Son
olarak 3 Şubat 2021 Çarşamba günü,
Görüşmemiz
bir nevi veda olacaktır.
(10 Şubat günü kızımı İstanbul’a
bırakıp
Karasu’ya geçmeyi planlarken)
6 Şubat Cumartesi akşamı,
Hastane/yoğun bakım süreci bizi
kaygılandırır,
Yoğun bakımda Hayatın en zor sınavında;
Yaşamla-ölüm arasında ince bir
çizgide/noktada, Araftasınız.
Vücut direnciniz/bağışıklık, organların
çalışma durumu,
Tabiki hastalık/yaşlılık gibi özel
durumlar temel etken olacak,
Yaşam kadar sonlanmasının da elimizde
olmadığı gerçeğinin bilinciyle,
Evlatları olarak bizlerin ve
sevenlerinin duaları onunla olacak,
Yoğun bakımda 1 haftalık yaşam
mücadelesi,
12 Şubat Cuma sabahı sonlanırken,
Canım Annemi son yolculuğunda uğurlamak,
Toprağa verirken son bir kez öperek,
Bedenen/fiziken vedalaşmak olacaktır.
En son büyük bir efor/özveriyle eşine bakarken;
“Beni yataklara düşürüp, kimseye muhtaç etme, bana
çektirme Yarabbim” derken,
Yaradan’a duası kabul görmüş,
Hiç kimseye/evlatlarına yük olmadan,
Baba/anasından kendine kalan malların,
Bir kuruşuna bile elini sürmeden,
Bu dünyadan sessizce göçüp gidecektir.
(Davutoğlu Hüseyin’in çocuklarından geride;
Teyzelerim Ayşe/1935 ve Hayriye/1944 kalacaktır.)
Her insanın yaşamında Annelerin yeri özel,
Herkesin annesi kendine göre güzel,
60’ında da siz hala çocuk, büyüyemeyecek,
Hayatta belki en zor olanı Anne’den
ayrılabilmek,
Anne-evlat ilişkisi bağ/bağlılık
açısında çok farklı bir şey,
Doğumda göbek bağı fiziken kesilsede,
Bu bağ yürekte ömür boyu kesintisiz
sürecek,
Çok üzdüğünüz/kızdırdığınız olmuşsada,
Zamanla bunlar ana-evlat sarmalında
unutulacak,
Bunların yanında çok sevindirdiğiniz
günleriniz,
Belleklerde her daim anı olarak
anlatılacaktır.
Ölüm bir gerçek!
Yaşamın birgün sonlanacağı da ayrı bir
gerçek!
Bilinmeyen ise ne zaman ve nasıl
sonlanacağı!
Çekirdek aileden kayıplarımın en özeli/zoru;
Çemi Neni / Annem Sakine olacaktır…
(Karasu / 23 Mart 2021)
Remzi KOÇÖZ