31 Ekim 2011 Pazartesi

KÜRESELLEŞMENİN UYANDIRDIĞI BİR DEV; ÇİN (III)

“Yin bir tepenin gölgelikli kuzey yanını, yang da güneşli güney yanını tanımlar. Yin ve yang birlikte Tao'yu meydana getirirler. Tao 'yol' anlamına gelir. Evrendeki her şey yin ve yang enerjilerinden türemiştir. Her zaman birbirleriyle etkileşim halindedirler. Biri öteki olmadan var olamaz. Yang etken, eril, baskın ve olumludur. Güç ve enerji doludur. Yin edilgin, alıcı, dişi, doğurgan ve negatiftir.”

SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEM

Tiananmen Öğrenci Olayları
1980’ler sonuna doğru doğu bloğu çatlamaya başlar. Kitlesel gösteriler artar. Bu gelişmelerin Çin’e yansıması Tiananmen öğrenci olayları şeklinde gelişir. 15 Nisan 1989’da özgürlük ve reform sembolü olan eski ÇKP sekreteri Hu Yaobang’ın ölümünü anmak için Tiananmen meydanında toplanan öğrenciler hükümete karşı reform isteklerini karşı-devrim hareketi şeklinde bildiriye dönüştürerek 100 binlere ulaşınca kontrolden çıkarak şiddete yönelir. Çin, 4 Haziranda çok sert bir şekilde bastırarak tankların altında kalan binlerce öğrenci yaşamını kaybeder. Çin bu olayın ardından dünyaca izole edilir. Batının izolesine karşı Hong Kong ve Tayvan Çin’in imdadına yetişir.

Çin-Tayvan Birleşme Sorunu
1950-60’lardaki Çin’in ulusal birleşme politikası askeri güç ve barışçıl yollardan Tayvan’ı özgürleştirmek arasında gider gelir. 1970’ler sonrası Çin’in tanınması Tayvan’la ilişkilerdeki gerilim yumuşama getirir. 1978-79’da Çin doğrudan görüşmelere geçilmesi yolunda bütün engellerin kaldırılarak ticaret, posta, ulaşım gibi alanlarda gelişme ister.
1982 anayasası ile özel yönetim bölgeleri kurulması öngörülerek 1980’ler sonrası “bir devlet iki sistem” planı yeniden Tayvan’la Çin’in birleşme politikasının temelini oluşturur. Tayvan’daki reformların ardından 1990’daki önerisi sonuç getirmese de Çin, 1995 yılında 8 öneri daha getirir.
Tayvan’da tek parti iktidarına karşı gelişen muhalefet, 1986’da Demokratik İlerleme partisini kurar. Bu parti Tayvan’ın bağımsızlığı fikrini kullanarak yeni bir açılım getirir. 1987’ye kadar “düşmanla görüşmek, uzlaşmak kendi kendimizi yok etmekle eşdeğerdir” şeklindeki Tayvan’ın resmi Çin politikasında bir değişiklik yoktur. 1990’da Tayvan devlet başkanı Lee, Çin’le görüşmek için 3 ön şart getirir, Çin tarafından kabul görmeyince bunların teker tekerde ele alınabileceğini önerir. DİP’in gelişen muhalefeti Tayvan’ın bağımsızlığı fikri resmi görüşü de esnetir. Tayvan’da Başkanı doğrudan halkın seçmesi talebi Çin politikasına karşı bağımsızlık yanlısı bir başkaldırıdır.
1990’da kurulan “ulusal birleşme konseyi”, 1991’de birleşme programını kabul eder: “Çin anakarası ve Tayvan, Çin’in topraklarıdır; Çin ulusunun birleşmesine yardım etmek bütün Çinlilerin ortak görevi olmalıdır.” Tayvan seferberlik ve savaş halini kaldırır, müzakereler için vakıf, Çin; ilişkiler derneğini kurarak görüşmeler 1992’de karara bağlanır. İlişkiler 1992 konsensüsü olarak tarihe geçer.
Bu konsensüs üzerine 1993’de Singapur’da Koo-Wang görüşmeleri başlatılır,1994’de ilişkiler Lee’nin G. Doğu Asya ziyaret diplomasisi ve ardından Çin’de Tayvanlı turistlerin öldürülmesi sonrası yara alır. 1995’de Çin’in 8 önerisine Tayvan 6 görüş bildirir, ardından 1995 Koo-Wang görüşmelerinin ikinci turuna hazırlanılırken Lee’nin ABD ziyareti işi bozar. Çin buna tepki amacıyla Tayvan yakınlarındaki sularda füze denemesi, hava ve deniz tatbikatı başlatarak yeni bir boğaz krizi yaratır.
Bruney’deki zirvede ABD’nin Çin politikasını destekleyerek, Tayvan’ın bağımsızlığını desteklemediğini söylemesine rağmen geçmişte olduğu gibi el altından desteklemesi Çin açısından alışıldık şeylerdir. Ancak Çin, ABD’nin sözlerinin arkasında durması için tatbikata devam eder.
1995’de New York zirvesinde Çin ABD ile Tayvan konusunda bir uzlaşı sağlayamasalar da aralarındaki ilişkilerin devamına karar verirler. Tayvan’da Aralık 1995 parlamento seçimleri öncesi Lee’nin Japonya’daki APEC toplantısına katılmak istemesi, Tayvan’ın kendi füzesini denemesi ve karşı tatbikat yapması, DİP’in oylarını artırması üzerine Çin’in düzenlediği tatbikatın ardından ABD uçak gemisi Tayvan boğazından geçiş yapar. ABD üstü kapalı olarak Tayvan’a silah yardımına devam ederek bağımsızlık yanlısı politikasını destekler.
1996 başkanlık seçimleri öncesi Çin Tayvan’a karşı Fujian bölgesine yığınak yaparak füze atış denemelerini yoğunlaştırması üzerine ABD bölgeye iki uçak gemisinden oluşan donanmasını intikal ettirir. Çin; geçmiştekinin aksine ABD’nin nükleer tehdidine karşı koyacak gücünün olduğunu, ABD’nin Taypey yerine Los Angeles’le ilgilenmesini belirtmiştir. Çin’in ABD’ye Tayvan liderlerine vize verilmemesi baskısı yeni görüşmeleri getirir. 1997 New York zirvesinde Clinton ABD’nin tek Çin prensibini benimsediğini deklere eder. Zirve 1998’de bu kez Pekin’de yapılır.
Tayvan lideri 1999’da BM üyelik girişimleri yanında iki eşit devlet fikri yapılması düşünülen Çin-Tayvan görüşmelerinin iptaline neden olarak yeni Tayvan boğazı tatbikatının başlamasına sebebiyet verir. 1999’da Yeni-Zelanda zirvesinde ABD Tayvan’a silah satışını askıya alarak, Lee’nin düzeltilen ilişkileri gerdiğini, Çin’inde Tayvan’a yönelik güç kullanmaması konusunda uyarıda bulunur.
21. yy’da Çin ve Tayvan; 2000’lere gelindiğinde Çin ve Tayvan cephesinde önemli gelişmeler yaşanır. Hong Kong ve Makau Çin topraklarına katılır. Bu Pekin’in gücüne güç katarken Tayvan açısından olumsuz gelişmedir. 2000’lerden itibaren büyüyerek gelişen ekonomisini bölgesel konumdan küresel seviyeye taşıyarak 2001’de DTÖ’ye üye olur. Tayvan konusunu dondurarak ekonomik ivmesini yükseltmeye devam eder. Soğuk savaş dönemi ABD-Çin ittifakı Sovyet tehdidini sona erdirmiştir. Soğuk savaş sonrası ABD’nin ilan ettiği Yeni Dünya Düzeni ve askeri gücünü artırıp, NATO’yu genişletmesi ve ardından yaşanan Irak harekatı Çin gibi diğer ülkeleri tedirgin eder. Peşinden Huntigton’un ortaya koyduğu medeniyetler çatışması tezinin odağında Çin hedef gösterilir.
Çin-ABD ilişkileri bu gelişmeler ışığında çatışır. 1999 Belgrat büyükelçiliğinin ABD tarafından yanlışlıkla bombalanması 1995-96 Tayvan boğazı krizinin rövanşı olarak yorumlanır. Nisan 2001’de Doğu Türkistan üzerinde keşif uçuşu yapan Çin savaş uçağıyla ABD casus uçağının çarpışması ilişkileri tamamen gerer.(4) Bush yönetimi uzun bir süre Çin’in beklediği özür yerine üzüntülerini iletir. Haziran 2001 tarihinde Çin-Rusya önderliğinde 4 Orta Asya devletiyle birlikte Şanghay işbirliği Örgütü’nün kurulması safları belirginleştirir.

11 Eylül Saldırıları ve Çin’in Uluslararası Terörizme Karşı Politikası
11 Eylül sonrası Çin ABD’ye desteğini iletir. Yıkılan ikiz kulelerde 14 Çin firmasının olması nedeniyle Çin halkı da acıları paylaşarak, BM’nin terörizme kaşı çıkan kararlara aktif olarak katılacağını duyurur. Çin kendisi için terörist sayılan ama Batı ve ABD için tehdit oluşturmayan guruplarında uluslararası terörle mücadele komisyonu tarafından kabulünü ister. Çin yapılacak olan mücadele için politikaların BM’den çıkması hususunda uyarıda bulunur. Çokuluslu yapı yerine birkaç devletin yer alması, terör saldırılarına cevap verilirken ”haklı savaş” kurallarının gözetilmesini ister.
11 Eylül saldırısı “İslam-Batı ekseninde medeniyetler çatışması yerine hegemonyalar arasında bir mücadele anlaşılmalıdır” şeklinde düşünceler geliştirilir. ABD birliklerinin Körfez savaşı sonrası Ortadoğu’da askeri varlığını devam ettirmesi gibi El-Kaideyi bahane ederek Orta Asya’da Çin’i çevreleme politikası konusunda endişe duyar.
Çin, terörü 3 şer kuvvet; “terörizm, bölücülük ve kökten dincilik” olarak gruplandırır. Çin ABD’ye destek karşısında kendi terörle mücadelesine ABD’den destek verilmesini ister. İçsel yorumlarda ABD’nin bu saldırıyı hak ettiğini, ders olacağı şeklinde karşıt görüşler yer alır. 11 Eylül sonrası Çin’in Afganistan’a eğitimde, askeri ekipmanının bakım-onarımında, altyapıda desteğine karşılık; Doğu Türkistan bölgesinden gelen Müslümanların eğitilmemesini, barındırılmaması isteği basında işlenir.
Japonya’nın da ABD’ye destek vereceği açıklaması, Başkan Bush’un 2002’de Japonya’yı ziyaretinde Asya-Pasifik barış ve huzurunun merkezi olarak Japonya’yı göstermesi Çin’i endişelendirir. Japonya’nın Afganistan’ın yeniden yapılandırılmasına finans sağlaması gerekçesiyle ABD ile güvenlik-işbirliği alanını genişletmesi, Çin’in bölgesel çıkarlarına karşı tehdit olarak algılanır.
ÇKP Kongresi ve Gelişmeler;2002’de ÇKP Kongresinde Çin’in geleceği ve sosyalist ilkeler açısından önemli kararlar verilir. Yaşlı üyeler emekli edilirken yeni nesil bir lider Hu Jiantao partiye lider olur. Eski lider Jiang Zemin yeni döneme “3 temsil teorisi” ilkeler olarak sunar: 1) Sosyal üretim güçlerini parti üyeliğine almak, 2) Çin kültürünün muhafaza ve geliştirilmesi, 3) ÇKP’nin tüm halkı kucaklaması. Bu ilkeler sosyalist modernleşmeyi hızlandıracak kavram olarak adlandırılır.
Hu, 2003’te başkan, 2004’de Askeri komite başkanı olur. Çin anayasası kapsamlı olarak değiştirilir. Özel mülkiyet, özel sektör, sosyal güvenlik ve insan hakları güvenceye alınırken, üç temsil teorisi ve rejimin Çin tarzı sosyalizm olduğu belirlenmiştir. Çin’in uluslararası prestiji artarak, dünya ekonomisi ve politikası ile entegre yapı oluşur. Ekonomi inanılmaz büyüme gösterir, bilim, teknoloji ve askeri alanda atılımları, uzay çalışmaları batı tarafından “tehdit” olarak algılanır. Hu’da eski kuşak liderlerden farkı komünist yaklaşımdan çok özellikle Tayvan konusunda milliyetçi bir duruş sergiler.
Tayvan’daki Gelişmeler; Çin’de yaşanan gelişmelerin benzeri 2000’ler sonrası Tayvan’da ılımlı-muhafazakar hizipleşmenin Pan-maviler gurubu; birleşmeye sıcak bakan milliyetçi partililer. Pan-yeşil gurubu ise bağımsızlık yanlısı DİP’liler oluşturur. 2000’de bağımsızlık yanlısı DİP adayı Çen Şu-bian başkan seçilince Çin’le ilişkiler yeniden gerilir. Çin, Tayvan’a karşı savaşacak gibi güç geliştirerek psikolojik bir savaş başlatır. Bian’da seçildikten sonra partiden istifa ederek tüm Tayvan’ı kucaklar. Çen, yemin töreninde bağımsızlık üzerine vurgu yapmayarak Çin tehdidi olmadığı sürece tarihsel, kültürel ve etnik bağlar nedeniyle Çin’in bir parçası olduğunu vurgular. Ancak Çen’in 1992 konsensüsünü yok sayması ilk kriz sinyali verir.
2002’de Çin Başbakanı Cu Rongji, üçlü formül önermiş; “Dünyada tek bir Çin mevcut, Tayvan ve ÇHC eşit olarak tek Çin’e ait olup Çin’in egemenlik ve toprak bütünlüğünün bölünmezliği ifade edilmektedir.” Tayvan ise bunun bir şeyi değiştirmediğini, ÇHC’nin tek Çin’in meşru hükümeti olarak kendini gördüğünü iddia eder.
2004’e gelinen süreçte Tayvan’da kitlesel eylemler ‘Tayvan’ adının kullanılmasını isterken, Bian az bir farkla başkanlığı yeniden kazanır. Çin, Tayvan’daki gelişmeleri ihtiyatla izlerken, ABD; “Bir devlet iki sistem Tayvan’ın barışçıl yollardan Çin’le birleşmesi, Tayvan’ın bağımsızlık taleplerini değerlendirmeyeceklerini” belirtir. Çen Su-Bian 2006’da halkın talepleri yönünde referandum yaparak Anayasayı değiştirecekleri yolunda deklaresi Tayvan Boğazını yeniden alevlendirir.
Ayrılıkçılıkla Mücadele Yasası; Çin, Bian‘ın kışkırtıcı deklareleri karşısında 2005’te “Ayrılıkçılıkla Mücadele Yasası”nı kabul eder. Tayvan’ın bağımsızlık yönünde atacağı adımda askeri güç kullanacağını belirten Başkan Hu, savaş için hazırlık emri verir. Tayvan tepki gösterir.
ABD; Çin’i statükoyu bozmakla uyarır. Japonya; Çin ve Tayvan’ı, Asya-Pasifik barışını tehlikeye sokmamaları konusunda uyarır. Çin ise; Japonya ve ABD’yi Tayvan konusunun içişleri olduğu ve yabancıların müdahil olmamaları konusunda uyarır. 2005’te ÇKP’nin davetini Tayvan muhalif partileri kabul eder. Tayvan yönetimi; Tayvanlı muhaliflerin görüşmelerine sıcak bakmaz.
Sertlik Diplomasisi; Çin barışçıl yönü öne çıkarırken sert diplomasiyi de elden bırakmaz. 2005 Astana-ŞİÖ Toplantısında ABD’ye Orta Asya ve Afganistan’ı terk etme çağrısı yapar. Çin’li Generalin; Çin-ABD savaşının kapıda olduğu görüşleri gayri resmi olarak belirtilir.18 Ağustosta Çin-Rusya ortak tatbikatı ile Tayvan’a gözdağı verilir. Çin bölge ülkelerini de ittifakı içine alır. Pakistan 2006’da Çin’e destek ziyareti yapar.
Tayvan, 2006’da Çin’in sertlik politikası karşısında Çin’le barışçıl birleşme sürecini yürütmek için Guomindang tarafından 1990’da kurulmuş ‘Ulusal Birleşme Konseyi’nin’ görevine son vermesi bağımsız devlet için bir süreç addedilerek ‘Tayvan’ın Çin’den ayrılmayı aklından bile geçirmemesini’ söyleyerek 5 Martta Çin Başbakanı Wen ‘ayrılıkçı hareketleri’ ‘casus belli’ sayacağını açıklar. Tayvan’ın feshine karşın ABD, Tayvan’ın statükoyu bozmamasını ve kararı geri almasını istemişse de yaygın kanı ABD güvencesi altında Çin’e meydan okuduğu şeklindedir.

ABD’nin Asya Stratejisi
Kasım 2005 APEC-G. Kore toplantısına katılmak üzere bölgeye gelen Bush G. Kore, Japonya, Çin, Moğolistan’ı ziyaretleri esnasında Japonya’da Tayvan’ı Çin’in demokratik açıdan örnek almasını isteyerek, Tayvan’dan bağımsız bir yapı olarak bahseder. Tayvan konusunu yenilemesi Çin tarafından eleştirilir. Gezi ABD’li danışmanlarca fiyaskodur. Ardından 2006 içerisinde Afganistan, Pakistan, Hindistan’a gezisinde Hindistan’la stratejik ortaklık anlaşması imzalanarak nükleer teknoloji yardımı kararı verilir. ABD yönetiminin gezisi, Çin’i dengelemek ve kontrol etmek için stratejik bir program nitelendirilse de bu gezi üzerine Putin, Çin’i ziyaret ederek Tayvan’ın bağımsızlık girişimlerine karşı durur.

Ruslar’ın Tayvan’a Bakışı
Çarlık Rusyası Döneminde;1861’lerde başlayan ilgi 1874’de Japonya’nın ilhakına karşın Rus savaş gemisi Tayvan’ı ziyaret eder.1895’de Japonların Çin’i işgali sonrası Liaodong’u işgaline karşı çıkılır.1897-1900’lerde Ruslardan Tayvan’ın Japonlara karşı silahlı mücadelesine destek ister. Japonya’nın Çin ve Tayvan’la oyalanarak Rusya’nın bölgesel çıkarlarına hizmetinin ardından, Rusya’yı kontrolünün önüne geçilmesi: Rus politikası olarak adlandırılır.
Sovyet Döneminde;1920-30’larda Tayvan, Sovyetler tarafından işgale karşı bağımsızlık mücadelesi veren emperyalizmin bir sömürgesi olarak görülmektedir.1930’larda Sovyetlerin dikkatinden uzakta, Çin’le ilişkilerinin bozulduğu 1960’larda bile görüş aynıdır. Tayvan’ın soğuk savaş döneminde ABD’nin işgalinde bir yer olarak betimlenmesi vardır.
Soğuk Savaş Sonrası; Çin’in Tiananmen olayları nedeniyle yalnızlığa itildiği dönemde Sovyetler ziyaretlerle geçmiş soğukluğu telafi etmek ister. Sovyetlerin dağılma sonrası Tayvan’la yaşanan ilişkiler Çin tarafından dikkatle izlenerek, Jirinovski’nin ziyareti tepki çeker. Çin’in Tayvan Boğazında avantajlı duruma geçmesi Rusya’nın çıkarlarına aykırı görülür. Bu inişli çıkışlı politikalar 2000’lerde Putin’le istikrara yönelir. Çin’le ilişkiler pekişerek Tayvan’ın Çin’e ait olduğu bildirilir.

Japonya’nın Çin ve Tayvan Politikası
II. Dünya Savaşı sonrası Japonların, ABD’nin bölgesel çevreleme politikalarına destek vererek 1951 Güvenlik Anlaşması uyarınca Çin’le ilişki geliştiremeyerek ABD müttefiki olarak Tayvan’a yönelir. ABD’nin Çin’i ziyareti sonrası 1972’de Tayvan’la diplomasiyi keserek Çin’i tanır. Tayvan’la kültürel ilişkilerini gayri-resmi olarak sürdürür. Japonya ve Çin, ABD’nin yanında Asya’da Sovyetlere karşı birleşik bir cephe oluşturur, sanayileşmesine yardım eder. Tianenmen sonrası Çin’i ilk tanıyan ülke olur.1992’de tarihte ilk kez Japon imparatoru Çin’i ziyaret eder.
Çin’in askeri gücünü geliştirmesi, 1995’teki nükleer çalışmaları Japonların tehdit algılamasına neden olur, Çin’le yolları ayrılır.1978 Sovyet tehdidine göre hazırlanan güvenlik anlaşması 1997 yılında gözden geçirilerek Doğu Asya Bölgesi ve Çin tehdidine göre yeniden şekillenir. ABD Asya-Pasifik Bölgesinde G.Kore-Tayvan-Japonya’nın oluşturduğu ASEAN ile çevreleme politikası yürütür.
1990’ların sonunda oluşan Asya Krizi G.Kore-Japonya’yı etkilerken, Çin yeterli döviz rezervi nedeniyle krizden karlı çıkar. Yeni yatırımlarla atılım gösterir. ABD’nin çevreleme politikasından olumsuz etkilenen yapı kriz sonrası bu kabuğun kırılmasına neden olur. 1998’de Çin’in Japonya, ABD-Clinton’un Çin ziyaretlerinde ‘üç hayır’ güvencesi alınmıştır.
Japonya 2000’ler sonrası kolektif güvenlik yerine bireysel güvenlik yapılanmasına gider. II. Dünya Savaşı sonrası düzenli ordu bulundurulmasını yasaklayan anayasa maddesinin değiştirilmesi gündeme gelir.‘Yeni Savunma Programı’ 2005’te yürürlüğe girer. Japonlar ilk kez orta vadede ÇHC ve K.Kore’yi ana tehdit olarak deklare eder, geleneksel dış politika böylece yeni bir sürece girer. Çin savunma bütçesini 14,7 oranına çıkarırken, Japonlarda Tayvan ilişkilerini öne çıkarır.


SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME

1980’lerin sonunda Berlin Duvarı’nın yıkılışı ile çöken Doğu Bloku ile Çin’in de bu yıkıntının altında kalacağı beklentilerinin aksine uyuyan dev uyanarak bölgesel güç yapısını küresel düzeye taşır. Küresel güç ve aktörlerle Çin’in bu sıçramasını dikkatle izlerler. Çin’de çok kutuplu sistem üzerine 1986’larda başlayan tartışma 1990 sonrası iki kutuplu sistemin çöküşüyle uluslararası sistemin gidişatını ABD, Rusya, Japonya, AB ve Çin’den oluşacak çok merkezli bir sistem oluşacağı öngörülmüştür. Günümüz Çin dış politikasına göre her bölgesel güç kendi bünyesindeki kriz noktalarını kaldırdığında, ABD gibi küresel aktörlerin gerekçeleri ortadan kalkacaktır. Bu noktada Çin’in kriz noktası Tayvan’dır.
Çin’in dünya enerji tüketiminin %40’ını oluşturmaya devam etmektedir. 1990’ların ortalarından itibaren enerji güvenliği için ABD’nin kontrolündeki Ortadoğu bölgesinin risk taşıması üzerine İran, Orta Asya ve Hazar Bölgesi Çin için önemli stratejik alanlar olmuştur. Çin enerji güvenliği açısından İran’la işbirliği içerisinde strateji geliştirerek ‘Batı Asya Savunma Hattı’ projesi ile ABD’nin dikkatini İran üzerine çeker. Pakistan ve Myanmar’la askeri ortaklık kurarak Pakistan’ı Hindistan’ın karşısına nükleer bir güç olarak çıkararak Hint Okyanusu’nda tehdit olarak algılamış olduğu Hindistan’ı bu bölgeye yönlendirir. Diğer yandan Bengal Körfezi’ni Myanmar’la ortak askeri önlemlerle kontrol altında tutar. ŞİÖ (Şanghay İşbirliği Örgütü) aracılığı ile Orta Asya’daki kontrolü eline alarak bu ülkelere siyasi ve ekonomik destek verir. Bununla yetinmeyerek ABD’nin arka bahçesi Latin Amerika’da etki sahası oluşturur. Soğuk savaş döneminin sonlarına doğru askeri doktrinini değiştirerek “haklı savaş” doktrininden “sınırlı savaş” doktrinine geçiş yapar. Rusya ve İsrail’den önemli silah teknolojisi alarak 2000’li yıllarda nükleer caydırıcılık seviyesine ulaşır, uzay yarışında da kendini gösterir. Açık deniz filosu oluşturulma çabasını, hava gücündeki yenilikler takip eder. Kara birliklerinde ise, büyük ordular yerine etkin ateş gücü, hareket kabiliyeti yüksek ve hızlı uzman kuvvetlerin oluşturulmasına yönelinir. Avrasya coğrafyasındaki stratejik mevzileri kazanmak için bir süre yakın çevresindeki Tayvan gibi olumsuzlukları görmezden gelir.
ABD’nin 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak’a hedeflenmesi Çin‘in lehine gelişme gösterir. Bölge ülkeleri ve Rusya’yı yanına alarak ŞİÖ ile konumunu daha da güçlendirir. Irak konusuna saplanıp kalan ABD, avantajı Çin-Rusya eksenine kaptırdığının farkına vararak Gürcistan ve Ukrayna’da renkli devrimler yürürlüğe koyar. Ancak Orta Asya’da bu hareketler tutmaz. 2005 ŞİÖ-Astana zirvesinde ABD’nin Afganistan ve Orta Asya’dan çekilmesi istenerek Özbekistan’ın verdiği nota üzerine Hanabat üssü boşaltılır. Hindistan ve İran’ın ŞİÖ’ye gözlemci olarak katılımı ile Avrupa’ya bağlanan bir köprü olarak medeniyetler çatışması tezini çürüteceği vurgulanır.
ABD tüm bu gelişmelere karşı Çin’i Tayvan Japonya ve G.Kore ile çevreleyerek İsrail ile birlikte Tayvan’ı yüksek teknolojik silahlarla güçlü bir savunma sistemine ulaştırır. ABD raporu Çin’in askeri güç olarak ABD’yi tehdit ettiğini Çin’le aralarında çıkacak kriz ya da savaşın Tayvan nedeni ile olacağını öngörmektedir. 2006’da Tayvan’ın ulusal birleşme konseyini fesh etmesi Çin’in Avrasya coğrafyasından ve dünya politikasından uzaklaşarak Tayvan’a odaklanması amaçlanmıştır.
Sonuç olarak; Çin’in dünya politikasında egemenliğinin ilanı Tayvan’a endekslenmiştir. ABD’ye rağmen Tayvan’ın merkeze bağlanması Çin’in küresel ivmesi olacaktır. Böylece Çin’in süper güç olması için Tayvan sorununu ulusal çıkarları doğrultusunda çözmesi gerekmektedir. Tayvan, Çin’in dış politikasında küresel güç olması için en önemli ve tek etken konumunu günümüzde de sürdürmektedir.

Remzi KOÇÖZ

Dip not / Kaynakça:
(1) Barış ADIBELLİ, “Çin Dış Politikasında Tayvan Sorunu”, Ağustos 2006, İstanbul, Iq Kültür Sanat Yayıncılık, ss.343
(2) MGA 62. Dönem Müdavimi olarak “Kitap Özetleme Görevi” sonucu, 20 Haziran 2007
(3) “Yin-Yang Yasası; Dünya bütün aşamalarda, biri diğerinin içinde var olmakla birlikte (ataletin içindeki güç, gecenin içindeki gündüz, soğuğun içindeki sıcak vb.) bu iki halin (aktif ve pasif) bir almaşmasıdır. Çin geleneğinin diğer temelini oluşturan benzeşim ilkesine göre, insan fizyolojisinin de bu evrensel yasaya uyması gerekir; kalp ve solunum çevrimleri bunu kanıtlar. Bu nedenle hastalık bu temel ahenkte bir kopukluk olarak kabul edilir. Bir parçanın bilinmesi bütününde bilinmesini sağlayacağından hekim, hasta da fazla mı yoksa yetersiz mi yang olduğunu onun nabzını dinleyerek belirleyecektir; ardından, aşağıdaki sırayı izleyerek dengenin yeniden sağlanmasını en uygun tedaviyle seçecektir: ruhu tedavi etmek; bedeni beslemeyi bilmek; ilaçlar yazmak ve akupunktur uygulamak.” (AXİS 2000 Büyük Ansiklopedi, cilt.3, s.223)
(4) 2000 yılında Çin’e ait uçaklar Doğu Çin Denizi üzerindeki uluslararası hava sahasında ABD’ye ait RC-135 varlığı tespit etmiş; soğuk savaş süresince Tayvan’a ait 5 U-2 uçağını Çin hava sahasında vurmuştur. 2011′de Çin Hava Kuvvetleri’ne ait 2 adet Su-27 Tayvan’ın hava sahasına girmiş, olayın ABD’ye ait bir casus gözlem uçağını takip etme maksadıyla gerçekleştirildiği iddia edilmiştir. (http://www.remzikocoz.com)
Remzi KOÇÖZ

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz