19 Aralık 2011 Pazartesi

Çarlar Ülkesinden Sovyetlere, Sovyetlerden Federasyona; “RUSLAR”

’19. yy. sonlarında, 1877’de Osmanlılarla olan savaşların sonuncusu bir imparatorluğun çöküşünü hazırlarken 20. yy. başlarında, 1917’de kendi çarlıkları da son bulur. Yeni kurulan Sovyetler Birliği II. Dünya Savaşının bitiminde Avrupa’nın ve de Dünya’nın paylaşımında ABD karşısında yeni bir güç odağı, süper güç olur. Ve bu süper güç 20. yüzyılın sonlarına doğru rekabete kansız bir şekilde son vererek kendine dönse de -ABD gibi dünyanın diğer bölgelerinde söz sahibi olma yerine- kendi bölgesinde, coğrafyasında söz sahibi olmak için 21. yüzyılın başlarında yeniden kolları sıvar’

Giriş

Tarihin Belirsizliği (1)
Rusya, bir savaş alanında olduğu gibi sınırları uzun süre belirsiz kalmış; üstünde İskandinavya’dan gelen Vareglerin, Asya içinden gelen Tatarların, Moğolların akınlarına hedef olan Slavların dolaştığı topraklara sahiptir. Doğa burada hiçbir şeyi belirleyip kapatmamış, gözün gördüğü hiçbir sınır bulunmamaktadır. Ruslar yüzyıllar boyunca istila tehdidi altında ormanların kıyısında düşman gözlemiş; Kazaklar, Karpatlardan-Pasifik’e, Kuzey Buz denizinden-Hazar Denizine at koşturmuşlardır.
Rusya, kültürel ve tarihi varlığını 1000 yıldır sürdürürken; yüzyıllar boyu kendine yaşam alanı yaratmak için bir okyanustan ötekine, -Atlantik okyanusuna bağlı Kuzey Denizi’nden Bering Boğazı'nın buz tutmuş kıyılarına, Arktika’dan Orta Asya’ya kadar- doğal sınırlara ulaşma peşinde koşmuş; bu topraklarda oturan ve geleneklerinin farklı olduğunu savunan topluluklarla hep kavga içinde olmuştur. Rusya, bu coğrafya üzerinde, hem tarihin hem de doğanın sunduğu göz kamaştırıcı zenginlikler üstünde, hep yeniden kurulacaktır. Rusya’ya bir varlık ve yasallık kazandıran diğer ülkelerle (Krallıklar ve Avrupa) giriştiği savaş ve mücadeleler olmuş; “Rusya” sözcüğü de Rus İmparatorluğu ve Çarlık kavramıyla örtüşmüştür.
Rusya tarihine baktığımızda ise sürüp giden bir serüvenle karşı karşıya kalırız: İlkçağların Rusyası, Korkunç İvan, Büyük Petro ve II. Katerina’nın imparatorluğu, I. Aleksandr ile Napolyon’un savaşı; Doğu gücü olarak kutsanan Rusya’nın, sonu belirsiz ‘Asya’nın fethi’ serüvenine atılıp perde arkasında kalan İngiltere ile 100 yıl boyunca savaşması; sonunda, sahip olduğu muazzam topraklara hiçbir zaman bütünlüğüyle egemen olamayan, yapılanmış ekonomiler karşısında mesafe sorunlarını çözemeyen kırılgan bir imparatorluk kurulur. Toplumsal mucize ve ulusal kimliklerin birbirleriyle bağdaştırılması düşü olan Sovyetler Birliği, birbirlerine karışan kültür farklılıkların aldatıcı görüntüsünü oluşturur.
Rusya’yı tarih boyunca tüm uğraşlara rağmen ne Moğollar ne Fransızlar (Napolyon) ne Osmanlılar ne de Almanlar (Hitler) dize getirebilmiş. Dünyadaki ilk sosyalist rejim denemesi, tarihi açıdan bakıldığında çok geniş topraklar üzerinde önce Rusya, sonra Sovyetler Birliği’ne ve daha sonra yeniden Rusya’ya dönüşen bu ülkeye çok önemli stratejik yararlar sağlar.

Rus Tarihi (2)
1000 yılından kısa bir süre önce orta Dinyeper ve Yukarı Volga arasında kurulmuş olan Rus Devleti’nin kaderi uzun süre Avrupa’nın kaderinden ayrı bir yol izler.
Xlll. Yüzyıl ortalarından XV. Yüzyıl sonuna kadar Tatar boyunduruğu (egemenliği) altında kalan Rus toplumu, Kilisenin etkinliği ve yönlendirmesi ile zengin geleneklerle donanan bir topluma dönüşür.
Rusların 1223’te Moğollara yenilgisi tarihi dönüm noktasıdır. Bir asır süren ihtişamlı bir hükümranlık sürecinde Altınordu Devleti 100 yıla yakın Rusya’nın efendisi olmuştur. Bu bağımlılık Ruslara pahalıya mal olmuş; Ruslar, Türklerden özellikle Tatarlardan çok çekmiş, çektiklerinin kat kat acısını çıkararak, -Türklerin onları yok etmemelerinin karşılığında onlar da farklı yöntemlerle- Türkleri yok edeceklerdi. Kafkasları ve Sibirya Hanlığını topraklarına katarak, doğuya doğru Orta Asya bozkırlarına kadar sınırlarını uzatırlar.

Moskova Devletinin Yükselişi
Geçici prensliklerin ardından Korkunç İvan merkezi Moskova olan bir devletin temelini atar. Rus topraklarını Moğol-Tatar boyunduruğundan kurtaran büyük Prens III. İvan kendini, 1500’lü yıllarda ‘Bütün Rusya’nın Prensi’ ardından İstanbul’un Fethi (1453) sonrası “Bizans İmparatorluğu’nun mirasçısı ve Ortodoks aleminin gerçek hamisi” olarak ilan eder. IV. İvan ilk kez kendini ‘Çar’ ilan ederek Moskova ve kendi büyük prenslikleri altında birleştirir. Moskova ve çevresi saltanat yanında kültür merkezi olarak da gelişir.

Karışıklık Dönemi ve Romanovların Tahta Gelmesi
1600’lü yıllara doğru Rusya’nın tamamen çökmesine yol açacak bir siyasal ve toplumsal kargaşa dönemi yaşanır. 1613 yılında III. Mihail’in Romanov ailesinden çarlığa seçilmesi ile siyasi istikrar başlatılarak, karışıklık sona erer. Bundan sonra 1917 Ekim devrimine kadar Romanov Hanedanlığı, Çarlık iktidarını yönetmeyi sürdürür.
XVIII. yy’da Avrupa ile bütünleşmeye girilir. Büyük Petro döneminde sınırlar Baltık kıyılarından Karadeniz’e yayılmış, güçlü bir deniz hakimiyetine sahip olmuş, batı ve doğuya doğru da genişlemiştir.
Ruslar, Türklerin özellikle XVI. ve XIX. yüzyıllar arasındaki dünyadaki gelişmeleri görememelerini, tehlike karşısında birleşmemelerini, birbirleriyle olan kavgalarını lehine çevirerek Büyük Rusya’yı kurarlar. Kazan, Astrahan ve Kırım Büyük Hanlıklarını Çar egemenliğine sokup Moğollardan da tarihi öcünü alarak Güney Avrupa Türklerinin sonunu hazırlarlar. (3)
XlX. yy’ın ilk yarısı ekonomik gelişmelere damgasını vurmuştur. Rusya’nın batı Kapitalizminin gerisinde kalmasında yatan en büyük neden nüfusun büyük çoğunluğunun toprağa bağlı, bir köylü toplumu olmasına bağlanır. Yapılan reformlarla köylüler yanında yönetim, hukuk ve askeri alanlarda yenilikler getirilmiş, 1861’de “Serflik” kaldırılabilmiştir.
Ruslar, 1881’de suikasta kurban giden ve ‘Sulhsever Çar’ unvanını taşıyan, II. Aleksandr döneminde daha gerçekçi bir politika izlerler. Ayni zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nda benzer siyaseti izleyen II. Abdülhamit ile uzun bir barış döneminde; her iki ülkede demiryolları, okullar ve sanayi inşasıyla farklı bir döneme girilir. “Eğer Batılı devletlerin sürüklemesiyle Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu kendileri için lüzumsuz bir dünya savaşına girmeseler; 1877-78 savaşı son harp olacak gibiydi.” (4)

Sanayi Devrimi ve Muhalefet
Serfliğin kaldırılması ile Rusya kapitalist aşamaya girer. 1880’ler sonrası sanayi gelişerek, yoğun demiryolu inşası, demir-çelik, metalürji sanayisindeki gelişmeler hız kazanır. 1890’lardan 1900’lere kadar ülkenin sanayisi gözle görülen bir değişime uğrar. XVIII. yy’dan bu yana Batı ve Sanayi Devrimi, 1917 Devriminden sonra Çarların otantik yönetimine dayanan imparatorluk yıkıntıları üstünde, yeni bir adla yeni bir toplum kurma hayaliyle sonuçlanır. Sanayinin gelişimi ile birlikte yükselen muhalefet, Marksist ideoloji ile donanarak işçi ve köylü kitlelerini iktidara ulaşmak için örgütlerler.

Rusya’dan Sovyetlere
Rus Sosyalistlerin 1888’de kurmuş olduğu Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi, 1903’de Menşevikler (azınlık) Bolşevikler (çoğunluk) olarak bölünür. V.İ. Lenin’in etrafında toplanan Bolşevikler ise iktidar için yoğun bir çalışmaya girişirler. 1905 ve 1907’de oluşturulan yasama meclisi (Duma) ile meşruti bir monarşinin yürürlüğe girmesi, köylerdeki ayaklanmalardan, ordudaki ve şehirlerdeki devrimci çalkantıları durduramamış, 1905’te başlayan, devrim süreci durdurulamamıştır.
Şehirli nüfusun artması hızla gelişen bir toplumsal muhalefeti de doğurur. Çar II. Nikolay devlet işleriyle pek ilgilenmeyip, iktidardaki bu tembellik ve zayıflık, I. Dünya Savaşında verilen büyük kayıplarla birleşince, gelişen gelen huzursuzluk Şubat 1917 yılında tüm Rus toplumunun imparatorluğa karşı ayaklanmasına yol açar.
Gogol’den, Çehov’a XIX. yüzyıl Rus yazarları, toplumu yüzyıllarca süren durağanlığını farklı bir biçimde dile getirirler. Bununla birlikte XX. yüzyılın başlarında bir şehir proletaryasının ortaya çıkarak, 400 yıllık otokrasi rejimi olan çarlık düzenine, Rus İmparatorluğu’na son veren, Ekim 1917 Rus Devriminin nesnel koşullarını yaratırlar.
I. Dünya Savaşı sona ermeden Rusya Ekim 1917’de tüm dünyayı sarsacak ve 20. yüzyıla damgasını vuracak bir olaya sahne olur. 19. yüzyıl klasik Alman düşünürlerinden felsefeci Friedrich Hegel'den “diyalektiği”, Ludwig Feuerbach'tan “materyalizmi” alarak “Diyalektik Materyalist Felsefe” adıyla bütünleştiren; (5) kendi deyimiyle: “başı üzerinde duran insanı ters çevirerek ayakları üzerinde durmayı gösteren“ Karl Marks’ın, Friedrich Engels’le birlikte geliştirdiği “Marksizmi”, “Sosyalist-Komünist Devrim” teorisini, “işçi sınıfı” diğer adıyla “proletarya diktatörlüğü” düşüncelerini; Vladimir İ. Lenin, ‘Parti İdeolojisi’ şeklinde geliştirdiği teorisiyle (Marksist-Leninist ideoloji) Rusya’da pratiğe dönüştürerek yıllarca yapmış olduğu mücadelesini sonuçlandırır. (6)
Rusya’da “Bolşevikler” adıyla bilinen siyasi oluşum, çarlık sistemini yıkarak “Sosyalist Devrimi” gerçekleştirir. Tüm üretim araçlarının devletin olduğu, özel mülkiyetin olmadığı, sınıfsız bir topluma ulaşmak için işçi sınıfının iktidara el koyduğu bir düzen oluşur. Bu oluşum Rusya’nın çevresindeki ülkelere de sıçrayıp -ama gönüllü ama işgal sonucu- sosyalist rejimler kurulur. Bu ülkelerde -ABD oluşumu gibi- Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni (SSCB) oluşturur. Böylece, ABD ve SSCB öncülüğünde dünya “Kapitalist ve Sosyalist Blok” olmak üzere iki cepheye ayrılır. Bunun dışındaki “Üçüncü Dünya” olarak da adlandırılan geri kalmış/gelişmekte olan ülkeler hareketi “Bağımsız Blok” (Bağlantısız Ülkeler) olarak isimlendirilecektir.
20. yüzyılın başına kadar “Sanayi Devrimi” bu bölgeye ulaşmamış, Rusya’da sosyalist sistemin (1917) kurulması sonrası sanayii hamlesi ile tanışmıştır. Orman ve tarım potansiyeli yanında önemli madenleri ve enerji kaynakları mevcuttur. II. Dünya Savaşı sonrası Sovyetlerin yörüngesine giren Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan ile Yugoslavya ve Arnavutluk’ da Sovyet yörüngesi dışında sosyalist rejimi benimsemiştir. (7)

Sosyalist Blok ve SSCB’nin Çöküşü
Sosyalist sistemi benimseyen ülkeler, ekonomik yapılanmalarını -ortak bir düzen olarak- Sovyet düzenine göre yapılandırarak (Yugoslavya ve Arnavutluk dışında) SSCB egemenliğindeki bir birlik olan COMECON çevresinde toplanır. İlk olarak hepsinde ağır sanayi kurulması göz kamaştırıcı bir durumdur. Ancak, planlamadaki katı uygulamalar arz-talep arasındaki dengeyi bozar. Son olarak da önem verilmeyen ve teknik araçların ve teşviklerin yokluğu yüzünden verimi düşen tarım sektörü, artan kent nüfusunu besleyemez hale gelir. Bu durum karşısında birçok reform girişiminde bulunulmasına rağmen üretilen mallar -doymuş ve kolay beğenmeyen- uluslararası pazara açılamaz. Sanayileşmiş -ama ağır planlama sistemi yüzünden ne sorunlarını çözebilmiş ne de bunalımları atlatabilmiş- Doğu Avrupalı devletler, 40 yıl içinde hızlı bir sanayileşmeyle altüst olur. 1989 ve 1990’daki yaşanan gelişmeler de sistemin yıkımını getirir.
Soğuk savaş döneminin sosyalist sistemin Batı dünyası ile olan rekabetinde ‘Silahlanma, Nükleer ve Uzay’ çalışmalarına yapılan fazlasıyla harcamalar nedeniyle teknolojisini yenileyememesi; Kapitalist sistem ile yarışta geride kalması Sosyalist sistemin çöküşünü tetikleyen önemli nedenlerin başındadır.
Sovyet diplomasisi M. Gorbaçov ve E. Şvardnadze’nin öncülüğünde 1985’den başlayarak; “Açıklık” (Glasnost) ve “Yeniden Yapılanma” (Perestroyka) adı altında, ABD ile silahsızlanma görüşmelerine ve Doğu Avrupa ülkelerine bağımsızlıklarının tanınması politikasına dayalı bir tutum izler. 1987 yılında START-I Washington Antlaşması ile Avrupa’daki orta menzilli nükleer füzelerin sökülmesine karar verilmesi SSCB’nin soğuk savaşı sona erdirme iradesidir. Ancak Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanan tıkanma üzerine, bütün sistem her alanda çözülmeye başlamıştır. Doğu Almanya’da 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılışı, diğer ülkelerdeki çözülmeleri de tetikler. Nisan 1991’de Varşova Paktı dağılınca, Sovyetler Birliği’ndeki siyasal süreçte dağılma yönünde hızlanır. Gorbaçov’a rakip olan Yeltsin’e karşı 1991 Ağustos ayında yapılan darbe başarısız olunca önce SBKP, 1991 Aralık ayında da SSCB resmen dağılır. 8 Aralık 1991’de Minsk’te toplanan Rusya, Ukrayna ve Belarus devlet başkanları Bağımsız Devletler Topluluğu’nu (BDT) kurarlar. Daha sonra 21-22 Aralık 1991’de Alma-Ata toplantısında bu oluşuma diğer cumhuriyetler de katılırlar. Yeltsin, yeni Rus devletinin önderliğinde BDT’nin başına geçer. START-II Antlaşması için ABD ile masaya oturulup nükleer silahların yeni ve daha kapsamlı indirimi sağlanarak soğuk savaşa son verilir.

Ve Diğer Gelişmeler
Gorbaçov, köklü reform uygulamaları bağlamında, yeniden yapılanma (Perestroyka) gerçekleştirmeye çalışsa da bu reformlar doğal olarak ekonominin dışına taşar. Sosyalizm ile kapitalizm arasında ’üçüncü yol’ arayışı, serbest pazar ekonomisinin ideolojik ve politik ağır basması ile sonuçlanır.
Eski SSCB, ABD gibi süper bir güçtür. ABD’den sonra dünyanın ikinci sanayi devleti iken günümüz Rusya’sı 7. büyük sanayi ülkesi konumundadır. Eski SSCB’nin mirasçısı olan Rusya dünyada yeni bir yer edinme çabasında kendi yapılanması ve iç sorunları ile uğraşarak siyasi istikrar ve arkasından ekonomik büyüme çabasındadır. Ancak etnik mozaik, özerk bölgeler ile tarihi sorunlar her gün artarak Çeçenistan örneğindeki gibi terör kol gezmektedir. 1986 Kazakistan, 1987 Kırım Tatarlarının gösterilerini ayni yıl Baltık ülkelerindeki hareketler, 1988 yılında Ermenistan, 1989’da Moldavya, Beyaz Rusya, Ukrayna izlerken, Transkafkasya ve Orta Asya’da tehlikeli ayaklanmalar başlar. 1990’da Baltık ülkeleri ilki başlatarak birlikten koparak bağımsızlıklarını elde ederler. Önceleri yakın çevrede başlayan ulusal istekler bütün Cumhuriyetlerin bağımsızlıktan farkı olmayan egemenlik istekleri ard arda gelir. 1991 Nisanından sonra SSCB dağılarak, Cumhuriyetler ardarda bağımsızlıklarını ilan eder. 1991 yılında Rusya Cumhuriyeti’nin, Rusya Federasyonu’na dönüşümü sonucu toprakların özelleştirilmesi gerçekleştirilecektir.
Sovyetlerin dağılması sonrası Türkî Cumhuriyetler olarak anılan Kafkaslar (Azerbaycan) ve Batı Türkistan’daki (Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan) bağımsız devletler oluşur. Yeni oluşan Rusya Federasyonu’ndaki Türkler ise -tam bağımsız olamayıp- özerk bölge adı altında yaşamlarını sürdürmeye devam ederler.

Rusya Federasyonu ve Gelişmeler
Rusya, Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasının ardından 150 milyon nüfus; 21 Özerk Cumhuriyet, 6 Özerk il, 49 Özerk Bölge, 10 Özerk Yönetim, 2 Federal Şehir (Moskova ve Sen Petersburg) olarak yeniden “Federasyon” şeklinde yapılanır. Nüfusun yüzde 80’i Rus, yüzde 20’si (% 4 Tatar, % 2 Ukraynalı, % 1,2 Başkırt, % 1,1 Çuvaş ve % 12 diğer etnik gruplar) Azınlıklardır.
Rusya, Yeltsin sonrası Putin ile yeniden toparlanarak uzun soluklu bir maratona başlar. Mihail Gorbaçov’un Sovyet ekonomisini çıkmazdan kurtarmak için uyguladığı Glasnost-Prestreoika politikalarının sonucu ekonomik açıdan liberalleşme reformlarına gidilmiştir. SSCB’nin dağılması sonrası ilk sermaye birikimlerini gerçekleştiren bu sınıfa: “Yeni Ruslar” adı verilerek “Oligark” olarak tanımlanmıştır. Bu sınıf özelleştirme kapsamında çoğu sektörü özellikle enerji-doğalgaz-telekomünikasyon gibi hizmetleri yok pahasına bazen de hukuk dışı oyunlarla ele geçirerek servetlerine servet katmışlar. Yeltsin döneminin bir sonucu olarak yaşanan bu gelişmeler -bir nevi geçiş dönemi olarak- çalkantılı bir seyir izler.
Yeltsin’in 2000 yılı başında Putin’i veliaht olarak göstermesi Rusya için yeni bir dönemi başlatır. Yeltsin’i ikinci kez seçen bu sınıf, Yeltsin sonrası için veliaht arayışına girer. Kirienko-Primakov-Stepaşin’in başkanlıkları dikiş tutmaz. Yeltsin; Putin’i önce Federal Güvenlik Servisinin başına, sonra Başbakanlığa getirerek oradan da Devlet Başkanlığına geçişinin yolunu açar. Rusya 2000 yılından sonra Putin’le yeni bir dinamizm yakalar. Ruslar, dışarıda yeniden küresel aktör olarak süper güç olma adımları atarken, içeride de federal yapıyı güçlendirir.

Oligarşiyi Millileştirme Çabaları (8)
Rusya için varolan petrol ve doğalgaz yatakları enerji gücünü ispatlamaktadır. Bu gücü eline geçiren grup gelecekte siyaseti de şekillendirecektir. Putin’de, ilk iş olarak Oligarkları -siyasetten ellerini çekmeleri konusunda- uyarır ve Oligarklara gözdağı verilmesi sürecinde düğmeye basılarak Berezovski ve Gusinski’nin mal varlıklarına el konulur; onların yurt dışına kaçmalarının ardından da ‘Yukos’ operasyonu başlatılır.
Mihail Hodorkovski, Yeltsin döneminin yıldızı parlayanlarından en büyük petrol şirketi Yukos ile sahip olduğu Menatep şirketine devri ve Nisan 2003’te Sibneft ile birleşmesi sonrası Yukos-Sibneft konsorsiyumunun başkanı olur. Rusya’nın en büyüğü olurken dünyanın da dördüncü petrol şirketi olur. Bu yükseliş Kremlin tarafından tehlikeli yorumlanır. 10 yıl sürecinde devasa güce ulaşan Oligarklar, Yahudi kökenli olmaları nedeniyle de Kremlin’e hakim olma savaşı veren Rus Petersburg gurubunca alt edilir.
Yukos’a karşı Rusya Başsavcılığınca, 1994 yılındaki özelleştirmelerdeki usulsüzlük nedeniyle gerçekleştirilen tutuklamaların ardından mal varlıklarının bir kısmına el konulur. Piramidin başı ve lider konumundaki Hodorski, Beçezovski ve Guzinski gibi kaçmayıp, tutuklanmayı göze alarak Rusya’ya döner ve 25 Ekim 2003 tarihinde de tutuklanır. Kremlin üzerine iş dünyası ve politikacılardan baskılar gelir. Fakat Putin şu sözü ile noktayı koyar: “Hiç kimse yasalardan kaçamaz, kişilerin zengin olması yargılanmayacakları anlamına gelmez.”
Putin’in Kremlin ekibine: “Siloviki” (güvenlikçiler) ya da “Petersburg Çekistleri” denilmekte olup ekibe güvenlikçiler dışında liberallerde alınarak görüntü yenilenir. Bu kavgaya; ABD, AB, İsrail ve uluslararası ekonomik konsorsiyumlar tepkilerini yüksek tutmuşlardır. Bu operasyon ilk etapta, Rusya’ya iç ve dış dünyada yeni faturalar yüklemiş olsa da sonucunda; Putin, iktidar mücadelesindeki uluslararası desteğe sahip rakiplerini saf dışı eder. Rusya’nın geleceği üzerinde orta vadedeki alternatifleri de ortadan kaldırarak bir taşla iki kuş vurur. İzlemiş olduğu enerji politikaları sonucu, petrol ve doğalgazını önemli bir silah olarak kullanan Rusya, yeniden yapılanmasını ve iç istikrarını yakalayarak G-8’ler kulübündeki yerini alır.
Rusya’da Ivan Grozni’den bu yana -500 yıldır- iç politik çekişmeler, dış politikaya hizmet etmiştir. Putin bunu tersine çevirme şansına ulaşmış, -ancak bu operasyon işleri biraz yokuşa sürmüşse de- 2004 seçimleri için büyük bir avantaj yakalamıştır. Ardından 2008 yılında Kremlin için halefi Medvedev’i seçtirirken kendisi de –bir dönem sonrasına, 2012’ye rezerve yaparak- yeniden başbakanlık görevine başlamış, Oligarkları iktidar yarışı ve siyasi arenadan uzaklaştırmıştır.

Rusya’nın Yeniden Güç Haline Gelmesi
ABD’nin 11 Eylül 2001 sonrası Afganistan ve Irak işgali ile Atlantik ötesinden gelerek -Rusya’yı kendi bölgesinde hapsedecek gelişmeler çerçevesinde- yeni alanlar yaratması yanında eski Sovyet cumhuriyetlerinden Gürcistan ve Ukrayna'da benzeri bir halk isyanı ile desteklenen, “Kadife ve Turuncu” devrimler olarak da adlandırılan muhalefet hareketleri başarılı olur. Benzer eğilim Orta Asya'da Kırgızistan'da başlayan isyan sonucunda ortaya çıksa da -domino etkisi şeklinde- komşu cumhuriyetlere pek yansımaz. Aksine Rusya’nın bölgedeki gücünü kuvvetlendirerek, Çin ve bölge ülkeleri kapsayan yeni yapılanma olan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile Asya’da da etkisini artırmasını sağlar.(9) Bir yerde BDT’nin işlevsizliği, Rusya'yı, ŞİÖ ve ardından da Kollektif Güvenlik Antlaşması Teşkilatı gibi bölgesel örgütlere yönelmek zorunda bırakmıştır.
Uluslararası konjonktürdeki gelişmeleri kendi açısından yeniden değerlendiren Rusya, öncelikle, kendi içersindeki özerk yapılanmaları sağlamlaştırmayla işe başlar. Putin azınlıklara yönelik dışlayıcılık yerine kucaklayıcı ve birliktelik içeren politikalar sergiler. Rusya, kendi jeopolitik güvenliği açısından Kafkasya’yı ikiye ayırıp, Kuzey Kafkasya’yı kendi sınırları içersinde tutarak, Güney Kafkasya’yı da bağımsız devletler olarak tanır. Federasyon’un bütünlüğü açısından çözülme yaratabilecek Çeçenistan’ın bağımsızlık talebini kabul etmeyip, -ülkesinin bir “iç sorunu” olarak- Çeçenistan konusunda taviz vermez. Bağımsızlık uğruna 10 yıllık iç savaş şekline dönüşen Çeçenlerin direnişi -tıpkı Bosnalı Müslümanlar gibi- 300 binden fazla Çeçen’in ölümüne neden olsa da; Moskova ve Grozni’deki terör eylemlerinin ardından Kuzey Osetya’daki okul çocuklarının rehin alınarak Çeçen direnişinin terör boyutuna ulaşması; Rusya’nın -iç sorunu konusundaki- haklılığını öne çıkartıcı bir boyut kazanır. Çeçen direnişine verilen uluslararası ve de Müslüman dünyasının desteği, yön değiştirip; Rusya’ya terörle mücadele etmesi doğrultusunda bir desteğe dönüşür. (10) Rusya, 20 milyonluk Müslüman nüfuzu dışlamayıp, önemseyerek; 2005 yılında, İslam dünyası ile entegrasyonu sağlayacak olan İslam Konferansı Örgütü’ne (İKÖ) gözlemci üye olarak katılır. Müslüman dünyası ve Ortadoğu ile ilişkilerini geliştirmesi, küresel aktör olarak sahnede rol almasına katkı sağlayacaktır.
Putin iktidarı, siyasi getiriler yanında artan petrol ve enerji fiyatlarının da sağladığı ekonomik getiriler sonucu Rusya’yı kısa zamanda bölgesel güç konumuna getirir. İç istikrarı dış dünya ile pekiştirerek, uluslararası platformlarda: “ben yeniden varım” der. Balkanlarda Sırplara vermiş olduğu destek ile 2008’de Kosova’nın bağımsızlığını önleyemese de elini güçlendirir. Kosova’nın bağımsızlığı domino etkisi yaratır. Kafkaslardaki Gürcistan içersindeki Osetya ve Abhazya özerk cumhuriyetleri Kosova’yı örnek alarak bağımsızlıklarını ilan ederler. Gürcistan’ın Güney Osetya’ya askeri müdahalesine Ruslar misilleme yapıp Tiflis önlerine kadar gelir ve Gürcistan’ı kendi topraklarında, Kafkaslar da etkisizleştirir. Rusya bu operasyonla bölgesel güç olduğunu tüm dünyaya göstererek, Soğuk Savaş sonrasının ilk askeri ve de siyasi başarısına imza atar. Ardından Kosova’nın bağımsızlığını destekleyen Batı’ya misilleme olarak da Abhazya ve Güney Osetya’nın tek taraflı bağımsızlıklarını tanır.
Rusya yakın çevresinde yer alan müttefik ülkelerle askeri, siyasi ve ekonomik alanda ilişkilerini kuvvetlendirmeye başlar. Hindistan ile 4 nükleer reaktörün yapımını öngören bir anlaşma imzalarken Küba ile de stratejik ortaklık anlaşması imzalar. Kırgızistan’ın Rusya ile anlaşarak Bişkek'te bulunan ve Afganistan operasyonlarında ABD ile NATO birliklerinin kullandığı askeri üssün kapatılacağını açıklaması veya Rus donanmasının dünyanın çeşitli noktalarında yine üsler kuracağı haberleri, yeniden güç olma yolundaki gelişmelerin göstergesidir.
Nitekim 2009 yılı içerisinde müttefik ülkelere ekonomik destek (6 milyar dolar) sözü veren Moskova, NATO'nun alternatifi olacak yeni bir bölgesel askeri yapılanmaya da önderlik eder. “Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü” (KGAÖ) ülkeleri arasında yer alan Rusya, Belarus, Ermenistan, Tacikistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan, “Kollektif Hızlı Müdahale Gücü” oluşturma kararı alırlar. Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, oluşturulan yeni askeri ittifakın gelecekte NATO ile karşılaştırılabilecek bir güce kavuşacağını, söyler. (11)
2011 Kasımında, Moskova’da “Avrasya Ekonomik Entegrasyon Deklarasyonu”na imza atan Rusya; Belarus ve Kazakistan devlet başkanları ile “Avrasya Birliği” için ilk adımı atarak; ekonomik kriz ile boğuşan AB’ye de alternatif bir yapı için harekete geçmiş oldu. Kurulması planlanan Avrasya Birliği’nde, hükümetler üstü idari organın kurulması ve AB’de olduğu gibi ortak bir ekonomik bölge oluşturulması hedefleniyor. (12)

Sonuç
SSCB kısa sürede Rusya Federasyonu dışında; 3 Baltık (Litvanya, Letonya ve Estonya), 3 Kafkas (Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan), 3 Batı (Ukrayna, Belarus ve Moldova), 5 Orta Asya (Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan) olmak üzere 15 “Bağımsız devlete” dönüşür. Rusya Federasyonu (RF) ise SSCB’nin yıkılmasının ardından onun “devam eden devleti” olarak uluslararası topluluğa katılır.
Uluslararası konjonktürdeki gelişmeleri kendi açısından yeniden değerlendiren Rusya, öncelikle, kendi içersindeki özerk yapılanmaları sağlamlaştırmayla işe başlar. Putin iktidarı, siyasi getiriler yanında artan petrol ve enerji fiyatlarının da sağladığı ekonomik getiriler sonucu Rusya’yı kısa zamanda bölgesel güç konumuna getirerek, uluslararası platformlarda: “ben yeniden varım” der.
Kafkaslar, Balkanlardan sonra ABD ile Rusya’nın boy ölçüştüğü bir bölge adeta… Büyük güçlerin çıkarları dün neyse bugünde değişen bir şey yok. Nüfuz alanları için Soğuk Savaş döneminde ideolojileri araç olarak kullanırlarken, günümüzde bu mücadele doğrudan doğruya stratejik çıkarlar ekseninde gelişir. Gürcistan krizi gibi yaşanan son gelişmeler: soğuk savaş yeniden mi dönüyor sorularını beraberinde getirir. Bölgesel sürtüşme ve gerginliklerin sürekliliğinin ardından da yeni bloklaşma ya da cepheleşmelerin oluşabileceği görülmektedir.
Diğer yandan, “Yeni Dünya Düzeni” açısından Ruslar; ABD ve AB karşısında Çin ve Hindistan’la güçlerini birleştirerek ve bu birleşimi Türkiye, İran, Pakistan, Türkî Cumhuriyetler ve diğer müttefik ülkeleri de kapsayacak şekilde geliştirerek yeni bir oluşumu: “Avrasya Birliği”ni gerçekleştirmek arzusundadır. ABD’nin “BOP/GOP” planı karşısında Rusya’nın “Yeni Dünya Düzeni” planı da Avrupa Birliği benzeri Avrasya Birliği olarak şekillenebilecek midir? Dünya, 21. yüzyıl içersinde bu gelişmelere sahne olacak gibi görünüyor!
(http://www.remzikocoz.com)

Remzi KOÇÖZ

Kaynakça:
(1) AXİS 2000-Büyük Ansiklopedi, Milliyet/Hachette Yayınları, Cilt 10, İstanbul 1999, s.230.
(2) AXİS 2000-Büyük Ansiklopedi, Cilt 10, s.223, 232.
(3) ROUX, Jean-Paul, Türklerin Tarihi, Çev. Galip Üstün, Milliyet Yayınları, İstanbul 1998.
(4) ORTAYLI, İlber, “1877 Türk-Rus Savaşı”, Milliyet, 18.12.2005.
(5) TANİLLİ, Server, Değişimin Diyalektiği ve Devrim, Alkım Yayınları, İstanbul 2006, s.44-45.)
(6) POLİTZER, Georges, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Çev.Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara 2002.
(7) AXİS 2000, Cilt 10, s. 226-230.
(8) OĞAN, Sinan, “Yukos Olayı Stratejik Analiz Raporu”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt4, Sayı:44, 2003,
s.17-31.
(9) OĞAN, Gökçen, “Yeni Büyük Oyun ve Orta Asya”, http://www.asam.org.tr/, erişim: 1. 6.2008.
(10) ÇEÇEN, Anıl, “Rusya ve Çeçenistan”, 2023 Aylık Dergi, Sayı: 62, 15. 6. 2006, s.34-39.
(11) KOHEN, Sami, “Gürcistan Krizinden Dersler”, Milliyet, 19. 08. 2008.
(12) “Avrasya Birliği İçin İlk Adım Atıldı”, http://tr.euronews.net/, erişim:18.11.2011.
Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz