23 Temmuz 2021 Cuma
Turgay YILDIZ Anısına
15 Temmuz 2021 Perşembe
CUMHURİYET’E BAĞLILIK ve 15 TEMMUZ
1980 Türk siyasası ve kamu bürokrasisi için farklı bir süreç başlangıcıdır. 12 Eylül 1980 askeri darbe ve sonrasındaki sivil demokratik süreçte içinde bulunduğumuz uluslararası konjoktür gereği kamu yönetiminde Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden uzaklaşılarak Türk-İslam Sentezi çerçevesinde siyasal islamcı bir anlayışın önü açılacaktır. Hernekadar MGK ve Askeri Şura kararlarında irtica tehdit olarak aktarılıp tarikat/cemaat yapılanmalarının takip edildikleri izlenimi verilse de bir yapı/cemaat özellikle devlet içerisinde örgütlenmesine devam ederek bir örümcek gibi inceden inceye ağlarını örecektir. Toplumun her kesiminden zeki çocukların devşirilmesi yanında, özellikle polis koleji/akademisi, askeri okullar, lise ve üniversite sınav sorularını vererek/çalarak sonrasında da meslek öncesi sınav ve mülakatlarda korunarak/kollanarak devlete yerleştirildiler.
Kimine göre sivil
toplum, kimine göre modern/entellektüel bir dinsel yapı, kendilerine göre
hizmet hareketi olarak adlandırılırken, -yurtsever cumhuriyet savcıları ve
güvenlik birimlerince bu yapının içyüzü soruşturulup terör örgütü olarak yargı
kararlarına geçsede- Türkiye içerisindeki eğitim faaliyetlerini uluslararası alana
taşıyıp özel okullar açması, dinler
arası diyaloğu kucaklayan bir ılımlı İslam versiyonu
olarak addedilerek yurtiçinde/dışındaki çeşitli
kurum/kuruluşlarca desteklenirken, soğuk savaş döneminde “Komünizmle Mücadele
ve Yeşil Kuşak” sonrasında GOP/BOP gibi Yeni Dünya Düzeni projeleri
çerçevesinde bu yapıya sempatiyle bakılacak, devletin üst yönetiminden ve kurumlarından da destek
bulacaktır.
Bu yapı sadece eğitim/okul alanında kalmayıp
çeşitli vakıf/dernek/finans/ticari kuruluş/hastane gibi kuruluşlar yanında TV,
gazete-dergi gibi basın yayın kuruluşlarına sahip olurken büyük bir finansman
ağı ile hayatın her alanında vede uluslararası arenada geniş bir organizasyona
ulaşacaktır.
Türkiye 21. yüzyıla
girdiğinde ekonomik ve siyasi kriz sonucu, 2002’de Atatürk/Cumhuriyet karşıtı
ve siyasi İslamcı ağırlıklı bir iktidar değişimi yaşarken, özellikle, 2007’deki
cumhurbaşkanı değişimi ile kamu bürokrasisinde mesleki teamüller, hiyerarşi,
kıdem, liyakat gibi herşey iyiden iyiye altüst olacaktır. Yurtseverlerin/Cumhuriyet
sevdalılarının kumpaslarla, iftiralarla, siyasi mülahazalarla hakları
yenirken; hiyerarşi/kıdem/liyakat yok sayılırken, siyasi irade ‘hizmet
hareketi’ olarak lanse edilen ‘altın çocukları’ öne çıkarır ama 10 yıl geçmeden
hançeri yiyerek ihaneti yaşar. Bu yapılan ihaneti sadece siyaset kurumu olarak siyasi
iktidar değil tüm Türkiye, demokratik travma şeklinde bedel ödeyerek yaşar.
Altın nesil olarak devşirilenler güzelim Türkiye’ye altın vuruş yaptılar. Emniyet
teşkilatından, silahlı kuvvetlere, yargıya, eğitime; tüm kurumları, tüm
teamülleri, tüm değerleri altüst ettiler.
Sonrasında 17/25
Aralık 2013 tarihi milat olarak addedilip, FETÖ olarak adlandırılan bu yapının
tasfiye edilmesi devletten ayıklanması süreci başlatılsada, 15 Temmuz 2016
darbe girişimine gelinen ve sonrasındaki süreçte; siyaseten bu yapıya /
örgütlenmeye göz yumanlar / destek verenler / beraber yürüyenler / görmezden
gelenler / gerekli müdahale ve mücadeleyi vermeyenler kendilerini ilahi adalete
havale ederek hesap vermekten vareste tutarlar.
15 Temmuz, Türkiye Cumhuriyet tarihine geçen bir kara leke! Üzerinden 5 yıl gibi bir zaman dilimi geçmesine rağmen karanlıkta kalan, cevap veril(e)meyen, üstü örtülmeye çalışılan, ihanete ilişkin gerçekler ergeç açığa çıkacaktır. Bu darbe girişimine karşı direnen tüm yurtseverleri minnetle, şehitlerimizi rahmetle anarken, bu toplum/millet ergeç bir şekilde bu ihanetin gerçek sorumlularından hesap soracaktır.
Remzi KOÇÖZ
(Cumhuriyet Gazetesi, 15.07.2021, s.2 yayınlanan yazının orjinali.)
11 Temmuz 2021 Pazar
YAKARIŞ: ‘YARADAN’A
‘Yıllar öncesinde, bir çocuk Tanrı’ya mektup
yazmış, kendi dünyasında kendince isteklerde bulunmuştu. Günümüz dünyasında
-özellikle adaletsizlik/haksızlıkların giderek çoğaldığı süreçte- bunu hergün
milyonlarca insan bazen dua ederek/yakınarak bazen de çaresiz/çözümsüz
kaldığında Yaradana sığınarak yapmaya çalışır. Bende insanların isteklerini /dualarını
anladıkları dille, anlaşılır bir şekilde kendimce dillendirmek istedim.’
YAKARIŞ: ‘YARADAN’A…
Hikmetinden sual olunmaz,
Alemlerin/evrenin
yaratıcısı,
Doğanın
dengeleyicisi,
Canlılığın
kaynağı,
Yaşamın
güvencesi/hamisi,
Yüceliğin
erişilmezi/tartışılmazı,
Esirgeyen/bağışlayan
olarak,
Tamda bu
noktada,
İnsanlık
adına,
Bizlerden
esirgemeyeceğin,
İsteklerimiz,
Dua/yakarış
olarak kabul olursa;
Öncelikle
insanlığı doğru yola,
Yönlendirmek
üzere,
Gönderdiğin
kutsiyetin,
Din
olarak,
Bezirganlarca
sömürülmemesi,
Meta
olarak kullanılmaması,
Din kisvesi
altında,
Her
türlü melaneti işleyenlerce,
Din satışının
son bulması…
İnsanlığın geldiği noktada;
Doğaya/çevreye/tabiata
vede
Diğer
canlılara zarar verilmemesi,
Daha da özenle
korunması,
Ve
bugüne kadar oluşturulan sömürü düzeninin,
İnsanın
insana kulluğunun sonlanıp,
Adalet/kardeşlik/barış
düzeninin yeşermesi…
İnsanların ırksal/dinsel/cinsel ayrımcılıktan
uzak,
Yaradılış
emaneti olan çocukların,
Tabulardan/dogmalardan/hurafelerden
arınmış,
Yaratıcı
aklın/bilimin ışığında,
Özgür ve
kendilerini geliştirici ortamlarda,
Geleceğe
yürümeleri…
Şeytanın askerleri olarak,
Cenneti
pazarlayıp,
Yeryüzünü
cehenneme çeviren,
Ölümü
kutsayıp katliamlar yapan,
Hakkaniyeti
ve adaleti yokeden,
Doğaya/yaşama/insanlığa/uygarlığa,
Bir
katkısı olmamakla birlikte,
Varlığıyla
zarardan öte bir özelliği olmayan,
İnsanlığın
yarattığı değerleri,
Hamuduna
kadar kullanıp semiren,
Her
cümlesine Yaradan’ın adıyla başlayıp,
Hertürlü
zulmü reva gören,
Kötülük ve
küfür saçan,
Utanmazlığı
savunan yaratıkları,
Hastalıklı
ruhları,
Bunların
oluşturduğu güruhu,
Örgütlü
cehaleti,
Islah
eyle!
İnsanlığı
vede ülkemizi;
Bunların
şerrinden/zulmünden,
İzanından/hükümranlığından,
Koru ve
kolla,
Yüce Yaradan!
4 Temmuz 2021 Pazar
TARİHTEN -Tarih Sayfalarından- NOTLAR – 15
“Lozan Barış müzakereleri sırasında İngiltere, Fransa, İtalya gibi devletler mütareke dönemindeki işbirlikçilerinin cezalandırılmasını önlemek için genel af isteminde bulunmuşlar. Atatürk, kendi çıkarları için düşmanla işbirliği yapan dönemin işbirlikçilerini/etki ajanlarını dış baskıyla affetmek yerine onlara ilk ulusal andıçta yer vererek -önemli bir bölümü önceden yurtdışına kaçan- 150’sinin Türk vatandaşlığından çıkarılmasını sağlamıştır.“ (Necip HABLEMİTOĞLU)
150’LİKLER / ATATÜRK DÖNEMİ VE ULUSAL BELLEK
Lozan Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra bazı suçları kapsam dışında bırakan genel af yasası 26.12.l923'te TBMM'de kabul edilir. 1 Haziran 1924'de çıkartılan bir Hükümet Kararnamesi ile “Kurtuluş Savaşına karşı cephe alan/savaşan ya da Sevr Antlaşmasını kabul eden” -listede yeralan kişilerin sayılarının 150 olmasından ötürü bu şekilde anılan- 150’liklerden Türkiye sınırları içinde bulunanların yurtdışına çıkartılmaları öngörülür.
(150’likler: Padişah Vahideddin’in mahiyeti, Kuvayı İnzibatiye komutanları, Damat Ferit Paşa vd. İstanbul hükümeti üyeleri, Sevr Antlaşmasını imzalayan heyet, Çerkes Ethem ve adamları, mülki ve askeri erkan, polisler, gazeteciler ve diğer şahıslar. 150’likler; Atatürk'ün sağlığında, 28.06.1938'de çıkartılan yasa ile af edilerek yurda dönmeleri sağlanır.)
Atatürk döneminde güdük/kısır/teslimiyetçi politikalar yerine mütekabiliyet politikaları uygulamaya sokulur. “Etabli, Musul, Hatay, Boğazlar, Dış borçlar, Pozantı-Nusaybin Demiryolu hattının devletleştirilmesi, sefaretlerin Ankara’ya nakli, yabancı okullarda Tarih ve Türkçe derslerinin Türk öğretmenlerince Türkçe okutulması, Türkiye dışındaki Türklerin insan hakları” gibi pek çok sorunu İngiltere, Fransa, Yunanistan gibi devletlere istediğini yaptıracak, sorunların çözümünü dikte ettiği biçimde sonuçlandıracak misilleme politikalarını hayata geçirir. Sevr Antlaşması ile Osmanlı için gündem olan ve -Atatürk tarafından geciktirildiği ima edilen bu sürece ilişkin hususlar- günümüz Türkiye’sinde de (etki ajanları olarak adlandırılan gazeteci/yazar/politikacı/entelektüel kimlikli kişilerce) “Kıbrıs, kıta sahanlığı, Kürdistan, Pontus, Ermenistan toprak ve tazminat talepleri, Türk olmayan 47 ayrı etnik halka kendi dillerinde eğitim ve yayın hakkı vs.” şeklinde gündeme getirilip, Atatürk tarafından geciktirildiği ima edilen bu sürecin gecikmeli de olsa aynı taleplere koşulsuz uyum göstermekten başka bir çaremiz kalmamıştır şeklinde ifade edilmektedir. Günümüz etki ajanlarına ve emperyalizmin değirmenine su taşıyan bu gibi zihniyete vede kimliksiz/kişiliksiz kimselere karşı aydın/yurtsever/bilim adamı duyarlılığı ile mücadele ederken Cumhuriyet/Atatürk sevdalısı diğer yurtsever/aydınlar gibi katledilen Necip HABLEMİTOĞLU, gerekli cevabı, (kitap/söyleşi/oturum gibi) farklı mecralarda yüreklice vermiştir.
Remzi KOÇÖZ
3 Temmuz 2021 Cumartesi
SİVAS / MADIMAK / 2 TEMMUZ
SİVAS / MADIMAK / 2 TEMMUZ...
Sivas, özellikle Selçuklu döneminden kalma mimari eserlerle büyük bir açık hava müzesi gibidir. Cumhuriyete uzanan yolda 4 Eylül 1919'da Sivas’ta toplanan Kongre Türkiye açısından tarihi bir dönemeçtir.
Anadolu folklorünün zenginliğine sahip yöre birçok büyük halk ozanı yetiştirmiştir. Pir Sultan Abdal’la doruğa ulaşan halk şiiri geleneği Cumhuriyet döneminde Kul Himmet ve Aşık Veysel’le sürmüştür.
Sivas,1993 yılının 2 Temmuzunda talihsiz bir güne tanıklık eder. Aslında insanlık insan görünümlü yaratıklarca ateşe verilerek yakılmıştır. Madımak otelinde yanarak can veren 37 insanın ölümü şehrin adının üzerinde karabasan gibi duracak, uzun süre hafızalardan silinmeyecek, Kara bir gün olarak tarihe geçecektir.
Her 2 Temmuz geldiğinde de, bu şehir/ bu ülke/ bu zihniyet bu utancı yeniden yaşayacaktır...
Madımak'ta yakılan/kıyılan Can'lara rahmet ve saygılarımla...
Remzi KOÇÖZ