30 Nisan 2020 Perşembe

KARANTİNA GÜN(LÜK)LERİ - 3




“Demokrasi halk eğilimidir.
Halkın eğitimi zayıf olursa demokrasi oligarşiye dönüşür.
Devam edilirse oligarşi demagog yaratır ve demagog diktatör olur…” (Platon/Eflatun)

KANMA
Tarih tekerrürden ibaret denilir.
Birde tarihin tekerleğinin geri dönmeyeceği söylenir.
Aslında Tarih gelişir, tekerrür etmez.  
Ancak günümüz de olduğu gibi tekerlek geri dönmese de farklı manialarla
tökezletilebilir.
Özellikle cehaletin ve din istismarının prim yaptığı,
akıl ve bilimi yadsıyan toplumların günümüzde ne halde ne durumda oldukları
aşikardır.
Buna rağmen demagogların mugalatalarına kanmaya devam ederek,
inadına/körü körüne  yola devam diyerek hem ağlar hemde
kendi kendimize dövünüp, kara deliğe/çukura doğru hep birlikte yuvarlanırız.
Oysaki akıllarını/izanlarını/onurlarını  başkalarına devretmeyecek kişiliklerin/
şahsiyetlerin çoğaldığı, örgutlendigi -sorgulayan/hesap soran- toplumlarda,
kendilerine göre hukuk ve adalet uyarlayan keyfi yönetimler, 
biat/sürü psikozu bağlamında uzun uzadıya karşılık bulamayacaktır. 
Saygı/sevgi/selamlarımla...
28. 04. 2020


24 Nisan 2020 Cuma

TBMM 100 YAŞINDA



TBMM 100 YAŞINDA…
           
Dile kolay değil! 100 yıl önce Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde -İzmir’in işgalinin ardından 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basılmasının 11 ay sonrasında- 23 Nisan 1920’de Milli Mücadelenin merkezi Ankara’da TBMM’nin açılışı ile bağımsızlığa gidilen yolda Misakı Milli çerçevesinde kurulacak yeni Türk devletinin harcı karılarak temeli atılırken, Cumhuriyet’e giden süreç başlar.’

Dünya savaşı sonunda savaşın galibi konumundaki emperyal güçlerce imzalatılan Mondros mütarekesinin ardından Osmanlı Devleti işgal edilirken, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde bir avuç insan tarafından Samsun’da yakılan İstiklal/kurtuluş meşalesi ile Anadolu’da ulusal bir direniş başlatılır.
19 Mayıs günü Samsun’a ayak basılmasının ardından 27 Aralık günü Ankara’ya gelene kadar 7 aylık süreçte -Mustafa Kemal Paşa iki kez İstanbul’a geri çağırılması, azledilmesi, rütbelerinin sökülmesi, idam kararı gibi badireler atlatırken- Samsun Havza’da yurt bütünlüğünün korunması için yayınlanan ön bildirinin ardından, “Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” şiarıyla özdeşleşen ve ulusal bağımsızlık mücadelesinin ilk bildirgesi olan Amasya tamimi ile Kurtuluş yolunda örgütlenme Erzurum Kongresi ile yerellikten bölgeselliğe, Sivas Kongresi ile bölgesellikten ulusallığa doğru bir yükseliş gösterir.
“Manda/himaye yok. Ya istiklal ya ölüm” şiarı ile özdeşleşen Erzurum ve Sivas Kongre kararlarını Ankara’ya taşıyan Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki Temsil Heyeti, Anadolu'da fiili hükümet görevini yürütürken önemli kararlara/işlere imza atar.
23 Nisan 1920’de -İstanbul’un işgali, Milletvekillerin tutuklanması, Mebusan Meclisinin feshi gelişmeleri sonrası- Milli Mücadelenin merkezi konumundaki Ankara’da -Anadolu ve Rumeli’den binbir güçlükle Ankara’ya gelen vekillerce- Büyük Millet Meclisinin açılması Heyeti Temsiliyenin öncülüğünde gerçekleşirken, Meclis tek yetkili olarak iç/dış düşmanlarla uzun ve kanlı bir boğuşmaya girişecekti.
Ankara’da toplanan Meclise başkan seçilen Mustafa Kemal Paşa’nın 24 Nisan tarihli konuşması ve “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi ışığında kabul gören önerisi, Ankara’da bağımsız yeni bir Türk devletinin kuruluşunun da habercisidir. TBMM kendisini kurucu meclis görerek devlet kurma gereklerini Misak-ı Milli ruhuyla aşama aşama gerçekleştirecektir. Bu bağlamda 25 Nisan’da Mustafa Kemal başkanlığındaki (6 kişilik) Geçici İcra heyeti “Hıyaneti-i Vataniye Kanunu” gibi önemli kararlara imza atarken, hükümet kurma işi hemen ele alınarak 3 Mayıs’ta (11 kişilik) TBMM hükümeti kurulur. Ardından 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile yeni Türkiye devleti ilan edilir.
TBMM, Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde zaman geçirmeden Kuvayi Milliye ruhunu cephelerde düzenli orduya dönüştürmüş; Sakarya zaferinin ardından son darbeyi Büyük Taarruzla noktalayarak, Türkün savaş ustalığını tüm dünyaya göstermiş, ulusal kurtuluşunu gerçekleştirmiştir.
TBMM, Emperyalizm karşısında diz çökmüş 600 yıllık bir saltanata ve halifelik bağlamında bir din devletine son verip cumhuriyet ilkelerine dayalı bir siyasal rejimin kurulmasına karar verirken; hem Anadolu ihtilalini hemde Türk inkılabını başlatan önemli bir kurumdur. Egemenlik saraydan/monarşiden/padişahtan alınıp millete/halka verilir. Ümmet yapısından millet yapısına geçilir. Osmanlı İmparatorluğu sonlanırken ortaya çıkan yeni Türk devleti Cumhuriyet’in ilanı ile inkılaplara girişir. Büyük önder Atatürk’ün gerçekleştirdiği bu mucizenin ismi Türk devrimidir.
TBMM, 100 yıllık tarihinde önemli aşamalar geçirir, daha kuruluşunda 1920’de çok önemli 3 büyük tehlike (İç isyan/ayaklanmalar; Yunanlıların Batı Anadolu’nun geniş bir kısmını işgali; Düzenli orduya geçiş aşamasında Çerkez Ethem kuvvetlerinin tasfiyesi gibi) yaşanır/aşılır.
Atatürk döneminde, çok partili yaşama geçiş -dünyada totaliter rejimlerin öne çıktığı süreçte denenmesine rağmen- gerçekleştirilemese de İnönü tarafından dünya savaşı sonrası 1950’de hayata geçirilir. Parlamenter demokrasi 1960-70-80’li yıllarda git-geller yaşayacaktır. 1980 sonrası adeta karşı devrim sürecidir. 2000’li yıllar sonrası gelinen süreçte ise demokrasi tekrar başa sarılırken TBMM’nin 100. yılına 3 yıl kala (2017 Anayasa Referandumu) sistem değişikliği denilerek parlamentonun devre dışı bırakıldığı tüm yetkilerin tek adamda toplandığı yürütmenin ekseninde sistemi olmayan otokratik bir yapı oluşturulur.
Umudumuz, TBMM’nin 100.yaşında yani bugünlerde ulaşılamayan -hatta geri sardırılan- demokrasinin, tüm demokrasi güçlerinin katılımı/mücadelesi ile yeniden çağdaş uygarlık rotasına döndürülerek, önümüzdeki süreçte; Cumhuriyet’in 100.yılında, 2023’de -hem TBMM hem de Türkiye açısından tarihsel bir hedef olan- özgürlükçü bir demokrasi ile taçlandırılmasıdır. 

23. 04. 2020
Remzi KOÇÖZ

21 Nisan 2020 Salı

KARANTİNA GÜN(LÜK)LERİ - 2



SALGIN SÜRECİ

Salgın ilk Çin’de çıktığında alınan önlemleri abarttıkları konusunda gülüp geçiyorduk. Sonrasında virüs bize bulaşınca ‘gülme komşuna gelir başına’ misali bir sendrom yaşıyorduk.
Kafasına poşet/damacana/baksır geçirenler mi dersininiz garip garip mizah konusu önlemlere başvurmaya başladık. Adamlar virüsün çıktığı bölgeyi karantinaya alıp sokağa çıkma önlemini disiplinli bir şekilde uygulayarak 1.5 milyarlık ülkeyi koruma altına aldılar. Sonrasında bu salgının yayıldığı tüm dünyanın kapılarını kapattığı İran’a ve İtalya’ya sağlık ekipmanları gönderdiler. İtalya’dan sonra İspanya öne çıkar.
Batı’da, İngiltere ve ABD’ gelecekleri varsa görecekleri var babından meydan okurlarken, İngiltere de başbakan kendini yoğun bakımda bulur. ABD ise olay/ölüm sayısı olarak en arkadan depara kalkıp yarışta en öne geçer.
Gelelim bizim durumumuza. Herhalde Anadolu insanının hamurunda var. Toplum olarak her türlü olumsuzluğa karşı aşılı sayılırdık. Ancak bu kez tehlike büyük, çok sayıda kayıplar yaşanması da olası. Korona travması herkesi karantinaya sevketti. 
Türkiye’de Bilim Kurulu üzerinden salgın ile mücadele sürdürülürken toplumun tüm katmanları ilk etapta bu işin ciddiyetinde değillerdi. Kolonya/maske dağıtımında ağır kalan merkezi idare, yardım dağıtımı konusunda yerel yönetimlerin -görev ve sorumlulukları gereği- öne geçip halka dokundukları an bunlara ket vurmaya/engellemeye çalışması hoş bir görünüm olmadı. Toplumsal dayanışmanın gereği yapılan ve daha geniş yelpazede olmasının ülke açısından zenginlik oluşturacağı aşikar olan yardımların/bağışların bile -siyaset üstü bir konu olması gerekirken- siyasi mecraya taşınıp istismar haline dönüştürülmesi -çocuklara bile- izah edilemeyecek bir durumdur.
Yönetenler, bize bir şey yapmaz/olmaz diyen ve kaderciliği kendine yaşam biçimi yapılmış toplumu ürkütmemek adına hoşgörü/saygı çerçevesinde evde kal şeklinde karantinaya davet etmekte. İnsanların toplu olarak bir arada bulundukları camiler, sinemalar, stadlar, kafeler, okullar ardından 65 yaş üzeri, 20 yaş altı, hafta sonu sokağa çıkma yasağı diyerek kademe kademe tedbir almaya çalışıyorlar. Salgın neki bizim inancımız/dualarımız yeter diyenler de işin ciddiyetinin farkına varıp -bilim adamlarının açıklamalarına kulak verip- kurallara uymayı tercih etmekte.
Ancak bir yandan da İran ve İtalya’nın Çin’in aksine tedbirde geç kalmaları gevşek davranmaları sonucu ülke olarak büyük kayıp verdikleri anlatılarak karantinanın önemine vurgu yapılsa da; toplum sağlığını kişilerin insiyatifine bırakmanın toplumsal intiharla eşdeğer olacağı da bilinen bir gerçektir.
Bu badire önce ülkeler kendi içinde sonrada ülkeler elele vererek akıl ve bilimin ışığında en az kayıpla atlatılabilecektir.
Yaşanan gelişmeler; akıl ve bilimi kenara bırakıp hurafeleri öne çıkarıp -yaşamak yerine- ölümü/ölmeyi kutsiyet sayan anlayışın salgından daha tehlikeli olduğunu gün yüzüne çıkarmıştır.
Cehalet günümüzde yüzyıllardır çaresi bulunamamış ve hep ötelenen salgından daha tehlikeli bir boyutta varolmaya devam ederken; asıl mücadele edilmesi gerekenin cehalet olduğunu 100 yıl öncesinde vurgulayan ve ona karşı bu topraklarda mücadele/savaş başlatan insanın, Büyük önder Atatürk’ün Bağımsızlık Savaşının ardından tarihe not olarak düşülen şu sözleri günümüzde daha da anlam kazanmıştır: "Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin...  Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir..."
Saygı, sevgi ve selamlarımla... 20. 04. 2020

19 Nisan 2020 Pazar

KARANTİNA GÜN(LÜK)LERİ…



SALGIN GÜNLERİ

Neredeyse 1 ayı buldu. 16 Mart, Pazartesi günü itibariyle evde kalma, karantina günleri başlayalı. Tabi ki bu notlarım, benim gibi emekli olup çalışmak zorunda olmayanlar için bir ortak seslendirme, 30 günün/günlük özeti. 1.5-2 aylık bir süreç daha bizi bekliyor gibi. Beden sağlığımız yanında ruh sağlığımızı da korumamız elzem. Yardımlaşma/dayanışma/paylaşımlar -gerginliği/korkuyu/paniği azaltıp- bizlere moral ve güç verecektir.
Özellikle sağlık çalışanları başta olmak üzere, Bilim Kurulunun değerli üyelerine, kamu/özel sektör olmak üzere diğer çalışanlarımıza, bizlerin evde rahat yaşaması için üretimden/sevkiyata emek/efor sarfeden insanlarımıza, ayrıca bu süreçte işşiz kalan/işten çıkarılan/sıkıntıya düşen insanlarımıza da kolaylıklar diliyorum. Tabi ki bu süreçte hastalıkla mücadele eden insanlarımıza acil şifalar, bu salgına yenik düşenleri de rahmet/saygıyla anıyor ve yakınlarına sabırlar diliyorum.
Korona Salgını sonrası evde kal çerçevesinde kendi açımdan, emekliliğin verdiği güvence ve rahatlıkla dar alanda kısa paslaşmalarla gününüzü gündeminizi doldurmakta zorlanmıyorsunuz.
Erken kalk, işe/bir yerlere yetişme/koşturma, program yapma (gezi-toplantı- ziyaret- yemek-tiyatro vb. gibi) aktivitelerden ve bunların zamanlama stresinden uzaklaşıyorsun.
Hareketlerin yavaşlıyor, ağırlaşıyorsun. (Tabi ki “ağır ol da molla desinler” misali değil!)
Tempolu koşturmaca bir yaşam döngüsünden bir nebze uzaklaşıp kurtuluyorsun.
Sakinleşip sessizleşiyorsun, gevşeyip rahatlıyorsun.
Başkalarından daha çok, kendine/özeline/ailene daha çok zaman ayırıyorsun.
Pijama/eşofman moduna alışıp, elbise giyinmeyi unutuyorsun.
Yıllarca hatta emeklilikte bile bulamadığın bu fırsatı Korona sayesinde yaşıyorsun.
Ötelediğin çok şeyi yapma fırsatı yanında evde el sürmediğin çok şeyle karşılaşıyor, belki de çok eskilere geçmiş zamanlara gidiyorsun. Giymediğin/kalabalık giysilerinle vedalaşıyorsun. Bazı şeyler özellikle albümler, mesleki notlar, belgeler, ajanda/dosya arasında notlar/yazılar/şiirler, gazete kupürleri, daha neler neler, kendine ilişkin geniş bir arşivle tanışarak, kendinle/geçmişinle yüzleşiyorsun.  
Yataktan kalkmanın ardından içerisinde limon kesilmiş ılık su içerek sonrasında başka bir işe girişmeden ilk işin evin içinde yürümek olsun (çevre/bahçe yürüyüş için uygunsa daha da güzel). Ama yarım ama bir saat. Sonrasında hafif/basit bir kültür fizik. Biraz gerdirme, biraz gevşeme, aman fazla yüklenme. Tabi ki günlük aç karnına tartılmayı da unutma! Kendini kontrole yarar.
Kahvaltıyı uzat uzatabildiğin kadar, zaten brunch gibi öğleyi bulursun. Ardından evde biraz derleme toplama, tabi ki ev işlerine de yardımın olsun. Yemek yapma becerin yoksa bulaşıkları makineye koyarak ortak yaşama katkıda bulunabilirsin. İşe yardım bir nevi hareket sayılır.
 Ardından günlük gazete/kitap okuma faslı. Sosyal medyada biraz gezinti desem de -sosyal medya günümüzü alıyor nerdeyse- karamsar/asparagas haber/videolar dışında müzikler/müzeler/filmler gibi çok güzel mesajlar/paylaşımlar ve de yaratıcılıklar zamanınızı alıyor. (özellikle bu arada yıllarca ötelediğin/ihmal ettiğin görüşmeleri gerçekleştir. Ne bileyim ilkokul/asker arkadaşlarından, görev yaptığın/tanıştığın eş dostlarını/büyüklerini arayıp hatırlarını sor ya da mesajlaş.)
Gündüz mümkün olduğunca Tv’den uzaklaş. Becerilerin ne ise onlara odaklan. Yaratıcı işlerle, hobilerle uğraş. Bir şeyler üretmeye çalış kendinden/kendince/sana özgün bir şeyler yap. Hiç bir şey yapamıyorsan fala bak, bulmaca çöz, eşli (kelime oyunu/kağıt/santranç/tavla gibi) oyunlar oyna. Meyve gibi yiyecekleri öğün arası yiyip sindirmenizde yarar var.
Akşam yemeği sonrası çay servisi ile birlikte biraz Tv’de sörf yaparak güzel film/belgesel yakalayabilirsen biraz kendini şımart. Bu arada içeceğin sıvı şeyler dışındaki aperatifleri fazla kaçırmamakta yarar var. Yatma faslı ise size kalmış, yalnız çok geç kalmayıp gün ışığından yararlanmakta fayda var. Tabi ki herkes kendine göre çeşitlendirebilir/farklılıklar yaratabilir. Ben sadece kendimce olanları paylaştım.
Hepinize sağlıklı günler dileğiyle, kendinizi iyi bakın…
Saygı, sevgi ve selamlarımla... 17. 04. 2020

15 Nisan 2020 Çarşamba

KARANTİNA GÜN(CE)LERİ - 10




İRADE / İDARE

Devletlerde/Ülkelerde Salgın sonrası;
-Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak-
Bir ekonomik fatura yanında,
Sosyal / kültürel değişim yaşanıp,
Bir siyasi karşılığı olacak,
Elbette güzel ülkem Türkiye’de,
Bu gelişmelerden nasibini alacaktır.
Devletlerde yaşamsal konularda;
Ulusal uzlaşı/anlaşma aramadan,
-Kamu vicdanını/çoğulculuğu yok sayan-
Demokratik olmayan çoğunlukçu anlayışla,
İçerisinde ahlak bulunmayan fetvalarla,
-Particilik/ayrımcılık/kutuplaşmayla-
Yardımlaşma/dayanışma,
Ve de birliktelik sağlanamaz.
Ülkelerin/Toplumların;
Deneme yanılmalarla,
Günübirlik kararlarla,
Oldubitti dayatmalarla,
-İnanç eksenli dini istismarla-
Hukuka aykırı adaletsiz uygulamalarla,
-Öngörüsüz/ kontrolsüz bir iradeyle-
Artık idare edilemeyeceği aşikârdır.
Bundan sonrasında;
Yöneticilerin eskisi gibi yönetemeyeceği,
Yönetilenlerinde eskisi gibi yönetilemeyeceği,
-İnsana/yaşama/doğaya/bilime daha saygılı-
Yepyeni bir dönem başlayacaktır.

(Ankara / 15. 04. 2020)
Remzi KOÇÖZ

14 Nisan 2020 Salı

KARANTİNA GÜN(CE)LERİ - 9




YETİNME
Antikçağdan/yüzyıllar öncesinden,
Filozofların/düşünürlerin uğraşları,
Varlığı/doğayı/evreni gözlemleyip,
-Mantık silsilesinde anlamlandırıp-
Sorularla doğru bilgiye ulaşıp,
Özgür düşünceyi hakim kılmak,
İnsanlığı dogmaların,
-Tabuların/hurafelerin-
Esaretinden kurtarmaktır.
Bilim adamlarının araştırmaları;
Refahı/ yaşam kalitesini artırıp,
İnsanlığı daha ileri taşıyıp,
Geleceği geçmişten daha rahat kılmaktır.
Felsefenin / bilimin öngörüsü;
Mistisizmi aşıp,
Yaratıcı aklı öne çıkarıp,
-Paslanmış çivi gibi söküp atmak-
Önyargıları yok etmek çabasıdır.
Bir kez özgür olmaya görsün insan;
Soru sormaya,
Sorgulamaya başlayınca,
Ardı arkası kesilmez,
Dur durak bilmez,
Masallarla/mitolojilerle yetinmez.

(Ankara / 14. 04. 2020)
Remzi KOÇÖZ












13 Nisan 2020 Pazartesi

KARANTİNA GÜN(CE)LERİ - 8





DOĞA/HAYVANLAR

En çok hayvanlar sevindi.
Ondan öncesinde tabi ki doğa.
Önce şaşırsalar da!
Kaybolmasına insanların,
Sonrasında çabuk alıştılar,
Sessizliğine çevrenin.
Hayvanlar av olmaktan kurtulup,
Korkusuzca uçup/koşup/salınıp,
Doğanın kucağında özgür kaldılar.
Aslında çok kızgındılar insanoğluna;
Zarar vermelerine/vahşiliklerine,
-İşkencelerine/hoyratlıklarına/nankörlüklerine-
            Çevreyi kirletip, çöplüğe çevirmelerine.
Tabiat ana ve diğer canlılar;
İnsanoğluna binlerce yıl,
Neler sunmadılar!
Tarımdan ulaşıma, etinden sütüne,
Giyiminden barınmasına,
Say say bitmez.

Ama gel gör ki;
Çevreye verdikleri zararla,
Ekolojik yapıyı bozmakla,
-Kimyasal ilaçlarla/zehirlerle-
Canlılığı yok edip,
Çoğunun neslini kuruttular.
İnsanların vahşi dedikleri hayvanlar,
İnsanların vahşiliğine çaresizce,
Açlık ve savunma dışında,
Zarar veremezken,
İnsanların zarar vermelerine,
Çok ama çok içlendiler.
Adları gibi insan olabilmelerini umarak,
-Farkındalıklarının farkına varılması için-
Eve kapanmalarını sağlayan,
Salgına çok ama çok müteşekkirler.

(Ankara / 13. 04. 2020)
Remzi KOÇÖZ





12 Nisan 2020 Pazar

KARANTİNA GÜN(CE)LERİ - 7





SINAMA

Dünyaya hükmetmek için;
-Teknoloji/gelişmişlik adına-
Nükleer denemeler yapıp,
Bombalar attınız.
Tüketim çılgınlığı adına,
Atmosferi kirletip ozon tabakasını deldiniz.
İklimleri değiştirip,
Buzulları eriterek,
Donmuş kütleleri tetikleyip,
Gelgitleri artırdınız.
Genetik kodlarla oynayıp,
Canlıları başkalaşıma uğrattınız.
Tüm bu uğraşlarınızla;
Dünyanın dengesini /ayarını bozdunuz.
Nükleer ve benzeri santrallerle,
Atmosferi karbonlayıp oksijeni azaltarak,
Doğayı kirletip, dereleri kuruttunuz.
Akarsu yataklarını değiştirip,
Toprağı çoraklaştırıp çölleştirdiniz.
Yol/liman/tesis yapmak adına,
Denizleri doldurdunuz.
Madenler ararken zehir saçıp,
-Altın/gümüş/elmas uğruna-
Ormanları/yaylaları katledip,
Yaşamı mezara çevirdiniz.
Uydukentler/kuleler için,
Tarım alanlarını yok edip,
Yeşili betonlaştırdınız.
Tüm bunların hepsiyle;
Kazan kazan/rant uğruna,
-Ekolojik sistemi zorlayarak-
Doğanın dengesini/yapısını bozdunuz.
Unutmayın, doğa her daim;
Kendinden çalınanları geri alırken,
-Çok canlar yakarak-
İntikamı acı olmakta.
Tüm bu gelişmeler;
-Dünyanın geleceği konusunda-
Kaygıları haklı kılarken,
Doğanın eksik bıraktığını da
Salgınlar tamamlayıp insanlığı sınamakta...

(Ankara / 12. 04. 2020)
Remzi KOÇÖZ



KARANTİNA GÜN(CE)LERİ - 6



Bu topraklarda Aydınlanmayı başlatan Önder, 
100 yıl öncesinde Tarihe not düşer:
"Hayatta en gerçek yol gösterici Bilimdir..."

BİLİM

Kıta Avrupası’nda;
Dünya dönüyor diyen Galile,
Daha bilinmezken 1570’lerde,
-Kilisece yargılanmazdan 30 yıl öncesinde- 
Osmanlı’nın başkenti İstanbul’da,
Tophane’de kurulan rasathanede,
Gökyüzünü gözlemleyen,
Takiyettin ve ekibince,
Bir kuyrukluyıldız görülür.
Kilise/ Papa tarafından;
“Kediler şeytandır” denilip,
Binlercesi yakılınca,
Farelerin istilasına tanık olan insanlık,
Veba denilen Karabelayla tanışıp,
Salgın Tanrı’nın bir cezası görülünce,
Engizisyonla pek çok kadın “cadı”,
Yahudiler/çingeneler ise “dinsiz” diye yakılır.
Osmanlı’da da bu salgın,
Allah’ın bir cezası sayılıp,
Gökyüzünde görülen kuyrukluyıldız,
Uğursuzluk alameti görülünce,
-Allah'ın/Evren’in sırlarını gözetleyen-
Rasathane sorumlu tutulur.
Şeyhülislam fetvası;
1580’lerde Padişah emriyle,
Kaptanı Derya gemileriyle,
Tophane’deki rasathane,
Bir gece top atışıyla yerle bir edilip,
Bilimsel çalışmaya ket vurulup,
-İnanç aklın önüne geçince-
Bu topraklarda uygarlık ıskalanır.
Batı dünyası;
Yaşananlardan ders çıkarıp,
Keşifler, buluşlar derken,
-Doğu’dan alınan bilgilerle sentez yapılıp-
Kiliseyi/dogmaları sorgulayıp,
-Rönesans, Reform, Aydınlanma ile-
Akıl ve bilimin ışığında ilerleyip,
-Doğu’nun üstünlüğü sonlanınca-
Osmanlı’da duraklama, gerileme sonrası
Çökerek Tarih sahnesinden çekilir.
Bilim adamlarını yargılayan;
Papa/Engizisyon yargıçları,
Rasathaneyi yıktıran;
Padişah/şeyhülislam/kaptanı derya,
İsim isim unutulurken,
Takiyiddin ve Galile hala hatırlardadır.

(Ankara / 11. 04. 2020)
Remzi KOÇÖZ 

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz