SALGIN SÜRECİ
Salgın
ilk Çin’de çıktığında alınan önlemleri abarttıkları konusunda gülüp geçiyorduk.
Sonrasında virüs bize bulaşınca ‘gülme komşuna gelir başına’ misali bir sendrom
yaşıyorduk.
Kafasına
poşet/damacana/baksır geçirenler mi dersininiz garip garip mizah konusu
önlemlere başvurmaya başladık. Adamlar virüsün çıktığı bölgeyi karantinaya alıp
sokağa çıkma önlemini disiplinli bir şekilde uygulayarak 1.5 milyarlık ülkeyi
koruma altına aldılar. Sonrasında bu salgının yayıldığı tüm dünyanın kapılarını
kapattığı İran’a ve İtalya’ya sağlık ekipmanları gönderdiler. İtalya’dan sonra
İspanya öne çıkar.
Batı’da,
İngiltere ve ABD’ gelecekleri varsa görecekleri var babından meydan okurlarken,
İngiltere de başbakan kendini yoğun bakımda bulur. ABD ise olay/ölüm sayısı
olarak en arkadan depara kalkıp yarışta en öne geçer.
Gelelim
bizim durumumuza. Herhalde Anadolu insanının hamurunda var. Toplum
olarak her türlü olumsuzluğa karşı aşılı sayılırdık. Ancak bu kez tehlike
büyük, çok sayıda kayıplar yaşanması da olası. Korona travması herkesi
karantinaya sevketti.
Türkiye’de
Bilim Kurulu üzerinden salgın ile mücadele sürdürülürken toplumun tüm
katmanları ilk etapta bu işin ciddiyetinde değillerdi. Kolonya/maske dağıtımında
ağır kalan merkezi idare, yardım dağıtımı konusunda yerel yönetimlerin -görev
ve sorumlulukları gereği- öne geçip halka dokundukları an bunlara ket vurmaya/engellemeye
çalışması hoş bir görünüm olmadı. Toplumsal dayanışmanın gereği yapılan ve daha
geniş yelpazede olmasının ülke açısından zenginlik oluşturacağı aşikar olan yardımların/bağışların
bile -siyaset üstü bir konu olması gerekirken- siyasi mecraya taşınıp istismar
haline dönüştürülmesi -çocuklara bile- izah edilemeyecek bir durumdur.
Yönetenler,
bize bir şey yapmaz/olmaz diyen ve kaderciliği kendine yaşam biçimi yapılmış
toplumu ürkütmemek adına hoşgörü/saygı çerçevesinde evde kal şeklinde
karantinaya davet etmekte. İnsanların toplu olarak bir arada bulundukları
camiler, sinemalar, stadlar, kafeler, okullar ardından 65 yaş üzeri, 20 yaş
altı, hafta sonu sokağa çıkma yasağı diyerek kademe kademe tedbir almaya
çalışıyorlar. Salgın neki bizim inancımız/dualarımız yeter diyenler de işin
ciddiyetinin farkına varıp -bilim adamlarının açıklamalarına kulak verip- kurallara
uymayı tercih etmekte.
Ancak
bir yandan da İran ve İtalya’nın Çin’in aksine tedbirde geç kalmaları gevşek
davranmaları sonucu ülke olarak büyük kayıp verdikleri anlatılarak karantinanın
önemine vurgu yapılsa da; toplum sağlığını kişilerin insiyatifine bırakmanın
toplumsal intiharla eşdeğer olacağı da bilinen bir gerçektir.
Bu badire önce ülkeler kendi içinde sonrada ülkeler
elele vererek akıl ve bilimin ışığında en az kayıpla atlatılabilecektir.
Yaşanan
gelişmeler; akıl ve bilimi kenara bırakıp hurafeleri öne çıkarıp -yaşamak
yerine- ölümü/ölmeyi kutsiyet sayan anlayışın salgından daha tehlikeli olduğunu
gün yüzüne çıkarmıştır.
Cehalet
günümüzde yüzyıllardır çaresi bulunamamış ve hep ötelenen salgından daha
tehlikeli bir boyutta varolmaya devam ederken; asıl mücadele edilmesi gerekenin
cehalet olduğunu 100 yıl öncesinde vurgulayan ve ona karşı bu topraklarda
mücadele/savaş başlatan insanın, Büyük önder Atatürk’ün Bağımsızlık Savaşının
ardından tarihe not olarak düşülen şu sözleri günümüzde daha da anlam
kazanmıştır: "Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi
seçin... Hayatta en gerçek yol gösterici
bilimdir..."
Saygı,
sevgi ve selamlarımla... 20. 04. 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder