24 Aralık 2023 Pazar

ÇAĞDAŞLIK YERİNE ORTAÇAĞ ÖZLEMİ

  "Uygarlığın kudret ve yüceliği karşısında çağdışı kalmış anlayışlarla, ilkel boş inançlarla yürümeye çalışan uluslar yok olmaya veya tutsak olmaya ve aşağılanmaya mahkûmdurlar.”  

(Mustafa Kemal ATATÜRK) 

-Yakın Tarihe Karşı Eski Tarihle-

Tarih önemli bir bilimdir. Ayni zamanda bir bilinçtir. Size geçmişten bugüne ayna tutar. Gelişiminizi/yükselişinizi/varoluşunuzu sizlere sunar. Tabi ki doğru bir bilgilendirme ve neden/sonuçları ile değişmenin gerçekliğini de.. Onun için toplumları yönlendiren/yöneten/egemen katmanlar tarih bilimini çok sevmezler. Onlar daha çok masal/mitoloji tarzında bir tarihle, biraz hamasetle karışık toplumları/insanları oyalarlar. Bilinçli bireylerin çoğaldığı toplumları pek istemezler.

Tıpkı Türkiye’nin yaşadığı gibi! 20. Yüzyıla Türk mucizesi olarak damga vuran çökmüş bir imparatorluktan modern bir toplum yaratan bir değişimin, Cumhuriyetin 21. Yüzyıla ulaşan 100. Yılında o günleri, kurtuluş ve kuruluş destanını -en azından 100. Yıl anısına- tarihe saygı/vefa açısından dizi/film projesi vede farklı etkinlikler olarak ekranlara getir(e)memeleri gibi.

Onun yerine TRT ekranlarında 800 yıl öncesinden başlayıp 1200’lü yıllara ilişkin “Diriliş-Ertuğrul” ve “Kuruluş-Osman” ile Osmanlının çöküş dönemi 19. Yüzyılı ele alan “Payitaht Abdülhamid” dizilerine yer verilerek, Selçuklu-Osmanlı öncelenip önemsenerek, Türkiye’nin Cumhuriyet dönüşümü/değişimi görmezden gelinmeye, sıradanlaştırılmaya çalışılmaktadır. Yakın tarihten ders çıkaramayan toplumlar haydi haydi daha öncesinden hiçbir anlam çıkaramazlar sadece hamasetle yetinirler.

Tarihsel yakınlıkların sistematik açıdan öncelikle ele alınması/anılması daha önem arzetmesi gerekirken; tarihi çarpıtma uğraşları bir yana, örneğin İstanbul’un işgalden kurtuluşu yerine fethinin, Çanakkale kara savaşları yerine deniz savaşının, Büyük Taarruz yerine Malazgirt zaferinin öne çıkarılması veya birbiriyle çakıştırılması gibi bir anlayış ile karşılaşmaktayız.

Onun yerine TRT ekranlarında 800 yıl öncesinden 1200’lü yıllara ilişkin “Diriliş-Ertuğrul” ve “Kuruluş-Osman” ile Osmanlının çöküş dönemi 19. Yüzyılı ele alan “Payitaht Abdülhamid” dizileri ile daha eski dönemlere ilişkin hamasete yer verilerek, -yeni/yenileşmeye modernleşmeye karşı bir duruşla- Cumhuriyet dönüşümü/değişimi yer yer çarpıtılarak sulandırılmaya, dolaylı bir şekilde belleklerden silinmeye çalışılmaktadır.

Burada amaç tarihi bir bütünsellik içerisinde ele alıp, tarihe takılı kalmaktan hamasetten öte tarih bilincini canlı tutup, 100 yıl öncesinden hedeflenen çağdaş toplum gelişimi ne aşamadadır, uygarlık yarışında durumumuz, bilimde/sanatta/ ekonomide/teknolojide neredeyiz? İleriye mi gittik, yerimizde mi saydık, geriye mi gidiyoruz? Bu sorulara cevap bulabilmek, tarihin dönüşümüne uygarlığın gelişimine ayak uydurabilmektir.

-Cumhuriyet Karşıtlığı-

Cumhuriyetin temel dinamikleri/direkleri/sütunları; “tam bağımsızlık, ulusal egemenlik, laiklik” olarak nitelenebilir. Günümüz Türkiyesinde, Cumhuriyetin bu 3 temel sütunu karşısında, 3 katman (Sermaye/Siyaset/Tarikat) birlikte elele karşıtlık sergilemekte.

Sermaye sınıfı/varlıklılar, emperyalizme ve sömürüye karşı olan tam bağımsızlıktan pek hoşlanmazlar.

Otoriter/çoğunlukçu siyasetçiler, halkın doğrudan yönetime katıldığı, hesap sorabildiği, denetime açık gerçek bir özgürlükçü demokrasi içeren ulusal egemenlikten pek çekinirler.

Dinciler/ulema sınıfı olarak, din/inanç sömürücülüğüne karşı akıl ve bilime öncelik veren, inanç ve vicdan hürriyetini savunan laiklikten pek hazzetmezler.

Ve onun için bu katmanlar; Cumhuriyetin kazanımlarını mirasyedi olarak görür, kendi çıkarları için heba eder, çağdışı anlayışlara yol vererek, çağdaşlığı hedefleyen tarihsel dönüşüme sırtlarını dönerler.

Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Atatürk’ü ise -devrimleri/ilkeleri/ düşünceleri- çerçevesinde içtenlikle pek sevmezler.

Gelinen noktada, ülkenin geleceği olan çocukları çağdışı bir eğitimin kucağına atarak, inanç/insan sömürüsüne yol veren zihniyet, toplumun bölünmüşlüğünü/ dağınıklığını fırsat bilerek, suskunluğundan/tepkisizliğinden cesaret bularak -laiklik/çağdaşlık karşıtı medrese eğitimi ile 1000 yıllık tersine bir zaman tünelinde- ortaçağ karanlığında doludizgin ilerlemekteler.  (25. 12. 2023)

Remzi KOÇÖZ

 


28 Kasım 2023 Salı

TÜRKİYE’NİN AVRUPA SERÜVENİ...

       -Bir Kitap Tanıtımı Üzerine-            

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde, Türkiye-Avrupa ilişkilerini; ‘Batılılaşma/Batıcılık/Modernleşme’ ekseninde inceleyen Remzi Koçöz’ün “Türkiye’nin Avrupa Serüveni” adlı eseri Nobel Akademik Yayıncılık tarafından okuyucuyla buluşturuluyor.

Türkiye, -Modernleşme ve Batılılaşma hareketleri çerçevesinde- 100 yıl öncesinde Cumhuriyet ile birlikte gerçekleştirilen reform ve devrimlerle, Kurucu Önderinin ‘Çağdaş Uygarlık’ hedefine odaklanırken, II. Dünya Savaşı sonrası kendini ‘Batı İttifakı’ içerisinde konumlandırıp, Avrupa birlikteliğine de kayıtsız kalmamıştır.

AB ile ilişkilerin / Ankara Anlaşmasının 60. yılı geride kalırken, Kuruluş evresinde ve sonrasında -kendi tarihi açısından- birçok önemli olaya/gelişmeye sahne olan Türkiye, Cumhuriyet’in 100. yılını da AB hayaliyle tamamlayacaktı.

Bu kitap, Türkiye’nin AB sürecinde Avrupa ile ilişkilerinin geçirmiş olduğu tüm evrelerin; bu süreçte yapılan katılımların, antlaşmaların, zirvelerin, krizlerin, ayrışmaların kronolojik bir çerçevede ve sistematik bir incelemesini sunuyor.

Uzun soluklu bir çalışmanın ürünü olan  “Türkiye’nin Avrupa Serüveni”, tarihsel gelişmelere ilgi duyanlar ve özellikle Türkiye’nin yakın tarihi konusunda bilgilenmek isteyenler için benzersiz bir kaynak oluşturuyor.




17 Kasım 2023 Cuma

METİN UCA ANISINA

METİN UCA...

Tv ekranlarından güleç yüzüyle seslenirken,
Ses tonlamasi tınısıyla etkili bir anlatım becerisi olan,
Gerçek bir sunucu.
Mühendislik okusada
O tiyatro ve gazeteciliği meslek edinecekti.
Muhabirlikten Tv sunuculuğuna,
Yarışma programlarından sabah haberlerine,
Tek kişilik sahne gösterileri yanında,
6 kitaba da imza atacaktır.
Bir dönem sıcak siyasetin içindede olan
Renkli ve dolu dolu bir kişilik.

Aynı kuşağın çocukları olarak 
Aynı dönemde Ankara'da
Farklı okullarda okuyacak, 
Farklı kulvarlarda olacak,
Yollarımız çakışmasa da;
Atatürk, Aydınlanma, Adalet 
Ve İnsanlık noktasında buluşacaktık.

Erken bir kayıp üzülmemek elde değil.
Allah'tan rahmet dileğiyle,
Işıklar yoldaşın,
Mekanın yürekler olsun,
Güleç yüzlü güzel insan;
Metin Uca...
(17.11.2023)
Remzi Koçöz

12 Kasım 2023 Pazar

100 YIL ÖNCESİNDEN BİR MEKTUP

           “Sevgili paşam, (*)

Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.

Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz.

Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda.

Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet’le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız.

Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.

Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı %60’ı geçiyor. Nüfusun yüzde 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.

Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var.

Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor.

Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler.

Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.

Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.

Cumhuriyet’e uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney.

Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.

Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.

Allah yardımcımız olsun!”

            (30 Ekim 1923)
 
         (*) Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Büyük Önder Atatürk'ün, Cumhuriyetin ilk                   başbakanı İsmet İnönü’ye yazdığı bu mektup Cumhuriyetin ekonomik yol haritası                     olacaktır.




 

10 Kasım 2023 Cuma

DEVLET / KURUMLAR / ÇÖKÜŞ

Devlet, Kurumlar ve Çöküş...
 
Tarihsel bir gerçek;
Devletlerin yıkılmasının önceliği temel direk niteliğindeki kurumlarının
(okula-kışlaya-inanca siyasetin sokulması/ yargının-kolluğun siyasallaşması ve yolsuzlukların yol olması vede akıl/bilimden uzaklaşılması sonucu)
Tıpkı bir ağacın içindeki kurtcuklarca kemirilip çürütülmesiyle başlayıp,
süreçte aidiyet duygusu/değerlerin yitirilmesi ile çöküş başlar.
Tabiki 1 günde/gecede olmaz!
Tarihte 16/20 Türk devleti varolmuş.
Yıkılmaların ortak noktası kurumların liyakatsiz/adamcılıkla işlevsiz  hale gelmesiyle,
çağına ayak uyduramayıp
çağdışı kalmaları sonucu
-100 yıl öncesinde olduğu gibi-
Tarihten ders çıkartmayıp,
tekerrürlere devam edilmekte.
Cumhuriyetin 100. Yılında
Kurucu önderin emanetine vede
çağdaşlık hedefine sırt dönülerek...
(10 Kasım 2023)
Remzi Koçöz 

2 Kasım 2023 Perşembe

TÜRKİYE’NİN AVRUPA SERÜVENİ (AB Sürecinde Türkiye-Avrupa İlişkileri)

             -Bir Kitap Çalışması Üzerine-

“AVRUPA ULUSLARINDAN BİRLEŞİK AVRUPA’YA” adlı ilk kitabımın ardından;  ‘AB Sürecinde, Türkiye-Avrupa İlişkileri’ni; -yakın tarihimize de kısaca değinerek- “Batılılaşma-Batıcılık-Modernleşme” açılarından ele aldığım ikinci çalışmam “TÜRKİYE’NİN AVRUPA SERÜVENİ” ismiyle kitap olarak “Nobel Akademik Yayıncılık” tarafından yayınlanmıştır (Ekim 2023). Arka kapak sayfasında dile getirdiğim gibi;

        Bu kitap; Avrupa Birliği üyelik sürecinde Türkiye-Avrupa ilişkilerinin Batılılaşma, Batıcılık, modernleşme açılarından ele alınarak bu süreçte yapılan katılımların, antlaşmaların, zirvelerin, krizlerin, ayrışmaların kronolojik bir çerçevede ve sistematik bir bağlamda okuyucuyla buluşturulması amacını taşımaktadır.

Türkiye’nin, -Modernleşme ve Batılılaşma hareketleri çerçevesinde- Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası, 100 yıl öncesinde, Cumhuriyet ile birlikte gerçekleştirilen reform ve devrimlerle daha da hız ve yeni bir ivme kazandığı, tüm bu gelişmelerin çıkış noktasının da Kurucu Önderinin “çağdaş uygarlık” hedefi olduğu görülmektedir.

Türkiye; İkinci Dünya Savaşı sonrası kendini “Batı İttifakı” içerisinde konumlandırıp 1950’li yıllar sonrası ortaya çıkan Avrupa birlikteliğine de kayıtsız kalmayarak uzun bir maraton sonrası -müzakerelere başlanılmış olsa bile- tünelin ucu hâlâ açık olarak üyelik başvurusu ardından imzalanan Ankara Anlaşmasının 60. yılını ve Cumhuriyet’in 100. yılını, gerçekleşmeyen AB hayaliyle tamamlamaktadır.

“TÜRKİYE’NİN AVRUPA SERÜVENİ” adlı çalışmamı okurlarla paylaşırken, “Türkiye’nin AB Sürecini” -çok yönlü bir şekilde- ele alınmasını ve de sorgulanmasını hedefledim. Kitabın ortaya çıkış öyküsünü/sürecini önsöz ve sonsöz bölümlerinde aktarmaya çalıştım.

TÜRKİYE’NİN AVRUPA SERÜVENİ -AB Sürecinde Türkiye-Avrupa İlişkileri- adlı eser uzun soluklu bir çalışma sonucu ortaya çıkarken; tarihsel gelişmelere ilgi duyanlara ve bilgilenmek isteyenlere yarar sağlaması, çalışma alanına katkı sunması ve kaynak arayanlara rehber oluşturması temennisiyle; adı geçen eseri yakın tarihimiz bağlamında, ‘Cumhuriyet’in 100. Yılında’ okuyucularla buluşturmak istedim.

Saygı, sevgi ve selamlarımla...

(02 Kasım 2023)

Remzi KOÇÖZ




31 Ekim 2023 Salı

CUMHURİYET'İN 100. YILI

CUMHURİYET’İN 100. YILINDA / ANKARA'DA...

‘Cumhuriyet demek: fazilettir, erdemdir, onurdur, gururdur, kişiliktir, özgürlüktür, bağımsızlıktır, eşitliktir, kimsesizlerin kimsesi, olanaksızı oldurmaktır...’

Cumhuriyet 100 yıl öncesinde 29 Ekim 1923’de Ankara'da, Atatürk'ün ve TBMM iradesiyle ilan edildi.

Cumhuriyeti bize bahşeden kurucu önderin bizlere emaneti olan Cumhuriyete sahip çıkmak biz Cumhuriyet çocukları olarak tarihsel görev ve sorumluluğumuz.

Bizde bu eşşiz tarihe tanıklık etmek ve 100. Yılı başkentte kutlamak adına, -100. Yıla 3 gün kala- Balıkesir'den Ankara'ya gelirken;

100. Yıl Cumhuriyet coşkusu yol boyunca yerleşim yerlerinde Atatürk posterleri ve bayraklarla eşlik emekte, Başkent Ankara'da belediye ve özel kuruluşlar da afiş/pankart/bayraklarla günler öncesinden Cumhuriyet’i karşılamaktalar. Vatandaşlar evlerin camlarını/balkonlarını bayraklarla adeta gelincik tarlasına çevirmiş.

Yalnız devlet ricalinde bir sessizlik hakim! Ankara'ya batı girişi Eskişehir yolundaki Diyanet çevresinde Cumhuriyet'e, 100. Yıla ilişkin herhangibir emare yok derken (bir gün sonrası Cuma hutbesinde de bizi şaşırtmazlarken), diğer kamu binalarında da aynı şeyleri gözlüyoruz. Ardından AKP genel merkezi ve Saray çevresinde de benzer görünüm…

Cumhuriyetin 100. Yılı, -1 güne 1 saatlik seremoniye indirgenip- Cumhuriyet’in kendisi/kazanımları/ilkeleri/değerleri “Türkiye Yüzyılı” parti/seçim sloganıyla halkın gözünde sıradanlaştırılıp, uyutturulmaya/unutturulmaya çalışılır.

Ne/nasıl diyelim!

Atatürk=Cumhuriyet.

Birini çıkarırsanız diğerinin anlamı kalmaz.

Atatürk ölümsüzdür, Cumhuriyet ise yaşayan meşalesi,

Türkiye’nin aydınlanma güvencesi,

Onun için korkarlar, meşalesi Cumhuriyetten vede adını anmaktan…

Ulusların tarihlerinde 100 yıllık evreler çok önemli/anlamlı/unutulmaz/vefa dönemleridir. 1923 tarihide Türkiye açısından olduğu kadar Türk dünyası ve dünya açısından da önemli bir tarihtir.

Tabii ki -öncesinde Türk askerini Suriye/ Yemen/ Filistin'de Araplara hancerleten, sonrasında  saltanatın/ hilafetin hamisi olan, Kurtuluşun ardından Lozan’da 8,5 ay diplomasi savaşı verilen ve Cumhuriyetin başkenti Ankara'ya elciliklerini tasimakta ayak direyen İngilizlerin 2 yıl yaşayamaz şeklinde küçümsedikleri Cumhuriyet’in- asırlık çınara dönüştüğü 100. Yılı 2023’de öyle…

100 yıllık tarihsel bir oluşum Cumhuriyet;

1 güne 1 saatte sığacak bir olay, basitçe geçiştirilebilecek bir konu hiç değildir.

Nice 100 yıllara,  Sonsuza dek, Yaşasın Cumhuriyet!

(30 Ekim 2023) 

Remzi Koçöz





 

29 Ekim 2023 Pazar

CUMHURİYET 2023

 

CUMHURİYET 100. YAŞINDA!

Ulusların tarihlerinde önemli/anlamlı/unutulmaz ve de vefa borcu olunan tarihler vardır. 1923 yılı da Türkiye’de yaşayanlar açısından olduğu kadar, Türk Dünyası ve de Dünya açısından da önemli bir tarihtir. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’yi ‘Cumhuriyet’ ile taçlandırdığı tarihtir.

Türkiye Cumhuriyeti, 100. yılını geride bırakıp, çağdaş uygarlık parolasıyla yeni yüzyıllara doğru yolculuğuna devam ederken; Cumhuriyet devrimlerini / ülkülerini / değerlerini yaşatmak idealimizdir.

Türk Devrimi;  Ülke açısından, Atatürk’ün ölümünden sonra geliştirilemeyince doğal olarak -2000’lerde doruk noktalara ulaşan- karşı devrim sürecini yaşayacaktır. Cumhuriyet’in 80. yılında rüzgar ters esecektir. Ilımlı/uyumlu/muhafazakar bir anlayış, 20 yıllık bir süreci geride bırakarak iktidarını 100. yıla taşıyacaktı.

Eski Türkiye denilerek 100. yıla gelinen 20 yıllık süreçte Cumhuriyet karşıtlığı her alanda prim yapacak, liyakat yerine biat/itaat geçecek, laiklik ilkesi delinerek cemaat kadroları ile bürokrasi devşirilerek, Cumhuriyet tarihinde ilk kez din odaklı askeri bir kalkışma sonucu bir darbe girişimi gerçekleşir.

Türkiye, dışarıda –tarihsel kırmızı çizgilerinin aksine yapbozlarla- zikzak çizerek, farklı bir kulvara evrilirken eksen kayması ile ‘değerli yalnızlık’ yaşar. Türkiye, gelinen bu süreçte dış politikada Doğu-Batı arasında yalpalayıp bocalarken, özellikle 1980 sonrası Türk-İslam sentezi bağlamında; iç politikada da ‘ırksal/etnisite ve dinsel/mezhepçilik’ gibi kimlik siyaseti çerçevesinde dar bir alana sıkıştırılmış durumda.

CB hükümet sistemi ile devlet ve kurumlar tek kişiye endekslenirken, atı alan Üsküdar’ı geçti ile kalınmıştır. Sonrasında yaşanan ekonomik kriz giderek derinleşmektedir. Yüksek enflasyon ve faiz sarmalı ile ülke olarak daha da yoksullaşılırken, yargının siyasallaşması ile hukuk ve adaletten de giderek uzaklaşılmakta, otokratik/teokratik anlayışla özgürlükler giderek kısıtlanmaktadır.

Kendini Cumhuriyet ile özdeşleştiren siyasi partiler/muhalefet, bölünük/dağınık/atalet içerisinde seçimlerin travmasını yaşarken, toplumsal muhalefette umutsuzluk/karamsarlık sarmalında ikilemde, bir kurtarıcı beklemekte.

Kesintisiz iktidar olmanın verdiği güçle, Cumhuriyet değerlerinin/devrimlerinin kurumlarının içerisinin boşaltılarak, “Türkiye Yüzyılı" sloganıyla, demokratikleşme vaadiyle, bir sonraki seçimi kazanmaya endeksli, anayasa değişikliği gündemiyle, ilk dört maddesinin etrafından dolanarak, Ulus Devlet /Laiklik/Üniter yapı yerine, ‘Türkiyelilik-Çeşitlilik’ gibi kavramlarla, anayasal vatandaşlığı; kimlik/aidiyet/alt kültür gibi, etnisiteyi/dinselliği öne çıkaran, yeni bir tarih yazılma hevesinde.

100 yıl önce emperyalizme karşı verilen Kurtuluş savaşı sonucu gerçekleştirilen Kuruluşun, siyasi rejim olarak sistemsel hedefi demokratik cumhuriyettir. 100 yıllık Cumhuriyetin kurucu önderinin izinde Meclis üstünlüğüne dayalı gerçek demokrasiyle taçlandırılması kuruluş ideallerinin başlıcasıdır.

Saltanatı/ köhnemiş kurumlarını çöpe atan, bağımsız bir ülke/vatan oluşturan, kimsesizlerin kimsesi olan, kuldan birey yaratan Cumhuriyet; tüm olumsuzluklara/ihanete/ hiyanete rağmen -akıl ve bilim ışığında- çağdaş uygarlık rotasında yürüyecektir.

Tarihi çarpıtmaya, içini boşaltmaya, sahte destanlar yazmaya çalışanlar kendi çarpıklıklarının enkazı altında tarihin tozlu sayfalarında yer alacaklardır.

Türk Devrimi de -100 yıllık sürecinde kendi doğasında- gelgitini yaşarken; toplumun bilinçlenmesi, Atatürk ve Devrime sahiplenmesi durumunda değişimi/gelişimi yeniden yakalayarak, kaldığı yerden devam edecektir. 

Atatürk’ün Cumhuriyet meşalesi 100. Yılında da Türkiye’nin aydınlanma güvencesidir. 100. yılında da sonsuza değin yaşasın cumhuriyet!

(Ankara / 29 Ekim 2023)

Remzi KOÇÖZ







TARİHTE BUGÜN (29 Ekim 2023)

Ve Cumhuriyet 
100 Yaşında! 
💯
Türk Ulusunun en büyük bayramı kutlu olsun.
❤️ 
Sonsuza dek,    
Yaşasın Cumhuriyet!
(Ankara/29 Ekim 2023)
🇹🇷  
Remzi Koçöz 





28 Ekim 2023 Cumartesi

TARİHTE BUGÜN (100'e 1 gün kala)

"Efendiler, 
Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz."
M.Kemal ATATÜRK 

Cumhuriyet’in İlanına 
❤    
Cumhuriyet’in 100.yılına 
1 gün kaldı!
💯   
Yarın 29 Ekim 2023
100 yılın 
Bayramını kutlayacağız. 
 🇹🇷
(28 Ekim 2023)
[Remzi Koçöz]

21 Ekim 2023 Cumartesi

AHMET TANER KIŞLALI ANISINA

 Ahmet Taner Kışlalı Anısına...

“Demokrasi laikliğin önkoşulu değildir. 
Laiklik demokrasinin önkoşuludur. 
Çünkü laikliği kabul etmeyen bir düzende toplum halk adına yönetilmez; 
Tanrı adına yönetilir. 
Eğer laikliği koruyabilmişseniz, yitirdiğiniz demokrasiye bir gün yeniden kavuşabilme umudunu da koruyabilmişsiniz demektir.” 
(Prof. Ahmet Taner Kışlalı)
        --------------------------
1999 yılında katledilen 
Cumhuriyet aydınlanmacısı,
Atatürk Devrimlerinin yılmaz savunucusu,  yürekli/yurtsever 
Ahmet Taner Kışlalı'ya 
minnet ve saygıyla...
(21 Ekim 2023)
🙏    🌹    🇹🇷

15 Ekim 2023 Pazar

SAVAŞLAR

 

“Milletin hayatı tehlikeye maruz, mecbur kalmadıkça; savaş bir cinayettir.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

 

SAVAŞLAR ve BARIŞ…

İnsanlık tarihi sayısız savaşlara sahne olmuş,

Bir yerde savaşlar tarihin kendisi olmuş,

Savaşlar yazılmış,

Savaşlar okunmuş,

Savaşlar anlatılmıştır.

Sıcak/soğuk/bölgesel/iç/etnik/mezhep/psikolojik/asimetrik/sanal …

Say sayabildiğince onlarca isimle bitmez tükenmez savaşlar.

İnsanlık bugüne değin savaşları yeğlerken,

Barışı çok az yaşatabilmiş

ve sürekli kılamamıştır.

Tüm bunlara rağmen;

100 yıl öncesinde,

Emperyalizme/işgalcilere karşı,

Ulusal Kurtuluş Savaşının

Başkomutanı/önderi Atatürk’ün,

“Yurtta barış, dünyada barış” şeklindeki

Evrensellik içeren sözleri:

100 yıl sonrasında günümüzde de,

Barış içerisinde bir arada yaşamanın şiarı olmaya devam etmektedir.

İnsanlık için uygarlık için;

Savaşsız/sömürüsüz barış içerisinde bir yaşam,

Bir dünya dileğimiz…

(15 Ekim 2023)

Remzi KOÇÖZ




13 Ekim 2023 Cuma

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN
-13 Ekim 1923-
Türkiye'nin ve Cumhuriyet’in 
Kalbi Ankara’nın
 Başkent Oluşunun
100. Yılı Kutlu Olsun...
(13 Ekim 2023)
Remzi Koçöz
♥️   💯  🇹🇷

8 Ekim 2023 Pazar

MEHMET DAĞISTANLI

             

            Mehmet Dağıstanlı ve Kitapları Üzerine...

            Mehmet Dağıstanlı'nın bir edebiyatçı titizliğiyle yazdığı ve Ayvalık özelinde bir ilk olan “Yılanlar Adası” isimli son romanını bir çırpıda okurken, öncesinde kaleme aldığı tarihsel romanlarından “Ben Kara Fatma", Cumhuriyet'in 100.yılına özel /anlamlı bir çalışma olacaktır.

Ben Kara Fatma…

“Savaştan gözünü açamayan Anadolu insanı, sonunda yaşadığı toprakların elinden çıkmasına tahammül edemiyordu. Köyünde/kasabasında savaşa gönderecek kimsesi kalmamıştı. Bu da Rum/Ermeni çetelerinin istediği bir ortamdı. Yeni teşkil eden orduya yardımcı olmak da Kara Fatma gibi gönüllülere düşüyordu. Kadın, erkek, yaşlı, eline silah alan efeler/zeybekler/seğmenler düşman çetelerine karşı gece/gündüz karşı koymak için ellerinden ne gelirse yapmıştı vatanın her köşesinde. 

Köy/kasabalardan toplanan gönüllülerle 350 kişiyi bulmuştu. Sayı giderek artarken, sıkıntılarda beraberinde geliyordu. Son birkaç kasabada gönüllülerin toplanmasına karşı gelenler olduğu gibi yapılan savaşa karşı çıkanlar olmuştu. Aralarında (Refi isimli yazar, mutasarrıf Anzavur Ahmet gibi), emekli mutasarrıf/yazar/muallim/imam, sarayda görevli subaylar, şeyhler, toprak sahipleri vardı. Halk üzerinde son derece kuvvetli etkileri vardı.

Sonu belli olmayan yolda olduklarını onlarda biliyordu. Gerçi Ankara hükümeti vatandaşa bir umut olmuştu, ama Yunan ordusunun kuvvetlenerek tekrar ilerlemesi, Hilafet ordusunun ortaya çıkıp Kuvayı Milliye’ye cihat ilan etmesi, zaten iflas etmiş halkın sinirlerini altüst etmişti. Halkın da askerinde moral ve umut duyguları tükenme noktasına gelmişti. Halkın arasına giren Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi olsun, yazar Refi olsun çok rahatlıkla taraftar bulabiliyor; her türlü tekniği kullanıyordu. Sonraki Şeyhülislam Dürrizade Milli Mücadele karşıtı fetva hazırladı. Ve bu fetvalar İngiliz uçaklarıyla Bolu-Mudurnu-Düzce-Adapazarı-Nallıhan civarında dağıtıldı. Kara Fatma ve intikam tugayı böylesine zor, böylesine güçlü insanlarla ve ordularla mücadele ediyordu. 

Yunan genelkurmayının harekat planı azçok belli olmuştu. Anadolu’yu savunan Türk güçlerini 3 ayrı koldan vurmak, kesin sonuç almak istiyordu. Bu 3 kol Temmuz 1921’de dahada netleşmişti. Bursa-Eskişehir; Bursa-Tavşanlı-Kütahya; Uşak-Dumlupınar-Seyitgazi istikametlerinde 3 ayrı koldan taarruza geçilecekti. Ve düşündükleri gibi 3 ayrı koldan hücum emri verildi. Bu plan Türk ordusunu imha planıydı. Afyon-Eskişehir-Kütahya gibi Anadolu’nun savunulması açısından çok önemli bu 3 noktanın işgal edilmesiydi. Türklerin zayıf olduğu güney kanattan kuşatmak istemişlerdi. Taarruz bu çetin tabiat şartlarının bulunduğu bölgede yapılıyordu. Bu saldırıya ne Türk ordusu ne Kara Fatma’nın intikam tugayı bir şey yapabildi. 

Asıl önemli konulardan birinin, para karşılığında İngiliz ajanlarına ve Milli Mücadele’ye karşı ayaklanmayı isteyenlere hizmet etmek için halk arasında destekleyenlerin çıkmasıydı. İzmit/Adapazarı civarından 150 lira maaşla isyancı toplanmıştı. Bu kesinde, faillerde belliydi yaptıranlar da.

Sarayın bilgisi dahilinde görevlendirilenlerce/isyancılarla (şeyh Anzavur Ahmet, paşalar/subaylar) kuvvacılara son darbe vurulacaktı. Acıma, merhamet yoktu. Gerekirse mallar yağma edilebilirdi: çünkü malları yağma etmenin helal olduğunun fetvası bile alınmıştı. İslam ve Halifelik adına hareket eden, acımadan insan öldürebilecek anlayışa gelmiş silahlı ve atlı kuvvet isyana hazırdı. Nihayet 1920 Nisanında Adapazarı/Hendek isyancı grupları Ankara’ya, Türk ordusuna ve Milli Mücadelecilere karşı ayaklandı. Bu ayaklanmanın hemen arkasından, Düzce/Bolu isyancıları ayaklandı. Daha sonrada Nallıhan/Çayırhan silahlı grupları.. Asilerin isyan ateşi, önlerinde ne var ne yok herşeyi sürüklüyor ve süpürüyordu. Kara Fatma ve İntikam Taburu bu isyancıları imha edecekti.

21 Haziran 2021 tarihinde Kara Fatma’nın milisleriyle Yunanlar/İngilizler ve çeteleriyle savaşarak Kandıra ve Adapazarı’nın düşmandan kurtarılmasına katkı sağlarlar.

Ankara’ya kadar yaklaşan Yunan ordusu bir yana Ermeni/Rum çeteleri vede yerli işbirlikçilerin oluşturduğu isyancılar (Padişah efendimizin yanındayız, Osmanlıyı padişah efendimiz kurtaracaktır, Allahüekber küffarlara ölüm) milli kuvvetlerin direncini kırmaya çalışıyorlardı.

Biz harbe ölmek için gidiyorduk, yaralanmak/kanımızı akıtmak için. O günler deli köyneği giymiştik, biz hiç kimseden korkmadık. Zaten o cesaret olmasaydı biz bu işi kazanamazdık.” (M.Dağıstanlı/Ben Kara Fatma) 

Yukarıda alıntıladığım cümleler, Milli Mücadele kahramanlarından Kara Fatma’nın, Kurtuluş Destan’ının bir kesitini aktaran, Kuvayı Milliye karşısında yer alan çeteler ve ihanetlerinin ibretlik öyküsünden paragraflar…

Mehmet Dağıstanlı, Bu kahramanlık öyküsünü, “Türk yurdunu karşılıksız seven ve bu uğurda canlarını feda eden yiğit insanların anısına…” ithaf etmiştir.

Kendine özgü maaşı bile Kızılay'a bağışlayan Kara Fatma, hayatının son yıllarında sefalet içinde yaşamıştır. “Sağlığında unutulmuş olmanın kahredici kaderi içinde, bir milli kahraman gibi değil …” Darülaceze’de, ölümü trajik olacaktır.

Kara Fatma lakabının 1919 yılında Sivas’ta Mustafa Kemal tarafından verildiğini belirten yazarımız, Fatma Seher Savaşgan’ın kahramanlık sonrası öyküsünü şöyle özetleyecektir;

“Hayatı savaş meydanlarında geçen Üsteğmen Kara Fatma, Cumhuriyet kurulduktan sonra emekli olmuş, kendisine maaş ve İstiklal Madalyası verilmiş. “Ben bu mücadeleyi milletim için yaptım, hiçbir beklentim yoktur” diyerek maaşı reddetmiş ve Kızılay’a bağışlamış. Hayatı bundan sonra sefalet içinde geçen Kara Fatma, maalesef Darülaceze’de yaşamını yitirmiştir. … 67 yıllık ömründen; savaş meydanlarında/cephelerde/karargahlarda/ yollarda/sokaklarda/bakımevi/ hastanelerde yoksul geçen bu kahırlı ömründen geriye kalan 4 istiklal madalyası, ceketi ve mermi çekirdekleriydi.” 

Arka kapak yazısı çok anlamlıydı; Yunanlıların yenilgisinin özünde/arkasında Kara Fatmalar özelinde Türk Kadınının gücü yatıyordu:

“İngiliz desteğindeki Yunan Ordusu Osmanlı’yı yok etmek, Türkleri Anadolu’dan sürmek için Ankara’ya kadar yaklaşmıştı. Her türlü araç, gereç, teknik donanıma sahiplerdi. Çok güçlüydüler. Yunan başkomutanı Trikopis, herşeyi düşünmüştü fakat bir şeyi hesap edememişti: Türk milletinin direnişçi gücünü, azmini, fedakârlığını… Trikopis’in hiç hesap edemediği, savaşın kaderini değiştirebilecek bir güç daha vardı: Türk kadınları… Cephelerde efsaneleşmiş Üsteğmen Kara Fatma, Yunan Ordusu’na her yerde kök söktürmüştü. Yunanlılar tarafından esir alındığında, Trikopis’in karşısına getirildi. Trikopis, karşısında ufak tefek Kara Fatma’yı görünce şaşırdı. Adını sordu üç kez. Üçünde de; “Kara Fatma” cevabını alınca, “Kara Fatma sensin ha!” dedi. Onlar Kara Fatma’yı uzun boylu, iri yarı, güçlü kuvvetli biri olarak düşünüyorlardı.

Kara Fatma’nın cevabı aslında Yunanlıların neden yenildiklerini çok iyi anlatmaktadır: “Siz Anadolu insanını, Türkleri daha tanıyamamışsınız kumandan! Bizim en kutsal varlıklarımız toprağımız, bayrağımız, namusumuzdur. Sizin askerleriniz bütün bu değerlerimize leke sürdü. Bayrağımızı çiğnedi, namusumuzu lekeledi, vatanımızı ele geçirdi. İşte bu yüzden Anadolu’da daha benim gibi binlerce Kara Fatma var. Ama Kara Fatmaların en kuvvetlisi benim. Bu topraklarda sizleri yaşatmayacağız!”

Kurtuluş Sonrası İstanbul’un Gelişimi/Değişimi

Çeşitli dinleri/dilleri/kültürleri/medeniyetleri sinesinde barındıran İstanbul, aynı zamanda koskoca Bizans’a/Osmanlıya başkentlik yapmıştı. Doğal bir güzelliği vardı. 2 kıtanın geçiş yolu üzerindeydi.  Liman şehriydi, ticaretin, bankaların, sanatın kalbinin attığı yerdi. Durmadan fabrikalar açılıyordu. Bu koca şehrin şehveti Anadolu insanını kendine çekiyordu. Nüfus tahmin edilemeyecek oranda artıyordu. Nüfus arttıkça yeni ilçeler kuruluyor, yeni evler, yollar yapılıyordu. İstanbul’da nüfus artıyor. Nüfus arttıkça cefa artıyor (sefalet artıyor), cefa arttıkça vefa kayboluyordu. Taşında/toprağında/ruhunda Osmanlı sükûneti, Türklere has misafirperverlik, hatır sorma, komşuya yardım, ahde vefa yerleşmiş iken niteliksiz kalabalıkların şehri kuşatması ile bu altın değerler yavaş yavaş kayboluyordu. Beton binalar arasında sıkışan, iş yollarında ekmeğinin derdine düşen insanlar yeni bir İstanbul anlayışını/yaşantısını/kültürünü meydana getirmişti. 

Mehmet Dağıstanlı, bu çalışmasında tarihe ışık tutan ibretlik bir ‘Kurtuluş Savaşı Romanı’ ortaya koyacaktı:

Kadın kahramanlarımızdan Kara Fatma’nın sıradışı yaşam öyküsünü, yurdun işgalini; İzmit, Sakarya, Bursa, Balıkesir, İzmir, Eskişehir, Afyon ve Kafkas cephesindeki mücadelesini, Mustafa Kemal ile görüşmesi ve Kurtuluş Savaşı’na katılışını, aile yakınlarından oluşan bir milis gücü ile intikam taburu kurmasını, işgal güçlerine ve azınlıkların çetelerine vede yerli isyancılara/işbirlikçilere karşı mücadele etmesini, ülkenin kurtuluşundan sonra yalnız kalışını, köşesine çekilişini, Rus Manastırına sığınmasını ve Darülaceze’de sefalet içerisinde yaşamının sonlanmasını; bir edebiyatçı diliyle yalın/anlaşılır bir şekilde bizlere aktaracaktı.

Yazar tarafından, bir edebiyatçı titizliğiyle tarihsel bir romana imza atılmış. Bu eser aynı zamanda ‘Biyografi-Tarih-Dram’ türünde bir tiyatro oyunu olarak Tiyatro P.A.S tarafından sahnelenirken, “Ben Kara Fatma”, Kurtuluş Savaşımızın 100. yılına ithafen hazırlanan Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızın yaşam öykülerinin tek kişilik oyun serisinin ilki olma özelliğini taşıyacaktır.

Mehmet Dağıstanlı; Edebiyat öğretmenliğinden emekli bir araştırmacı-yazar, tiyatrocu, ressam olması yanında, her parmağında ayrı bir beceriye sahip çok yönlü bir kişilik.

Tiyatro oyunculuğu/yönetmenliğinde “Hürrem Sultan, 4.Murat, Hastalık Hastası, Deli, Yunus Emre” gibi önemli oyunlarda oynar.  Yayımlanan kitaplarının resimlerini kendisi çizmekte. Edebi/anlatım açı(sın)dan okuyucuyu sürüklerken, tarihi romanlar bağlamında başarılı çalışmalara imza atarken, bende varım diyerek yazın dünyasında da kendince bir özgünlük oluşturma çabasında.

Türk yazın dünyasına; “Ben Kara Fatma, Babam Nevruz’da Gelmedi, Yanık Dere-1915 Erzurum, Yılanlar Adası, Şiirle Yolculuk, Masalistan, Masal Bahçesi, ilk Alışveriş, İz Bırakan Hikayeler, Yaşamdan Öyküler, Öykü Demeti” isimli roman/öykü/masal/şiir alanında çok sayıda (10’un üzerinde) eserle katkı sunması bir başarı öyküsü.

Yazmak yeri geldiğinde bir sorumluluk, ayrıca bir cesaret ve yürek işi. Tabi ki sadece yazarak değil, toplumsal duyarlılık noktasında farkındalık yaratmak, yurtsever duruş sergilemek, gönüllerde yer almak, tarihe saygı çerçevesinde kahramanları yaşatmak  başlıbaşına bir değer.

Emeğine/yüreğine/kalemine sağlık.

Sağlıkla/sağlıcakla ve üretkenliğinle kal,

Sevgili Mehmet Dağıstanlı Ağabey…

(08. 10. 2023)

Remzi KOÇÖZ




2 Ekim 2023 Pazartesi

ANAYASA

“Yasama, yürütme yargı içiçe geçmişse, özgürlükler garantide değilse, anayasa yok demektir. Kuvvet kimdeyse o hakimdir.” (Jean-Jacques Rousseau)

“Hükümet insanları suçlulardan, anayasa insanları hükümetten korumak için kurulmuştur.”  (Ayn Rand)

Anayasa…

Toplumsal uzlaşı/barış/huzur,

Özgürlükçü/Eşitlikçi/Adaletli,

Bir yaşam/yönetim yerine,

Siyaset mühendisliği/cambazlığıyla,

Kesintisiz iktidar olabilme gücüyle,

Bir sonraki seçimi kazanmaya endeksli,

Ekonomik/sosyal/siyasi krizleri,

Bitmeyen mağduriyet edasıyla,

Yandaşlarının sonsuz desteğiyle,

Daima lehe çevirme mahareti,

Muhalefetin beceriksizliği,

Bölünüklüğü/dağınıklığı,

İçsel/kısır çekişmeler fırsatıyla,

Siyasi önderlikten yoksun,

Karamsar/umutsuz,

Demoralize olmuş toplumu,

İkilemde/arada bırakıp,

Yazgısına alıştırarak,

Anayasa'yı;

-İçerisinde Atatürk / Cumhuriyet bulunmayan-

“Türkiye Yüzyılı" masalıyla,

Demokratikleşme sosuyla,

İlk dört maddesinin etrafından dolanarak,

Ulus Devlet /Laiklik/Üniter yapı yerine,

‘Türkiyelilik-Çeşitlilik’ gibi kavramlarla,

Anayasal vatandaşlığı;

Kimlik/aidiyet/alt kültür gibi,

Etnisiteyi/dinselliği öne çıkaran,

Tanımlamalarla pazarlayıp,

Sığınmacı istilasının oluşturacağı,

Demografik işgalle,

Meclise taşınan çağdışı yapılarla,

Gazeteci/yazar/akademisyen kılıflı,

Dinbaz şarlatan kılıklı,

BOP işbirlikçisi etki ajanlarıyla,

Cumhuriyet’in 100. yılında,

Sevr'in rövanşıyla,

Otokratik/teokratik anlayışla,

Dini vesayeti yeğleyen,

Ortadoğu bataklığında/karanlığında,

Bir bilinmezlik sarmalında;

Türkiye’nin Gündemi: Anayasa!

(01. 10. 2023)

Remzi KOÇÖZ








 

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz