8 Ekim 2023 Pazar

MEHMET DAĞISTANLI

             

            Mehmet Dağıstanlı ve Kitapları Üzerine...

            Mehmet Dağıstanlı'nın bir edebiyatçı titizliğiyle yazdığı ve Ayvalık özelinde bir ilk olan “Yılanlar Adası” isimli son romanını bir çırpıda okurken, öncesinde kaleme aldığı tarihsel romanlarından “Ben Kara Fatma", Cumhuriyet'in 100.yılına özel /anlamlı bir çalışma olacaktır.

Ben Kara Fatma…

“Savaştan gözünü açamayan Anadolu insanı, sonunda yaşadığı toprakların elinden çıkmasına tahammül edemiyordu. Köyünde/kasabasında savaşa gönderecek kimsesi kalmamıştı. Bu da Rum/Ermeni çetelerinin istediği bir ortamdı. Yeni teşkil eden orduya yardımcı olmak da Kara Fatma gibi gönüllülere düşüyordu. Kadın, erkek, yaşlı, eline silah alan efeler/zeybekler/seğmenler düşman çetelerine karşı gece/gündüz karşı koymak için ellerinden ne gelirse yapmıştı vatanın her köşesinde. 

Köy/kasabalardan toplanan gönüllülerle 350 kişiyi bulmuştu. Sayı giderek artarken, sıkıntılarda beraberinde geliyordu. Son birkaç kasabada gönüllülerin toplanmasına karşı gelenler olduğu gibi yapılan savaşa karşı çıkanlar olmuştu. Aralarında (Refi isimli yazar, mutasarrıf Anzavur Ahmet gibi), emekli mutasarrıf/yazar/muallim/imam, sarayda görevli subaylar, şeyhler, toprak sahipleri vardı. Halk üzerinde son derece kuvvetli etkileri vardı.

Sonu belli olmayan yolda olduklarını onlarda biliyordu. Gerçi Ankara hükümeti vatandaşa bir umut olmuştu, ama Yunan ordusunun kuvvetlenerek tekrar ilerlemesi, Hilafet ordusunun ortaya çıkıp Kuvayı Milliye’ye cihat ilan etmesi, zaten iflas etmiş halkın sinirlerini altüst etmişti. Halkın da askerinde moral ve umut duyguları tükenme noktasına gelmişti. Halkın arasına giren Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi olsun, yazar Refi olsun çok rahatlıkla taraftar bulabiliyor; her türlü tekniği kullanıyordu. Sonraki Şeyhülislam Dürrizade Milli Mücadele karşıtı fetva hazırladı. Ve bu fetvalar İngiliz uçaklarıyla Bolu-Mudurnu-Düzce-Adapazarı-Nallıhan civarında dağıtıldı. Kara Fatma ve intikam tugayı böylesine zor, böylesine güçlü insanlarla ve ordularla mücadele ediyordu. 

Yunan genelkurmayının harekat planı azçok belli olmuştu. Anadolu’yu savunan Türk güçlerini 3 ayrı koldan vurmak, kesin sonuç almak istiyordu. Bu 3 kol Temmuz 1921’de dahada netleşmişti. Bursa-Eskişehir; Bursa-Tavşanlı-Kütahya; Uşak-Dumlupınar-Seyitgazi istikametlerinde 3 ayrı koldan taarruza geçilecekti. Ve düşündükleri gibi 3 ayrı koldan hücum emri verildi. Bu plan Türk ordusunu imha planıydı. Afyon-Eskişehir-Kütahya gibi Anadolu’nun savunulması açısından çok önemli bu 3 noktanın işgal edilmesiydi. Türklerin zayıf olduğu güney kanattan kuşatmak istemişlerdi. Taarruz bu çetin tabiat şartlarının bulunduğu bölgede yapılıyordu. Bu saldırıya ne Türk ordusu ne Kara Fatma’nın intikam tugayı bir şey yapabildi. 

Asıl önemli konulardan birinin, para karşılığında İngiliz ajanlarına ve Milli Mücadele’ye karşı ayaklanmayı isteyenlere hizmet etmek için halk arasında destekleyenlerin çıkmasıydı. İzmit/Adapazarı civarından 150 lira maaşla isyancı toplanmıştı. Bu kesinde, faillerde belliydi yaptıranlar da.

Sarayın bilgisi dahilinde görevlendirilenlerce/isyancılarla (şeyh Anzavur Ahmet, paşalar/subaylar) kuvvacılara son darbe vurulacaktı. Acıma, merhamet yoktu. Gerekirse mallar yağma edilebilirdi: çünkü malları yağma etmenin helal olduğunun fetvası bile alınmıştı. İslam ve Halifelik adına hareket eden, acımadan insan öldürebilecek anlayışa gelmiş silahlı ve atlı kuvvet isyana hazırdı. Nihayet 1920 Nisanında Adapazarı/Hendek isyancı grupları Ankara’ya, Türk ordusuna ve Milli Mücadelecilere karşı ayaklandı. Bu ayaklanmanın hemen arkasından, Düzce/Bolu isyancıları ayaklandı. Daha sonrada Nallıhan/Çayırhan silahlı grupları.. Asilerin isyan ateşi, önlerinde ne var ne yok herşeyi sürüklüyor ve süpürüyordu. Kara Fatma ve İntikam Taburu bu isyancıları imha edecekti.

21 Haziran 2021 tarihinde Kara Fatma’nın milisleriyle Yunanlar/İngilizler ve çeteleriyle savaşarak Kandıra ve Adapazarı’nın düşmandan kurtarılmasına katkı sağlarlar.

Ankara’ya kadar yaklaşan Yunan ordusu bir yana Ermeni/Rum çeteleri vede yerli işbirlikçilerin oluşturduğu isyancılar (Padişah efendimizin yanındayız, Osmanlıyı padişah efendimiz kurtaracaktır, Allahüekber küffarlara ölüm) milli kuvvetlerin direncini kırmaya çalışıyorlardı.

Biz harbe ölmek için gidiyorduk, yaralanmak/kanımızı akıtmak için. O günler deli köyneği giymiştik, biz hiç kimseden korkmadık. Zaten o cesaret olmasaydı biz bu işi kazanamazdık.” (M.Dağıstanlı/Ben Kara Fatma) 

Yukarıda alıntıladığım cümleler, Milli Mücadele kahramanlarından Kara Fatma’nın, Kurtuluş Destan’ının bir kesitini aktaran, Kuvayı Milliye karşısında yer alan çeteler ve ihanetlerinin ibretlik öyküsünden paragraflar…

Mehmet Dağıstanlı, Bu kahramanlık öyküsünü, “Türk yurdunu karşılıksız seven ve bu uğurda canlarını feda eden yiğit insanların anısına…” ithaf etmiştir.

Kendine özgü maaşı bile Kızılay'a bağışlayan Kara Fatma, hayatının son yıllarında sefalet içinde yaşamıştır. “Sağlığında unutulmuş olmanın kahredici kaderi içinde, bir milli kahraman gibi değil …” Darülaceze’de, ölümü trajik olacaktır.

Kara Fatma lakabının 1919 yılında Sivas’ta Mustafa Kemal tarafından verildiğini belirten yazarımız, Fatma Seher Savaşgan’ın kahramanlık sonrası öyküsünü şöyle özetleyecektir;

“Hayatı savaş meydanlarında geçen Üsteğmen Kara Fatma, Cumhuriyet kurulduktan sonra emekli olmuş, kendisine maaş ve İstiklal Madalyası verilmiş. “Ben bu mücadeleyi milletim için yaptım, hiçbir beklentim yoktur” diyerek maaşı reddetmiş ve Kızılay’a bağışlamış. Hayatı bundan sonra sefalet içinde geçen Kara Fatma, maalesef Darülaceze’de yaşamını yitirmiştir. … 67 yıllık ömründen; savaş meydanlarında/cephelerde/karargahlarda/ yollarda/sokaklarda/bakımevi/ hastanelerde yoksul geçen bu kahırlı ömründen geriye kalan 4 istiklal madalyası, ceketi ve mermi çekirdekleriydi.” 

Arka kapak yazısı çok anlamlıydı; Yunanlıların yenilgisinin özünde/arkasında Kara Fatmalar özelinde Türk Kadınının gücü yatıyordu:

“İngiliz desteğindeki Yunan Ordusu Osmanlı’yı yok etmek, Türkleri Anadolu’dan sürmek için Ankara’ya kadar yaklaşmıştı. Her türlü araç, gereç, teknik donanıma sahiplerdi. Çok güçlüydüler. Yunan başkomutanı Trikopis, herşeyi düşünmüştü fakat bir şeyi hesap edememişti: Türk milletinin direnişçi gücünü, azmini, fedakârlığını… Trikopis’in hiç hesap edemediği, savaşın kaderini değiştirebilecek bir güç daha vardı: Türk kadınları… Cephelerde efsaneleşmiş Üsteğmen Kara Fatma, Yunan Ordusu’na her yerde kök söktürmüştü. Yunanlılar tarafından esir alındığında, Trikopis’in karşısına getirildi. Trikopis, karşısında ufak tefek Kara Fatma’yı görünce şaşırdı. Adını sordu üç kez. Üçünde de; “Kara Fatma” cevabını alınca, “Kara Fatma sensin ha!” dedi. Onlar Kara Fatma’yı uzun boylu, iri yarı, güçlü kuvvetli biri olarak düşünüyorlardı.

Kara Fatma’nın cevabı aslında Yunanlıların neden yenildiklerini çok iyi anlatmaktadır: “Siz Anadolu insanını, Türkleri daha tanıyamamışsınız kumandan! Bizim en kutsal varlıklarımız toprağımız, bayrağımız, namusumuzdur. Sizin askerleriniz bütün bu değerlerimize leke sürdü. Bayrağımızı çiğnedi, namusumuzu lekeledi, vatanımızı ele geçirdi. İşte bu yüzden Anadolu’da daha benim gibi binlerce Kara Fatma var. Ama Kara Fatmaların en kuvvetlisi benim. Bu topraklarda sizleri yaşatmayacağız!”

Kurtuluş Sonrası İstanbul’un Gelişimi/Değişimi

Çeşitli dinleri/dilleri/kültürleri/medeniyetleri sinesinde barındıran İstanbul, aynı zamanda koskoca Bizans’a/Osmanlıya başkentlik yapmıştı. Doğal bir güzelliği vardı. 2 kıtanın geçiş yolu üzerindeydi.  Liman şehriydi, ticaretin, bankaların, sanatın kalbinin attığı yerdi. Durmadan fabrikalar açılıyordu. Bu koca şehrin şehveti Anadolu insanını kendine çekiyordu. Nüfus tahmin edilemeyecek oranda artıyordu. Nüfus arttıkça yeni ilçeler kuruluyor, yeni evler, yollar yapılıyordu. İstanbul’da nüfus artıyor. Nüfus arttıkça cefa artıyor (sefalet artıyor), cefa arttıkça vefa kayboluyordu. Taşında/toprağında/ruhunda Osmanlı sükûneti, Türklere has misafirperverlik, hatır sorma, komşuya yardım, ahde vefa yerleşmiş iken niteliksiz kalabalıkların şehri kuşatması ile bu altın değerler yavaş yavaş kayboluyordu. Beton binalar arasında sıkışan, iş yollarında ekmeğinin derdine düşen insanlar yeni bir İstanbul anlayışını/yaşantısını/kültürünü meydana getirmişti. 

Mehmet Dağıstanlı, bu çalışmasında tarihe ışık tutan ibretlik bir ‘Kurtuluş Savaşı Romanı’ ortaya koyacaktı:

Kadın kahramanlarımızdan Kara Fatma’nın sıradışı yaşam öyküsünü, yurdun işgalini; İzmit, Sakarya, Bursa, Balıkesir, İzmir, Eskişehir, Afyon ve Kafkas cephesindeki mücadelesini, Mustafa Kemal ile görüşmesi ve Kurtuluş Savaşı’na katılışını, aile yakınlarından oluşan bir milis gücü ile intikam taburu kurmasını, işgal güçlerine ve azınlıkların çetelerine vede yerli isyancılara/işbirlikçilere karşı mücadele etmesini, ülkenin kurtuluşundan sonra yalnız kalışını, köşesine çekilişini, Rus Manastırına sığınmasını ve Darülaceze’de sefalet içerisinde yaşamının sonlanmasını; bir edebiyatçı diliyle yalın/anlaşılır bir şekilde bizlere aktaracaktı.

Yazar tarafından, bir edebiyatçı titizliğiyle tarihsel bir romana imza atılmış. Bu eser aynı zamanda ‘Biyografi-Tarih-Dram’ türünde bir tiyatro oyunu olarak Tiyatro P.A.S tarafından sahnelenirken, “Ben Kara Fatma”, Kurtuluş Savaşımızın 100. yılına ithafen hazırlanan Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızın yaşam öykülerinin tek kişilik oyun serisinin ilki olma özelliğini taşıyacaktır.

Mehmet Dağıstanlı; Edebiyat öğretmenliğinden emekli bir araştırmacı-yazar, tiyatrocu, ressam olması yanında, her parmağında ayrı bir beceriye sahip çok yönlü bir kişilik.

Tiyatro oyunculuğu/yönetmenliğinde “Hürrem Sultan, 4.Murat, Hastalık Hastası, Deli, Yunus Emre” gibi önemli oyunlarda oynar.  Yayımlanan kitaplarının resimlerini kendisi çizmekte. Edebi/anlatım açı(sın)dan okuyucuyu sürüklerken, tarihi romanlar bağlamında başarılı çalışmalara imza atarken, bende varım diyerek yazın dünyasında da kendince bir özgünlük oluşturma çabasında.

Türk yazın dünyasına; “Ben Kara Fatma, Babam Nevruz’da Gelmedi, Yanık Dere-1915 Erzurum, Yılanlar Adası, Şiirle Yolculuk, Masalistan, Masal Bahçesi, ilk Alışveriş, İz Bırakan Hikayeler, Yaşamdan Öyküler, Öykü Demeti” isimli roman/öykü/masal/şiir alanında çok sayıda (10’un üzerinde) eserle katkı sunması bir başarı öyküsü.

Yazmak yeri geldiğinde bir sorumluluk, ayrıca bir cesaret ve yürek işi. Tabi ki sadece yazarak değil, toplumsal duyarlılık noktasında farkındalık yaratmak, yurtsever duruş sergilemek, gönüllerde yer almak, tarihe saygı çerçevesinde kahramanları yaşatmak  başlıbaşına bir değer.

Emeğine/yüreğine/kalemine sağlık.

Sağlıkla/sağlıcakla ve üretkenliğinle kal,

Sevgili Mehmet Dağıstanlı Ağabey…

(08. 10. 2023)

Remzi KOÇÖZ




Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz