“Bilimin açıklayamadığı son derece kuvvetli bir güç vardır: Sevgi…Yaşamın özü sevgidir.” (Albert EİNSTEİN)
Salgın/Sağlık Savaşçıları
Salgın günleri -evde
kalma/karantina günleri- başlayalı tamı tamına 1 yılı buldu. Ancak uzun bir
süreç daha bizi bekliyor gibi. Beden sağlığımız yanında ruh sağlığımızı da
korumamız elzem. Bireysel hüzünler yanında, ulus olarak da
kayıplar/acılar/üzüntüler yaşarken, Yardımlaşma/dayanışma/paylaşımlar
-gerginliği/korkuyu/paniği azaltıp- bizlere moral ve güç vermekte. Tıpkı sevinçlerin
çoğaldığı gibi acılarda paylaşıldıkça azalırmış!
Salgınla mücadele
sürecinde, hemen hemen hergün bir sağlık çalışanını bu amansız virüse kurban
verdik. Toplumun diğer kesimlerine göre daha çok 10 katı kadar virüse yakalandılar.
Dünya Sağlık Örgütüne göre; sağlık çalışanlarının Dünya
nüfusunun % 3’ünü, tüm covid-19 enfeksiyonlarının ise en az %14’ünü oluşturduğu
ve her 7 hastadan 1’inin sağlık çalışanı olduğu, Dünya çapında 7.000 sağlık
çalışanının yaşamını yitirdiği (Eylül 2020), Türk Toraks Derneği verilerine
göre; Türkiye’de enfekte olan 120.000 sağlık çalışanından 120’si hekim olmak
üzere 385 kişinin yaşamını yitirmesi acı bir tablo olarak karşımızda duruyor. (Sağlık
hizmeti verirken şiddete maruz kalmaları ise ayrı bir insanlık trajedisi!)
Onlar beyaz
melekler/kelebekler, toplumun sağlığı
için kendilerini feda eden sağlık savaşçıları.
Dünya
Savaşında/Çanakkale Cephesinde bu topraklar okumuş neslini kaybederken tıbbiye
öğrencileri de vardır.
Onlar 100 yıl
öncesinde de Kurtuluş Savaşı sırasında/sonrasında Cumhuriyetin kuruluş
yıllarında, bir avuç hekim önderliğinde salgın hastalıklarla amansız mücadele
etmişlerdi.
(Ankara’da Dr. Refik Saydam öncülüğünde kurulan
Hıfzıssıhha Enstitüsü laboratuvarlarında kendi aşımızı üretip hatta Çin gibi
bir ülkelere bu aşıdan gönderirken şimdi ise Çin’den gelecek aşıları dört gözle
bekliyoruz. Sağlığı ihaleye çıkaran anlayış ne kadar övünse yeridir. Nereden
nereye!)
100 yıl sonra ise
salgınla mücadelede yine en önde cephede onlar vardır. En çok onlar
hastane/poliklinik koşullarında virüse yakalanma riski ile karşı karşıyalar.
130 kadar ülkede bu
virüs (Covid-19) meslek hastalığı olarak kabul edilirken ülkemizde ise hala
ayak sürünmekte. Ayrıca çoğu ülkede sağlık çalışanları dışında risk konumları
yüksek olan kargo, kurye, market, güvenlik görevlileri gibi işkollarında da
meslek hastalığı olarak kabul görür.
Hekimlik mesleği
antik çağlardan bu yana ölümsüz mesleklerden biridir. Çoğu meslekten emekli
olanlar kendi köşelerine çekilirler, meslekleri artık anılarında kalakalır.
Ancak bazı meslekler vardır ki bunların başında hekimlik gelir, sağlıkları
elverdiğince, ölünceye kadar yakalarını bırakmaz. Tüm meslekler/işler kendi
mecrasında önem arzetsede, hiçbiri tıp eğitimi kadar ağır/uzun süreli/sabır
gerektiren eğitim içermez. Uzman olunsa da yeni gelişmeler/teknikler/tedaviler
sürekli takip edilerek kendilerini yenilerler. Onun için -kaza/bela/afet gibi
tehlikelerden kurtulduğumuzda, canımız yandığında, bir yerimiz
ağrıdığında/acıdığında- her daim ne diyoruz; herşeyin başı sağlık!
Mal/mülk gitsin,
onlar yerine gelir. Yeter ki canımıza bir şey olmasın, cana zarar gelmesin diye
dua eder, telkin ve tesellide bulunulur; “Olmaya devlet cihanda bir nefes
sıhhat gibi!”
Hüzünlü/acılı bir 14
Mart Tıp Bayramı yıldönümünde;
İnsanları yaşatma
uğruna yaşamlarını tehlikeye atanlara,
Ve bu uğurda
yaşamlarını yitirenlere minnet ve saygıyla,
Selam olsun sağlık
çalışanlarına!
Sağlıklı günler
dileğiyle, sağlıkla /sağlıcakla…
(Karasu / 14. 03. 2021)
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder