1 Mayıs 2010 Cumartesi

NELER OLUYOR BİZE?

‘Bir köşe yazarının makalesinde 7 günah şu şekilde sayılmış:
”Çalışmadan zenginlik,
Bilinçsiz zevk,
Ahlaksız ticaret,
İnsanlıktan yoksunluk,
İnançsız ibadet,
Sırt dönülmüş bilim,
Katledilmiş kent.”
Bunları eksik ya da abartılı bulabilir, farklı yorumlayabilirsiniz.’

Küreselleşme/modernleşme rüzgârları tüm dünyayı kasıp kavurarak, ulusların kendi özelindeki genel-geçer değerlerini değersizleştirip kendi değerlerini yaratmakta/dayatmaktadır.

Günlük Tv / gazete haberleri can sıkmakta! Gün geçmiyor, genç kızlar annelerini, eşler ailelerini, çocuklarını boğazlıyor. Manyakça işlenen cinayetler, kamyon-kamyonet-traktör kasalarında trafiğe kurban verilen insanlar ve buna benzer gariplikler dur-durak bilmiyor. Önümüzdeki fotoğraf freni boşalmış bir araba görünümü çağrıştırıyor.

Geçtiğimiz haftalarda bir başka köşe yazarı Almanya’da yaşayan 3 milyon Türk’ten 27 bininin tutuklu olarak cezaevinde bulunduğundan yola çıkarak Türkiye’yi sorguluyor. Bugünkü Türkiye’de nüfusa oranla 600 bin insanın cezaevinde olması orantısının yanlış olmayacağı, ancak 75 bin kapasiteli cezaevlerimizde 70 bin kişinin bulunduğu gerçeğinin sevindirici olduğunu vurguluyor. Demek ki abartılacak ya da korkulacak kadar kötü değiliz!

Ancak cezaevi kapasitesini zorlamamak amacıyla tutuksuz yargılamalar ağırlıkta. Suçlular adeta içimizde kol geziyor. Bir yandan aflarla, infazlarla sokağa salıverilenler.. Diğer yanda faili meçhuller, firarlar..

İşte bu noktada, polisimize büyük iş/sorumluluk düşüyor. En küçük karakolundan polis merkezine, bulunulan çevrede bu tür suç işlemeye meyilli/potansiyel insanları tanımak, takip etmek en öncelikli/zaruri görevlerdendir. Bu görevi/sorumluluğu 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 1. maddesinde tanımlayarak polisimize veriyor.
“Madde 1 – Polis, asayişi amme, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini korur. Halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatını temin eder.
            Yardım isteyenlerle yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet eder. Kanun ve nizamnamelerinin kendisine verdiği vazifeleri yapar.”

Suç işlendikten sonra gereği zaten yapılır. Aslolan suçu işlemeden suçluyu enterne etmek, mağduriyetleri önlemektir. Suçların/suçluların insanlarda yarattığı/yaratacağı mağduriyetleri hiçbir ceza, hiçbir tedavi, terapi tam olarak onaramaz/gideremez.
Onun için, suçla mücadelede polis yine tek başına vede ağır bir yükün altında olup; toplumun diğer katmanlarından farklı olarak tribün yerine sahada oyunun içersinde yer almaktadır. Polisin işi gerçekten zordur, gün geçtikçe daha da zorlaşmaktadır. Suçla mücadelede polisin sorumluluk alanın bittiği yerde sorumluluk taşıyan diğer kurumların, cezai ve idari tedbirlerin gecikmeden devreye girmesidir.

Sokağa bırakılan işportacının tablasının, el arabasının çalındığı, yaşlı tek başına yaşayan bir kadının emeklilik parasının gasp edildiği, hile ve dolandırıcılığın giderek artış gösterdiği bir psikoz ile karşı karşıyayız.

Suçların ekonomik, sosyal vb. sebepleri vardır. Suçlar ne dün ortaya çıktı, ne bugün duracak, nede yarın yok olacak. Biz kendi yaşadığımız toplumun kendi çocukluğumuzun daha sakin olan günlerini/yıllarını arıyoruz. Eskiden bu toplum olumsuzlukları, yanlış yapanları hele de suç işleyenleri toplum dışına iter, dışlar yüz vermezdi. Ne oldu da işler tersine döndü. Bu tür olumsuzluklar prim yapıp, paye alıyor. Bırakın tecridi, kahraman yapılıyor. Tabi ki bunlar bir günde, birdenbire olmadı.
Bazen kan bağı, aile desteği bizi ayakta tutuyor diyorum. Bu coğrafyanın değerleri, Anadolu’nun binlerce yıllık tarihinden süzülerek gelen geleneksel çimentosu olmasa bu toplumun işi gerçekten zor.

Dünya coğrafyasında dörtbaşı mamur, sorunsuz bir toplum bulamayız. Ancak geleceğine kaygı ile bakan insanların oluşturduğu toplumlarda pek sağlıklı sayılmazlar. Kararsız, arayış içinde güven duymayan bir psikoz, sorgulanması ve üzerinde durulması gereken bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Toplumu gelecekte yönetecek, kucaklayacak olan gençlikte bu karamsar havadan etkilenip çaresizlik, arayış sendromu ile karşı karşıya..

Bir başka açıdan baktığımızda herkes kendini kurtarma peşinde. Biz yenine ben öne çıkmış, bencillik ağır basar olmuş. Sevgi-saygı-samimiyet, paylaşma-dayanışma-yardımlaşma olarak adlandırılan toplumsal değerler törpülenerek; riyakârlık yanında diplomasi ve politik olma öne çıkmakta.. Liyakat yerine, feodal ilişkiler, lobiler daha ağır basmaktadır.

Değilmi ki! Toplum yaşamını etkileyen/etkilemeye çalışan tüm kurallar (hukuk-yasalar, din ve ahlak kuralları ve gelenek-görenekler, gibi) ve bunların hepsinin ortak amacı: İnsanların ‘İnsanca’ yaşamasını sağlamaktır.

Bugün yaşanan mağduriyetleri münferit addeden, vurdumduymazlık ve umursamazlık bileşeni ile önemsemeyen, seyirci kalan ya da görmezden gelenler; gelecekte oluşabilecek daha büyük mağduriyetlerin vebalini taşımaktan kurtulamazlar.

24. 04. 2008


Remzi KOÇÖZ

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz