28 Nisan 2010 Çarşamba

SAROS KÖRFEZİNDEN İSKENDERUN KÖRFEZİNE (1980’lerden Günümüze Ege-Akdeniz Kıyıları)

“Yaşam, sen yönlendirdiğin sürece anlamlıdır.”

Gezi Notları (Tarih, Doğa,Turizm):

Ege kıyıları ile ilk kez 1980 yılında İzmir stajımda karşılaşıyorum. Ardından 1981 yılında da ayni ilde staj yapmam nedeniyle İzmir ve çevresini, kuzeye doğru Yeni Foça’ya kadar, batıya doğru Çeşme yarımadasını (Urla-Mordoğan-Karaburun-Ilıca-Çeşme-Alaçatı), güneye doğru Seferihisar-Gümüldür, Selçuk-Meryemana-Efes Harabeleri, Kuşadası-Davutlar-Güzelçamlık, Söke, Didim-Akbük, Bodrum ilçesinin koylarına kadar gezme-görme fırsatı buluyorum. Ayni yıllarda Antalya’yı Konyaaltı’ndan, Karpuzkaldıran’a kadar sahil boyu görüyorum. Karadeniz dışında denize girmediğim için Ege ve Akdeniz de deniz suyunun gözlerimi yakmasına alışmam zor oluyor. Buraların tuzluluk oranı Karadeniz’in hemen hemen iki katı gibi..
1982 yılında Çanakkale’ye atanmam sonucu Ege kıyılarını Kuzeyden-Güneye ayrıntılı olarak gezme-görme fırsatı buluyorum.
Öncelikle Çanakkale bölgesini kuzeyde Saros Körfezinden, Gelibolu Yarımadasını, Bolayır-Anafartalar-Kemalyeri-Conkbayırı-Kabatepe-Abide-Settülbahir ve Kilitbahir’i her gezişimde tüylerimin diken diken olduğunu anımsıyorum. Siperler, şehitlikler, şehitler anıtı, müze, o dönemi anlatan puntolar halinde duvardan yazıları ve Kilitbahir sırtlarındaki İstiklal Şairi M. Akif ERSOY’un “Dur Yolcu“ diye başlayan dizeleri ; insanı yıllar öncesine götürüp, o zor günleri yaşayarak, gençliklerini yaşamadan bize bugünleri ve bu toprakları bırakarak, toprak olan nice isimsiz kahramanlar karşısında minnet ve saygı ile eğiliyorum.
Çanakkale, Anadolu yarımadasının en batı noktasında, Homeros’un ünlü “İlyada Destanı”na konu olan, çeşitli uygarlıklara da geçiş köprüsü olmuştur. Çanakkale Boğazı ise Ege ile Marmara Denizini, Anadolu ve Rumeli yarımadasını, Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlar.Çanakkale Boğazının her iki yakası Tarih kokan, tarihe tanıklık eden Çanakkale Destanı’nın yazılmasında düşmana set çekip, cephe oluşturan yerler... Siperlerde göğüs-göğüse çarpışanlar, şehitliklerde bugün yan yana yatıyorlar
(Her yıl 18 Mart günü Çanakkale o günleri yeniden canlı tutuyor.)
Ülkemizin Ege’deki en büyük adası Gökçeada’yı ise geçici görevli olarak yaz ve kışın farklı zamanlarda görüyorum. (Gökçeada’ya 3-3,5 saatlik feribot yolculuğu ile ulaşıyoruz. Adanın çevresini turladığımızda Marmaros-Kefalos- Kaleköy ve İnceburun kıyıları kamp ve tatil için elverişli yerler olarak göze çarpıyor.)
Çanakkale’yi Güneyde Kepez -Kumkale – Güzelyalı- İntepe- Truva Harebeleri- Geyikli (Odun iskelesinden İkinci adamız olan Bozcaada’ya geçiliyor) Ezine, Ayvacık üzerinden Behramkale’ye (Assos) iniyoruz.Burası Edremit Körfezinin de başlangıcı oluyor. Buraları adeta zeytin ormanlarına dönüşmüş. Sahil yolundan Küçükkuyu-Altınoluk-Akçay-Edremit,Burhaniye-Ören-Karaağaç-Artur Siteleri arkasından, Ayvalık- Cunda adası- Sarımsaklı plajlarını geçip, Altınova- Dikili’yi sahil yolundan Çandarlı takip ediyor. Aliağa, Yenifoça-Foça kıyılarını geçip İzmir Körfezi’ne ulaşıyoruz.

Daha sonraki yıllarda Muğla-Gökova Körfezi, Marmaris, Datça, Köyceğiz, Dalyan, Ortaca,Dalaman-Sarıgerme-İstuzu-Göcek,Fethiye-Ölüdeniz-Letonya-Patara-Kalkan-Kaş-Kekova-Demre-Üçağız, Finike, Kumluca-Faselis, Kemer, Antalya-Lara, Aksu, Serik, Side, Manavgat, Alanya, Gazipaşa’ya kadar kıyı şeridini gezerek görmüş, bazı yerlerden ise birden fazla geçiyor, bazı yerlerde ise belirli sürelerde kamp ve tatil yapıyoruz.
Anamur, Silifke, Erdemli, Mersin, Tarsus şeridini gece geçiyor, gündüz görmeyi başka bir zamana bırakıyor, Adana, Ceyhan, Dörtyol, İskenderun-Arsus şeridini ilk şark görevim esnasında 1987 yılında geziyorum. Burası Akdeniz kıyılarımızın son durağı İskenderun Körfezi’ni oluşturuyor.
Akdeniz’in bulunmuş olduğu Coğrafya’da bu güzellikler bir başka. Bırakın Türkiye’yi, Dünya’nın sayılı güzelliklerinin oluşturduğu bir doğa harikası. Deniz alabildiğince masmavi, tertemiz. Sahillerin bir kısmı kumsal bir kısmı orman bir kısmı doğal kayalık. Koylar, körfezler, deltalar, deniz içerisindeki küçük adalar ayrı bir doğa harikası. Birde bunun denizden tüm bu sahilleri kapsayan Mavi yolculuğu var.Tüm bu güzellikleri denizden seyrediyorsunuz. Biz bu güzellikleri denizden kısmen motor turları ile belirli bölgelerde gezdik, ancak tamamını gezmek ise ayrı bir güzellik olacak. Çünkü Kaş’ta yapmış olduğumuz deniz turu üzerinden yıllar geçmesine rağmen unutamadığımız güzel manzaralarla dolu.
(Kekova Adası, özellikle batık kentlerin bulunduğu Üçağızlar koyunun devamın da batık kentlerle denizin içinde bile görebileceğiniz kral mezarları insanı ürpertiyor.)
Birde kıyıya paralel doğa harikaları da bunun ayrı bir eklentisi gibi. Mağara ve kanyonlar, şelaleler, Milli Park alanlarına dönüştürülen, sit alanı ilan edilen güzellikler saymakla bitmez. Birde bunun Tarihle–Mitoloji ile bağlantılarını günümüze taşıyan yerler, eserler, müzeler o günleri bizlere yaşatıyor. İnsanlık bugüne nerelerden geldi., hangi aşamaları, çağları aşıp geldi? Hepsi açık hava müzelerine dönüşen eski yerleşim yerlerinde canlı olarak duruyor.
Tarih-Doğa-Turizm birbirini tamamlayınca ülke için bu bacasız fabrika demektir.Bunu ülkemiz yeni yeni canlandırıyor gibi. Çevreyi kirletmeden, doğayı tahrip etmeden gelir elde ediyor. Ülke insanına iş alanı, ekonomisine katkı sağlayıp, halkın gelir seviyesini yükseltiyorsunuz. Bunun için öncelik plan-program-organizasyonların çok akılcı yapılmasını gerektiriyor. Bunlar içinde tanıtım çok önemli. Tanıtımın en iyi yolu da gelen turistin memnun kalması. 1970’li yıllarda Turistleri yolunacak tavuk misali gören zihniyet günümüzde yerini değiştirmek zorunda kalmış, aksine daha iyi, daha güzel hizmet için rekabet ortamı yaratılmıştır. Eskiden kalacak, konaklayacak tek-tük turistik tesis zor bulunurken , şimdi onlarcası aynı yerde, değişik alternatif sununca tabiki hizmetin kalitesi de artacaktır.
Diğer Akdeniz ülkelerinin doğa ötesi yapmaya çalıştıkları animasyon ve promosyon ilişkileri ülkemizde de kendini gösterince rekabetin boyutu Uluslar arası alana taşınmıştır.İklimini de göz önüne aldığımızda Türkiye, Dünya harikası bir görünüm oluşturmaktadır. Oluşturacaktır da!
Yalnız bazı konulara dikkat çekmemiz gerekiyor! Kıyı yağmacılığının sit alanı ve doğal koruma alanları yasal korumaya alınsa da, art niyetli çıkar unsurları ile birleşerek o bölgeyi farklı yöntemlerle yağmalayıp, rant haline getiriyorlar. Özellikle belde yöneticileri eğitimsiz ve çıkar amaçlı şebekelerce yönlendiriliyorsa o zaman doğa göz göre göre yok ediliyor.
1980’lerden bugüne değişen turizm anlayışı insanlarda birden fazla yazlık villa sahibi olma hevesini getirince konut alanına açılan bu güzelim tarım alanları, ormanlıklar, beyaz taş yığınları şeklinde yeni bir örtü, görünüm oluşturdu.Bunun nereye kadar devam edeceğini merak ediyorum.
1982 yılında Küçükkuyu, Altınoluk bakir bir yer iken şimdi villalardan geçilmiyor. Akçay-Ören-Ayvalık-Dikili–Kuşadası-Didim-Bodrum-Marmaris-Fethiye–Alanya,İskenderun vd... Buraları birer şehir görünümüne kavuştu. Kenarda, köşede kalan yerlerde henüz şehirleşmeyen tatil köyleri ve siteleri kalabildi. Doğa’yı tahrip etmeyip, doğal görüntü içerisinde kalabilen bu yerlerde umarım bu özelliklerini devam ettirirler. Bu güzellikleri bizden sonraki nesillere taşırlar, yaşatırlar.
Bir diğer husus temizlik olayı; atık sular, çöpler, bataklıklar, sivrisinek, karasinek vb.. haşaratlar. Bu hususlarda yerel yöneticilere, sağlık ünitelerine, kendini duyarlı hisseden kişi ve kuruluşlara da büyük görevler düşüyor.
Birde yangınlar sonucu her sene milyonlarca dönüm orman, yeşil örtü,bilinçli-bilinçsiz şekilde yakılıyor, yanıyor, yok oluyor. Özellikle kıyılarımızı doğal gölge şeklinde örten yeşil alanlar gözlerimizin önünde yok ediliyor. Yüz yılda yeşeren bu güzellik, yüz dakikada yanarak karşımıza çıplak alanlar kala-kalıyor. Bunu önlemek için kamu yanında, özel sektör yanında, tüm sivil katmanlara da sorumluluklar düşüyor. Herkes yurttaş olarak, yurttaşlık bilinci içersinde, çevresine sahip çıktığında doğa daha özenle korunacak inancındayım.

Türkiye’yi Temiz Tut , Yeşili, Maviyi ve de Tüm Güzellikleri Koru..!

Remzi KOÇÖZ

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz