27 Ocak 2025 Pazartesi

ADALET, DEMOKRASİ ve LAİKLİK

Adalet, Demokrasi ve Laiklik...

1990’lı yıllarda karanlık güçler tarafından katledilen Cumhuriyet aydınları anısına 24-31 Ocak günleri arası “Adalet ve Demokrasi Haftası” olarak kutlanırken, Türkiye’nin o karanlık dönemi bugünlere gelişimizin bir yol haritası olmuştur.
O günlerden bu günleri öngören, geleceğe dikkat çeken toplumu aydınlatmaya çalışan kanaat önderlerinin bir bölümü karanlık adına susturulmuşlardır.

24 Ocak 1993 günü karanlık güçlerce katledilen aydınlık bir Türkiye savaşçısı, gazeteci/yazar Uğur Mumcu; "Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı işlenmiş bir suçtur" sözleri ile adalete vurgu yaparken bugünleri öngörmüştür.

"Adalet / Demokrasi / Laiklik"  kavramları 100 yılını geride bırakan Cumhuriyet’imizin hedeflediği çağdaşlığın temel kriterleri yani olmazsa olmazları. Aslında birbirleri ile sarmal, içiçe birbirlerini tamamlayan unsurlar.
Bunların içerisinde laiklik, -daha da öne çıkarak günümüz ölçeğinde- tutkal konumunda; din/inanç, vicdan ve düşünce özgürlüğünün güvencesi olurken, laiklik birnevi Cumhuriyetin, doğal olarak demokrasi ve adaletin de temel güvencesi.
Cumhuriyet, kuruluş sürecinde modernleşme açısından hukuk alanındaki reform ve yapılan devrimlerle yol katederken akıl ve bilim rehberliğinde eğitim seferberliği başlatılmış, bunun sonucunda kısmi bir aydınlanma yaşanmış; edebiyattan sanata yaratıcılık gelişerek günümüze yansıyan çok sayıda eserler ortaya konmuştur. 

Atatürk sonrası Cumhuriyet/Aydınlanma karşıtları, karşı devrim cephesinde birleşirken, feodal yapının (ağalık-şeyhlik) ağırlıklı olduğu -toprak reformu gerçekleştirilemeyen, esaslı/temel bir eğitime sahip olamayan- bir topluma, “yeter söz milletindir” demagojisi ile seçim/sandık demokrasisi getirilir.

Aslında dönemsel olarak Soğuk Savaş başlangıcı 1945’li yıllar -çok partili bir yaşama geçiş görünümünde- bağımsız dış politika anlayışından batıya bağımlı bir yapıya geçişin başlangıcı olur. 1990’lı yıllar ise dönemsel olarak Soğuk Savaş bitimi ile yeniden bağımsız bir dış politika yerine, yenidünya düzeni çerçevesinde -BOP/GOP projesinin bir parçası olarak- farklı bir mecraya sürüklenerek (özellikle 1990’lı yıllarda Atatürkçü/laiklik savunucusu yurtsever aydınlar ardarda katledilip bir nevi alan temizliği yapılarak) siyasal İslamcıların iktidarına kapı aralanacak.
Sonrasında yaşanan kumpaslarla hukukun/yargının siyasallaşması ile parlamenter sistem otokratik bir sisteme evrilerek Türk-İslam sentezi adı altında ırkçı/dinci bir vesayetin yörüngesine oturtulacaktır. Bu süreçte -1945’lerden günümüze zamana yayılarak- en çok hırpalanan ödün verilen laiklik ilkesi olacaktır.

Gelinen noktada, Uğur Mumcu’nun; "Gerçekte vicdan özgürlüğü, gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir. Çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür” sözündeki demokrasi ve laiklik vurgusu hala kulaklarımızda.

Aynı karanlık güçlerce 31 Ocak 1990’da katledilen Cumhuriyet/Atatürk devrimleri savunucusu hukuk savaşçısı Prof. Muammer Aksoy’un: “Büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede, laiklik ilkesi yok edildiği, hatta sadece önemli ölçüde zedelendiği zaman, ne halk egemenliği ve demokrasi ne de insan hakları ve hukuk devleti ayakta kalabilir” sözleri, yıllar öncesinden adeta bugünlere dikkat çeken laikliğe çağrısı daha da önem arzetmektedir.

Toplum olarak, -günübirlik siyasi ayrışmalar/çekişmelerden sıyrılarak-, adalet ve demokrasi vede Cumhuriyet’in yegane güvencesi konumundaki laiklik ilkesine sıkı sıkıya sarılmamız, -siyaseten savunmaktan öte- çağdaşlık idealiyle yaşatmak önceliğimiz olmalıdır.
Remzi KOÇÖZ
(Cumhuriyet Gazetesi, 27.1.2025, s.2 yayınlanan yazının orjinali.)

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz