25 Ekim 2022 Salı

TARİHTEN GÜNÜMÜZE GÜRCÜLER - I

           TARİHTEN GÜNÜMÜZE GÜRCÜLER

Kafkas toprağına bastığım an
Gürcü olduğum geçer aklımdan.
Orada, yukarıdakilere ne denir?.
Kazbek, Elbruz...
Yığılır burada dağlar dağların üstüne.
Cennetin bahçesi bir uydurmadır sadece...
Eğer alkışlarsa bunları şairler,

Sanırım ki:

Gürcistan’dır, sözettikleri coşkunun ülkesi bence.”

V. MAYAKOVSKI1

Gürcüler bildik bir halk, hemen kuzeydoğumuzda, Kafkasya'nın üç ülkesinden biri olan Gürcistan’ın yerli halkı. Öte yandan ülkemizde, çoğu Karadeniz kıyılarında yaşayan Müslüman akrabaları var. Dünyaca ünlü iki Gürcü siyaset adamını da herkes tanıyor: Stalin ve Şevardnadze. Biri Sovyetlerin kuruluş, diğeri yıkılış sürecinde aktif görev almış iki kişi. Daha başka?”2 diyen Fahrettin Çiloğlu’nun sözleriyle başlayarak önce Gürcistan’ında içerisinde bulunmuş olduğu bölgeyi, ’Kafkasya’yı bir bütün olarak gözden geçirip sonrasında Gürcüleri ve Gürcistan’ı tanıtalım.

KAFKASLAR

Mihverinde Kafkas sıradağlarının yer aldığı, kuzeyde Don ağzı, Maniç Çukurluğu ve Kuma ağzı hattından, güneyde Aras Nehri ve Kars Platosuna kadar uzanan bölgenin adıdır Kafkasya. Doğal sınırlarını batısında Karadeniz, doğusunda ise Hazar Denizi oluşturur. Kafkas dağları Taman Yarımadasından başlayıp, güneydoğu istikametinde uzanarak Apseron Yarımadasına ulaşır. Uzunluğu 1440 km’den fazladır. Genişliği ise 50 ile 225 km arasında değişir. Genellikle iki veya üç sıra halinde uzanır. Bu sarp dağlar batıdan doğuya doğru üç ana kısımdan meydana gelir. Birinci kısım Taman Yarımadasından Kuban Nehri'nin kaynaklarına kadar uzanır. Pseha Vadisi'ne kadar yükseklik 1000 m’nin altındadır. Daha doğuya doğru ise 1500 m’nin altına düşmez.

        Orta Kafkasya ise Kuban Vadisi'nden Daryal Geçidi'ne kadar uzanır. Dağların en sarp ve yüksek kesimi buradadır. Aynı zamanda dağlar en fazla genişliğe de burada ulaşırlar. Yüksekliği 5633 m olan Elbruz ve yine yüksekliği 5047 m Kazbek burada yer alır. Burada da büyük kitlelerin hareketine elverişli geçit yoktur. Böylece Batı ve Orta Kafkaslar sarp, son derece engebeli ve geçit vermeyen özellikleri nedeniyle Rusya'ya karşı direnen Kafkasyalıların son sığınaklarını teşkil etmiştir. Doğu Kafkaslar ise, Daryal Geçidi'nden Apseron Yarımadası'na kadar uzanır.3

          Burada dağlar alçalır ve yayvanlaşırlar. Daha çok yüksek platolar hakim manzarayı teşkil eder. Hazar Denizi'ne doğru ise bu platolar da kademeli olarak alçalmak suretiyle yok olurlar. Bu bölgenin merkezinde doğu-batı istikametinde uzunluğu 180 km genişliği ise 106 km olan Dağıstan Platosu yer alır. Bu bölgenin batısı daha yüksek ve engebeli olduğu için oraya nüfuz edilmesi de zordur. Ancak Hazar Denizi'ne doğru arazi yapısı daha yeknesak bir hal alır ve içine girilmesi daha kolaydır. İşte bu nedenle Doğu Kafkasya'da Rusya'ya karşı mukavemet daha çok Çeçen İnguşların ve Avarların yaşadıkları Daryal Geçidi'ne doğru olan kesimde daha şiddetli olmuştur.

Kafkasya'nın akarsuları genellikle kaynaklarını Kafkas dağlarının kar ve buzlarla örtülü tepelerinden alırlar. Derin vadiler oyarak dağlardan indikten sonra kaynaklarını zaten bu dağlardan alan Kuban, Terek, Sulak ve Kura nehirlerine kavuşurlar. Doğu Kafkasya'nın kuzeyi Terek ve Sulak nehirlerine rağmen bir bozkırdır. Bu bozkır ile dağlık Dağıstan arasındaki sınır aşağı yukarı Mahaçkale-Hasavyurt arasında uzanan çizgidir. Bu çizginin kuzeyindeki bozkırda ve Hazar Denizi kıyılarında Kumuklar otururlar. Buna karşılık dağlık bölgede Kafkasyalı yerli kabileler yaşarlar.4

Kafkas dillerinin Kartveli diller dışındaki diğer iki öbeği Abhaz-Adige (Kuzeybatı Kafkasya) ve Nah-Dağıstan (Kuzeydoğu Kafkasya) dilleridir. Etnik zenginliğe benzer bir dil çeşitliliğinin bulunduğu Kafkaslarda 37 dil varlığı tespit edilmiştir. Kimi araştırmacılara göre sayı 70’lerde bunun iki katıdır. İslam coğrafyacıları ise bu bölgeye Cebelülelsine (Diller Dağı) adını vermişler ve -abartılı olsa da- 300’e yakın dilden bahsetmişlerdir. Kafkasya Müslüman ve Hıristiyanlığın hakim olduğu bir bölgedir. Türk kökenli halkların tamamı, Batum çevresinde yaşayan Acaralılar, K.Doğu, K.Batı Kafkaslar da pek çok halk Müslümandır. VII. Yüzyıldan itibaren yayılmaya başlayan Müslümanlık daha çok Hazar kıyılarındaki topraklarda taraf bulmuştur. Rusların bölgeyi işgali İslamiyet’in yayılmasını olumsuz etkilemiştir. 1989 verilerine göre Kafkas Türklerinin sayıları yaklaşık 1.550.000’dir.5

Kafkasya'daki en köklü problem, mevcut etnik ve demografik yapı olsa gerek.  Sovyetler, özellikle Stalin döneminde izlenen iskan politikaları ve oluşturulan suni cumhuriyetlerde öyle nüfus kombinezonları oluşturulmuştur ki, Kafkasya adeta bir “etnik mayın tarlası” haline getirilmiştir.  

Sovyetler Birliği’nin, 21 Aralık 1991'de dağılmasının ardından 15 büyük Cumhuriyet bağımsızlığını ilan etti. Rusya toprakları içerisinde kalan 21 özerk bölge ve cumhuriyet ise -Rusya'nın  baskısıyla- bir araya gelerek Rusya Federasyonu’nu  oluşturdu. Ardından bağımsız Cumhuriyetler ve Rusya Federasyonu -yine Rusya'nın zorlamasıyla- bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)'nu oluşturdular.    

Tabii bu oluşumların tamamı  sancılı ve sağlıksız gerçekleşti. Hızlı değişimin çabuk sindirilemeyişi bütün Sovyet topraklarına istikrarsızlık getirdi. En istikrarsız bölge de Kafkaslar olarak ortaya çıktı. İstikrarsızlığın en önemli sebebi ise; Kafkasya'nın jeo-stratejik yapısı, iştah kabartan yeraltı (petrol, kömür vs.) ve yerüstü zenginlikleridir. Bölgeye yakın Rusya ve bölgeyi kontrolünde tutmak isteyen ABD ve AB ülkeleri bu servetlerden pay kapma  yarışı içerisinde, ellerini bölge üzerinden çekmiyorlar.6 

DOĞAL VE COĞRAFİK YAPI7

Gürcistan, yüzölçümü 69.700 km2, yaklaşık nüfusu yaklaşık 4.500.000 ve başşehri Tiflis'tir (Tbilisi). Güney Kafkasya’da, iki kıta üzerinde, Avrupa ve Asya sınırında yer alır. Eski çağlarda, Doğu’yu Batı’ya bağlayan ticaret yolları Gürcistan’dan geçiyordu. Bu, bir yandan ülkenin gelişmesine katkıda bulunurken, diğer yandan Gürcistan’ın sürekli olarak büyük devletlerin çıkar alanında kalmasına yol açıyordu. Pek çok ülke bundan dolayı Büyük Kafkas sıradağlarının güney tarafında yer alan Gürcistan’ı ele geçirmek istemiştir. Tarih boyunca göçlerin de güzergahında yer alan ve kuzeyle güneyi birbirine bağlayan kavşak noktası konumunda olan Gürcistan, Kafkas Ötesi anlamına gelen Transkafkasya’nın Karadeniz’e açılan kapısıdır. Transkafkasya’nın diğer iki devleti olan Ermenistan ve Azerbaycan ile Kuzey Kafkasya’nın da dünya ile irtibatı Gürcistan üzerinden sağlanmaktadır. Bugün Gürcistan, kuzeyden Rusya Federasyonu (Kuzey Kafkasya Özerk Cumhuriyetleri olan Karaçay-Çerkes, Kabartay-Balkar, Kuzey Osetya, Çeçen-İnguş ve Dağıstan), doğudan ve güneydoğudan Azerbaycan, güneyden Ermenistan ve güneybatıdan Türkiye, batıdan Karadeniz tarafından çevrelenmektedir.

Gürcistan’ın büyük bölümü, dağlar ve ormanlarla kaplıdır. Kolheti Ovası, İç Kartli Ovası, Aşağı Kartli ve Kaheti Ovası, başlıca düzlüklerdir. Kafkasların en yüksek tepesi olan Elbruz’un (5633 m olup Montblan’dan 823 m daha yüksek) sınırlar dışında kalmasına rağmen, Gürcistan yüksek tepelerle çevrili bir ülkedir. Üç bölgeye ayrılır. Kuzeyde set gibi uzanan Büyük Kafkas sıradağları, güneyinde Transkafkas dağları yer alır. Büyük Kafkaslar, kuzeyden gelen soğuk havayı engeller ve ülke Karadeniz’den gelen sıcak ve nemli hava kütlesinin etkisinde kalır. Kolları Gürcistan’ı sarmalamış buzullarla kaplı bu tepeler (Bu tepelerden biride 5047 m yüksekliğindeki sönmüş volkan olan Kazbeklerdir. Kış-kayak turizmi nedeniyle bu bölgeye Kafkasların Alpleri, Gürcistan’a da sportif, kültürel, ekonomik, teknik alandaki gelişmesi nedeniyle küçük İsviçre denilmektedir), Batı’ya, Karadeniz boyunca dar bir şerit gibi yayılmış kıyı düzlüklerine doğru gidildikçe azalır. Batı’da, eski adıyla Karadeniz’in kıyısındaki antik Argonat sahilinden kama biçiminde uzanan ve günümüzde hala Kolheti adıyla anılan alçak ovalardan -eski bir efsaneye göre burası ‘Altın Post’ ülkesidir- içerilere girdikçe iki Batı Gürcistan eyaleti olan Mingreliya ve Guriya arasında sere serpe, engebeli İmeretiya (Phasis) toprakları yatar. Dağ sıralarıyla, yaylalardan meydana gelen en güneydeki üçüncü bölgeye ise Küçük Kafkaslar adı verilir. Karlarla kaplı uçurumlardan doğan ve oldukça hızlı akan birçok ırmak tüm toprakları suladıktan sonra Karadeniz’e, Hazar’a dökülür. Karadeniz ve Hazar denizini eyeri andıran görüntüsüyle Surami ya da Lihi Dağları böler. Ülkeyi, doğu ve batı olarak ikiye ayırır. Gürcistan’ın doğal-coğrafik koşulları (ılıman iklimi, değişik yapıda ve verimli toprakları), farklı alanlarda tarımcılığa  (tahıl, bağcılık, meyvecilik, sebzecilik, bahçecilik, hayvancılık vs) olanak vermektedir. ıÜüGürcistan’da çok sayıda akarsu (Kura, Aragvi, Alazani, Rioni, Enguri,Çorohi, Tshenistzkali vs) ve göl (Paravani, Paliastomi, Ritza vs) vardır. Ülke, flora (bitki) ve fauna (hayvan varlığı) açısından da çok zengindir. Yeraltı kaynaklarından (taşkömürü, manganez, demir, değerli taşlar) yararlanılmaktadır.

Gürcü ve Kartveli ıÜüAdının Kökeni

Ülkenin adı olan ‘Sakartvelo’ (Gürcistan), tarihsel bir bölge olan ‘Kartli’ adından gelmektedir. Gürcüler kendilerini Kartveli-Kartvelebi, ülkelerini de Sakartvelo olarak adlandırır. Her iki ad, Gürcü ulusunun atası sayılan Kartlos ile bağlantılıdır. Gürcistan’ın doğu kesinin tarihsel adı olan Kartli’nin de Kartlos adından geldiği kabul edilir. Efsaneye göre; Nuh peygamberin oğlu Yafes oğlu Torgoma’nın ikinci oğlu Kartlos’a izafeten Kartvel adı ortaya çıkmıştır.

Gürcü adına gelince; İlkel (Primitif) çağda, Güney-Batı Kafkasya, Horos, Hurüz, Kürüz, Kurzün adlı bir kavim tarafından iskan edilmişti. Bu isim komşuları tarafından Gruz, Gurc, Gurci, Gürci, Gürcü olarak adlandırılmıştır. Başka bir açıklamaya göre bu ülkeye horoz milleti anlamına Horos, Huruz denilmiş, sonradan Gürci, Gürcü şekline dönüşmüştür. Gürcüler, değişik dillerde birbirinden farklı adlarla anılırlar. Türkçe’deki Gürcü adı ise İranlıların Gürcüleri verdiği ad olan Kurc veya Gurc adından gelir. Osmanlı döneminde kullanılan Gürci adı da buradan gelir. Türkler ve İranlılar Gürcü, Yunanlılar İber, Ermeniler Vırk, Araplar Kurc, Ruslar Gruziner, İngilizler Georgian, Almanlar Georgie, Fransızlar Géorgien gibi adlarla adlandırır.

TARİHİ8

Eski Çağlarda Gürcistan

Gürcistan, Kafkasya’da köklü tarihsel geçmişi olan tek ülkedir. Ancak, jeopolitik ve coğrafi konumu nedeniyle tarihi boyunca istilalara (Yunan, Roma, Bizans, Hazar, Arap, Selçuk, Osmanlı, Moğol, Timur, İran, Rus istilaları) uğramış ve bağımsızlığını sürekli koruyamamıştır.9

Dünyadaki bütün halklar, nerede ve nasıl ortaya çıktıkları, eski çağlarda nerede yaşadıkları, akraba halkların kimler olduğu gibi, kendi kökenine ilişkin konulara büyük ilgi göstermektedir. Kartveliler de bu soruyla ilgilenmiş ve kendi kökeni üzerine özel düşünceler geliştirmiştir. XI. yüzyıl Kartveli tarihçisi Leonti Mroveli’ye göre, “Kafkasya’da yaşayan bütün halklar aynı kökendendir ve birbirlerinin akrabasıdır.” Mroveli’nin bakışıyla, “Kafkas halkları Nuh’un oğullarından Yasef’in soyundan türemiştir.” Günümüzde genel kabul gören görüşe göre; Kartvelilerin ataları en eski çağlardan beri Kafkasya’da yaşamaktadırlar.

Kafkasya’nın yerli halkı olarak kabul edilmelerine karşın, Gürcülerin yerli bir Kafkas halkı olmadığına ilişkin görüşler de vardır. Son dönemlerde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda, Gürcistan’da ilk insanın 1.800.000 yıl önce yaşamış olduğu ortaya çıktı. Dmanisi’deki buluntu Avrasya’daki en eski tarihli buluntudur. Bronz Çağında Gürcistan’da Kura-Aras kültürü (yerleşim yerlerin çoğu bu iki ırmak arasında yer aldığı için bu adla anılmaktadır) yayıldı. Bu dönemde tarım iyice gelişti. O dönemde toprağın sürülmesinde öküzden yararlanılıyor, ürün de orakla biçiliyordu. Metalbilim ayrı bir zanaat dalı haline geldi. Yunanlılara göre demir dökümcülüğünü Gürcülerin ataları bulmuştu.

Asur ve Urartu kaynaklarına göre, MÖ 1. bin yılının başlarında ilk Gürcü (Kartveli) siyasal birliği, Gürcistan'ın güneybatı kesimindeki Tao ilinde yerleşik ve Yunanlıların Taohiler dediği Diaohiler kurdu. Gürcü boylarının oluşturduğu ikinci siyasal birlik ise Kolha idi. Kolha, Karadeniz'in doğu kıyılarında bulunuyordu. Değişik kaynaklarda Kolhis, Kolheti olarak da adlandırılan Kolha, Yunan mitolojisinde zenginliğiyle ünlü bir yerdir. Bu zenginlik, ‘Altın Post’un peşine düşen Argonotlar ve Medea efsanesinde yerini bulur.

Yunan mitolojisinde Gürcistan ve Kafkasya ile ilgili en çok bilinen efsaneler, Elbruz Dağına kıskanç tanrılarca zincirlenen Prometheus (Prometheus, Tanrı Zeus’tan ateşi çalınca cezalandırılır. Pandora tarafından Kafdağının tepesinde zincire vurulur. Kartal onun yenilenen karaciğerini yerken Herakles kartalı öldürerek bu işkenceye son verir…), İason ve onun Argonotlar topluluğu, onların Altın Post için yaptıkları yolculuk ve Kolhis prensesi ile büyücü Medeia’dır. (Güneş tanrısı Helious’un oğlu da olan Kolheti kralı Aieti’nin (Aietes) görkemli bir zenginliğe, bir koçun altın postuna ya da ‘Altın Post’a sahip olduğu anlatılır. Yunanistan’da İason’un başkanlığında kahramanlar bir araya gelirler ve ‘Altın Post’u ele geçirmek için Kolheti’ye gitmeye karar verirler.)

Efsanevi biçimiyle Altın Post’un öyküsü tarihsel ve ekonomik olarak Miletos’tan yeraltı zenginlikleri nedeniyle Kafkasya’ya gelen maceracı Yunan tüccarlarının gerçekliğini yansıtmaktadır.

MÖ VIII. yüzyılda Kimmerler’in istilasından bir süre sonra, Kuzey Kafkasya’dan yeni bir göçebe dalgası baş gösterdi. Bunlar İskitler idi. Gürcistan topraklarından fırtına gibi geçtiler ve büyük bir yıkıma yol açıtlar. Miletos’tan gelen Eski Yunanlar MÖ 600’lerde Kolhis’te koloniler kurarken, Doğu Gürcüleri MÖ V. yüzyılda İran’daki Ahamenişlerin egemenliğine girdiler. Sonraki dönemlerde Gürcistan’da pek çok küçük devlet kuruldu. Bunlardan ilki MÖ IV. yüzyılda Kral Parnavaz tarafından kurulan ve Mtsheta kentini başkent edinen Kartli veya İberia idi. Ancak MÖ 65 yılında Gürcüler de Romalıların egemenliğini tanımak zorunda kaldı.

Ülkenin Hıristiyanlaşması

IV. yüzyılda Kartveli ulusunun tarihinde çok büyük ve çok önemli bir değişiklik gerçekleşti. Roma’nın zayıflamasından sonra yeniden İran egemenliğiyle yüz yüze gelen Gürcüler, Zerdüşt dininden de etkilendiler. Ancak Gürcülerin ortaklaşa kabul ettiği din Hıristiyanlık oldu. Azize Nino olarak bilinen Kapadokyalı bir kadının MS 337’den itibaren Gürcüleri Hıristiyanlık dinine döndürdüğü kabul edilir.

(Gürcistan’da Hıristiyanlığın yayılması daha I. yüzyılda başlamıştı. O tarihte İsa’nın havarileri Andreas ve Gayur Simon, Güney ve Batı Gürcistan’da seyahat etmişlerdi. Gayur Simon Gürcistan’da bulunduğu sırada öldü ve Gürcistan’da toprağa verildi. Gürcistan’da Hıristiyanlığın yavaş yavaş yerleştiği ve yayıldığı görülmektedir. IV. yüzyılda Hıristiyanlığı devlet dini olarak kabul eden Gürcistan Ortodoks kilisesi daha sonra bağımsız Ortodoks kilisesi haline gelmiştir.)

ıÜüGürcistan, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, 300 yıl boyunca Bizans ve Pers (İran) imparatorlukları arasındaki savaşlara sahne oldu. Gürcistan’ın batısındaki Lazika Krallığı Bizans’ın denetimi altına girerken, Doğu Gürcistan’daki Kartli Krallığı İran’ın egemenliğine boyun eğmek zorunda kaldı. Kartli Krallığı’nın efsanevi hükümdarı Vahtang Gorgasal, 458 yılında krallığın başkentini Mtsheta’dan Tiflis’e taşıdı.10 Sasani kralı Husrev, Kartli Krallığı’nın egemenliğine son verirken, Gürcistan toprakları, VII. yüzyılda Müslüman Araplarla da tanıştı. Araplar 654’te Tiflis emirliğini kurdular ve yaklaşık 500 yıl Tiflis ve yöresine egemen oldular. Gürcüler, Araplara ve Bizanslılara karşı savaşarak topraklarını yavaş yavaş geri aldılar. VI. Vahtang (711-23) Gürcistan’a matbaayı getiren, ülkenin tarihini yazdıran, kanunlar çıkaran, saraylar ve sulama kanalları yaptıran bir kral olarak yer alır. Bu süreçte Egrisi, Abhazya, Kaheti, Hereti, Tao-Klarceti gibi yeni krallıklar ve prenslikler ortaya çıktı. Bagrationi (Bagratlılar) soyundan gelen III.Bagrat, 975’te parçalanmış ülke topraklarını birleştirerek, adı ilk kez Sakartvelo (Gürcistan) olan devleti kurarak tek başına hükümdarlığını ilan etti.

(Müslümanların Tiflis’te hakim olmaya başladığı dönemde yeni bir hükümdar ailesi yükselmeye başlar. Bütün Gürcistan’ı egemenliği altına alarak 1000 yıl saltanat sürecek olan Bagratlılardı. Bagratlılar prestij kazanmak için İsrail’li Davut (David) ve Süleyman (Şlomo) soyundan geldiklerini öne sürüyorlardı. Bagratlıların esasen Erzurum’un kuzeyindeki Çoruh vadisindeki İspir (Speri) prensleri olan ve bugünkü Bayburt’ta şatosu bulunan eski ve saygıdeğer bir Kafkas sülalesinden geldiğini gösteriyor. Bu aile Ermeni tacının sahibi olarak 300’lü yıllardan itibaren birkaç yüzyıl Ermeni krallığında en üst asalet unvanıyla anıldı. Bagratlı ailesinden gelenler VIII. Yüzyılda kuzeye Gürcistan’a doğru dağıldılar. Ve burada politik yaşam ile toplumsal yapıyı canlandırdılar. Rus çarının 1801 tarihinde ülkeyi ilhakına kadar saltanat sürdüler, -1810 yılına kadar İmereti’de iktidarlarını korudular- ve tek bir hanedanın sürekli iktidarı açısından kesin bir dünya rekorunun sahibi oldular.)

Kurucu Davut uzun bir kuşatmadan sonra Müslüman hakimiyeti ne son vermiştir (1122). Arap tarihçisi İbnül-Azrak’ın yazdığı gibi “Müslüman halka af sözü vererek, Gürcülerin domuzlarını şehrin Müslüman kesimine getirmelerini yasaklayarak, onların dini inançlarına duyduğu saygıyı dile getirmiştir.”11

Altın Çağ

Kurucu Davut (1089-1125), XI. Yüzyıl sonu ile XII. Yüzyıl başlarında Davut Ağmaşenebili ya da Kurucu adıyla bilinen genç kral, krallığını güçlendirerek çoğunluğu Kıpçaklardan oluşan daimi bir ordu kurdu. 100 bin kişilik muharip güce ulaşmıştı. 1121 yılında Selçuklularla yaptığı Didgori meydan savaşını kazanması zaferlerini pekiştirdi. Arap emirliğine son vererek 1122’de Tiflis’i de geri aldı. Ticaret yaygınlaştı ve ulusal birlik sağlamlaştırıldı. Ülke politik ve kültürel yönden hızla gelişmeye koyularak edebiyat, sanat ve bilim alanında kurumlar oluşturuldu. O devirde coşkun nehirler üzerine köprüler, üzerinde kervansaraylar ve yolcular için sığınaklar bulunan taştan yollar inşa etmişti.

XI. yüzyılda Gürcü ulusal bağımsızlık hareketi gelişti ve bu hareket Kurucu Davut sonrası Kral III. Georgi ve kızı Kraliçe Tamara döneminde (1184-1213) zirvesine ulaştı. Kafkasyalı komşularına karşı büyük dedesi Davut’un politikasını devam ettirerek adeta birleşik Kafkasya oluşmuştu. Bu dönemde Gürcüler, kuzeyde Çerkesya’dan güneyde bugünkü Azerbaycan’a, batıda Erzurum’dan doğuda Gence’ye uzanan küçük bir Kafkas imparatorluğu kurdular. Tamara zamanında Gürcistan’ın nüfusu 6-7 milyon, idaresi altında bulunan ülkelerle beraber iki katına çıkarak 12 milyonu buluyordu. O çağın İngiltere ve Fransa’sına oranla iki katı idi. XIII. Yüzyılın başında Moğolların istilasına kadar Önasya’da Gürcistan’ı yenecek güç yoktu.

1220’lerdeki Moğol istilası Gürcülerin siyasal birliğini ortadan kaldırdı ve Gürcülerin yaşadığı topraklar yeniden küçük devletlere bölündü. Ülkeyi kuzeyden güneye ikiye ayıran Surami Dağlarının batısında kurulan İmereti Krallığı, Moğol istilasına karşı ayakta kalmayı başardı. XIV. yüzyılın sonları ile XV. yüzyılın başlarında Timur’un istilası, Gürcistan’ı yerle bir etti. Ülke, ekonomik olarak tam bir felaketin eşiğine geldi.

Haçlı Seferleri ve Gürcüler

Haçlı seferlerinin yapılması tek başına dini karakter taşımıyordu. Bizans imparatorları, haçlı seferlerinin yardımıyla Önasya’daki egemenliklerini yeniden kurmak istiyorlardı. Papa’dan Kutsal Kudüs ve İsa’nın mezarını dinsizlerden kurtarmak için talep ettikleri yardım 24 Kasım 1095’de Fransa’nın Klermon şehri kilisesinde Papa II. Urban’ın haçlı seferi ilanı ile cevap bulmuştur. Bu karar hemen hemen iki asır boyunca devam eden seferlerin başlamasına dayanak olmuştur. Avrupa’nın Hıristiyan vaizlerinin çağrılarıyla, derebeyler, şövalyeler, yüz binlerce şehirli ve köylüsü, uzun yıllar aralıksız dalgalar halinde doğuya akın ediyorlardı. Doğu da bu seferleri Bizans imparatoru ve Ermeni kralları destekliyordu. İlk seferlere 300 bin (çoğu muharip olmayan hacı adayı) kişi katılırken bu sayı üçüncü haçlı seferinde 100 binlere düşer. 100 bin kişilik muharip güce sahip olan Gürcü krallarının bu seferlere katılması müthiş bir güç oluşturacaktı. Onun için dindaşları Gürcülerinde yardımını ve bu seferlere katılmasını bekliyorlardı. Fakat bu yardım ne Kurucu Davut zamanında nede ondan sonra yapılmadı.

Tarihte meşhur Haçlı seferleri diye geçen Hıristiyan Avrupa milletlerinin Anadolu’ya akınları kutsal yerleri korumaktan öte ekonomik nedenlerle şartlandırılmış, hiç de insani olmayan davranışta bulunurken, bütün çabalara rağmen Gürcü halkını kendi hareketlerine iştirak ettirememişlerdir. Bu tesadüf değildir elbet. XII. yüzyılda Gürcistan Avrupa’nın ancak XV. yüzyılda tanımaya başlayacağı Rönesans’ı yaşıyordu. Sanat, felsefe, bilim ilerlemiş, halkın kültür ve hoşgörüsü en yüksek seviyesini bulmuştu.

(Gürcülerin İslam dini ve kültürüne olan saygıları ve de haçlı seferlerine katılmamaları, Müslümanların Gürcülere karşı dostane ilişkilerini getirdi. Gürcü Katolik kiliseleri arasında kutsal bir haç yüzünden çıkan davaya, devrin kadısı ile bir Gregoriyan rahibini de davet edip, onların da fikirlerine danışılması, o devirdeki Gürcü hoşgörüsünün en güzel ifadesidir. Gürcüler haçlı savaşlarında taraf olmayarak din adına yapılan vahşete de ortak olmadılar. Ortaçağda bir yandan Kafkasya’da hakim olan dini hoşgörü, diğer yandan Kafkas milletleri arasındaki karşılıklı güven haksız savaşlara katılmayı önlemiştir. Haçlı seferlerinin en kızgın zamanında, dini sancak ve semboller altında oluk oluk kanlar akıttıkları dönemde vuku bulmuştur.

İslam dünyasının başında ise Araplar ve Selçuklu Türkleri bulunuyordu. Haçlılarla Müslümanların yaptıkları bu savaşlar, askeri ve siyasi açıdan berabere bitmiştir. Haçlılar XIII. yüzyılın sonlarında doğudaki bütün savaşlarını kaybediyorlar. Diğer taraftan Müslümanların Avrupa üzerine yürüyüşleri durdurulmuş oluyor. Bu yürüyüşe Osmanlı Türklerince 150-200 yıl sonra, 1453’de İstanbul’un fethi ve 1683 Viyana kuşatması ile devam ediliyor. Haçlı seferleri o dönemdeki doğudaki siyasi güç dengesini değiştirmekten öte kendi içersinde büyük değişikliklere sebep olmuş, Rönesans’ı doğurmuştur.)

Rusya’nın İlhakı

Osmanlıların 1453’te İstanbul’u ele geçirmelerinin ardından Gürcistan’ın Avrupa ile bağları koptu ve Osmanlı Devleti ile İran arasında sıkışıp kaldı. XV. yüzyıldan itibaren batıdan Osmanlılar, doğudan İranlılar Gürcüler üzerinde ağır baskılar kurdular. Osmanlılar, 16. yüzyılda Gürcistan’ın güneybatı kesimini ele geçirerek bu topraklara Çıldır Eyaleti’ni kurdular. Osmanlı orduları, 1510’da İmereti Krallığı topraklarına da girdi ve krallığın başkenti Kutaisi’yi ele geçirdi. Ardından İran şahı I.İsmail Kartli topraklarını yağmaladı. Osmanlılar 1578’de Tiflis’e girdiler ve böylece Gürcistan’ın batısı Osmanlıların, doğusu İran’ın denetimine geçti.

(Bu dönemde Kafkaslar’da yeni bir güç olarak Rusların etkili olmaya başladığını görmekteyiz. Osmanlılar, 1565 Astrahan Seferi'nden başlayarak 1877-78'te yapılan ve ‘93 Harbi’ adı ile anılan savaşa dek, Ruslarla Kafkaslar üzerinde büyük mücadele içine girmiştir. Buradaki Gürcülerin çoğunluğu Osmanlı döneminde Müslümanlaştı. Bugün Acara ve Türkiye’de yaşayan Müslüman Gürcüler, 16-17. yüzyıllarda Müslüman olan bu Gürcülerin torunlarıdır.)

Kral II.Erekle (1744-1798), Kartli ve Kaheti krallıklarını birleştirerek Gürcistan’ın doğusunu bütünleştirdi. Bu arada İmereti kralı I.Solomon da İmereti’den Osmanlıları çıkardı

İran’ın saldırılarından kurtulan II.Erekle, bu kez Dağıstan’ın Müslüman kabilelerinin saldırılarına uğradı. Bunun üzerine 1783’te Rusya ile Georgiyevsk Antlaşması’nı imzaladı. Bu antlaşmayla Rusya, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü ve sınırlarını koruma altına alıyordu. Ne var ki buna karşın İran saldırıları sürdü ve Rusya bu saldırılara karşı sessiz kaldı. İranlılar 1795’te Tiflis’e kadar ilerleyip kenti yakıp yıktılar. Ruslar, 1801’de krallığa son verip Kartli ve Kaheti’yi ilhak ettiler. İlki 1804’te çıkan pek çok halk ayaklanmasını kanla biçimde batıran Rusya, 1801-1864 arasında Gürcistan’ın diğer bölgelerini de ele geçirdi. 1864 yılı ayni zamanda tüm Rusya’da serflik olarak adlandırılan köylülerin kölelikten kurtuluş tarihidir. Gürcüstan içinde geçerli olan ve feodalizme son verilen bu tarih, köylüye çok fazla bir şey kazandırmaz. Poti ve Batum limanları ile Gürcistan’ın güneybatısı kesimi bir süre daha Osmanlı yönetimi altında kaldı. Ancak 1828-1829 ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslar bu bölgeleri de ele geçirdiler. Bu savaş sonrasında Gürcistan, tamamen Çarlık Rusya’sının bir parçası haline geldi.

(Bu ikinci savaşın ardından Müslüman Gürcülerin büyük kesimi, Muhacirlik olarak adlandırılan göçle Türkiye’nin değişik bölgelerine gelip yerleştiler. Ama küçük bir bölümü Acara bölgesinde yerlerinde kaldı.)

Bağımsızlık İlanı (1918)

Gürcistan binlerce yıllık tarihi boyunca pek çok istilalara uğramış ve bağımsızlık savaşları vermiştir. Bağımsızlıklarına kavuştukları 1918 yılının Mayıs ayı, özel bir anlam ve değer taşır. Gürcistan’da ulusal harekete, edebi ve toplumsal hareketin kurucusu sayılan İlia Çavçavadze önderlik etti. 1917 Devrimi’nden sonra, 26 Mayıs 1918’de Gürcistan bağımsızlığını ilan etti. Almanya’nın korumasına giren ülke savaş sonunda Almanların yenilgisi üzerine İngilizlerce işgal edildi. Gürcistan, savaş sonrasında Paris Barış Konferansı’na katıldı ve bugünden daha geniş sınırlarıyla Bolşevik Rusya dahil 22 ülke ve Milletler Cemiyeti tarafından tanındı.

TBMM Hükümeti ile İlişkiler

Türkiye’de Milli Mücadele’nin yaşandığı o dönemde, Bağımsız Gürcistan Yönetimi ile Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti arasında yakın temasların olduğu bilinmektedir. TBMM Hükümeti, bir yandan Tiflis’teki Gürcü yönetimi ile diplomatik temaslarını sürdürürken, diğer yandan Moskova’da iktidarı ele geçiren Bolşeviklerle de yakın diyalog içindeydi. Türk kuvvetleri Ardahan, Artvin ve Batum’u almasına rağmen Sovyet Rusya ile yapılan Moskova anlaşması sonucu 16 Mart 1921 tarihinde Batum, Türkiye sınırları dışında Gürcistan’a kalır. Mustafa Kemal ATATÜRK, Gürcistan ile yaşanan bu gelişmeleri “Milli Hükümetin Yaptığı İlk Antlaşma: Gümrü Antlaşması” bölümü devamında Nutuk’ta dile getirir.12

Sovyet Dönemi

I. Dünya Savaşı sonrası MC tarafından bağımsız ülke olarak tanınmasına karşın Gürcü asıllı Stalin yönetimindeki Kızıl Ordu, Gürcistan’ı işgal etti ve Mart 1921’de ülkenin yaklaşık 3 yıl kadar devam eden bağımsızlığına son verdi. Bu tarihten itibaren 70 yıl boyunca sosyalist siyasi idare altında yaşayan Gürcistan, Transkafkasya (Kafkasötesi) Sovyet Federe Cumhuriyeti’ne bağlandı. Bunun üzerine 1924’te geniş çaplı bir halk ayaklanması başladıysa da Sovyet yönetimince kanlı biçimde bastırıldı. 1936 Anayasası uyarınca Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu ve Gürcistan, Sovyetler Birliği’nin 15 cumhuriyetinden biri oldu.

Sovyetler Birliği’nin glastnost ve prestroyka hareketi ile birlikte dağılma sürecine girmesinin ardından, Gürcistan`da 1990 yılı başından itibaren güçlü bir bağımsızlık hareketi başlamıştır. Bu süreç içinde Gürcistan Yüksek Sovyeti`nce, 1921 Gürcistan-SSCB Anlaşması ile 1922 Birlik Anlaşması’nın geçersizliğini ilan eden kararlar alınmış ve 31 Mart 1991 tarihinde Ülke genelinde referanduma gidilmiş, 9 Nisan 1991 tarihinde Gürcistan parlamentosu ülkenin bağımsızlığını ilan etmiştir.

(Gürcistan bağımsızlık süreciyle birlikte kendisini iç çatışmaların ortasında bulmuştur. Gürcistan’da Acara ve Abhazya Özerk Cumhuriyetleri ile Güney Osetya Özerk Bölgesi mevcuttur.)

Soğuk Savaş/Bağımsızlık Sonrası Gürcistan’daki Demokratik Süreç ve Krizler

28 Ekim 1990’da yapılan Gürcistan Yüksek Sovyeti Seçimleri’nde, Komünist Partiye karşı ‘Yuvarlak masa’ adı altında Zviad Gamsakhurdia’nın liderliğinde birleşen 6 muhalefet partisi, seçimleri kazandı ve Gamsakhurdia, komünist olmayan bir hükümet kurdu. Gamsakhurdia, seçimlerden sonra, dönemin Gürcistan parlamentosu olan Gürcistan Yüksek Konseyi’nin ilk oturumunda, oybirliği ile Konsey’in Başkanı seçildi.

31 Mart 1991 tarihinde yapılan Sovyetler Birliği’nden ayrılma ile ilgili referandumda Gürcüler, %90 çoğunlukla bağımsızlık yönünde oy kullandılar. Bunun üzerine, 09 Nisan 1991 tarihinde Gürcistan SSCB’den ayrıldığını ilan ederek -1921’den 1991’e 70 yıllık aradan sonra- bağımsız Gürcistan’ın yeniden kurulmasını kararlaştırdı. SSCB’nin dağılmaya başladığı (SSCB resmi olarak 25.12.1991’de dağılmıştır.) 1991 yılında, birlikten ayrılan ve bağımsızlığını ilan eden Baltık cumhuriyetleri dışında ilk Sovyet Cumhuriyeti oldu.

14 Nisan 1991’de Yüksek Konsey tarafından Başkanlık görevine getirilen Gamsakhurdia, 26 Mayıs’ta yapılan Başkanlık Seçimlerinde %87 oy alarak, yeni kurulan Cumhuriyetin Başkanı olmuştur. Gamsakhurdia’nın aşırı milliyetçi politikaları, yurt içinde ve dışında sert tepkilere neden oldu. 21 Aralık 1991 tarihinde Tiflis’te başlayan iç çatışmalar 6 Ocak 1992’de Gamsahurdia’nın ailesi ile birlikte Ülkeyi terk etmesiyle son bulmuştur. Görevini silahlı darbe sonucu bırakmak zorunda kalan Gamsakhurdia’nın yerine, 1972-1985 yılları arasında Gürcistan Komünist Partisi birinci sekreterliği yapmış ve SSCB’nin son Dışişleri Bakanı olan Edvard Şevardnadze Tiflis’e davet edilerek, ‘Devlet Konseyi Başkanı’ ilan edildi ve ülkede idareyi ele aldı. Gürcistan, Mart 1992’de Şevardnadze’nin Devlet Konseyi Başkanı olmasıyla AGİK’e üyeliği yanında BM tarafından da kabul edildi. 1992 tarihli Ortak Güvenlik Anlaşması Bağımsız Devletler Topluluğu’na katılır.13 Türkiye ile 30 Temmuz 1992’de ‘Dostluk, işbirliği ve iyi komşuluk’ anlaşması imzaladı.

11 Ekim 1992’de yapılan parlamento seçimleri sonucunda, Parlamento Sözcülüğüne getirildi. Gamsakhurdia’yı deviren ekiple birlikte oluşturdukları “Kurucu Meclis”e dayalı bir hükümetle bir süre ülkenin yönetimini üslenen Edvard Şevardnadze, 18 Nisan 1995 tarihinde yapılan seçimlerde, Gürcistan Cumhurbaşkanı seçildi.

15 Kasım 1998’de yapılan ilk demokratik yerel seçimlerde, ciddi zorluklar yaşandı. Özellikle Abhazya ve Güney Osetya’da bu zorluklar en çok hissedildi.

31 Ekim 1999’da yapılan Parlamento Seçimleri’nde, ülke içindeki yerel sorunlardan kaynaklanan engellemeler bir hayli azalmıştı. SSCB’nin dağılmasından sonra Gürcistan’da baş gösteren siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkla baş etmekte zorlanan Şevardnadze, başta ABD olmak üzere, Batılı ülkelerin (bu arada Türkiye’nin de) büyük desteğini aldı. 2000 yılında yapılan seçimlerde ikinci kez aynı göreve seçilen Şevardnadze, ülkede ayyuka çıkan ve halkın tepkisine neden olan yolsuzluk söylentilerinin önünü alamadı.

2 Kasım 2003 tarihinde yapılan Parlamento Seçimleri’ne hile karıştırıldığını iddia eden muhalifler tarafından başlatılan halk hareketi ile 20 Kasım günü istifaya mecbur edilen Şevardnadze, yerini geçici olarak muhalefet liderlerinden Nino Burjanadze’ye bıraktı. Muhalefetin önde gelen lideri Mikhail Saa’nin önderliğinde gerçekleştirilen “sivil darbe”den sonra (Kadife devrim olarak da adlandırılan Gül Devrimi), 4 Ocak 2004 tarihinde yapılan seçimler sonucunda Mikhail Saa Cumhurbaşkanlığı’na seçildi.

Gül Devrimi ve Saakaşvili Dönemi

Saakaşvili; yolsuzluklarla mücadele, sosyal adaletin sağlanması, ülkenin birlik ve beraberliğinin korunması, Abhazya ve Güney Osetya problemlerinin çözümü ile Rus kontrolünden uzaklaşarak, NATO ve AB'ye yaklaşmaya çalışmakta ve ABD'yi bölgede rahata ermek için can simidi olarak görmektedir.14

2003 yılındaki Gül Devrimi sonrası Cumhurbaşkanı Saakaşvili yönetimindeki Gürcistan’ın ülke içerisindeki etnik çatışmaların halledilmesi konusunda AB’den ve genel olarak Batı’dan beklentisi yüksek olsa da, ne AB, ne de ABD bu yönde istenilen güçlü girişimi yapmamış ve/veya yapamamıştır. AB devrim sonrası Gürcistan’daki reformları desteklediği kadar Abhazya ve Güney Osetya sorunlarının çözüm sürecinde yer almamıştır. Batı’nın konuya ilişkin pasif tutumu karşısında Rusya, bölgedeki etkinliğini artırmış, Abhazya ve Güney Osetya’nın silahlandırılması ve yapılan ekonomik yardımlar Tiflis ile yapılan pazarlıklarda ayrılıkçı güçlerin elini güçlendirmiştir.15

Acara Krizi

Gürcistan’ın 1991 yılında bağımsızlığını kazanmasını müteakip, Acara Özerk Cumhuriyeti Yüksek Şura Başkanı Aslan Abaşidze’nin Gürcistan’a karşı bir koz olarak Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi, Batum limanı, turizm ve Sarp Sınır Kapısı gelirlerinden merkezi yönetime pay vermek istememesi ilişkilerin gerginleşmesine neden olur. Acaristan Özerk Cumhuriyeti’nde 10 yılı aşkın bir süredir iktidarda olan Abaşidze, Şevardnadze'nin görevden alınmaya zorlandığı olaylardan hemen sonra olağanüstü hal ilan ederek, Tiflis'te kurulan geçici hükümetin meşru olmadığı açıklamasında bulunur, merkezi hükümetin ise Abaşidze'yi ''devlet içinde devlet kurmakla'' suçlamasıyla gerginlik yeniden tırmanır. Saakasvili, Abaşidze'ye Mayıs 2004 tarihinde 10 günlük ultimatom vermesinin ardından, Abaşidze -Tiflis ile yaşanan gerginlikler sonrası görevinden istifa ederek- uçakla ülkeyi terkederek Rusya/Moskova’ya gider. Acaristan sorununun barışçıl yollardan çözüme kavuşturulmuş olduğu görülür.16 Saakasvili, Acaristan sorunun kolay çözümünde Türkiye ile komşu olmasının avantajını dile getirirken, Abhazya ve Güney Osetya sorununa ilişkin ise Rusya ile komşu olmasına dikkat çeker.

NATO, Abhazya ve Güney Osetya krizi

Gürcistan Bağımsızlığının ardından, NATO ve ABD’yi kullanarak Batı’ya yaklaşma çabası içine girmiştir. Rusya Gürcistan’da bulunan üslerini koruma ve bölgenin Rusya ekseninden uzaklaşmasını engelleme çabası içindeyken, ABD ise Kafkaslar’a yerleşme arzusundadır.

Gürcistan Parlamentosu Mart 2005 tarihinde 2006 yılına kadar Rus askerlerinin ülkeden ayrılmasına karar verir. Rusya'nın bütün tehditlerine rağmen, 2008'de Bükreş'te yapılan NATO zirvesinde, Gürcistan'ın ileride NATO’ya üye olabileceği karar altına alınmıştır.

SSCB’nin çökmesinin ardından Abhazya ve Güney Osetya’da yeniden alevlenen bağımsızlık

 hareketi sonrası Gürcistan yönetimi ile aralarında oluşan siyasi anlaşmazlıklar askeri çatışmaya

 dönüşmüş, her iki bölgeye Rus Barış gücü yerleşmiştir.

Rusya, Gürcistan'ın Abhazya ve Güney Osetya üzerindeki egemenlik iddialarına karşı çıkmış ve Ağustos 2008'de Gürcistan'a askerî müdahalede bulunmuş ve Güney Osetya ile Abhazya'nın tek taraflı ilan ettikleri bağımsızlıklarını tanımıştır.17 Gürcistan 2009 yılında Rusya ile diplomatik ilişkilerini dondurarak, BDT’den ayrılmıştır. Rusya, Abhazya ve Güney Osetya ile imzaladığı anlaşmaya uygun olarak, bu bölgelerin kendi askeri birliklerini oluşturuncaya kadar sınırlarını koruma görevini üstlenmiş, 30 Haziran 2009 itibariyle BM ve AGİT gözlemci grupları faaliyetlerine son vermiştir. Sonuç olarak, Gürcistan toprak bütünlüğünü sağlayamadığı gibi, geriye kalan arazilerinde bile, geçici de olsa, egemenliğini kaybetmiştir.18

2013 Seçimleri ve Değişim

Gürcistan’da Ekim 2013 tarihinde düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde akademisyen

 ve politikacı Giorgi Margvelaşvili (1969), yeni Devlet Başkanı olarak seçilir. 

Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro  PoroşenkoGürcistan'daki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından 

ülkesini terk eden ve hakkında tutuklama kararı bulunan  Saakaşvili'ye Ukrayna vatandaşlığı verip 

ve Odessa Valisi olarak atar. Gürcistan eski Cumhurbaşkanı Mikhail Saakaşvili’nin vatandaşlık 

hakları ise Aralık 2015 tarihinde Cumhurbaşkanı Giorgi Margvelaşvili’nin imzaladığı genelgeyle iptal edilir.19


Giorgi Margvelaşvili’nin ardından, 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde (%59.5 oy alan) diplomat ve politikacı Salome Zurabişvili, bu göreve seçilen ilk kadın olarak devlet başkanlığı görevini yürütmektedir.20

AB KÜP çerçevesinde Gürcistan’a TACİS programı gereği ekonomik yardımlarda bulunur. 2004 genişlemesinin ardından Gürcistan ile ilişkilerini geliştirmesinin ardından 26-27.06.2014’te yapılan AB Zirvesi’nde AB’nin gelecek 5 yılının stratejik öncelikleri belirlenerek Ukrayna, Moldova ve Gürcistan ile ortaklık anlaşmaları imzalanır.

Gürcistan, seküler, üniter ve başkanlı cumhuriyet olan bir temsili/parlamenter demokrasidir. Gelişmekte olan bir ülke olarak, İnsani Gelişme Endeksi'nde 70. sıradadır. Ülke BM, Avrupa Konseyi, DTÖ, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve GUAM Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma Örgütü üyesidir. NATO ve AB'ne üye olmak için uğraş vermektedir.

Kaynakça:

1 Gürcü şair Vladimir MAYAKOVSKI'nin doğduğu toprakları anlatan dizelerinden.

2 ÇİLOĞLU, Fahrettin, “Gürcüleri Tanıyor Muyuz?”, Virgül Dergisi, Sayı: 4, Ocak 1998, s.46-47,

http://www.chveneburi.net/tarih-cografya/gurculeri-taniyor-muyuz-h554.html.

3 Daryal Geçidi: Kafkasya'nın iki önemli ve her zaman açık olan geçidi vardır. Bunlardan bir Daryal

geçididir. Geçidin deniz seviyesinden yüksekliği 2379 m’dir. Vladikafkas'ı Tiflis'e bağlayan ve Rusların "Gürcü Askeri Yolu" dedikleri yol da bu geçitten geçer. Yol aynı geçitte akmakta olan Terek Nehri'nin ana kolunu takip eder. Orta ve güney kesimleri üzerinde Osetler (Asetinler) yaşarlar. Bu geçit Kafkasya'yı siyasi, askeri ve hatta sosyal yönlerden iki ana parçaya ayırır. Gürcistan'ın Rusya'ya bağlanmasından sonra bu geçidin önemi daha da büyümüştür. Kafkasya'yı ele geçirmek isteyen Rusya için hem Gürcistan'la irtibatı sürekli açık tutmak ve hem de Batı Kafkasya'daki Çerkes-Abhazlar ile Doğu Kafkasya'daki Çeçenler ve Dağıstanlılar arasındaki işbirliğini kesmek açısından hayati bir önem taşımaktaydı.

Derbent Geçidi: Daryal'dan başka ikinci önemli geçit de Derbent'tir. Bu geçit Hazar Denizi kıyısı boyunca uzanır ve genişliği 1.5 ile 30 km arasında değişir. Dağıstan'da bu iki geçit kadar önemli olmasa da Avar, Karayan, Sol ve Mamison geçitleri de bulunmaktadır.

4 www.kafkas.org.tr/bgkafkas/kafkasya_neresidir.

5 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Gürcüler-cilt.14, Kafkaslar-cilt.24, Ankara-2002.

6 AKUŞBA Erol, “Kafkaslar”, www. kafkas. org.tr/ perspektif/Kafkaslar.

7 ÖZKAN (MELAŞVİLİ), Ahmet, Gürcüstan, Aksiseda Matbaası, İst. 1968, s.19-36; www.chveneburi.net.

8 ÇİLOĞLU, Fahrettin, Gürcülerin Tarihi, Ant Yayınları, İstanbul 1993;

AXİS 2000 Büyük Ansiklopedi, cilt 5, Milliyet/Hachette yayınları, s.305;

Büyük Larousse, cilt 10, Milliyet yayınları; Meydan Larousse, “Gürcüler”cilt 5, “Kafkaslar” cilt 6;

Ana Britannica, cilt 10, s.205; www.chveneburi.net.

9 Tiflis, tarihsel süreçte istilacı ülkelerce 40 kez yakılıp yıkılmasının ardından her defasında yeniden ayağa kalkmasını başarmış tarihi bir kenttir.

10 Mitolojik anlatımlara göre; Kral yandaşlarıyla avlanırken okuyla vurduğu sülünün haşlanmış olarak getirilmesi üzerine sülünün düştüğü yere birlikte gittiklerinde yerden su kaynadığını görmüşler. Kral burayı beğenip kent kurdurup, Tbilisi (tbili: sıcak) adını vermiş ve başkent yapmış. (Şalva TEVZADZE, “Kısa Gürcü Tarihi”, Çveneburi Kafkasoloji Dergisi, Sayı:4-5, Stockholm 1978, s.14)

11 LANG, David Marshall, Gürcüler, Çev. Neşenur Domaniç, Ceylan Yayıncılık, İstanbul 1997, s.92-95.

12 Gümrü Antlaşması, Millî Hükümet’in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile Ermenilere bağışlanmak

istenilen Osmanlının l877’de yitirdiği Harşit vadisine kadar uzanan bölgeler tekrar Türklere geçmiştir. Dünyadaki durumlarda önemli değişiklikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Kasım 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur.

Efendiler, o bölgenin genel durumu ve sınırlarımız bakımından temas halinde bulunduğumuz Gürcistan ile olan ilişkilerimiz ve aramızda geçen olaylar hakkında da kısaca bilgi vereyim:

l920 yılının Temmuzunda, Batum, İngilizler tarafından boşaltılınca, Gürcüler hemen işgal ettiler. Bu durum Brest-Litowsk ve Trabzon Antlaşmalarına aykırı olduğundan, 25 Temmuz 1920'de tarafımızdan protesto edilmişti.

8 Şubat 1921'de Ankara'da itimatnamesini sunmuş olan Gürcü elçisiyle de, Türkiye-Gürcistan antlaşması için görüşmeler başlamıştı. Nihayet 23 Şubat 1921'de verdiğimiz kesin bir ültimatom üzerine Ardahan, Artvin ve Batum'un bize bırakılmasına razı olundu. Batum'un işgali bu tarihten on beş gün sonra gerçekleşmiştir. Bu yerlere, Türkiye'ye katılmayı sabırsızlıkla bekleyen halkın alkışları içinde girildi.

Daha sonra, Moskova Antlaşması gereğince Batum boşaltıldı; fakat işgal etmiş olduğumuz öteki yerlerin anavatan sınırları içinde kalması pekiştirildi.” ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk, Maviçatı Yayınları, İst. 2017, s. 325.

13 Bağımsız Devletler Topluluğu-BDT; RF, SSCB’nin kendisine mirası olarak değerlendirdiği eski Sovyet

Cumhuriyetlerinin özellikle güvenlik politikalarına bu topluluk aracılığı ile yön vermeye çalışmıştır. Azerbaycan ve Gürcistan, bu kurumun ülkenin bağımsızlığını ortadan kaldıracak bir yöne çevrilmesine karşı bir politika izlerken NATO üyeliği çalışmalarını da sürdürerek, farklı arayışlara yönelmesinin ardından, BDT içinde alternatif bir yapılanmaya gidilmiş, GUUAM (Gürcistan, Özbekistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova) oluşturulmuştur. BDT ve GUAAM’da etkin olamamış. Gürcistan, 2008’de Güney Osetya sorunu nedeniyle Rusya ile aralarında çıkan savaş sonrası 2009’da BDT üyeliğini sonlandırmıştır. (KOÇÖZ Remzi, Avrupa Uluslarından Birleşik Avrupa’ya, 3.Basım, Nobel Akademik Yayınları, Ankara Şubat 2017, s.122-123.)

14 2004 yılından itibaren eski Doğu Bloku ülkelerinin AB üyesi olmasının ardından AB’nin Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldova, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı “Komşuluk Politikası” çerçevesine dâhil etmesi AB ve Rusya’nın yakın çevrelerinin çakışmasına ve de ilişkilerin gerilmesine sebebiyet vermiştir. Nitekim Rusya ile Gürcistan arasında yaşanan gerginlikler AB’nin müdâhil olduğu sorunlar haline gelir. (KOÇÖZ R., age, s.301)

15 Askeri üslerin kapatılması konusu Rusya-Gürcistan ilişkilerini gerginleştirse de, Rusya Gürcistan arazilerinde askeri birliklerinin çıkarılması sürecini anlaşılan tarih olan 2008’den önce, 15 Kasım 2007’ye kadar, tamamlamıştır. Böylece, Gürcistan topraklarında sadece Abhazya ve Güney Osetya’da Rusya’nın barış güçleri kalmıştır. Bütün bunlar gerçekleşirken, Rusya bir diğer taraftan da Gürcistan’ın Batı yanlısı politikalarını durdurmak için her türlü baskıyı kullanmıştır. (AYDIN, Ülviyye, “Abhazya ve Güney Osetya Sorunu”, Ed. Uğur Burç Yıldız, AB’nin Bölgesel İhtilaflara Yönelik Politikaları, Detay Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, 02/2016, s.41,44)

16 www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=1674#sthash.DW8nqsH6.dpuf

17Gürcistan içerisindeki Osetya ve Abhazya özerk cumhuriyetleri 2008’de Kosova’yı örnek alarak bağımsızlıklarını ilan ederler. Gürcistan’ın Güney Osetya’ya askeri müdahalesine Ruslar misilleme yapıp Tiflis önlerine kadar gelir ve Gürcistan’ı kendi topraklarında, Kafkaslar da etkisizleştirir. Rusya bu operasyonla bölgesel güç olduğunu tüm dünyaya göstererek, Soğuk Savaş sonrasının ilk askeri ve de siyasi başarısına imza atar. (KOÇÖZ R., age, s.129)

18 AYDIN, Ülviyye, age., s.47.

19https://www.haberler.com/saakasvili-gurcistan-vatandasligindan-cikartildi-7940545-haberi/,4.12.2015;

Saakaşvili, 2013'te görev bitimi Gürcistan’dan ayrılıp ABD'ye gider. 2015'te Ukrayna vatandaşlığı alıp Odessa Valisi olur ancak 2016'da bu görevden istifa ederek Ukrayna'da Yeni Güçler Hareketi Partisi'ni kurar. 2017'de çıkarıldığı Ukrayna vatandaşlığını 2020’de yeniden alarak Ukrayna Milli Reform İcra Komitesi Başkanı olur. 2015’de vatandaşlğından çıkarıldığı Gürcistan’a 8 yıl aradan sonra gittiğinde ise 1.10.2021’de tutuklanır. (Bkz. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/eski-gurcistan-cumhurbaskani-saakasvili-8-yil-sonra-dondugu-ulkesinde-gozaltina-alindi/2380627)

20 Salome Zurabişvili (1952); Gürcü kökenli bir ailenin çocuğu olarak Fransa'da dünyaya gelmiş, 1970'li yıllarda Fransız diplomat olarak, 2003-2004 arası Fransa'nın Gürcistan elçisi olarak görev yaparken Gürcistan vatandaşlığını elde edip, 2004-2005 arası Gürcistan Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunmuştur. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Salome_Zurabi%C5%9Fvili)



Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz