29 Ekim 2020 Perşembe

CUMHURİYET

 

Kurtuluş Savaşı sonrası bağımsızlığına kavuşan Türk milleti, saltanatı kaldırıp Lozan’da devlet statüsü kazanırken, yeni Türk devletinin yönetim şeklini Cumhuriyet ile taçlandıracaktır. Mustafa Kemal Paşa, 28 Ekim 1923’te, Çankaya’da topladığı arkadaşlarına şöyle seslenir: “Efendiler! Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz.”

29 Ekim 1923 günü, Teşkilat-ı Esasiye Kanununa “Türkiye Devleti’nin idare şekli Cumhuriyettir” maddesinin eklenmesi teklifi “Yaşasın Cumhuriyet!” sesleriyle alkışlanarak kabul edilirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Kemal Paşa, Meclis kürsüsüne gelerek cumhuriyetin ilanına/cumhurbaşkanlığına seçilmesine teşekkür etmesinin ardından duygu ve düşüncelerini içeren tarihi bir konuşma yapar:

“Efendiler, … Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla, medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.” 

Cumhuriyet, -kuruluş öncesinden başlayarak demokratikleşmenin sürekli geliştirilmesini hep gündemde tutarak- demokrasiyi ve çağdaşlığı hedef olarak gösterdi. Cumhuriyetin/demokrasinin olmazsa olmazı olan laikliğin geliştirilme yerine günümüzde değersizleştirip kaldırılma manevraları Cumhuriyet açısından en büyük tehlike/tehdittir.

Batı dünyası, tarihsel süreçte modern fizik/kimya/astronomi ile buluşlara imza atarken,  -rasathanenin yıktırılmasının ardından- akıl/bilim/dine aykırı yorumlarla, matbaanın geciktirilip/getirilmesi sürecinde, 300 yıla yakın şeriata uygunluğu tartışılırken, bilime ön veren toplumlarca, teknik buluşlar her fırsatta, akılcı düşünceler ile gerçekleşecektir. Dünya arenasında bende varım diyebilmek için Genç Türkiye, Cumhuriyet ile birlikte bu makası kapatmak zorundaydı.

Cumhuriyet, kuruluş sonrasında kamu hizmetlerinin hukuka/eğitime/bilime/çağın gereklerine göre yürütülmesini ve Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşılabilmesi için devlet yönetimini lâiklik ilkesine dayandırmıştır.

Cumhuriyet/Devrim kanunlarının en önemlilerinden biri olan Eğitim-Öğretim Birliği Kanununun gerekçesinde: “Bir ulusun bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise düşünce ve duygu birliğine ve dayanışma amaçlarına tamamen aykırıdır.” Cumhuriyet öncesi hukukta (şeri-örfi) ve eğitimde (medrese-okullar) ikili yapı söz konusudur. Tarihte denenmiş ve hüsran ile sonuçlanmış bir anlayışın/sistemin -bu gerekçelere rağmen- günümüzde yeniden denenerek akıl ve bilimden uzaklaşılıp okulları dinsel eğitime (imam-hatiplere) dönüştürmek suretiyle ikili eğitim ısrarı neyin inadıdır?

Demokrasi açısından girilen sıkıntılı süreçte kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılıp ‘Basın özgürlüğü/İnsan hakları/Hukuk/Adalet’ olgularını yok edip çoğunlukçu bir anlayışla demokrasiyi sandığa endeksleyerek toplumsal gelişme/bilinçlenme öncüsü olarak erkeği ile yanyana yürüyen kadının sosyal yaşamın içerisinden dinin gereği aldatmacası ile eve kapatılması çerçevesinde kadınlar üzerinden yaşam şeklini dizayn etmeye çalıştıkları aşikar.

Tüm bu olumsuz gelişmelerin panzehiri olarak “bir fazilet” olan yegane güç; Cumhuriyet’tir.

Büyük önder Atatürk’ün; "Cumhuriyet, düşünceli, bilgili, kültürlü, sağlam vücutlu ve karakterli koruyucular ister" diyerek bizlere emanet ettiği Cumhuriyet’i korumak/kollamak/geliştirmek başlıca görevimiz.

Yaşasın Cumhuriyet!

Remzi KOÇÖZ

(Cumhuriyet Gazetesi, 29.10.2020, 97. Yıl Özel Eki s.6 yayınlanan bölüm.)

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz