7 Aralık 2025 Pazar

TARİHTEN -Tarih Sayfalarından- NOTLAR - 34

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da, Osmanlı döneminden ayırt etmek için, Kemal’in Türkiye'si deyişi çok sık kullanılır oldu. Özellikle diplomaside ve dış dünyadaki gazete haberlerinde genç Türkiye Cumhuriyeti, Kemal'in Türkiye'si olarak anıldı.

1930’lu yıllarda Ankara’da bir avuç idealist, o yıllar için bırakın Türkiye’de, Dünyada parmakla gösterilecek kalite ve içerikte -Genç Cumhuriyetin vizyon ve değerlendirmelerinden yola çıkarak Türkiye’yi dünyaya tanıtan- bir dergi çıkarır: La Turquie Kemaliste/Kemal'in Türkiyesi...

KEMALİN TÜRKİYESİ

-La Turquie Kemaliste Dergisinin Öyküsü- *

“O zaman Kemalist Türkiye o kadar canlı bir ilgi odağı idi ki, dünyanın dört bucağından en ünlü gazeteciler, yazarlar gelir, yazılı sorular ve fotoğraf istekleri yağardı.” (Vedat Nedim Tör)

Türkiye’de 1923’te Cumhuriyetin ilanının ardından yeni bir devlet/toplum oluşturma adına gerçekleştirilen devrimlerle -ülkenin çağdaş devletler seviyesine yükseltilmesi yolunda- geçen 10 yıllık süreçte modernleşme/kalkınma açısından önemli başarılar elde edilmiştir. Ancak, dünya politikasını yönetenlerin Türkiye’ye bakışı pek değişmemişti. Yıl 1933, Genç Cumhuriyet artık 10 yaşındadır. Bir yandan yepyeni bir ruh ve dinamizmle Türkiye’nin kuruluş çalışmaları devam ederken diğer yandan yapılanların dış dünyaya gösterilmesi/anlatılması için farklı yollar denenmiştir. 

Albümler/broşürler basılmış, çeşitli organizasyonlar gerçekleştirilmiştir. Söz konusu tanıtma faaliyetlerinden birisi de La Turquie Kemaliste dergisinin çıkarılması olmuştur. Dergi, Türkiye’nin yeni imajını dünyaya tanıtmak için önemli araçlardan biri halini almıştır.

Derginin çıkarılma süreci, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya tarafından Vedat Nedim Tör’ün 1933’te Matbuat Umum Müdürlüğü görevine atanması ile başlamıştır. Kurumun görevi 1934’te yayımlanan kanunda: “Memleket haricinde Türkiye’yi tanıttırmayı ve menfi propagandalarla mücadeleyi temin eylemek” ve “Ecnebi memleketlerde yapılacak propagandanın vasıtalarını hazırlamak” olarak tanımlanır.

La Turquie Kemaliste/ dergisi de bu çerçevede yayın dünyasına girecekti.

Vedat Nedim Tör’ün, “Türkiye’yi kültürü, sanatı ve devrim hareketleri ile dünyaya tanıtacak bir organa şiddetle ihtiyaç var. La Turquie Kemaliste adlı 3 ayda bir yayınlanacak bir dergi çıkaralım” önerisini başbakana ileten içişleri bakanına, Başbakan İnönü’nün, “yabancılara sunacak kalitede bir dergi basamayız” sözleri üzerine, Devlet Matbaası imkanlarıyla çıkardıkları deneme sayısı sunulunca; İnönü, dergiyi ince ince tetkik ettikten sonra, “bu burda mı basıldı Vedat?” diye ardarda sormasının ardından kalkıp, alnından öperek “Tebrik ederim, Vedat” diyecekti. Bu kişisel azim/gayret/çabaların heyecan ve mutluluğunu yaşayanlardan öte ülke açısından da gurur vericiydi.

3 yıl kadar varlığını sürdürmüş Kadro dergisinin Kadro hareketini yaratan (Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İsmail Husrev Tökin, Burhan Asaf Belge) 6’lı grup, Kadro dergisinin kapanışından kısa bir süre sonra Kemalist düşün insanı Vedat Nedim Tör'ün öncülüğünde yayın hayatına giren "La Turquie Kemaliste" dergisinin çekirdek kadrosunu oluşturmuşlardır.

Türk ve yabancı uzman kişilerce kaleme alınan (190 makale) yazılardan oluşan ve ortalama 30 sayfa olan dergi, 1934’te yayın hayatına başlayarak (önceleri 2 aylık, sonraları düzensiz aralıklarla) 1948’e kadar toplam 49 sayı olarak çıkmıştır.  6 adet farklı kapak tasarımı kullanılan derginin dili, Fransızca olmakla birlikte bazı sayılarda Almanca ve İngilizce makaleler yayınlanmış, 1940’lı yılların sonlarında ise Amerika ile yakınlaşmaların etkisiyle İngilizceye dönüşmüştür.

Mustafa Kemal Atatürk, genç Cumhuriyeti, kendi fotoğraflarıyla değil, yapılan hizmetlerin kendisiyle ve hizmetlerin coşku vede kalitesiyle tanıtmayı seçmiştir. Bu tutum tarihte benzerine az rastlanabilecek bir siyasetçi ve devlet adamı tutumudur. Çok büyük bir özgüven ve bir o kadar alçakgönüllülük içermektedir.

Cumhuriyet’in 10. yılının ardından 1934’de genç Türkiye’nin yeni resmini özellikle de dünya kamuoyunun ilgisini çekebilmek için büyük bir özenle ortaya koymaya çalışan La Turquie Kemaliste dergisi, tam anlamıyla o günkü Türkiye’yi değilse de varılmak istenen hedefi göstermesi açısından yayımlandığı dönemde anlamlı bir işlev üstlenmiştir. Atatürk’ün her fırsatta dile getirdiği “çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak, hatta onun da ötesine geçmek” hedefinin bir anlayış olarak yansımasının bir aracı olacaktı.

* (Kaynakça: Atatürk Ansiklopedisi / la-turquie-kemaliste-dergisi; Bugünün Bilgileriyle Kemal’in Türkiye’si / La Turquie Kemaliste)

(7 Aralık 2025)

Remzi KOÇÖZ


30 Kasım 2025 Pazar

HAKKI

Hakkı’nın Hakkı da hakkı varmış,

Hakkı Hakkı’dan hakkını istemiş,

Hakkı Hakkı’nın hakkını vermeyince,

-Hakkı Hakkı’daki hakkından vazgeçmeyip-

Hakkı Hakkı’nın hakkından gelmiş.'

(1990'lardan bir tekerleme,

Tam 35 yıl öncesinden,

İlkokul 3. sınıf bir yeğenimizden...)

Bazı tekerlemeler insanın aklında kalır,

-5 dize içinde kaç hakkı vardır,

Bunların kaçı Hakkı,

Kaçı Hak'tır?-

Bazısı insanın aklını alır.


HAK/HAKKANİYET/HAKLI/HAKKI...

Hepimiz birer Hakkı’yız,

Alacaklı olduğumuz /borçlu kaldığımız,

Hakkılar olmuştur.

Kimimiz hakkını almış,

Kimimiz alamamış,

Haklı iken

Haksızlıklar yaşamışızdır.

Allah’ın bir adı da 'Hak'tır,

'Hakikat' ve 'Hukuk'da

'Kul Hakkı'da 'İnsan Hakları'da

Hak kavramından türemiştir.

Sonuçta, Toplum olarak;

Kul hakkını hiçe saymakta,

Hakkı’nın hakkını vermemekte,

Herdaim kendimizi haklı görüp,

Haksızlık yapmakta emsalsiziz.

En çok da 

-Saltanatları/iktidarları uğruna 

Dokunulmazlık güçleri/zırhları arkasında 

Yargısız infazlarla yaratılan-

Adaletsizlikler/zulümler karşısında; 

Hakkı olanın hakkını,

Haklıların hakkını,

Hakettiklerini hakkınca,

Verebilmek vede

Haklarını gözetebilmek/savunabilmek

Yada haksızlıkların karşısında

Durabilmek yürekliliğiyle,

Hakkın yanında 

Hakkaniyetle kalın…

(30 Kasım 2025)

Remzi Koçöz


24 Kasım 2025 Pazartesi

ŞEHİT ÖĞRETMENLER ANISINA

“Öğretmenler; yeni nesli, Cumhuriyetin fedakar öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır” (Mustafa Kemal Atatürk)

Öğretmenler Günü...

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün 

Çağdaş uygarlık yolunda irfan ordusunun neferleri eğitim emekçileri olarak 

Gençliklerinin baharında, ülkenin dört bir yanındaki öğrencileri,

Geleceğe en güzel şekilde yetiştirmek için 

Görevlerini yapmaya gittikleri şehirlerde/köylerde 300'ün üzerinde öğretmenimiz,

Dünyanın en azılı eli kanlı terör örgütü PKK tarafından vahşice katledildiler.

Türk ulusu, kalemleriyle/kitaplarıyla/bilgileriyle öğrencilerine ışık saçan şehit öğretmenlerini unutmayacak, onları katledenleri meşrulaştırmaya çalışanları ise tarihe not düşecektir. 

Şehit öğretmenlerimizi minnet ve saygıyla anarken,

Başöğretmen Atatürk ve O'nun yolunda yürüyen tüm Öğretmenlerimizin günü kutlu olsun...

(24 Kasım 2025)

Remzi Koçöz






22 Kasım 2025 Cumartesi

EMPERYAL MÜZAKERE

"Özgürlüğünde, eşitliğinde, adaletinde kaynağı ulusal egemenliktir."
(Mustafa Kemal Atatürk)

Emperyal Müzakere ve Tarih...
"Terörsüz Türkiye, Çözüm/Barış Süreci", söylemlerinin ardından Türkiye’nin ulus/üniter devlet yapısını tartıştıranlardan öte 
-Meclis gruplarından Tv oturumlarına- toplumu hipnotize edercesine terör örgütü liderini "Barış/Demokrasi havarisi"
olarak tartışanlar açısından da bir akıl tutulması yaşanırken;
İktidarda kalma/ siyasi ikballer/çıkarlar için Anayasa değişikliği çabaları/çalışmaları birbiri ile çelişen/çatışan gelişmeler.
Türkiye, bir yönetilememe kıskacında bir oldu-bitti ile Emperyal/GOP için bölgesel dizaynamı hazırlanıyor.
Gelinen noktada;
Türkiye Cumhuriyeti bir bilinmezlik/çelişkiler sarmalında, nereye/neye dönüştürülmeye çalışılıyor?
Tarih;
Güvenlik görevlileri dışında
çocuk/genç/yaşlı demeden
öğretmen/ebe/hizmetli demeden
silahsız/savunmasız binlerce insanı katleden eli kanlı örgütün meşrulaştırılmaya çalışılan ve Türk ulusunca mahkûm edilen başının ayağına gidenleri milletin vicdanına havale ederken,
emperyal oyunlara karşı duranları,
onurlu/yürekli duruşları ulusal egemenliğin güvencesi olarak yazacaktır...
(22/11/2025)
Remzi Koçöz 

20 Kasım 2025 Perşembe

MECLİS / DEVLET

AYAĞA DÜŞMEK / DÜŞÜRMEK...

1.Bir şeyin değerini kaybetmesi.
2.Yalvarır duruma gelmek.
3.İşe ilgisiz/yetkisiz kimseler karışır olmak.
 TDK sözlüğü bu sözcüğü böyle açıklamış.

Diz çökmek/Teslim olmak/Yololmak/...
gibi sözcüklerde benzer amaçlı  kullanılmakta.
Daha çok kişiler/bireyler için kullanılan/anlaşılan terimler. 

Peki bu sözcükler devlet yada onun millet iradesi olarak temsilinin yapıldığı yani
ulusal egemenliğimizin/bağımsızlığımızın
güvencesi "Meclis" için kullanılması ne derece doğrudur.

Devlet bir şekilde Meclisin temsil katıdır. 
Meclisi ayağa götürmek, 
Meclisi/Devleti ayağa düşürmek olarak değerlendirilebilir mi?
Sizce...
(Ankara / 20 Kasım 2025)

Remzi Koçöz 


15 Kasım 2025 Cumartesi

TARİHTE BUGÜN: 15 Kasım 1983

 

‘‘Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece ikmal yollarımız tıkanır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir...’’ (Mustafa Kemal Atatürk)

“Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsız bir devlet olarak kurulduğunu dünya ve tarih önünde ilan ediyoruz.” (Rauf Denktaş / 15.11.1983)

Kıbrıs

“Kıbrıs Batı Asya’nın anahtarıdır” diyen İngilizler, Doğu Akdeniz’de egemenlikleri için “Kıbrıs’ın kendilerine verilmesi şartıyla Berlin konferansında Osmanlıya yardım edecektir” şeklinde Kıbrıs’ı resmen isterlerken, Kıbrıs; “Hukuki şahaneme halel gelmemek şartıyla anlaşmayı tasdik ederim” şeklindeki padişah iradesiyle, geçici olarak İngilizlere bırakılacak (1878), zaman içerisinde tamamıyla elden çıkacaktır (1914). Türklerden boşalan yerler Rumlara verilirken, Osmanlı tarihinde ilk kez savaş yapılmaksızın bir toprak kaybedilecektir.

I. Dünya savaşında Osmanlının yenik çıkmasının ardından İngiliz hegemonyasında kalan Kıbrıs adası 1960 yılında bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkar.

Kıbrıs Türkleri 1960 yılında oluşan iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetinden Rumların tek taraflı dışlamaları sonrası 1963 yılından itibaren kendi kendini yönetmiştir. 1963-1967 arasında “Genel Komite’, 1967-1974 arası “Geçici Türk Yönetimi’, 1974-1975 ‘Otonom Kıbrıs Yönetimi’, 1975-1983 arası KTFD ve 1983 sonrası da KKTC olarak şekillenmiştir.

1974 Kıbrıs barış Harekatı sonrası BM tarafından 2 toplumlu yapının yeniden oluşturulma çabaları, Toplumlararası görüşmeler, Rumların tek taraflı olarak BM genel kuruluna başvurdukları Mayıs 1983 tarihine kadar kesintilerle devam eder. Rum-Yunan lobisinin, Kıbrıs Türklerine azınlık statüsü verilmesini öngören bir kararı, 13 Mayıs 1983’te, BM Genel Kurulu’ndan geçirmesi üzerine, KKTC’nin ilanına yol açan  en önemli etkenlerden birisi olarak  tarihe  geçmiştir.

BM’nin 1983-37/253 sayılı kararı, Kıbrıs Türk halkının Adadaki varlığını ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyetindeki kurucu ortaklık haklarını inkar ederken, Türkiye’nin garantör bir devlet olarak  uluslararası anlaşmalara uygun olarak yaptığı 1974 Barış Harekatını bir istila/işgal hareketi olarak  göstermeye  çalışarak, Kıbrıs’ın tüm toprakları üzerinde egemenlik ve kontrol hakkının kullanılmasında tüm devletlerin Kıbrıs Rum Yönetimine destek olmaları çağrısında bulunuyordu.

Rumların tek yanlı olarak BM genel kurulundan Türklerin gıyabında haksız karar çıkartması sonrası, 15 Kasım 1983 tarihinde Kıbrıs Türkleri, Rauf Denktaş liderliğinde; “Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsız bir devlet olarak kurulduğunu dünya ve tarih önünde ilan ediyoruz” sözleriyle BM ve AGİK sözleşmelerinde yer alan ‘Self Determinasyon Hakkını’ kullanarak kendi bağımsız devletini, KKTC’yi ilan etmişlerdir. KKTC, fiilen Kuzey Kıbrıs’ta egemen ve bağımsız bir devlettir.

Rumlar, adada çoğunluk oldukları savı ile egemenliği tek başına kullanma tez/talepleri karşısında, Türklerde doğal olarak “Ne mutlu KKTC’nin Türk Çocuklarına” sözlerini şiar edinerek bir var oluş ve kendi egemenliğine sahip çıkma mücadelesi içerisinde olmuşlardır.

AB, 1978 yılında Kıbrıs’taki varlığı ile kınadığı Yunanistan’ı 1981’de üye yapmasının ardından, 2004 yılında da Güney Kıbrıs Rum yönetimini -AB kriterlerini/kurallarını gözardı ederek, kuzeydeki Türkleri yok sayarak Kıbrıs adasını temsilen üyeliğe kabul etmesi, Rumlar açısından bundan sonraki görüşmelerde uluslararası güç dengesi ve çıkarsal diplomasinin güvencesini oluşturacaktır.

1983 BM kararının ardından -40 yılı aşkın bir süre daha devam eden görüşmeler, Rum ve Yunan lobisinin uzlaşmaz tutumu sonucu- sonuçsuz kalırken, Kıbrıslı Türkler ise 42 yıllık uluslararası yaptırımların/izalasyonun ve tanınmamanın sıkıntısını ağır bir şekilde yaşarlarken, kurucu liderlerinin “Söyleyin onlara burası bağımsız bir cumhuriyettir” sözlerinin güvencesiyle Cumhuriyetlerinin kuruluş yıldönümlerini kutlamaya devam ediyorlar.

Kıbrıs Türkleri KKTC’yi kurmuş, bugüne kadar tanıyan olmamışsa da -Türk dünyası ve Müslüman coğrafya dahil- anavatan güvencesinde yaşamlarını sürdürecektir.

Gelinen noktada; KKTC’nin uluslararası tanınma yönündeki dış politika başarısızlığımıza rağmen, Kıbrıs; Türkiye Cumhuriyeti kurucu önderinin vasiyetinde yer aldığı şekilde, Türkiye’nin olmazsa olmazlarından birisi, tüm olumsuzluklara rağmen savunageleceği ulusal bir davasıdır.

(15 Kasım 2025)

Remzi KOÇÖZ





1 Kasım 2025 Cumartesi

TARİHTE BUGÜN/LER: 1 KASIM

TARİHTE BUGÜN/LER: 1 KASIM...
1922'de Saltanata son verilip egemenlik saraydan alınıp millete iade edildi.

1928'de Dil/Harf Devrimi ile karanlığa/ cehalete karşı tarihsel bir dönüşüm başlatıldı.
...
Din adına Araplaşan başkalaştırılan
Kuzey Afrika halkları/toplumları gibi
Türkler de müslümanlıkla birlikte 8.yy sonrası Arap dili hegemonyası altında kalmışlardır.
...
Arap hegomanyasında ve Saltanat yanlısı 
zihniyete göre:
"Bir gün kalktık cahil kaldık" denilmekte.
İşin gerçeği/doğrusu;
Zaten halk okuyamıyordu yani cahildi.
Konuşuyor ama okuyamıyor/yazamıyor.
Okusa da anlamıyordu.
Aslolan Türk ulusu o 1 gün/gecede
yüzyıllardır cahil bırakıldığının
farkındalığına ulaştı. 
Türk ulusu 
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 
tarihsel kimliğine/diline yeniden kavuşurken,
Cumhuriyet devrimleri ile
Çağdaş uygarlığa da yelken açtı...
(1 Kasım 2025)
Remzi Koçöz 

26 Ekim 2025 Pazar

MEŞRUİYET

BANA DEMOKRASİ 
            ya da 
KENDİNE DEMOKRAT!
Kendi/ leri dışında; 
Herşey tartışılabilir.
Herkes suçlanabilir,
Herkes tutuklanabilir.
Çünkü Meşruiyetleri var.
-------------------------------------
MEŞRUİYET= CEHALET: SONSUZ GÜÇ
-------------------------------------
(R.KOÇÖZ / 25 Ekim 2025)

12 Ekim 2025 Pazar

KARANTİNA GÜN(CE)LERİ - 52

Bilinç; kitaplardan, okullardan, aydın kafalardan, ışıl ışıl yüreklerden ergeç doğar.

Soru sormakla başlar ilk bilinçlenme.

Sorularla çevresini, insanları, dünyayı keşfeder çocuklar.

Zamanla eğitimle/öğretimle sorular derinleşir, yanıtlamak güçleşir.” 

(Oktay AKBAL)

HAYALLER VE İDEALLER...

İnsanlar,

Yaşamları boyunca,

Kimine göre küçük,

Kimine göre büyük,

Birtakım düşlerin/hayallerin,

Arkasında koşturur dururlar.

Kimine göre ideallerdir,

Bu koşuşturmacalar.

Bu idealler,

Bir nevi mücadele,

Yaşam gailesi,

İster hayal ister ideal,

Kimi zaman eksik te kalsa,

Çoğu zaman birbirini tamamlar.

Hayaller ve idealler olarak,

Kimimiz gerçekleştirir,

-Yaptıklarımızla/yapamadıklarımızla-

Kimimiz gerçekleştiremeden,

Göçer gider bu dünyadan.

Geriye hoş bir seda kalır,

Hayaller ve İdeallerden...

(12 Ekim 2025)

Remzi KOÇÖZ





4 Ekim 2025 Cumartesi

BADEMLER

“Kadın istediği zaman herşeyi yapabilecek meziyette, farkına varanlar zaten dipten yukarı çıktılar.”

(Sabiha Tansuğ)

BADEMLER…

İzmir Seferihisar-Urla arasındaki Bademler Köyünü 90’larda ailece görmüş özellikle tiyatrosunu hıfzetmiştik. 35 sene sonra bu kez yolumuz Bademler Köyüne düşerken, eski Bademler Tiyatrosunun yanında festival/etkinliklere tiyatro gibi gösteri sanatlarından, resim gibi güzel sanatlara, pastacılık gibi mutfak sanatlarına kadar çeşitli atölyelere ev sahipliği yapan evrensel bir “Sanat Köyü” oluvermiş;

“Sabiha Tansuğ/Etnoğrafya ve Musa Baran/Çocuk Oyuncakları” Müzeleri yanında,

“Zehra Müfit Saner/Kitre Bebek ve Nurgül Bilgiç/Anadolu Bebekleri” Koleksiyonları ile kültürel bir etkileşim oluşturacaktır.

Sabiha Tansuğ (1933-2023) Etnografya Müzesi

Sabiha Tansuğ, Türk kültürünün derinliklerine yolculuk eden bir araştırmacı olarak; geleneksel el sanatları/ kıyafetler/yaşam tarzı üzerine odaklanan çalışmaları ile Türk kültürünün korunmasına ve tanıtılmasına büyük katkı sağlamıştır. Anadolu topraklarını karış karış gezerek toparlamış olduğu binlerce eserlik koleksiyonunu, kültürel miras değerleri olarak gözler önüne sererken, geçmişten günümüze uzanan bir hikâyenin parçasıdır.

Sabiha Tansuğ, ‘Paraya Resmi Basılan İlk Kadın’ olarak minnetterlığını şöyle dile getirir: “Kadın portreleri, imparatoriçelerle sınırlıdır. Tarihte hep erkekler vardır. Bunu yapan ilk ülke, Türkiye Cumhuriyeti. Aslında paranın üzerindeki ben değilim, tarih. Hitit’e kadar uzanan bir motifi üzerinde taşıyan gelin başlığı, benim üzerimden paranın üzerinde sergilenmiş oldu.”

Musa Baran (1924-2003) Çocuk Oyuncakları Müzesi

Arkeolog Musa Baran, çocuk oyun ve oyuncaklarının evrensel olduğunu düşünürken, Ona göre oyunlar sadece “oyun” değil, binlerce yıldır süregelmiş bir tarih, bir kültür, aynı zamanda eğitimin de başlangıcıydı. Vasiyeti ‘’Çocuklar oyun ve oyuncaklarla evrenseldir. Bırakın oynasınlar, kendi güzel dünyalarını yaşasınlar…’’ olacaktı. Musa Baran uçurtmadan sapana, çemberden taşa, kargıdan yapılmış silahlardan telden yapılmış arabalara kadar onlarca oyuncağı kendi elleriyle üretmiş ve toplamıştır. Bademler köyündeki “baba ocağı” olarak adlandırdığı evini Türkiye’nin ilk çocuk oyuncakları müzesine dönüştürmüş, bu değerli koleksiyonunu 7’den 70’e herkesle paylaşırken Bademler’i bir Sanat Köyüne dönüştürmüştür.

Görmeniz/gözlemlemeniz/gezmeniz dileğiyle; Sanatla/Kültürle kalın…

(Bademler / 27 Eylül 2025)

Remzi Koçöz













29 Ağustos 2025 Cuma

BÜYÜK ZAFER ANISINA

"Zafer, 'Zafer benimdir' diyebilenindir. 
Başarı ise, 'Başaracağım' diye başlayarak 
sonunda 'Başardım' diyebilenindir."
(Mustafa Kemal ATATÜRK)

BÜYÜK ZAFER ANISINA...
Tarihte Büyük Zaferleri
Büyük insanlar başarır.
Türk Ulusunun Büyük Önderi
Eşsiz Mareşali/Başkomutanı
Gazi Mustafa Kemal’in yanında
Cephede savaşan bir Dedenin
Torunu olmanın gururuyla
Zafer Destanını yazan
Tüm kahramanlarımıza
Minnet ve saygılarla...
(30 Ağustos 2025)
Remzi KOÇÖZ





17 Ağustos 2025 Pazar

17 AĞUSTOS

#17 Ağustos...
Bazı acılar vardır dinmez.
Bazı günler vardır kara/kapkara.
Takvimden yaprak atlasın
Hiç olmasın istersin.
🕒 🌑 😔
#Remzi Koçöz 

15 Ağustos 2025 Cuma

HARUN KARADENİZ ANISINA

“Gençlik liderleri toplumların sosyal, ekonomik yapısına göre farklı nitelikler taşır. Batı gençliği ve onun liderleri, az gelişmiş ülke gençlerine kıyasla, belirli bir refah içindedir. Bunların yurt ve dünya sorunlarıyla ilgilenmeleri kendi isteklerine bağlıdır. Az gelişmiş ülkelerin gençliği ise, Batı gençliğinin aksine kendisinin ve ülkesinin geleceğinden endişelidir. Bu gençlik için, yurt ve dünya sorunlarıyla ilgilenmek ve onları çözüme doğru götürmek kaçınılmaz bir zorunluluktur."                                    (Harun Karadeniz /1968)

KARADENİZLİ BİR DEVRİMCİ: HARUN KARADENİZ ANISINA…

“Kardeşler birlik olduğunuzda hiçbir güç bizi durduramaz, hak verilmez alınır!”

Harun Karadeniz, 1960'lar Türkiye'sinde devrimci gençlik hareketinin öncülerinden, İTÜ'de öğrenci liderliği yapmış, emperyalizme karşı gençlik eylemleri yanında işçi/kitle eylemlerine katılmış ve çok genç yaşta siyasi mücadelenin içerisinde kendini bulmuştu. 1967de "Özel okullar devletleştirmelidir" şiarıyla dönemin en büyük öğrenci yürüyüşü olan İstanbul-Ankara uzun yürüyüşünün öncülerinden. Samsun’dan Ankara’ya 19 Mayıs yürüyüşünün de.. 1968’de, ABD emperyalizminin fiili uzantısı olan 6.filo ve “emperyalizmin sömürme aracı” Nato karşıtı vede Ortak Pazar, montaj sanayi karşıtı gibi kampanyalarda da başı çekti. Öğrenci hareketinin işçi sınıfı ile doğrudan bağlantı içine girmesi gerektiğine inanarak İstanbul/Kartal Bölgesi İşçi Birliğinin oluşumunda önemli bir rol oynadı.

O gençlik önderi olarak;  “bele silah takmadan, kaleme el atarak da devrimci olunabileceğini” gösteren bir örnek kişilikti. Diğer öğrenci liderlerinden farklı olarak, gençlik hareketlerinin sınıf hareketinden bağımsız olamayacağını söylüyor ve öğrenci eylemlerini emekçilerle buluşturmak için yoğun çaba sarf ediyordu.

O, işçilere; "Bu halkın evlatları olan bizler, halka dönük düzeni kurana dek çalışacağız. Bugün burada sizin yanınızdayız. Gerektiğinde yine geleceğiz ve her hareketinizde sizinle beraber olacağız!" şeklinde seslenirken; o zamana kadar gençlik eylemlerinde atılan "Ordu-Gençlik Elele" sloganı yerine, Ant dergisinde yazan Harun ve arkadaşlarınca "İşçi-Gençlik Elele!" sloganı öne çıkarılacaktı. (Ant Dergisi 9.7.1968)

12 Mart 1971 askeri muhtıra sonrasında tutuklu olarak yargılandığı süreçte kansere yakalandı. Serbest kalsa da tedavi amacıyla yurtdışına gidişi engellendi. 1974’de yurtdışına gidebilse de çok gecikilmişti. Tek kolu kesilse de hastalık tüm vücuda yayılacak, 15 Ağustos 1975 tarihinde çok genç sayılabilecek bir yaşta daha 33’ünde yaşamını yitirecekti.

Harun Karadeniz açısından; Hastalık nedeniyle tahliye için kanser yetmiyorsa, tahliye hangi hastalık için söz konusuydu. 18 aylık gecikmeden sonra pasaport verilirken, Doktor 6 ay önce neden gelmediniz diyecekti. Tedavisi için yurtdışına çıkmasına izin verilmemesinin gerekçesi; "Ölsün istiyoruz. O eline silah almadı, eğer eline silah alsaydı işini bitirmek çok kolaydı. O bizim için eline silah alanlardan daha tehlikeli ve onun için de ölsün istiyoruzşeklinde dillendirilecekti. Tedavi imkânları bilinçli olarak ortadan kaldırılıp adeta ölüme terkedilmişti.

Olaylı Yıllar ve Gençlik…

Harun Karadeniz, kısacık yaşamında siyasi mücadelesinin yanı sıra, düşüncelerini kaleme aldığı kitaplarıyla da öne çıkacaktı: “Yaşamımdan Acı Dilimler, Eğitim Üretim İçindir, Kapitalsiz Kapitalistler, Yerimizi Bilelim, Türküler Yalan Söylüyor, Özel Yüksek Okullar ve Ardındaki Oyun, Devrimcinin Sözlüğü, Olaylı Yıllar ve Gençlik” isimli kitapları dönemin siyasi ve sosyal yapısını analiz eden önemli eserler arasında yer alır.

Harun Karadeniz, Türkiye'de toplumsal mücadele tarihinin önde gelen isimlerinden biri olarak tarihe geçerken kitaplarıyla da tarihe notlar düşecekti. Özellikle ‘Olaylı Yıllar ve Gençlik'te, 60'lı yılların başından 70'lere gençlik hareketlerinin geniş bir panoramasını tüm ayrıntılarıyla aktarırken, bir kuşağın, bir dönemin kısa bir gençlik tarihi olma özelliğini de taşıyan bu kitapta; kısacık yaşamına sığdırdığı mücadelesine ve sosyalizme olan sarsılmaz inancına tanık olursunuz.

(Olaylı Yıllar ve Gençlik, Benimde 1975 yılında Ankara’da bir lise öğrencisi olarak ilk okuduğum ve bende iz bırakan siyasi bir kitap olacaktı.)

1968 kuşağının mücadelesini/deneyimlerini içeren bu özgün klasikleşmiş kitabın giriş sunusunda:

Ben, 1960 ile 1970 arasında birçok eylemin içinde bulunmuş biri olarak şöyle bir bakıyorum da, çok olay oldu bu 10 yılda. Hepsinin adını sıralarsanız ciltler tutar. Biz, 1960 sonrasının gençleri başlangıçta kafa yapısı olarak sağcıydık. Yurt sorunlarıyla ilgilendik sadece. Fakat o sorunlar bizi aldı ve yoğura yoğura sosyalist yaptı.

Bilimsellik adına yapılan analizler ve araştırmalar o kadar yetersizdi ki ben, soruyu kendi kendime sordum:

“Harun sen sağcı bir gençtin, nasıl oldu ve neler oldu da sen bu noktaya geldin. Ve burjuvazi senin hakkında 50’ye yakın dava açtı ve senin için 150 yılı aşan hapis cezası istedi, ne nasıl gelişti de bu sonuç çıktı?”

Bu sorunun cevabı o kadar sade ki, değil bilimsel araştırma yapmak, düşünmeden söyleyebilirim nasıl ve neler olduğunu: Ben, sadece yurt sorunlarıyla ilgilendim; petrollerimizi Amerika sömürmesin istedim. Madenlerimiz sömürülmesin. Montaj sanayiinden kurtulalım, ülkemizde ağır sanayi kurulsun, bağımsız ve onurlu bir ulus olarak insanca yaşayalım, her şey yurdun ve halkın çıkarlarına göre düzenlensin istedim. O kadar.

Bundan öte ne olduysa nesnel gerçeklerden oldu. Yurt ve Dünya gerçekleri öğretti bize ne öğrendiysek. Olaylar yoğurdu, olaylar eğitti, geliştirdi bizi ve bu ara okuyarak da öğrendik dünyanın kaç bucak olduğunu. Benim gibi birçok insan da ne olduysa bu olaylar içinde oldu.

Ben, yaptığım her işi her eylemi inanarak yaptım. “Kim için ve ne için” sorusunun cevabını sürekli aradım. Her bilinç düzeyi bir eylemi ve her eylem yeni bir bilinci getiriyordu. İşte 1960-1970 dönemini böyle yaşadık.

Harun Karadeniz, kitabını ‘özeleştiri ve yeni görevler niteliğinde’ aşağıdaki paragraf ile sonlandırırken ayni zamanda yaşamının son günlerinde bu dünyayla ve kalanlarla vedalaşacaktı (Mayıs 1975/ İstanbul): “Evet 1960-1970 arası, bir çok eylem, birçok hata ile geride kaldı. Fakat Türkiye'nin sorunları henüz çözüme bile yönelmedi. Devrimcileri daha birçok görevler bekliyor. Hataların azalması dileği ile.”

-------------

Bir dönem devrimci gençler tarafından; Taksim Atatürk Anıtı onunla özdeşleşmişti. İstanbul/Etiler Nisbetiye caddesi onun adıyla anılır olmuştu.

“Her yeni bilgi yeni bir üretim olanağı demektir” diyen Harun Karadeniz; hayata diyalektik pencereden bakabilen bir öğrenci lideri, sınıfsız/sömürüsüz bir dünya için eylemlilik içerisinde mücadele eden, eli kalem tutan ve yazdıklarıyla çağına tanıklık eden yürekli bir devrimci olarak;

 “Yalnız beden hareketleriyle temsil edilen yozlaşmış 19 Mayıs’lara karşıyız” derken, “19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal’in sömürgenleri Anadolu’dan kovmak için Samsun’a ayak bastığı gündür” diyerek, gençliğin sömürgecileri Anadolu’dan kovmak için mücadele başlattıklarını haykıracaktır.

Yürekli/Yiğit/Yurtsever bir devrimci olarak gönüllerde yaşayan Harun Karadeniz’i aramızdan ayrılışının 50. Yılında minnet ve saygıyla anarken, yazımızı bir başka yürekli devrimci Cumhuriyet Şehidi gazeteci/yazar Uğur Mumcu’nun 'Gözlem’iyle anlamlandırıyoruz (Cumhuriyet/22.8.1975):

"Harun Karadeniz, Amerikan emperyalizmine karşı direndiği için kafası ezilmek istenen devrimcilerden biriydi. Önce sağ kolunu omuzundan keserek, yurtseverlik borcunun diyeti olarak fırlattı yöneticilerin suratına; sonra da devrimci namusunu bir mezar taşına kazıyarak, bu dünyadan göçüp gitti..."

(15 Ağustos 2025)

Remzi KOÇÖZ 


 


10 Ağustos 2025 Pazar

ZİHNİYET / TİYNİYET

'Cambazlıkların çakma destanlarla
Kahramanlaştırılmaya çalışıldığı,
Diplomalı işe alınmayan/atanmayan
Canına kıyan insanların vebalinde,
Diplomasız/liyakatsiz kimselere
Birden fazla ballı maaş verildiği,
Sahteciliğin giderek arttığı,
Sahtekarların kabul görüp,
Baş tacı edilerek itibarlaştırıldığı...'

ZİHNİYET / TİYNİYET...
Cehalet desen bir yere kadar
İçinde utanma duygusu olmayan
Bir insan kütlesi yarattılar.
Yanlışta ısrar eden
Karanlıktan/Kötülükten beslenip
Yalana iman eden.
Hak yemekten rahatsızlık duymayıp
Haksızlıkları görmezden gelen.
Kişisel çıkarı için ruhunu,
Makam/mevki için herşeyi satan.
İzandan yoksun,
Zalimi/zulmü kutsayıp,
Güce tapan.
Sevgi/saygıdan arınmış
Ve vefaya sırtını dönmüş
Doğaya/yaşama düşman.
Vicdanı körleşmiş,
İnsanlıktan çıkmış,
Güdüleriyle hareket eden.
Ahlaksız bir mizaç/karakter;
Kendisine dokun(ul)madığı sürece
Sureti haktan görünen;
Her türlü çökmeye ses çıkarmayıp
Bana ne düşebilir diyerek pusuda,
Bir zihniyet / Tiyniyet...
(10 Ağustos 2025)
Remzi Koçöz 

3 Ağustos 2025 Pazar

TÜRKİYE ARAFTA

"Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler."
(Mustafa Kemal Atatürk)

TÜRKİYE ARAFTA!
Tarihi günler yaşıyor.
Emperyalizmin cenderesi biryana
İşbirlikçileri ile de kıskaçta,
-Labirentler içerisinde-
Çok yönlü kuşatma altında.
Çağdaş uygarlık hedefinden
Bölgesine hapsedilmekte.
Cumhuriyet’in ana sütunları
-Ulus/üniter devlet yapısı-
büyük tehlikede.
Sevr yerine BOP haritası
Federasyon/konfederasyon
hangisi uyarsa
İslam/Kürt Tealisi
Arap/Kürt yada Anadolu federesi.
Millet yerine Ümmet anlayışıyla
-Tarihi çarpıtan mezhepci bakışla-
Çökerttikleri İmparatorluğu
Osmanlıyı diriltme projesi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı/bekası Emperyal işbirlikçilerle
İktidar saiklerince
Gaflet/delalet/hiyanet içerisinde
Üst perdeden tartıştırılıyor.

100 yıl öncesindeki
Mücadele/bağımsızlık ruhu
Yeniden diriliş noktasında
Kurtuluş yok tek başına
-Lafazanlıktan/polemikten öte-
Örgütlü mücadele ile
Türkiye ittifakı şemsiyesiyle
Eylemlilik esas olmakla birlikte
-Vede sürdürülebilir  bir kararlılıkla-
Kumpaslara/darbelere vede
Tüm Hukuksuzluklara karşı dirençle
Bağımsız/ laik Cumhuriyeti
Demokrasi ile buluşturmak için
Ve hep beraber ve hep birlikte,
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!
(3 Ağustos 2025)
Remzi Koçöz

27 Temmuz 2025 Pazar

GÖRKEMLİ HATIRALAR

"Boş çuval dik durmaz. Daima kitap okuyun." (Serhan Asker)

SERHAN ASKER
-Görkemli Hatıralar ve Kamera Arkası-

Serhan Asker,  birderviş gibi Anadolu'yu gezip  bizleri de ekran başına kilitleyip
hoş zaman geçirmenin çok çok ötesinde geçmişi/güzel insanları/görkemli hatıraları yadederken çok özel/anlamlı bir işlev gerçekleştirmekte.
Diğer yandan tarih/coğrafya bilgilenmeleri ile birlikte sanatçılarla/belgesellerle kültürel bir şölene eşlik ederken,
Bize Anadolu’yu adeta imbikten damıtıyor.

Serhan Asker;
"Görkemli Hatıralar" ile haftasonu, bayram/seyran, sıcak/soğuk, afet/deprem demeden bizleri ekranlara konuk ederken,
-5 yılda 536. bölümü/programı aşarak-
müthiş bir performansa imza atıyor

Dahada önemlisi "Acı Yoruldu" ile
milyonlara bir ses bir nefes,
İnsanlara moral vede umut olarak 
Büyük bir başarıya daha imza atar.
Serhan Asker'in bir gazeteci/yazar/ programcı olarak 
çalışma/çaba/katkıları 
çok değerli ve takdire şayan.

Görkemli Hatıralar ekibini de 
-25 yıl öncesinde Erzurum görev sürecinde kameraman olarak tanıdığım-
basın emekçisi değerli kardeşim
@Kürşat Tercanlı özelinde 
yürekten kutluyorum.
Sağlıkla/sağlıcakla vede
Görkemli Hatıralar ile kalın...
(Burhaniye / 27 Temmuz 2025)
Remzi Koçöz

20 Temmuz 2025 Pazar

ALTAN ÖYMEN

“Geçtiğimiz 70 yıl sürecinde milletin büyük bir kısmı demokrasiyi yaşam biçimi olarak benimseyip, içselleştirmiştir…

Gençler de buna inansınlar, Türkiye'nin demokrasi birikimi az değil. Gazetecilik yine özgürlüğüne kavuşacaktır. Bu bütün toplumun özgürlüğü demektir. Bütün toplumun özgürlüğü, gazeteciliğin temel görevlerini yapabilmesiyle çok yakından ilişkilidir. Medyaya bugünlerde yeni bir taarruz da başladı, bakalım ne olacak? Ama güzel günler göreceğiz. Toplumumuzun güzel günlere kavuşacağına inanıyorum." (Altan Öymen)

ALTAN ÖYMEN ANISINA...

Ankara Mülkiye mezunu olarak 1950 yılında başlayan gazetecilik onun yaşamının olmazsa olmazı olacak Ulus gazetesinde başlayan süreç farklı gazetelerle devam ederek -tam tamına 75 yıllık bir gazeteci/yazar olarak yaşamını yitirene kadar sürecek- Cumhuriyet gazetesi ile noktalanırken; 1950 yılında DP’nin iktidarı kazandığı seçimlerin ertesi günü kaybeden tarafın CHP’nin üyesi olacak, aktif siyasetin içerisinde milletvekili olarak grup başkanvekilliği ve bakanlık yapacak, 15 ay kadar CHP genel başkanlığı görevini ifa ederek siyaseten abilik de yapacaktır.

Altan Öymen, hem bir gazeteci hem bir siyasetçi olarak çok şeye tanıklık edecek, makaleleri ve kitaplarıyla bunu toplumla paylaşırken; çocukluğundan günümüze yaşadıklarını ise Türkiye’nin yakın tarihi olarak “Bir Dönem Bir Çocuk - Değişim Yılları - Öfkeli Yıllar - Ve İhtilal”  bir belgesel niteliği taşırken, yazı ve çalışmalarımda kaynaklarım arasında yer alacaktır.

O bir Cumhuriyet çınarı olarak Ankara’nın kent olarak gelişimi yanında bürokratik/diplomatik gelişmelere de yakinen tanıklık ederken, beyefendi yapısını hiç kaybetmeyecek, CHP’ye üye olduğu süreçteki gibi kazananın/çıkarların yanında kalemşör, zamanın adamı olmayıp, hakkın/adaletin/demokrasinin yanında bir çizgide yürüyerek Atatürk devrimleri/Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda bir çizgide yürüyerek kendinden sonrakilere rol model olacaktı.

 '2024 Martında Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen’i son yolculuğuna uğurlarken İstanbul/Şişli’deki Cumhuriyet Gazetesi önündeki tören esnasında kendisiyle ayaküstü sohbet ettiğimde 90’lık Cumhuriyet çınarının dinamikliğine hayran kalmıştım. 1 yıl sonrasında 19 Mart 2025 tarihinde İstanbul/Saraçhane’de başlayan demokrasi eylemlerinde CHP otobüsünün üzerinde saatlerce dimdik ayakta duruşunu birlik/dayanışma/katkı/vefa açısından takdire şayan bulmuştum.’

------------------------------------------------------

O hem gazeteciliğin hem demokratların hemde siyasetçilerin Altan abisi olacaktı.

Soğukkanlı/sakin/tutarlı yapısıyla,

Yaşam duruşu/mücadelesiyle,

Makaleleri/kitaplarıyla,

Kaleminin onuruyla, son döneme/sürece ilişkin şunları söyleyecekti;

“Böyle bir dönem hiç görmedim. Bunlar da geçer, bugünler de geçer!"

Toprağı bol ışıklar yoldaşı olsun.

Rahmet, Minnet ve Saygıyla...

(19 Temmuz 2025)

Remzi Koçöz






13 Temmuz 2025 Pazar

KARASU ÜZERİNE NOTLAR - 20

 

          1983 yılı demokrasiye dönüş yolunda ANAP rüzgarı ülke çapında 2 dönem sürecektir. 1989 yılına gelince ANAP, SHP-DYP ardından 3. Parti konumuna düşerken, 1989 yılı yerel seçimler olarak çok renkli geçecektir. 1987-89 yılları arası Şanlıurfa Bozova ilçesinde zorlu bir seçim sürecine tanıklık ederiz. Bir önceki yerel seçimlerde ölüm olayının yaşanması nedeniyle az sayıdaki personelimizle parti konvoylarını/toplantılarını birebir markaja alıp yakından takiple/kontrollerle silah bulundurma/taşınmasını önlerken olası vahim olayların da önüne geçmiştik. ANAP ve DYP adaylarının öne çıktığı daha doğrusu aşiretlerin güç gösterisinin yaşandığı belediye seçimlerini mevcut belediye başkanı ANAP yeniden kazanırken, kendi ilçem Karasu’da ki yerel seçimlerde ülke genelindeki atmosferden farklı bir süreç izleyecekti.’

KARASU BELEDİYE SEÇİMLERİ (1989) ve ENVER SALMAN

1980 öncesi CHP Karasu ilçe başkanlığından İl Genel Meclisi üyeliğine seçilen, milletvekili adaylığı ve partinin çeşitli kademelerinde görev alan Selahattin Tatlı, 12 Eylül 1980 askeri rejiminin sona ermesinin ardından yapılan ilk yerel seçimlerinde Türkiye genelinin aksine bir başarıya imza atarak 1984 yılında (SODEP) Karasu Belediye Başkanı seçilir. Kendisini doğal olarak bir sonraki seçimlerin başkan adayı olarak görür. Ancak önseçim kararı adaylığın çantada keklik olmadığını gösterecektir.

1989 seçimleri için adaylık yarışında yapılan önseçimde SHP ilçe başkanı Sedat Büyük karşısında kaybı partide kısmi bir kırılganlık yaratırken, onu daha sonraki seçimlerde 1994-CHP ardından 1999-DYP adaylığına kadar götürecektir.

Sedat Büyük, 1989 yerel seçimler öncesi SHP’den Belediye başkan adayı olurken (Sedat Büyük ayrıca 1984 Halkçı Parti-HP, 1994 SHP, 1999 DSP adayı olacaktır) SHP ilçe başkanlığına ise deneyimli bir isim emekli Tapu müdürü Enver Salman getirilir.

Selahattin Tatlı herhangi bir aday değildir. Ekşioğlu/Tatlı sülalesinin ağırlığı/ genişliği sayısal ölçekte çok önemlidir. Enver Salman ve ekibinin ilçenin nabzını iyi tutmaları gerekmektedir. Birebir insanlara dokunmak gerekliliktir. 

Öncelikle 30 kadar genç partilinin gençlik kolları olarak seçim çalışmalarına dinamizm kazandırmasını sağlarken, ilçeye Doğu Anadolu/Kars’tan gelen işçileri/aileleriyle iletişim kurması önemlidir.

Aziziye mahallesinden mahallenin sevdiği etkin kişilik Dayım Mehmet Acar Belediye Meclis üyeliğine seçilirken, parti ilçe sekreteri Cihan Ersöz öğretmenlikten ayrılıp partiye katılacak, seçim sürecinin kritik ismi olarak sözcülük ve organizasyon becerisi ile başarıya katkı sunarak, seçimlerin ardından Belediye başkan yardımcısı olurken, Belediye başkan yardımcılığı uygulamada ilçe de ilk kez onunla başlar.

Enver Salman, sosyal demokrat cephede oluşan kırılganlığı/küskünlüğü/kopuşları önlemeye çalışırken ilçenin dengelerini de gözeterek başabaş giden bir seçimi öngörüsüyle kazananı olacaktır. Kitlelerle iletişim becerisi sonucu 61 kişilik bir farkla seçimi partisine (SHP) kazandıracaktır. Bu seçimler ayni zamanda Karasu’da sosyal demokratların kazandığı son seçim olacaktır. Çünkü Enver Salman gibi bir birleştirici misyonunu/görevini tamamladığına inanarak bir sonraki kongrede aday olmayıp koltuğunu Bedri Usta’ya teslim edecekti. Sonrasında yine ayrışmalar yaşanacak, SHP-CHP-DSP olarak 3 ayrı aday portresi oluşacaktı.

Bu ayrışma sonrası 1989 seçiminin kaybedeni Hasan İspiroğlu (ANAP) bir sonraki seçimde 1994’de Sedat Büyük’ten (SHP) rövanşı alırken (1994 ANAP-1978 oy, SHP-CHP-DSP ise 3304 oy), 1999 seçimlerinde de sosyal demokratların bölünüklüğü sonucu Fazilet Partisi ipi göğüsleyecek (1999 FP-2412, DSP-CHP ise 2696 oy), tıpkı İstanbul/Ankara’da yaşananların bir prototipi olacaktır.

Karasu Belediye Başkanları (1935-2024)

1935-                    Şükrü Saka

1940-1945-1955 Kemal Karasu

1950-1963-1977 Sabahattin Arslan (AP)

1968-1973          Mustafa Birinci (CHP)

1984-                  Selahattin Tatlı (SODEP)   

1989-                  Sedat Büyük (SHP)

1994-                  Hasan İspiroğlu (ANAP)

1999-2004          Ahmet Genç (FP-AKP)      

2009-2014          Mehmet İspiroğlu (MHP-AKP)

2019-2024          İshak Sarı (AKP)     

---------------------------------------------------

Enver Salman…

Enver Salman, 1989 yerel seçimlerinde farklılıkları tolere ederek başarının öncülüğünü bir abi bir akil adam olarak gerçekleştirmesinin ardından yaşanan süreçte ayrışma 3 partiye dönüşürken, 1994 sonrası bu bölünmenin doğal sonucu olarak (yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere) başkanlık 30 yıl boyunca sağ cenahta kalacaktır.

Türkiye’nin farklı bölgelerinde görev sürecimde farklı kişiliklerden Karasu’ya ilişkin anılar/ yaşanmışlıklar dinlerken en çok tanınanı tanımanın gurunu yaşayacaktım. Karasu kaymakamlığı yapmış Ali İlter Taner (1974-76), Aydın Bölge İdare Mahkemesi başkanı iken (1994-1998) eş/görev durumu nedeniyle tanışmış, Karasulu olduğumu öğrenince farklı bir ilgi gösterip, Enver Salman’ı sormuştu. Ardından ismini hatırlayamadığım Karasu’da görev yapmış bir başka mülki amirden de benzer cümleler duyacaktım. Ankara’da 2010’lu yıllarda GMK Bulvarı ile Fevzi Çakmak Sokak kesişimindeki Ziraat Odaları Birliği Genel başkanını ziyaretimde; Akyazılı başkan Şemsi Bayraktar Karasulu olduğumu öğrenince; Mustafa Birinci, Sabahattin Aslan, Kerim Akbaş gibi isimler ardından kamu görevlisi olarak sadece Enver Salman ismini zikredecekti.

(Enver Salman, Artvin/Borçka’dan genç yaşta ailesiyle Karasu/Aziziye mahallesine yerleşen Gürcü kökenli bir ailenin ve Cumhuriyetin 2. kuşak çocuğu olarak devlet memuru olurken, sonrasında tapu müdürü olarak Karasu’nun bilinen/tanınan bir yüzü olacaktı.)

Enver Salman ile ilgili Türkiye’nin farklı şehirlerinde duyduğum bu sözleri, bu tanıklıklarımı Karasu sevdalısı babasının ardından yıllar sonra; “Amacım doğduğum büyüdüğüm şehir olan Karasu’ya ve Karasu’lu vatandaşlara mevzuat dahilinde en iyi hizmeti vermektir. Bunun için elimden gelen gayreti göstereceğim” söylemiyle şu anda Karasu Tapu Müdürü olarak görev yapan ve bir Karasu değeri olan ilkokul/mahalle arkadaşım Bekir İlgin Salman’a ilettiğimde onun hem gururlandığına hem de duygulandığına yakinen tanık oldum.

O günlerin anısına aile dostumuz/büyüğümüz Enver Salman ile Dayım Mehmet Acar özelinde Karasu’ya kamusal anlamda hizmet vermiş, isimlerini tek tek sayamayacağım değerli şahsiyetleri de saygıyla yadederken, sonraki süreçte Karasu Belediye Başkanlığına yakışacak olan sevgili arkadaşım Bekir İlgin Salman özelinde kamusal anlamda hizmet vermeye çalışanlara da kolaylıklar ve sağlıklı günler diliyorum.

Saygı, sevgi ve selamlarımla…

(Karasu / 09 Temmuz 2025)

Remzi KOÇÖZ 






11 Temmuz 2025 Cuma

MİLLİ İRADE

BELEDİYELER/YEREL YÖNETİMLER ve MİLLİ İRADE...
 
2017 yılının sonbaharında yerel seçimlere
 henüz 1.5 yıl kadar süre varken İstanbul/ Ankara/Balikesir/Bursa/Düzce/Niğde gibi 6 ilin belediye başkanları istifa ederler. 
Daha doğrusu Soruşturma/ yargılama yapılmadan halk iradesiyle seçilen başkanlar 
Görülen lüzum üzerine AKP genel başkanının çağrısıyla bir nevi talimatla görevlerinden ayrılmak zorunda kalırlar. 
Görev sonrasında da herhangibir inceleme/Soruşturma geçirmezler. 
Neden görevden ayrılmaları istendi,
Niçin istifa ettiler meçhul.

Taki 2019 seçimlerinde belediyeler el değiştirince yeni gelen CHP yönetimince inceleme/araştırma sonucunda hazırlanan özellikle İstanbul ve Ankara da 100'e yakın dosya içişleri başkanlığınca sümen altında tutulmaya devam edildiği noktada 
Zaman aşımına zamanları yetermi bilemem.

Tıpkı 17-25 Aralık 2013 tarihi gibi 
bir milat oluşturulmuş. 
Yolsuzluk/ihaleler konusunda 
Önceki dönemde yapılanlar/ilişkiler/ suçların vareste tutulduğu işleme alınmadığı bir hukuk/yargı süreci işliyor. 
CHP özelinde muhalefet yerel yönetimler nezdinde yapılan Siyasi operasyonlarla 
bir kuşatma altında. 

CHP yanında gazetecisinden/avukatına/öğrencisine muhalif duruş sergileyen herkese Soruşturma/tutuklama baskısı. 
Şu an itibariyle şafak operasyonu uygulaması sonrası 15 CHP belediye başkanı ve 100'u aşkın belediye personeli tutuklu, Bir o kadarda adli kontrol altında. 
Nereye kadar devam edeceği de meçhul.

Muhalefete yönelik kumpas izlenimindeki bu gelişmeler yanında barış/çözüm süreci 
Terörsüz Türkiye söylemleri ile Anayasa değişikliği çabaları/çalışmaları birbiri ile 
çelişen/çatışan gelişmeler.
Gelinen noktada;
Türkiye Cumhuriyeti
Uzlaşmazlık/çatışma/gerilim ortamında 
Bir bilinmezlik/çelişkiler sarmalında,
nereye/neye dönüştürülmeye çalışılıyor?
(11 Temmuz 2025)
Remzi Koçöz 

7 Temmuz 2025 Pazartesi

ORMANLAR

Ormanlar...
Doğa/çevre uygarlık gibi
İnsanlığın ortak mirasıdır. 
sadece bizlere
İnsanlara ait değil. 
Tüm canlıların  
-Topraktaki karıncanın 
Sudaki balığın 
Havadaki kuşun-
ortak yaşam alanıdır. 
Doğa/çevre sadece miras değil,
Geleceğin/yarınların
Bir güvencesidir.
Yanan/yakılan/ söndürülemeyen 
sadece ormanlar değil 
Türkiye'nin geleceğidir...
(7.7.2025)
Remzi Koçöz 

5 Temmuz 2025 Cumartesi

NİHAT GENÇ

 “İnsanlık bu kadar kötü olmamalı. Yazarlık bu kadar şebekleşmemeli. Ben onurlu bir çocuk olmak için yazar oldum. Nasıl olmuşum, olmamışım mı, ne demişim, kitaplarımdadır.” (Nihat Genç)

HIRÇIN / AYKIRI / SERT / YÜREKLİ GARA BİR ADAM: NİHAT GENÇ

Trabzon/Maçka’da Volkan Konak’ın köylüsü şoför baba ile Erzurumlu annenin evladı olarak 1956’da doğan, kara kuru bir çocuk Faroz’un "Gara"sı Nihat Genç.

Trabzon Ticaret Lisesi ardından siyasette Ülkücü hareket içerisinde kendini bulacak, siyasi nedenlerle yarım bıraktığı İstanbul ve Ankara Ticari ilimler ardından Hacettepe Üniversitesi Sağlık İdaresi bölümünden mezuniyet sonrası 9 yıl memuriyet ardından kendini basın dünyasında gazetecilikte bulacaktı. Farklı gazete/dergiler sonrası Leman dergisinde kitlelerle buluşur. 2000’li yıllar sonrası da farklı Tv kanallarında programlar gerçekleştirir.

12 Eylül sonrası ülkücü hareketten ayrılıp, antiemperyalist/bağımsız/ulusalcı bir yapıda Kemalist bir çizgide yürüyecektir. Yazılarıyla/duruşuyla ulusalcı kitlelerin sevgisini kazanır.

“Mustafa Kemal’in çocuklarıyız. Ne Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, ne Cumhuriyet'i, ne Türk Milleti'nin değerlerini kimseye yedirmeyiz!”

Ankara kahvelerinin müdavimidir. Kahveler, siyasi konuşmaların, halka dokunmanın, muhabbetin oluştuğu mekanlardır. O’da bu mekanlarda halkın içinde halktan biriydi.

Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılan Ermeni Konferansına yönelik (Kazmalar ve Maşalar / 2005);

“Biz, I. dünya savaşı bitti diyoruz, bitmedi diyorsanız, bir daha gelin, öyle uyduruktan demokrasi, özgürlük, aydınım, lafları yemiyor artık” tepki yazısı ardından Akşam gazetesi ve kitaplarını basan İletişim Yayınlarıyla yollarını ayırır.

Ergenekon/Balyoz kumpasları sürecinde yandaşlarla/liberallerle/Fetöcülerle/muhalefetteki kimi isimlerle sert tartışmalar/polemiklere tutuşurken, yaratıcı küfürleriyle sövgü onun edebiyatının üretken bir parçasıdır.

Paraya tamah etmeyip, doğru bildiği yolda yürüyerek kalemini satmayarak tek başına mücadelesini yürütecektir. İçinden/yüreğinden geldiği gibi yazarken/konuşurken ayni zamanda yaşayacaktır da. İlkeseldir, sert olduğu kadar da merttir. Duruşuyla/çizgisiyle yürekli/yiğit bir yurtseverdir.

Nasrettin hoca mizahıyla, bilge edasıyla, hikayeleştirici üslubu, duygusal konuşmaları, coşkulu anlatımları onu televizyonlara taşırken, 40 kadar kitabı yanında 2 tiyatro oyununa da imza atmıştır.

O aykırı bir insani yapısıyla sisteme karşı tek başına bir mücadele adamıdır. Yine tek başına da olsa özgüven yüksekliğiyle, Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi adında bir parti bile kurar.

Son süreçte yazılarını yazdığı Oda Tv’den 2019’da ayrılarak “Veryansın TV” isimli YouTube kanalında sürdürmüştür.

Nihat Genç’i güncel yazılarıyla/konuşmalarıyla yakından izlerken, “Veryansın” isimli kitabını 2010’da okurken sonraki süreçte de gündeme/güncele/gelişmelere/yaşananlara ilişkin değerlendirmelerinde yazılarıyla/konuşmalarıyla veryansın edecektir.

Vasiyeti: “Cumhuriyeti yaşatın!” olacaktır.

“Ben bu dünyaya bir kere geldim bana kimse efendilik edemez. Hiç kimsenin önünde boyun eğmem. Dik yaşarım. Kendi ekmeğimi kendim kazanırım. Kimseye muhtaç olmam.”

İllet bir hastalık/kanser türevi, insanlar/insanlık için zorlu bir mücadele.

1 aylık yoğun bakımdan çıkamayıp kansere yenik düşerek 69 yaşında aramızdan ayrılacaktır;

Karadeniz’in aykırı/hırçın çocuğu, Trabzon’un Gara’sı.

Kara kapkara giyinen ancak yüreği kara olmayıp herdaim aydınlık olan bir gazeteci/yazar:

Nihat Genç;

Toprağın bol ışıklar içinde,

Mekanın gönüller olsun!

Rahmet / Minnet / Saygıyla…

(4 Temmuz 2025)

Remzi Koçöz




30 Haziran 2025 Pazartesi

YAŞAM DÖNGÜSÜ / 65. YIL

65 yıllık bir döngü geride kalan,

İnsan yaşamında önemli bir zaman dilimi,

Yaşama daha sakin/dingin/rahat bakılabilen,

Yaşam sürecinin mihenk noktasında,

Yaşlılık öncesi ‘Orta yaş’ dönemi içerisinde,
Geçmişle-gelecek arasında köprü kurmaya çalışıyoruz.

Sağlıkla /sağlıcakla;

Saygı, sevgi ve selamlarımla...

YAŞAMDAN KESİTLER / 65 YIL…

20.yy’ın ikinci yarısında/1960’larda;

-Cumhuriyet’in ilanından 37,

Büyük Önder’in ölümünden 22 yıl sonra-

Sakarya/Karasu/Aziziye Mahallesi ahşap bir evde başlayan yaşam,

Atalar -Babaanne dışında- 93 Batum muhaciri (¾ Gürcü),

-Kuvayı Milliyeci/Kurtuluş Savaşı Gazisi/Cumhuriyetçi/Atatürkçü-

Anne -annesinden öksüz- toprakta/tarlada/harmanda bir çiftçi,

Baba -babasından öksüz- kunduracı/dükkanda/pazarda bir esnaf,

Çalışan/üreten emekçi insanlar.

Babaanne/Haminne ailenin hamisi, ilk öğreten/öğretmen,

Dini terbiye/ahlaki telkinler,

-sevgi dağarcığında- ondan yadigar.

Kapıda/ bahçede/ sokakta oynanan oyunlar,

Dimon araba ile bayırdan kayarken yaşanan heyecanlar,

Ağaçlara tırmanma, meyvelerden aşırma,

Avlalardan/tel örgülerden atlarken düşmeler/sıyrıklar ve haylazlıklar,

Yamalı pantol/zıbın neyse yamalı çorap giyen, ekmeği katık etmeyi bilen,

Biri kız dört kardeşin en küçüğü olarak,

İlk/ortaokul Karasu’da tamamlanır.

3 beyaz (şeker/tuz/gazyağı) dışında,

Gereksinimlerini kendi üreten,

Suyu tulumbadan çeken,

Gazlambası ile aydınlanan,

Elektrik ve TV ile 1970’lerde tanışan,

Çocuk olarak çiftçilik (çobanlık/tarım işçiliği),

Esnaflık (seyyar satıcılık/pazarcılık/tezgahtarlık),

İnşaatta (amelelik/çıraklık),

Çalışmaktan fırsat bulup kaytarınca,

Mahalle/sınıf arkadaşları ile futbol müsabakaları,

Yazları Kuran kursu/hatimler,

Gazete makalesi yanında klasiklerden okumalar.

(60 ihtilali sonrası 1961’de Mendereslerin idamında ana kucağında,

67/68 Anadolu Rock müziğinin doğuşunda,

68 olayları/71 muhtırası sonrası 1972’de

Deniz Gezmişlerin idamında ilkokulda,

1973’de yürürlüğe giren -AET/AB ile ortaklık anlaşması olan- Katma Protokolde,

Cumhuriyetin 50. Yılında, İkinci Adam İnönü’nün ölümünde,

GS-FB derbisinde Dolmabahçe/İnönü stadında,

CHP-MSP laik/dinci koalisyonunda,

1974 Kıbrıs çıkarmasında ortaokulda..)

1975’de yatılı okul sınavlarında kazanılan okullardan,

-Çapa Öğretmen Okulu/Kuleli Askeri Lisesi/Polis Koleji-

Sonuncusu tercih edilirken 15’inde gurbete çıkıp,

75 sonbaharında Ankara’da Polis Koleji ailesine katılınır.

1976 1 Mayısı Ankara/Tandoğan’da ilk gençlik heyecanıdır.

1977 yazında Türkiye’nin en ucuna Hakkari’ye kadar uzanıp,

1978 Temmuzunda Kolej bitimi Enstitü’ye başlayıp,

Stajyer polis memuru olarak ilk maaşa hak kazanırken,

1978 Ekiminde -Diyarbakır stajı ardından- Polis Enstitüsü boykotu,

Ve sonrasında Sakarya’da 3 aylık geçici görev,

1979’da Zonguldak, 1980 İzmir stajları derken,

İzmir’de/Fuarda ülkenin gözde sanatçılarını izlerken,

(Zeki Müren’den Cem Karaca ve Barış Manço’ya)

Muhteşem “Hisseli Harikalar Kumpanyası” müzikali,

“Yasaklar” Kabaresi/Tiyatro oyunları yanında,

Bazı Sanatçılarla tanışma/sohbet fırsatı bulacaktır.

(Metin Akpınar-Halit Akçatepe-Gönül Yazar)

1980 darbesini İzmir’de/stajda yaşarken,

Enstitü -1 yıl daha uzayıp- Akademi’ye dönüşüp 4 yıla çıkarken,

1981 stajında da İzmir’dedir.

(1980-82 arası son 2 yılında yatılıdan evci çıkacak,

kızlı/erkekli üniversiteli yeni arkadaşları olacaktır.)

1975-1982 arası Ankara’da 7 yıllık okul/öğrenim sürecinde,

Etüdlerde kitap okuma yanında -kaybolan- şiirleri/denemeleri,

Aile dışında mektuplaştığı Danimarkalı bir kız arkadaşı olur.

(Hello. My name is Remzi, I am 15 years old,

I was born in Karasu district on the black sea coast but I live in the capital Ankara…)

Pul koleksiyonu da merak konusudur.

Boks/güreş dışında futbol başta olmak üzere tüm branşlarda vardır,

Atletizm takımında turnuvaya katılamayan bir maratoncudur.

Tüm bayramlarda yürüyüş kolunda, 19 Mayıslarda statlardadır.

1982’de Polis Akademisinden mezuniyet sonrası,

Başlayan meslek/görev yolculuğunda 7 il 6 ilçe de görev yapılır.

(Çanakkale/Gökçeada/Bayramiç, Şanlıurfa/Bozova, Yozgat/Yerköy,

Denizli/Güney, Aydın/İncirliova, Erzurum, Ankara/EGM)

1984-86 Askerlik sürecinde 181. Dönem Piyade Asteğmen olarak,

Trakya’da NATO’85 Tatbikatına katılış ve yaşamındaki ilk takdirname..

1987 yazında ilk şark görevine atanırken,

İdari yargı kararı ile -2 yıl gecikmeli olarak- komiser rütbesine ulaşır,

1989’da Şükran Alemdağ ile Evlilik sonrası

-ilk otomobil sahibi olunurken-

1991 Temmuzunda Duyunç isimli bir kız Babası olunur.

(Öncesinde Ablasının evliliğinden 1988’de dayı olmuş, 1995’de ikinci kez dayı olacak,

Sonrasında Abisinin evliliğinden 2003 ve 2006’da amca olacaktır.)

1992 yılına (Komiser/Başkomiser/Emniyet Amiri) 3 rütbe birden sığdırılır.

1995’de müdür rütbesine ulaşıp birinci yıldızını takarken,

Teknolojik bir yenilik Bilgisayarla tanışılır,

Halı sahada sakatlanıp -futbol gazisi olarak-

3 ay koltuk değneğiyle dolaşır.

1998 kışında ise ikinci şark görevi başlar,

1999 kışında -Ailece ilk kez yurtdışına çıkılarak- Azerbaycan/Nahcivan günübirlik gezilir,

Ardından bel/boyun fıtığı, menisküs yırtığı gerekçesiyle futbola veda edilirken,

99 yazında ilk kez uçağa binilip,

Erzurum’dan-İstanbul’a uçarken,

17 Ağustosta İstanbul/Baltalimanı/polisevinde büyük depreme yakalanır.

2000’de Milenyum olarak adlandırılan 21.yy’a Erzurum’da girilir.

2002 yazında İspir’de Çoruh nehrinde rafting yaparken,

Kışında ise Palandöken’de kayak öğrenir.

Sonbaharında da Atalarının göç ettiği Gürcistan’a 3 günlük bir gezi yapılır.

-Askerde Bölük komutanlığına, ilçelerde kaymakamlıklara uzun süreli vekalet etmişken-

2003’ün ilk yarısında -vekaleten de olsa- Erzurum İl Emniyet Müdürlüğü görevi ifa edilir.

(Cumhuriyet çınarları Toprak ve Yaprak dede ile tanışılıp, TEMA gönüllüsü olunulur.)

2003 yazında -21 yıl önce ayrıldığı-

Başkent Ankara’ya dönüş yaparken,

2005’de 4. yıldıza hak kazanarak -mesleki son rütbeye- 1.Sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfi eder.

2005 yazında -Orta Avrupa gezisi- ilk kez Avrupa’ya çıkar.

2006-2019 arası kesintisiz 13 yıl Teftiş Kurulunda Polis Başmüfettişliği sürecinde;

MGA 62.dönem (2007), TODAİE 43.dönem (2010) Kamu Diplomasisi Müdavimi olurken,

Sayısız Teftiş/Soruşturma/İnceleme görevlerinin ardından,

-1978 Temmuzunda başlayan memuriyet 2019 Ağustosunda sonlanıp-

Bilfiil 41 yıllık bir zaman dilimi geride kalırken artık emeklilik başlar.

Yeni yaşamı;

Yürümek/yüzmek/yazmak yanında,

Yaşadıklarıyla/ yaşayacaklarıyla/ yaratacaklarıyla yönlenecektir.

Çekirdek ailesinden ilk kaybı 1979 Aralık ayında Haminnesidir,

İkincisi 2004 Ağustosunda Mehmet Akif /Erol abisi olur.

‘Çemi Neni’ Annesi Sakine’yi Şubat 2021’de,

28 Mart 2023’de de Babası Süleyman’ı toprağa verirken,

Onları uğurlamanın hüznünü/zorluğunu derin yaşar.

Yakın çevresinden/arkadaşlarından da çokça kayıplar yaşayacaktır.

(2020-2022 arası 3 yıllık salgının ardından,

6 Şubat 2023 depremi büyük felaket olarak,

Türkiye’nin 11 ilini vuracak, tüm ülkeyi yasa boğacaktır.)

2022 Mayısında Kızı Duyunç evlenirken,

Temmuz’unda “Karasu Değerleri” arasında anılmak,

Kendisi/ailesi açısından onur/gurur verici bir duygu oluşturacaktır.

Cumhuriyet’in 100. Yılında değişim ve demokrasinin ıskalanması,

Gelecek kuşaklar ve gençlik adına ister istemez üzecektir.

Çocukluğunda 2 boğulma tehlikesi (1970/72),

Gençliğinde 2 trafik kazası (1984/89),

Yetişkin olarak 3 ameliyat geçirir (2000/2002/2018).

(Kahve kültürü olarak Kağıt oyunlarında çok becerikli olmasa da Tavlada iddialıdır.

Pinpon ve Bilardo becerisi orta ayardadır.)

Enstrüman olarak saz ve gitara merak sarsa da iyi bir dinleyicidir.

Yabancı dil, akademisyenlik ve folklor içinde uhdedir.

Gezgincidir. Kilis hariç Türkiye’nin 80 vilayetini görmüş/gezmiştir.

1999-2025 arası 26 yılda 42 ülke 162 şehir gezilir.

2000 yılından itibaren makale/yazıları gazete/dergilerde yayınlanırken,

2010 yılında açtığı blog sayfasında da

(http://www.remzikocoz.com) yazılarını paylaşır.

(2020’de emeklilik sonrası Facebook sayfasını aktifleştirip,

Sosyal medyada haftalık paylaşımları olacaktır.)

2012’deki "Avrupa Uluslarından Birleşik Avrupa'ya" isimli kitabının ardından,

2023’de 2. kitabı “Türkiye’nin Avrupa Serüveni) yayınlanırken,

3. kitap çalışması (Türk Tarihi üzerine) sırasını beklerken,

Seyahat notları/öyküleri/şiirleri/anı-biyografi çalışmaları,

-çok ağırdan- devam edip yayın için zamanı beklemekte.

Dile kolay değil, 65 yıllık bir yaşam geride kalan,

-Kendini kesitler halinde ‘bende yaşadım’ şeklinde-

Geçmişle/yaşadıklarıyla özellikle yüzleşme bağlamında,

-Kendince anlatmak ta zorlanılsa da-

Tarihe not düşmek adına;

Umutlar/kırgınlıklar,

Hayaller/kırıklıklar,

Sevinçler/hüzünler,

Mücadele/çatışmalar,

Başarılar/hatalar,

Ve de yaşanmışlıklar,

Geriye tüm bu yaşanılanlar dışında,

Hoş bir sada kalacak…

(Karasu / 30 Haziran 2025)

Remzi KOÇÖZ





Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz