26 Ekim 2025 Pazar
MEŞRUİYET
12 Ekim 2025 Pazar
KARANTİNA GÜN(CE)LERİ - 52
“Bilinç; kitaplardan, okullardan, aydın kafalardan, ışıl ışıl yüreklerden ergeç doğar.
Soru sormakla başlar ilk bilinçlenme.
Sorularla çevresini, insanları, dünyayı keşfeder çocuklar.
Zamanla eğitimle/öğretimle sorular derinleşir, yanıtlamak güçleşir.”
(Oktay AKBAL)
HAYALLER VE İDEALLER...
İnsanlar,
Yaşamları boyunca,
Kimine göre küçük,
Kimine göre büyük,
Birtakım düşlerin/hayallerin,
Arkasında koşturur dururlar.
Kimine göre ideallerdir,
Bu koşuşturmacalar.
Bu idealler,
Bir nevi mücadele,
Yaşam gailesi,
İster hayal ister ideal,
Kimi zaman eksik te kalsa,
Çoğu zaman birbirini tamamlar.
Hayaller ve idealler olarak,
Kimimiz gerçekleştirir,
-Yaptıklarımızla/yapamadıklarımızla-
Kimimiz gerçekleştiremeden,
Göçer gider bu dünyadan.
Geriye hoş bir seda kalır,
Hayaller ve İdeallerden...
(12 Ekim 2025)
Remzi KOÇÖZ
4 Ekim 2025 Cumartesi
BADEMLER
“Kadın istediği zaman herşeyi yapabilecek meziyette, farkına varanlar zaten dipten yukarı çıktılar.”
(Sabiha Tansuğ)
BADEMLER…
İzmir Seferihisar-Urla arasındaki Bademler Köyünü 90’larda ailece görmüş özellikle tiyatrosunu hıfzetmiştik. 35 sene sonra bu kez yolumuz Bademler Köyüne düşerken, eski Bademler Tiyatrosunun yanında festival/etkinliklere tiyatro gibi gösteri sanatlarından, resim gibi güzel sanatlara, pastacılık gibi mutfak sanatlarına kadar çeşitli atölyelere ev sahipliği yapan evrensel bir “Sanat Köyü” oluvermiş;
“Sabiha Tansuğ/Etnoğrafya ve Musa Baran/Çocuk Oyuncakları” Müzeleri yanında,
“Zehra Müfit Saner/Kitre Bebek ve Nurgül Bilgiç/Anadolu Bebekleri” Koleksiyonları ile kültürel bir etkileşim oluşturacaktır.
Sabiha Tansuğ (1933-2023) Etnografya Müzesi
Sabiha Tansuğ, Türk kültürünün derinliklerine yolculuk eden bir araştırmacı olarak; geleneksel el sanatları/ kıyafetler/yaşam tarzı üzerine odaklanan çalışmaları ile Türk kültürünün korunmasına ve tanıtılmasına büyük katkı sağlamıştır. Anadolu topraklarını karış karış gezerek toparlamış olduğu binlerce eserlik koleksiyonunu, kültürel miras değerleri olarak gözler önüne sererken, geçmişten günümüze uzanan bir hikâyenin parçasıdır.
Sabiha Tansuğ, ‘Paraya Resmi Basılan İlk Kadın’ olarak minnetterlığını şöyle dile getirir: “Kadın portreleri, imparatoriçelerle sınırlıdır. Tarihte hep erkekler vardır. Bunu yapan ilk ülke, Türkiye Cumhuriyeti. Aslında paranın üzerindeki ben değilim, tarih. Hitit’e kadar uzanan bir motifi üzerinde taşıyan gelin başlığı, benim üzerimden paranın üzerinde sergilenmiş oldu.”
Musa Baran (1924-2003) Çocuk Oyuncakları Müzesi
Arkeolog Musa Baran, çocuk oyun ve oyuncaklarının evrensel olduğunu düşünürken, Ona göre oyunlar sadece “oyun” değil, binlerce yıldır süregelmiş bir tarih, bir kültür, aynı zamanda eğitimin de başlangıcıydı. Vasiyeti ‘’Çocuklar oyun ve oyuncaklarla evrenseldir. Bırakın oynasınlar, kendi güzel dünyalarını yaşasınlar…’’ olacaktı. Musa Baran uçurtmadan sapana, çemberden taşa, kargıdan yapılmış silahlardan telden yapılmış arabalara kadar onlarca oyuncağı kendi elleriyle üretmiş ve toplamıştır. Bademler köyündeki “baba ocağı” olarak adlandırdığı evini Türkiye’nin ilk çocuk oyuncakları müzesine dönüştürmüş, bu değerli koleksiyonunu 7’den 70’e herkesle paylaşırken Bademler’i bir Sanat Köyüne dönüştürmüştür.
Görmeniz/gözlemlemeniz/gezmeniz dileğiyle; Sanatla/Kültürle kalın…
(Bademler / 27 Eylül 2025)
Remzi Koçöz
29 Ağustos 2025 Cuma
BÜYÜK ZAFER ANISINA
Tarihte Büyük Zaferleri
Büyük insanlar başarır.
Türk Ulusunun Büyük Önderi
Eşsiz Mareşali/Başkomutanı
Gazi Mustafa Kemal’in yanında
Cephede savaşan bir Dedenin
Torunu olmanın gururuyla
Zafer Destanını yazan
Tüm kahramanlarımıza
Minnet ve saygılarla...
(30 Ağustos 2025)
Remzi KOÇÖZ
17 Ağustos 2025 Pazar
17 AĞUSTOS
Bazı acılar vardır dinmez.
Bazı günler vardır kara/kapkara.
Takvimden yaprak atlasın
Hiç olmasın istersin.
🕒 🌑 😔
15 Ağustos 2025 Cuma
HARUN KARADENİZ ANISINA
“Gençlik liderleri toplumların sosyal, ekonomik yapısına göre farklı nitelikler taşır. Batı gençliği ve onun liderleri, az gelişmiş ülke gençlerine kıyasla, belirli bir refah içindedir. Bunların yurt ve dünya sorunlarıyla ilgilenmeleri kendi isteklerine bağlıdır. Az gelişmiş ülkelerin gençliği ise, Batı gençliğinin aksine kendisinin ve ülkesinin geleceğinden endişelidir. Bu gençlik için, yurt ve dünya sorunlarıyla ilgilenmek ve onları çözüme doğru götürmek kaçınılmaz bir zorunluluktur." (Harun Karadeniz /1968)
KARADENİZLİ BİR DEVRİMCİ: HARUN KARADENİZ ANISINA…
“Kardeşler birlik olduğunuzda hiçbir güç bizi durduramaz, hak verilmez alınır!”
Harun Karadeniz, 1960'lar Türkiye'sinde devrimci gençlik hareketinin öncülerinden, İTÜ'de öğrenci liderliği yapmış, emperyalizme karşı gençlik eylemleri yanında işçi/kitle eylemlerine katılmış ve çok genç yaşta siyasi mücadelenin içerisinde kendini bulmuştu. 1967de "Özel okullar devletleştirmelidir" şiarıyla dönemin en büyük öğrenci yürüyüşü olan İstanbul-Ankara uzun yürüyüşünün öncülerinden. Samsun’dan Ankara’ya 19 Mayıs yürüyüşünün de.. 1968’de, ABD emperyalizminin fiili uzantısı olan 6.filo ve “emperyalizmin sömürme aracı” Nato karşıtı vede Ortak Pazar, montaj sanayi karşıtı gibi kampanyalarda da başı çekti. Öğrenci hareketinin işçi sınıfı ile doğrudan bağlantı içine girmesi gerektiğine inanarak İstanbul/Kartal Bölgesi İşçi Birliğinin oluşumunda önemli bir rol oynadı.
O gençlik önderi olarak; “bele silah takmadan, kaleme el atarak da devrimci olunabileceğini” gösteren bir örnek kişilikti. Diğer öğrenci liderlerinden farklı olarak, gençlik hareketlerinin sınıf hareketinden bağımsız olamayacağını söylüyor ve öğrenci eylemlerini emekçilerle buluşturmak için yoğun çaba sarf ediyordu.
O, işçilere; "Bu halkın evlatları olan bizler, halka dönük düzeni kurana dek çalışacağız. Bugün burada sizin yanınızdayız. Gerektiğinde yine geleceğiz ve her hareketinizde sizinle beraber olacağız!" şeklinde seslenirken; o zamana kadar gençlik eylemlerinde atılan "Ordu-Gençlik Elele" sloganı yerine, Ant dergisinde yazan Harun ve arkadaşlarınca "İşçi-Gençlik Elele!" sloganı öne çıkarılacaktı. (Ant Dergisi 9.7.1968)
12 Mart 1971 askeri muhtıra sonrasında tutuklu olarak yargılandığı süreçte kansere yakalandı. Serbest kalsa da tedavi amacıyla yurtdışına gidişi engellendi. 1974’de yurtdışına gidebilse de çok gecikilmişti. Tek kolu kesilse de hastalık tüm vücuda yayılacak, 15 Ağustos 1975 tarihinde çok genç sayılabilecek bir yaşta daha 33’ünde yaşamını yitirecekti.
Harun Karadeniz açısından; Hastalık nedeniyle tahliye için kanser yetmiyorsa, tahliye hangi hastalık için söz konusuydu. 18 aylık gecikmeden sonra pasaport verilirken, Doktor 6 ay önce neden gelmediniz diyecekti. Tedavisi için yurtdışına çıkmasına izin verilmemesinin gerekçesi; "Ölsün istiyoruz. O eline silah almadı, eğer eline silah alsaydı işini bitirmek çok kolaydı. O bizim için eline silah alanlardan daha tehlikeli ve onun için de ölsün istiyoruz” şeklinde dillendirilecekti. Tedavi imkânları bilinçli olarak ortadan kaldırılıp adeta ölüme terkedilmişti.
Olaylı Yıllar ve Gençlik…
Harun Karadeniz, kısacık yaşamında siyasi mücadelesinin yanı sıra, düşüncelerini kaleme aldığı kitaplarıyla da öne çıkacaktı: “Yaşamımdan Acı Dilimler, Eğitim Üretim İçindir, Kapitalsiz Kapitalistler, Yerimizi Bilelim, Türküler Yalan Söylüyor, Özel Yüksek Okullar ve Ardındaki Oyun, Devrimcinin Sözlüğü, Olaylı Yıllar ve Gençlik” isimli kitapları dönemin siyasi ve sosyal yapısını analiz eden önemli eserler arasında yer alır.
Harun Karadeniz, Türkiye'de toplumsal mücadele tarihinin önde gelen isimlerinden biri olarak tarihe geçerken kitaplarıyla da tarihe notlar düşecekti. Özellikle ‘Olaylı Yıllar ve Gençlik'te, 60'lı yılların başından 70'lere gençlik hareketlerinin geniş bir panoramasını tüm ayrıntılarıyla aktarırken, bir kuşağın, bir dönemin kısa bir gençlik tarihi olma özelliğini de taşıyan bu kitapta; kısacık yaşamına sığdırdığı mücadelesine ve sosyalizme olan sarsılmaz inancına tanık olursunuz.
(Olaylı Yıllar ve Gençlik, Benimde 1975 yılında Ankara’da bir lise öğrencisi olarak ilk okuduğum ve bende iz bırakan siyasi bir kitap olacaktı.)
1968 kuşağının mücadelesini/deneyimlerini içeren bu özgün klasikleşmiş kitabın giriş sunusunda:
Ben, 1960 ile 1970 arasında birçok eylemin içinde bulunmuş biri olarak şöyle bir bakıyorum da, çok olay oldu bu 10 yılda. Hepsinin adını sıralarsanız ciltler tutar. Biz, 1960 sonrasının gençleri başlangıçta kafa yapısı olarak sağcıydık. Yurt sorunlarıyla ilgilendik sadece. Fakat o sorunlar bizi aldı ve yoğura yoğura sosyalist yaptı.
Bilimsellik adına yapılan analizler ve araştırmalar o kadar yetersizdi ki ben, soruyu kendi kendime sordum:
“Harun sen sağcı bir gençtin, nasıl oldu ve neler oldu da sen bu noktaya geldin. Ve burjuvazi senin hakkında 50’ye yakın dava açtı ve senin için 150 yılı aşan hapis cezası istedi, ne nasıl gelişti de bu sonuç çıktı?”
Bu sorunun cevabı o kadar sade ki, değil bilimsel araştırma yapmak, düşünmeden söyleyebilirim nasıl ve neler olduğunu: Ben, sadece yurt sorunlarıyla ilgilendim; petrollerimizi Amerika sömürmesin istedim. Madenlerimiz sömürülmesin. Montaj sanayiinden kurtulalım, ülkemizde ağır sanayi kurulsun, bağımsız ve onurlu bir ulus olarak insanca yaşayalım, her şey yurdun ve halkın çıkarlarına göre düzenlensin istedim. O kadar.
Bundan öte ne olduysa nesnel gerçeklerden oldu. Yurt ve Dünya gerçekleri öğretti bize ne öğrendiysek. Olaylar yoğurdu, olaylar eğitti, geliştirdi bizi ve bu ara okuyarak da öğrendik dünyanın kaç bucak olduğunu. Benim gibi birçok insan da ne olduysa bu olaylar içinde oldu.
Ben, yaptığım her işi her eylemi inanarak yaptım. “Kim için ve ne için” sorusunun cevabını sürekli aradım. Her bilinç düzeyi bir eylemi ve her eylem yeni bir bilinci getiriyordu. İşte 1960-1970 dönemini böyle yaşadık.
Harun Karadeniz, kitabını ‘özeleştiri ve yeni görevler niteliğinde’ aşağıdaki paragraf ile sonlandırırken ayni zamanda yaşamının son günlerinde bu dünyayla ve kalanlarla vedalaşacaktı (Mayıs 1975/ İstanbul): “Evet 1960-1970 arası, bir çok eylem, birçok hata ile geride kaldı. Fakat Türkiye'nin sorunları henüz çözüme bile yönelmedi. Devrimcileri daha birçok görevler bekliyor. Hataların azalması dileği ile.”
-------------
Bir dönem devrimci gençler tarafından; Taksim Atatürk Anıtı onunla özdeşleşmişti. İstanbul/Etiler Nisbetiye caddesi onun adıyla anılır olmuştu.
“Her yeni bilgi yeni bir üretim olanağı demektir” diyen Harun Karadeniz; hayata diyalektik pencereden bakabilen bir öğrenci lideri, sınıfsız/sömürüsüz bir dünya için eylemlilik içerisinde mücadele eden, eli kalem tutan ve yazdıklarıyla çağına tanıklık eden yürekli bir devrimci olarak;
“Yalnız beden hareketleriyle temsil edilen yozlaşmış 19 Mayıs’lara karşıyız” derken, “19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal’in sömürgenleri Anadolu’dan kovmak için Samsun’a ayak bastığı gündür” diyerek, gençliğin sömürgecileri Anadolu’dan kovmak için mücadele başlattıklarını haykıracaktır.
Yürekli/Yiğit/Yurtsever bir devrimci olarak gönüllerde yaşayan Harun Karadeniz’i aramızdan ayrılışının 50. Yılında minnet ve saygıyla anarken, yazımızı bir başka yürekli devrimci Cumhuriyet Şehidi gazeteci/yazar Uğur Mumcu’nun 'Gözlem’iyle anlamlandırıyoruz (Cumhuriyet/22.8.1975):
"Harun Karadeniz, Amerikan emperyalizmine karşı direndiği için kafası ezilmek istenen devrimcilerden biriydi. Önce sağ kolunu omuzundan keserek, yurtseverlik borcunun diyeti olarak fırlattı yöneticilerin suratına; sonra da devrimci namusunu bir mezar taşına kazıyarak, bu dünyadan göçüp gitti..."
(15 Ağustos 2025)
Remzi KOÇÖZ
10 Ağustos 2025 Pazar
ZİHNİYET / TİYNİYET
Kahramanlaştırılmaya çalışıldığı,
Diplomalı işe alınmayan/atanmayan
Canına kıyan insanların vebalinde,
Diplomasız/liyakatsiz kimselere
Birden fazla ballı maaş verildiği,
Sahteciliğin giderek arttığı,
Sahtekarların kabul görüp,
Baş tacı edilerek itibarlaştırıldığı...'
ZİHNİYET / TİYNİYET...
Cehalet desen bir yere kadar
İçinde utanma duygusu olmayan
Bir insan kütlesi yarattılar.
Yanlışta ısrar eden
Karanlıktan/Kötülükten beslenip
Yalana iman eden.
Hak yemekten rahatsızlık duymayıp
Haksızlıkları görmezden gelen.
Kişisel çıkarı için ruhunu,
Makam/mevki için herşeyi satan.
İzandan yoksun,
Zalimi/zulmü kutsayıp,
Güce tapan.
Sevgi/saygıdan arınmış
Ve vefaya sırtını dönmüş
Doğaya/yaşama düşman.
Vicdanı körleşmiş,
İnsanlıktan çıkmış,
Güdüleriyle hareket eden.
Ahlaksız bir mizaç/karakter;
Kendisine dokun(ul)madığı sürece
Sureti haktan görünen;
Her türlü çökmeye ses çıkarmayıp
Bana ne düşebilir diyerek pusuda,
Bir zihniyet / Tiyniyet...
(10 Ağustos 2025)
Remzi Koçöz
3 Ağustos 2025 Pazar
TÜRKİYE ARAFTA
(Mustafa Kemal Atatürk)
TÜRKİYE ARAFTA!
Tarihi günler yaşıyor.
Emperyalizmin cenderesi biryana
İşbirlikçileri ile de kıskaçta,
-Labirentler içerisinde-
Çok yönlü kuşatma altında.
Çağdaş uygarlık hedefinden
Bölgesine hapsedilmekte.
Cumhuriyet’in ana sütunları
-Ulus/üniter devlet yapısı-
büyük tehlikede.
Sevr yerine BOP haritası
Federasyon/konfederasyon
hangisi uyarsa
İslam/Kürt Tealisi
Arap/Kürt yada Anadolu federesi.
Millet yerine Ümmet anlayışıyla
Çökerttikleri İmparatorluğu
Osmanlıyı diriltme projesi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı/bekası Emperyal işbirlikçilerle
İktidar saiklerince
Gaflet/delalet/hiyanet içerisinde
Üst perdeden tartıştırılıyor.
100 yıl öncesindeki
Mücadele/bağımsızlık ruhu
Yeniden diriliş noktasında
Kurtuluş yok tek başına
-Lafazanlıktan/polemikten öte-
Örgütlü mücadele ile
Türkiye ittifakı şemsiyesiyle
Eylemlilik esas olmakla birlikte
-Vede sürdürülebilir bir kararlılıkla-
Kumpaslara/darbelere vede
Tüm Hukuksuzluklara karşı dirençle
Bağımsız/ laik Cumhuriyeti
Demokrasi ile buluşturmak için
Ve hep beraber ve hep birlikte,
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!
27 Temmuz 2025 Pazar
GÖRKEMLİ HATIRALAR
Diğer yandan tarih/coğrafya bilgilenmeleri ile birlikte sanatçılarla/belgesellerle kültürel bir şölene eşlik ederken,
Bize Anadolu’yu adeta imbikten damıtıyor.
müthiş bir performansa imza atıyor
milyonlara bir ses bir nefes,
İnsanlara moral vede umut olarak
Büyük bir başarıya daha imza atar.
çalışma/çaba/katkıları
20 Temmuz 2025 Pazar
ALTAN ÖYMEN
“Geçtiğimiz 70 yıl sürecinde milletin büyük bir kısmı demokrasiyi yaşam biçimi olarak benimseyip, içselleştirmiştir…
Gençler de buna inansınlar, Türkiye'nin demokrasi birikimi az değil. Gazetecilik yine özgürlüğüne kavuşacaktır. Bu bütün toplumun özgürlüğü demektir. Bütün toplumun özgürlüğü, gazeteciliğin temel görevlerini yapabilmesiyle çok yakından ilişkilidir. Medyaya bugünlerde yeni bir taarruz da başladı, bakalım ne olacak? Ama güzel günler göreceğiz. Toplumumuzun güzel günlere kavuşacağına inanıyorum." (Altan Öymen)
ALTAN ÖYMEN ANISINA...
‘Ankara Mülkiye mezunu olarak 1950 yılında başlayan gazetecilik onun yaşamının olmazsa olmazı olacak Ulus gazetesinde başlayan süreç farklı gazetelerle devam ederek -tam tamına 75 yıllık bir gazeteci/yazar olarak yaşamını yitirene kadar sürecek- Cumhuriyet gazetesi ile noktalanırken; 1950 yılında DP’nin iktidarı kazandığı seçimlerin ertesi günü kaybeden tarafın CHP’nin üyesi olacak, aktif siyasetin içerisinde milletvekili olarak grup başkanvekilliği ve bakanlık yapacak, 15 ay kadar CHP genel başkanlığı görevini ifa ederek siyaseten abilik de yapacaktır.
Altan Öymen, hem bir gazeteci hem bir siyasetçi olarak çok şeye
tanıklık edecek, makaleleri ve kitaplarıyla bunu toplumla paylaşırken; çocukluğundan
günümüze yaşadıklarını ise Türkiye’nin yakın tarihi olarak “Bir Dönem Bir
Çocuk - Değişim Yılları - Öfkeli Yıllar - Ve İhtilal” bir belgesel niteliği taşırken, yazı ve
çalışmalarımda kaynaklarım arasında yer alacaktır.
O bir Cumhuriyet çınarı olarak Ankara’nın kent olarak gelişimi yanında bürokratik/diplomatik
gelişmelere de yakinen tanıklık ederken, beyefendi yapısını hiç kaybetmeyecek, CHP’ye
üye olduğu süreçteki gibi kazananın/çıkarların yanında kalemşör, zamanın adamı
olmayıp, hakkın/adaletin/demokrasinin yanında bir çizgide yürüyerek Atatürk devrimleri/Cumhuriyet
ilkeleri doğrultusunda bir çizgide yürüyerek kendinden sonrakilere rol model
olacaktı.
------------------------------------------------------
Soğukkanlı/sakin/tutarlı yapısıyla,
Yaşam duruşu/mücadelesiyle,
Makaleleri/kitaplarıyla,
Kaleminin onuruyla, son döneme/sürece ilişkin
şunları söyleyecekti;
“Böyle bir dönem
hiç görmedim. Bunlar da geçer, bugünler de geçer!"
Toprağı bol ışıklar yoldaşı olsun.
Rahmet, Minnet ve Saygıyla...
(19 Temmuz 2025)
Remzi Koçöz
13 Temmuz 2025 Pazar
KARASU ÜZERİNE NOTLAR - 20
‘1983 yılı demokrasiye dönüş yolunda ANAP rüzgarı ülke çapında 2 dönem sürecektir. 1989 yılına gelince ANAP, SHP-DYP ardından 3. Parti konumuna düşerken, 1989 yılı yerel seçimler olarak çok renkli geçecektir. 1987-89 yılları arası Şanlıurfa Bozova ilçesinde zorlu bir seçim sürecine tanıklık ederiz. Bir önceki yerel seçimlerde ölüm olayının yaşanması nedeniyle az sayıdaki personelimizle parti konvoylarını/toplantılarını birebir markaja alıp yakından takiple/kontrollerle silah bulundurma/taşınmasını önlerken olası vahim olayların da önüne geçmiştik. ANAP ve DYP adaylarının öne çıktığı daha doğrusu aşiretlerin güç gösterisinin yaşandığı belediye seçimlerini mevcut belediye başkanı ANAP yeniden kazanırken, kendi ilçem Karasu’da ki yerel seçimlerde ülke genelindeki atmosferden farklı bir süreç izleyecekti.’
KARASU BELEDİYE SEÇİMLERİ (1989) ve ENVER SALMAN
1980 öncesi CHP Karasu ilçe başkanlığından İl Genel Meclisi üyeliğine seçilen, milletvekili adaylığı ve partinin çeşitli kademelerinde görev alan Selahattin Tatlı, 12 Eylül 1980 askeri rejiminin sona ermesinin ardından yapılan ilk yerel seçimlerinde Türkiye genelinin aksine bir başarıya imza atarak 1984 yılında (SODEP) Karasu Belediye Başkanı seçilir. Kendisini doğal olarak bir sonraki seçimlerin başkan adayı olarak görür. Ancak önseçim kararı adaylığın çantada keklik olmadığını gösterecektir.
1989 seçimleri için adaylık yarışında yapılan önseçimde SHP ilçe başkanı Sedat Büyük karşısında kaybı partide kısmi bir kırılganlık yaratırken, onu daha sonraki seçimlerde 1994-CHP ardından 1999-DYP adaylığına kadar götürecektir.
Sedat Büyük, 1989 yerel seçimler öncesi SHP’den Belediye başkan adayı olurken (Sedat Büyük ayrıca 1984 Halkçı Parti-HP, 1994 SHP, 1999 DSP adayı olacaktır) SHP ilçe başkanlığına ise deneyimli bir isim emekli Tapu müdürü Enver Salman getirilir.
Selahattin Tatlı herhangi bir aday değildir. Ekşioğlu/Tatlı sülalesinin ağırlığı/ genişliği sayısal ölçekte çok önemlidir. Enver Salman ve ekibinin ilçenin nabzını iyi tutmaları gerekmektedir. Birebir insanlara dokunmak gerekliliktir.
Öncelikle 30 kadar genç partilinin gençlik kolları olarak seçim çalışmalarına dinamizm kazandırmasını sağlarken, ilçeye Doğu Anadolu/Kars’tan gelen işçileri/aileleriyle iletişim kurması önemlidir.
Aziziye mahallesinden mahallenin sevdiği etkin kişilik Dayım Mehmet Acar Belediye Meclis üyeliğine seçilirken, parti ilçe sekreteri Cihan Ersöz öğretmenlikten ayrılıp partiye katılacak, seçim sürecinin kritik ismi olarak sözcülük ve organizasyon becerisi ile başarıya katkı sunarak, seçimlerin ardından Belediye başkan yardımcısı olurken, Belediye başkan yardımcılığı uygulamada ilçe de ilk kez onunla başlar.
Enver Salman, sosyal demokrat cephede oluşan kırılganlığı/küskünlüğü/kopuşları önlemeye çalışırken ilçenin dengelerini de gözeterek başabaş giden bir seçimi öngörüsüyle kazananı olacaktır. Kitlelerle iletişim becerisi sonucu 61 kişilik bir farkla seçimi partisine (SHP) kazandıracaktır. Bu seçimler ayni zamanda Karasu’da sosyal demokratların kazandığı son seçim olacaktır. Çünkü Enver Salman gibi bir birleştirici misyonunu/görevini tamamladığına inanarak bir sonraki kongrede aday olmayıp koltuğunu Bedri Usta’ya teslim edecekti. Sonrasında yine ayrışmalar yaşanacak, SHP-CHP-DSP olarak 3 ayrı aday portresi oluşacaktı.
Bu ayrışma sonrası 1989 seçiminin kaybedeni Hasan İspiroğlu (ANAP) bir sonraki seçimde 1994’de Sedat Büyük’ten (SHP) rövanşı alırken (1994 ANAP-1978 oy, SHP-CHP-DSP ise 3304 oy), 1999 seçimlerinde de sosyal demokratların bölünüklüğü sonucu Fazilet Partisi ipi göğüsleyecek (1999 FP-2412, DSP-CHP ise 2696 oy), tıpkı İstanbul/Ankara’da yaşananların bir prototipi olacaktır.
Karasu Belediye Başkanları (1935-2024)
1935- Şükrü Saka
1940-1945-1955 Kemal Karasu
1950-1963-1977 Sabahattin Arslan (AP)
1968-1973 Mustafa Birinci (CHP)
1984- Selahattin Tatlı (SODEP)
1989- Sedat Büyük (SHP)
1994- Hasan İspiroğlu (ANAP)
1999-2004 Ahmet Genç (FP-AKP)
2009-2014 Mehmet İspiroğlu (MHP-AKP)
2019-2024 İshak Sarı (AKP)
---------------------------------------------------
Enver Salman…
Enver Salman, 1989 yerel seçimlerinde farklılıkları tolere ederek başarının öncülüğünü bir abi bir akil adam olarak gerçekleştirmesinin ardından yaşanan süreçte ayrışma 3 partiye dönüşürken, 1994 sonrası bu bölünmenin doğal sonucu olarak (yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere) başkanlık 30 yıl boyunca sağ cenahta kalacaktır.
Türkiye’nin farklı bölgelerinde görev sürecimde farklı kişiliklerden Karasu’ya ilişkin anılar/ yaşanmışlıklar dinlerken en çok tanınanı tanımanın gurunu yaşayacaktım. Karasu kaymakamlığı yapmış Ali İlter Taner (1974-76), Aydın Bölge İdare Mahkemesi başkanı iken (1994-1998) eş/görev durumu nedeniyle tanışmış, Karasulu olduğumu öğrenince farklı bir ilgi gösterip, Enver Salman’ı sormuştu. Ardından ismini hatırlayamadığım Karasu’da görev yapmış bir başka mülki amirden de benzer cümleler duyacaktım. Ankara’da 2010’lu yıllarda GMK Bulvarı ile Fevzi Çakmak Sokak kesişimindeki Ziraat Odaları Birliği Genel başkanını ziyaretimde; Akyazılı başkan Şemsi Bayraktar Karasulu olduğumu öğrenince; Mustafa Birinci, Sabahattin Aslan, Kerim Akbaş gibi isimler ardından kamu görevlisi olarak sadece Enver Salman ismini zikredecekti.
(Enver Salman, Artvin/Borçka’dan genç yaşta ailesiyle Karasu/Aziziye mahallesine yerleşen Gürcü kökenli bir ailenin ve Cumhuriyetin 2. kuşak çocuğu olarak devlet memuru olurken, sonrasında tapu müdürü olarak Karasu’nun bilinen/tanınan bir yüzü olacaktı.)
Enver Salman ile ilgili Türkiye’nin farklı şehirlerinde duyduğum bu sözleri, bu tanıklıklarımı Karasu sevdalısı babasının ardından yıllar sonra; “Amacım doğduğum büyüdüğüm şehir olan Karasu’ya ve Karasu’lu vatandaşlara mevzuat dahilinde en iyi hizmeti vermektir. Bunun için elimden gelen gayreti göstereceğim” söylemiyle şu anda Karasu Tapu Müdürü olarak görev yapan ve bir Karasu değeri olan ilkokul/mahalle arkadaşım Bekir İlgin Salman’a ilettiğimde onun hem gururlandığına hem de duygulandığına yakinen tanık oldum.
O günlerin anısına aile dostumuz/büyüğümüz Enver Salman ile Dayım Mehmet Acar özelinde Karasu’ya kamusal anlamda hizmet vermiş, isimlerini tek tek sayamayacağım değerli şahsiyetleri de saygıyla yadederken, sonraki süreçte Karasu Belediye Başkanlığına yakışacak olan sevgili arkadaşım Bekir İlgin Salman özelinde kamusal anlamda hizmet vermeye çalışanlara da kolaylıklar ve sağlıklı günler diliyorum.
Saygı, sevgi ve selamlarımla…
(Karasu / 09 Temmuz 2025)
Remzi KOÇÖZ
11 Temmuz 2025 Cuma
MİLLİ İRADE
7 Temmuz 2025 Pazartesi
ORMANLAR
5 Temmuz 2025 Cumartesi
NİHAT GENÇ
“İnsanlık bu kadar kötü olmamalı. Yazarlık bu kadar şebekleşmemeli. Ben onurlu bir çocuk olmak için yazar oldum. Nasıl olmuşum, olmamışım mı, ne demişim, kitaplarımdadır.” (Nihat Genç)
HIRÇIN / AYKIRI / SERT / YÜREKLİ GARA
BİR ADAM: NİHAT GENÇ
Trabzon/Maçka’da
Volkan Konak’ın köylüsü şoför baba ile Erzurumlu annenin evladı olarak 1956’da
doğan, kara kuru bir çocuk Faroz’un "Gara"sı
Nihat Genç.
Trabzon
Ticaret Lisesi ardından siyasette Ülkücü hareket içerisinde kendini bulacak, siyasi
nedenlerle yarım bıraktığı İstanbul ve Ankara Ticari ilimler ardından Hacettepe
Üniversitesi Sağlık İdaresi bölümünden mezuniyet sonrası 9 yıl memuriyet
ardından kendini basın dünyasında gazetecilikte bulacaktı. Farklı
gazete/dergiler sonrası Leman dergisinde kitlelerle buluşur. 2000’li yıllar
sonrası da farklı Tv kanallarında programlar gerçekleştirir.
12 Eylül sonrası ülkücü
hareketten ayrılıp, antiemperyalist/bağımsız/ulusalcı bir yapıda Kemalist bir
çizgide yürüyecektir. Yazılarıyla/duruşuyla ulusalcı kitlelerin sevgisini
kazanır.
“Mustafa Kemal’in çocuklarıyız. Ne Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ü, ne Cumhuriyet'i, ne Türk Milleti'nin değerlerini
kimseye yedirmeyiz!”
Ankara
kahvelerinin müdavimidir. Kahveler, siyasi konuşmaların, halka dokunmanın,
muhabbetin oluştuğu mekanlardır. O’da bu mekanlarda halkın içinde halktan
biriydi.
Boğaziçi
Üniversitesi'nde yapılan Ermeni Konferansına yönelik (Kazmalar ve Maşalar /
2005);
“Biz, I. dünya savaşı bitti diyoruz, bitmedi
diyorsanız, bir daha gelin, öyle uyduruktan demokrasi, özgürlük, aydınım,
lafları yemiyor artık” tepki yazısı ardından Akşam gazetesi ve
kitaplarını basan İletişim Yayınlarıyla yollarını ayırır.
Ergenekon/Balyoz
kumpasları sürecinde yandaşlarla/liberallerle/Fetöcülerle/muhalefetteki kimi
isimlerle sert tartışmalar/polemiklere tutuşurken, yaratıcı küfürleriyle sövgü
onun edebiyatının üretken bir parçasıdır.
Paraya
tamah etmeyip, doğru bildiği yolda yürüyerek kalemini satmayarak tek başına
mücadelesini yürütecektir. İçinden/yüreğinden geldiği gibi yazarken/konuşurken
ayni zamanda yaşayacaktır da. İlkeseldir, sert olduğu kadar da merttir.
Duruşuyla/çizgisiyle yürekli/yiğit bir yurtseverdir.
Nasrettin
hoca mizahıyla, bilge edasıyla, hikayeleştirici üslubu, duygusal konuşmaları,
coşkulu anlatımları onu televizyonlara taşırken, 40 kadar kitabı yanında 2
tiyatro oyununa da imza atmıştır.
O aykırı
bir insani yapısıyla sisteme karşı tek başına bir mücadele adamıdır. Yine tek
başına da olsa özgüven yüksekliğiyle, Cumhuriyetçi Vatanseverler Partisi adında
bir parti bile kurar.
Son
süreçte yazılarını yazdığı Oda Tv’den 2019’da ayrılarak “Veryansın TV” isimli
YouTube kanalında sürdürmüştür.
Nihat
Genç’i güncel yazılarıyla/konuşmalarıyla yakından izlerken, “Veryansın” isimli
kitabını 2010’da okurken sonraki süreçte de gündeme/güncele/gelişmelere/yaşananlara
ilişkin değerlendirmelerinde yazılarıyla/konuşmalarıyla veryansın edecektir.
Vasiyeti:
“Cumhuriyeti yaşatın!” olacaktır.
“Ben bu dünyaya bir
kere geldim bana kimse efendilik edemez. Hiç kimsenin önünde boyun eğmem. Dik
yaşarım. Kendi ekmeğimi kendim kazanırım. Kimseye muhtaç olmam.”
İllet bir hastalık/kanser türevi,
insanlar/insanlık için zorlu bir mücadele.
1 aylık yoğun bakımdan çıkamayıp kansere
yenik düşerek 69 yaşında aramızdan ayrılacaktır;
Karadeniz’in aykırı/hırçın çocuğu, Trabzon’un
Gara’sı.
Kara kapkara giyinen ancak yüreği kara
olmayıp herdaim aydınlık olan bir gazeteci/yazar:
Nihat Genç;
Toprağın bol ışıklar içinde,
Mekanın gönüller olsun!
Rahmet / Minnet / Saygıyla…
(4 Temmuz 2025)
Remzi Koçöz
30 Haziran 2025 Pazartesi
YAŞAM DÖNGÜSÜ / 65. YIL
65 yıllık bir döngü geride kalan,
İnsan yaşamında önemli bir zaman dilimi,
Yaşama daha sakin/dingin/rahat bakılabilen,
Yaşam sürecinin mihenk noktasında,
Yaşlılık
öncesi ‘Orta yaş’ dönemi içerisinde,
Geçmişle-gelecek arasında köprü kurmaya çalışıyoruz.
Sağlıkla /sağlıcakla;
Saygı, sevgi ve selamlarımla...
YAŞAMDAN KESİTLER / 65 YIL…
20.yy’ın ikinci yarısında/1960’larda;
-Cumhuriyet’in ilanından 37,
Büyük Önder’in ölümünden 22 yıl sonra-
Sakarya/Karasu/Aziziye Mahallesi ahşap bir evde başlayan yaşam,
Atalar -Babaanne dışında- 93 Batum muhaciri (¾ Gürcü),
-Kuvayı Milliyeci/Kurtuluş Savaşı Gazisi/Cumhuriyetçi/Atatürkçü-
Anne -annesinden öksüz- toprakta/tarlada/harmanda bir çiftçi,
Baba -babasından öksüz- kunduracı/dükkanda/pazarda bir esnaf,
Çalışan/üreten emekçi insanlar.
Babaanne/Haminne ailenin hamisi, ilk öğreten/öğretmen,
Dini terbiye/ahlaki telkinler,
-sevgi dağarcığında- ondan yadigar.
Kapıda/ bahçede/ sokakta oynanan oyunlar,
Dimon araba ile bayırdan kayarken yaşanan heyecanlar,
Ağaçlara tırmanma, meyvelerden aşırma,
Avlalardan/tel örgülerden atlarken düşmeler/sıyrıklar ve haylazlıklar,
Yamalı pantol/zıbın neyse yamalı çorap giyen, ekmeği katık etmeyi bilen,
Biri kız dört kardeşin en küçüğü olarak,
İlk/ortaokul Karasu’da tamamlanır.
3 beyaz (şeker/tuz/gazyağı) dışında,
Gereksinimlerini kendi üreten,
Suyu tulumbadan çeken,
Gazlambası ile aydınlanan,
Elektrik ve TV ile 1970’lerde tanışan,
Çocuk olarak çiftçilik (çobanlık/tarım işçiliği),
Esnaflık (seyyar satıcılık/pazarcılık/tezgahtarlık),
İnşaatta (amelelik/çıraklık),
Çalışmaktan fırsat bulup kaytarınca,
Mahalle/sınıf arkadaşları ile futbol müsabakaları,
Yazları Kuran kursu/hatimler,
Gazete makalesi yanında klasiklerden okumalar.
(60 ihtilali sonrası 1961’de Mendereslerin idamında ana kucağında,
67/68 Anadolu Rock müziğinin doğuşunda,
68 olayları/71 muhtırası sonrası 1972’de
Deniz Gezmişlerin idamında ilkokulda,
1973’de yürürlüğe giren -AET/AB ile ortaklık anlaşması olan- Katma Protokolde,
Cumhuriyetin 50. Yılında, İkinci Adam İnönü’nün ölümünde,
GS-FB derbisinde Dolmabahçe/İnönü stadında,
CHP-MSP laik/dinci koalisyonunda,
1974 Kıbrıs çıkarmasında ortaokulda..)
1975’de yatılı okul sınavlarında kazanılan okullardan,
-Çapa Öğretmen Okulu/Kuleli Askeri Lisesi/Polis Koleji-
Sonuncusu tercih edilirken 15’inde gurbete çıkıp,
75 sonbaharında Ankara’da Polis Koleji ailesine katılınır.
1976 1 Mayısı Ankara/Tandoğan’da ilk gençlik heyecanıdır.
1977 yazında Türkiye’nin en ucuna Hakkari’ye kadar uzanıp,
1978 Temmuzunda Kolej bitimi Enstitü’ye başlayıp,
Stajyer polis memuru olarak ilk maaşa hak kazanırken,
1978 Ekiminde -Diyarbakır stajı ardından- Polis Enstitüsü boykotu,
Ve sonrasında Sakarya’da 3 aylık geçici görev,
1979’da Zonguldak, 1980 İzmir stajları derken,
İzmir’de/Fuarda ülkenin gözde sanatçılarını izlerken,
(Zeki Müren’den Cem Karaca ve Barış Manço’ya)
Muhteşem “Hisseli Harikalar Kumpanyası” müzikali,
“Yasaklar” Kabaresi/Tiyatro oyunları yanında,
Bazı Sanatçılarla tanışma/sohbet fırsatı bulacaktır.
(Metin Akpınar-Halit Akçatepe-Gönül Yazar)
1980 darbesini İzmir’de/stajda yaşarken,
Enstitü -1 yıl daha uzayıp- Akademi’ye dönüşüp 4 yıla çıkarken,
1981 stajında da İzmir’dedir.
(1980-82 arası son 2 yılında yatılıdan evci çıkacak,
kızlı/erkekli üniversiteli yeni arkadaşları olacaktır.)
1975-1982 arası Ankara’da 7 yıllık okul/öğrenim sürecinde,
Etüdlerde kitap okuma yanında -kaybolan- şiirleri/denemeleri,
Aile dışında mektuplaştığı Danimarkalı bir kız arkadaşı olur.
(Hello. My name is Remzi, I am 15 years old,
I was born in Karasu district on the black sea coast but I live in the capital Ankara…)
Pul koleksiyonu da merak konusudur.
Boks/güreş dışında futbol başta olmak üzere tüm branşlarda vardır,
Atletizm takımında turnuvaya katılamayan bir maratoncudur.
Tüm bayramlarda yürüyüş kolunda, 19 Mayıslarda statlardadır.
1982’de Polis Akademisinden mezuniyet sonrası,
Başlayan meslek/görev yolculuğunda 7 il 6 ilçe de görev yapılır.
(Çanakkale/Gökçeada/Bayramiç, Şanlıurfa/Bozova, Yozgat/Yerköy,
Denizli/Güney, Aydın/İncirliova, Erzurum, Ankara/EGM)
1984-86 Askerlik sürecinde 181. Dönem Piyade Asteğmen olarak,
Trakya’da NATO’85 Tatbikatına katılış ve yaşamındaki ilk takdirname..
1987 yazında ilk şark görevine atanırken,
İdari yargı kararı ile -2 yıl gecikmeli olarak- komiser rütbesine ulaşır,
1989’da Şükran Alemdağ ile Evlilik sonrası
-ilk otomobil sahibi olunurken-
1991 Temmuzunda Duyunç isimli bir kız Babası olunur.
(Öncesinde Ablasının evliliğinden 1988’de dayı olmuş, 1995’de ikinci kez dayı olacak,
Sonrasında Abisinin evliliğinden 2003 ve 2006’da amca olacaktır.)
1992 yılına (Komiser/Başkomiser/Emniyet Amiri) 3 rütbe birden sığdırılır.
1995’de müdür rütbesine ulaşıp birinci yıldızını takarken,
Teknolojik bir yenilik Bilgisayarla tanışılır,
Halı sahada sakatlanıp -futbol gazisi olarak-
3 ay koltuk değneğiyle dolaşır.
1998 kışında ise ikinci şark görevi başlar,
1999 kışında -Ailece ilk kez yurtdışına çıkılarak- Azerbaycan/Nahcivan günübirlik gezilir,
Ardından bel/boyun fıtığı, menisküs yırtığı gerekçesiyle futbola veda edilirken,
99 yazında ilk kez uçağa binilip,
Erzurum’dan-İstanbul’a uçarken,
17 Ağustosta İstanbul/Baltalimanı/polisevinde büyük depreme yakalanır.
2000’de Milenyum olarak adlandırılan 21.yy’a Erzurum’da girilir.
2002 yazında İspir’de Çoruh nehrinde rafting yaparken,
Kışında ise Palandöken’de kayak öğrenir.
Sonbaharında da Atalarının göç ettiği Gürcistan’a 3 günlük bir gezi yapılır.
-Askerde Bölük komutanlığına, ilçelerde kaymakamlıklara uzun süreli vekalet etmişken-
2003’ün ilk yarısında -vekaleten de olsa- Erzurum İl Emniyet Müdürlüğü görevi ifa edilir.
(Cumhuriyet çınarları Toprak ve Yaprak dede ile tanışılıp, TEMA gönüllüsü olunulur.)
2003 yazında -21 yıl önce ayrıldığı-
Başkent Ankara’ya dönüş yaparken,
2005’de 4. yıldıza hak kazanarak -mesleki son rütbeye- 1.Sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfi eder.
2005 yazında -Orta Avrupa gezisi- ilk kez Avrupa’ya çıkar.
2006-2019 arası kesintisiz 13 yıl Teftiş Kurulunda Polis Başmüfettişliği sürecinde;
MGA 62.dönem (2007), TODAİE 43.dönem (2010) Kamu Diplomasisi Müdavimi olurken,
Sayısız Teftiş/Soruşturma/İnceleme görevlerinin ardından,
-1978 Temmuzunda başlayan memuriyet 2019 Ağustosunda sonlanıp-
Bilfiil 41 yıllık bir zaman dilimi geride kalırken artık emeklilik başlar.
Yeni yaşamı;
Yürümek/yüzmek/yazmak yanında,
Yaşadıklarıyla/ yaşayacaklarıyla/ yaratacaklarıyla yönlenecektir.
Çekirdek ailesinden ilk kaybı 1979 Aralık ayında Haminnesidir,
İkincisi 2004 Ağustosunda Mehmet Akif /Erol abisi olur.
‘Çemi Neni’ Annesi Sakine’yi Şubat 2021’de,
28 Mart 2023’de de Babası Süleyman’ı toprağa verirken,
Onları uğurlamanın hüznünü/zorluğunu derin yaşar.
Yakın çevresinden/arkadaşlarından da çokça kayıplar yaşayacaktır.
(2020-2022 arası 3 yıllık salgının ardından,
6 Şubat 2023 depremi büyük felaket olarak,
Türkiye’nin 11 ilini vuracak, tüm ülkeyi yasa boğacaktır.)
2022 Mayısında Kızı Duyunç evlenirken,
Temmuz’unda “Karasu Değerleri” arasında anılmak,
Kendisi/ailesi açısından onur/gurur verici bir duygu oluşturacaktır.
Cumhuriyet’in 100. Yılında değişim ve demokrasinin ıskalanması,
Gelecek kuşaklar ve gençlik adına ister istemez üzecektir.
Çocukluğunda 2 boğulma tehlikesi (1970/72),
Gençliğinde 2 trafik kazası (1984/89),
Yetişkin olarak 3 ameliyat geçirir (2000/2002/2018).
(Kahve kültürü olarak Kağıt oyunlarında çok becerikli olmasa da Tavlada iddialıdır.
Pinpon ve Bilardo becerisi orta ayardadır.)
Enstrüman olarak saz ve gitara merak sarsa da iyi bir dinleyicidir.
Yabancı dil, akademisyenlik ve folklor içinde uhdedir.
Gezgincidir. Kilis hariç Türkiye’nin 80 vilayetini görmüş/gezmiştir.
1999-2025 arası 26 yılda 42 ülke 162 şehir gezilir.
2000 yılından itibaren makale/yazıları gazete/dergilerde yayınlanırken,
2010 yılında açtığı blog sayfasında da
(http://www.remzikocoz.com) yazılarını paylaşır.
(2020’de emeklilik sonrası Facebook sayfasını aktifleştirip,
Sosyal medyada haftalık paylaşımları olacaktır.)
2012’deki "Avrupa Uluslarından Birleşik Avrupa'ya" isimli kitabının ardından,
2023’de 2. kitabı “Türkiye’nin Avrupa Serüveni) yayınlanırken,
3. kitap çalışması (Türk Tarihi üzerine) sırasını beklerken,
Seyahat notları/öyküleri/şiirleri/anı-biyografi çalışmaları,
-çok ağırdan- devam edip yayın için zamanı beklemekte.
Dile kolay değil, 65 yıllık bir yaşam geride kalan,
-Kendini kesitler halinde ‘bende yaşadım’ şeklinde-
Geçmişle/yaşadıklarıyla özellikle yüzleşme bağlamında,
-Kendince anlatmak ta zorlanılsa da-
Tarihe not düşmek adına;
Umutlar/kırgınlıklar,
Hayaller/kırıklıklar,
Sevinçler/hüzünler,
Mücadele/çatışmalar,
Başarılar/hatalar,
Ve de yaşanmışlıklar,
Geriye tüm bu yaşanılanlar dışında,
Hoş bir sada kalacak…
(Karasu / 30 Haziran 2025)
Remzi KOÇÖZ
27 Haziran 2025 Cuma
TRUVA ATI: KKK
(4 Kasım 2023)
Remzi Koçöz
22 Haziran 2025 Pazar
ORTA ASYA
ORTA ASYA İZLENİMLERİ
Orta Asya'da, Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Rusya, Moğolistan ve Çin topraklarının bir kısmını kapsayan çoğunlukla Türk halklarının yaşadığı coğrafî bir bölgedir. Orta Asya'da batıda Hazar Denizi ve Aşağı İdil'den başlamak üzere doğuda Moğolistan'daki Altay Dağları'na, güneyde Kopet-Hindukuş-Kunlun dağlarına, kuzeyde Aral ve Balkaş göllerinin ötesinde Kırgız bozkırına kadar uzanan yüzölçümü 6 milyon km²'den geniş coğrafî ve tarihî bölge. Tarih boyunca, Türkistan birçok farklı kültüre ev sahipliği yapmıştır. Hunlar, Çinliler, Araplar, Persler, çeşitli Türk devletleri ve Moğollar bu bölgeyi kontrol eden önemli uygarlıklar arasında yer alır. Ayrıca, Kara Hitay İmparatorluğu da Türkistan'ın büyük bir kısmını kapsayan bir egemenlik kurmuştur. Bu çeşitli egemenlik dönemleri, bölgenin kültürel çeşitliliğini ve karmaşık etnik yapısını oluşturmuştur. Coğrafi bölgeler açısından Orta Asya terimi kullanılmayıp, İran ve Turan olarak adlandırılmış. Turan bölgesi sonradan Orta Asya olarak isimlendirilmiş: Türklerin Oturduğu Yer / Türk Yurdu / Türkistan!
Özbekistan
Orta Asya’nın
kalbinde, tarihi İpekyolu üzerinde önemli bir kavşak, 4 bin yıldır çeşitli
uygarlıklara ev sahipliği yapmış, bugün de tarihi dokusunu mirasını koruyan,
bölgenin en önemli ülkeleri arasındadır. Tarihi şehirleri ile binlerce yıllık
mirası, özgün mimarisi, renkli çinilerle/mozaiklerle kaplı devasa
kervansarayları/ medreseleri/ türbeleri/ camileri/ minareleri/ meydanları/ çarşılarıyla
vede misafirperver halkı ile geçmişle bugünü birleştiren bir coğrafya. Türkler
açısından ortak kültür, dil ve güçlü tarihi bağlar oluşturan özel bir yer.
Gezginler için hem otantik hem mistik hem de efsane niteliğinde öykülerle dolu
farklı bir deneyim. Ve bu deneyimi bozkırın uçsuz bucaksız steplerinde yaşamak
istiyorsanız: “Orta Asya’da gezmek için
öncelikli bir ülke seçilecekse o ülke Özbekistan!”
Seyhun ve Ceyhun
nehirlerinin döküldüğü kuruyan Aral gölü güneyi ile Maverraünnehir bölgesinde,
Sarıkum ile Kızılkum çölleri arasındaki bozkırıyla Doğudan Batıya yönlenen bir
at görünümünde düz bir coğrafya. Neredeyse yarısı çöl olan topraklardaki su
kaynakları önemlidir: Semerkant’ta arklar, Buhara’da havuzlar, Hive’da kuyular önem
arzeder.
Orta Asya
şehirlerinde tarihi eserlere nakış gibi işlenen mavi/turkuaz rengi; gökyüzünü
andırsa da aslında denizlerden uzak çölde bulunmanın bir özlemin yansıması
olarak nitelendirilebilir.
“Atilla: Diz çökmedi, Timur: Yenilmedi, Atatürk: Yanılmadı.”
Tarihe altın harflerle isimlerini nakşeden 3 büyük
Türk komutanı/lideri için bu sözler çok önemlidir.
Emperyalizme diz çöktüren ve Türk mareşali olarak
adını tarihe kazıyan Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk tarihinde en çok takdir
ettiği kumandan ise Timur idi.
Timur, Türk
Dünyasında tarihe yön vermiş 3 kıtada egemenlik kurmuş ve hiç yenilmemiş bir
asker/komutan/hükümdar. Timur bilinenin aksine savaşçılığı yanında
uygarlığa/bilime katkı veren bir bilge ve adil bir hükümdarmış. 14.yy’da
kurulan Timur İmparatorluğu, torunu Uluğ Bey devrinde önemli bir bilim merkezi
hâline gelmiş, bu dönem tarihçiler tarafından Timurlu Rönesansı olarak
tanımlanmış. Orta Asya’nın bu büyük kahramanı tüm Özbek şehirlerinde
heykelleri, kahramanlık öyküleri ile karşınıza çıkacaktır.
Tarihi dokusu
korunmuş Semerkant/Buhara/Hive gibi şehirlerde yüzyıllar öncesine
gidebilirsiniz. Taşkent ise Orta Asya’da modern bir başkent. Zengin
tarih/kültür ile günümüzü buluşturabilmek önemli. Orta Asya ülkeleri yeni yeni
turizmle tanışıyor. Özbekistan önemli meydan ve çevrelerindeki puntolarla
dingin ve uygar bir ülke olarak kendilerini tanımlarken; Dinginlik,
sakinlik/barış anlamındadır. Özellikle Türkiye ilgi odakları ve rahatlıkla
Türkçe iletişim kurulabiliyor. Özbek mutfağı zengin çeşitleri ile damaklara uygun
lezzetler sunuyor. Ülkeyi güvenli buldum, hava karardığında bile sokaklarda
rahat dolaşılabiliyor. Özbekistan’a gezi için Nisan/Mayıs, Eylül/Ekim ayları
oldukça ideal bir zaman.
Şehirleri temiz
buluyorum. Özellikle sokaklarda/parklarda temizlik işleri kadınların ellerinde.
Sokakta/parklarda yerde çöp olayı görmüyoruz. Sadece sınırdaki geçiş bölgesinde
biraz kirlilik/karmaşa/düzensizlik mevcut.
Özbekistan, Müslüman bir ülke olmuş olsa da katı İslami
bir yönetim anlayışı yok. Genel olarak Şamanizm ve Zerdüştlük inanışlarıyla
ataerkil gelenekleri devam ettiriyor. Milliyetçi ve dini partileri yasaklayarak
ırkçı/dinsel sömürünün yeşermemesi için ön almışlar.
Laiklik
uygulanıyor, Dini özünde inanç olarak yaşıyorlar, tarihsel camileri dışında
adım başı cami göremez, ayrıca sokaklarında hoparlörlerden bangır bangır
kulakları delen metalik ezan sesi duyamazsınız. Sadece türbe, cami vb. dini
yapılara girerken kadınlar açısından baş/omuz/göğsü kapatacak ve diz altı
kıyafetler önerilir.
“Kanalizasyon şehrin, hamam insanın kirini temizlermiş. Kütüphane/kitaplar ise insanların ruhunu yenilermiş.”
Kazakistan
Orta Asya’dan
Doğu Avrupa’ya devasa bir ülke, batısından doğusuna yaşam şartları çok farklı
bir coğrafya. Kazaklar, göçebe toplum
olarak 4 mevsim farklı yerlerde yaşarlarmış. Kazakistan; göçebe kültürünü
yansıtan tanımıyla “gezginlerin ülkesi”. Bu topraklarda at kültürü yüksek. At
hayatlarının olmazsa olmazı. Savaşta/barışta/çiftte/sofrada. Atın sütünü kımız
olarak içerler.
Kazakistan
Türk tarihinin önemli devletlerinden olan Saka, Hun, Göktürk, Kıpçak, Karahanlı, Altınordu gibi devletlerin merkez üssü; Kıpçak, Oğuz,
Karluk gibi Türk boylarının beşiği olmuştur.
Kazakistan
özelinde Türkistan; "Türk dünyasının manevi başkenti" olarak hocaların
hocası Ahmet Yesevi'nin yaşadığı yer olarak ünlenen bir yerleşim
bölgesidir. Ahmet Yesevi, İslam’ın yorumlamasında Gazali’nin aksine akılcılığı
öne almış. Türkistan/Yesi şehri tasavvufun yayılma noktası, talebeleri dünyaya
dağılıp Müslümanlığı yaymışlar. Doğu’da Çin’den Batı’da Anadolu’ya hatta
Balkanlara kadar Müslümanlık yayılmış. Orta Asya’dan Anadolu’ya yayılan
"Kalp Tanrı'ya, eller işe" sözü sufi kardeşliğinin temel ilkesidir.
Türkler Doğu uygarlığının öncüleridir. Medreselerde minare yanında laik
okul (kız-erkek karma) dini bilgiler yanında dünyevi bilgiler içeren dersler
varmış. Tarihten günümüze bir ilke: “İyi düşün, iyi konuş, iyi davran.”
Türk kavimleri; Moğolistan’da, kuzeyinde Sibirya’da, güneydoğusunda Mançurya’da, Çin’in iç kısımlarında yaşamıştır. Bununla birlikte, Türklerin anayurdu olarak Moğolistan değil Türkistan kabul edilmiştir. Tarihi, dili ve destansı delillere dayanan günümüz araştırmaları, Türk anayurdunun Altay-Ural dağları arasındaki Türkistan bölgesi olduğunu ortaya koymuştur. Oğuz Destanı da Seyhun nehri havzasını Oğuzların anayurdu olarak tasvir etmiştir. Çin kaynakları da Göktürklerin bağımsız bir devlet kurmadan önce, Altayların güneyini yurt edinip demircilikle uğraştıklarını belirtmiştir. Türklerin varoluş destanlarında dile getirip milli bir değer atfettikleri ‘Ergenekon’ adını verdikleri yerler Türk yurdu, Türk Dünyasının kalbi: Türkistan’dır.
Türkler açısından millet ile vatan, ruhla beden gibidir. Vatan
toprakları için savaşan yiğitler canlarını veren şehitler bu toprağın bağrında
yatarlar. İslam’a geçerken çok acılar yaşasalar da İslam’ın bayraktarlığını
yaparak en güzel eserleri yaratacak, doğu uygarlığının Rönesans’ını;
El-Harezmî, Biruni, El-Kâzânî, Farabi, İbn Sina, Süreya Onur, Cezzar gibi
astronomlar/matematikçiler/tabipler/düşünürler yeşerteceklerdir.
Oğuz Han’dan Selçuk beye, Alper Tunga’dan Celalettin Harzemşaha, Emir
Timur’dan Uluğ Beye, Dede Korkut’tan Ali Şir Nevai’ye, Aslanbaba’dan Hoca Ahmet
Yesevî’ye komutanların/liderlerin pirlerin/alimlerin/şairlerin yetiştiği
kudretli topraklar bu coğrafya.
Ata toprakları
anayurt olarak adlandırılan Türk dünyası coğrafyası 1860’lardan 1990’lara
Rusların hegemonyasında Orta Asya halkları açısından ağır bir süreçtir.
Böl/parçala/yönet stratejisi uygulanmış, sürgünler/soykırımlar yaşanmış, Rusya’ya
en büyük desteği veren bu topraklar aksine ağır bedeller ödemişlerdir.
Savaşlarda özellikle Dünya savaşlarında kendilerinin olmayan savaşların kurbanı
olurlar.
Gelelim içimizi
acıtan noktaya; 1990’larda bağımsızlıklarını kazanmaları sonrası, Türk Dünyası
kardeşliğinin devletler/siyasi boyutunda istenilen düzeyde bir birliktelik
oluşturulamaması, Türkiye’nin Atatürk liderliğinden/vizyonerliğinden çağdaş
uygarlık hedefinden uzaklaşıp, kah Batı’nın uydusu/pazarı/işgücü kah
Ortadoğu’nun labirentlerinde bir mezhebin liderliğine öykünmesi sarmalında
krizlerden krizlere savrulması başlıbaşına bir handikap.
Biz Tarihe
yolculuk bağlamında, İpekyolu rotasında Orta Asya’nın bozkırlarına Turan
diyarına: -Orta Asya’nın bilim/uygarlık
merkezi Semerkant’a, Doğunun kültür/alimler yurdu Buhara’ya, Harezm'in masalsı
kadim şehri Hive’ye, Orta Asya’da modern bir başkent Taşkent’e ve Türk
Dünyasının kalbi Türkistan’a- İpekyolunu uçak/tren/otobüs/yaya
katederken kervanların geçtiği yollarda yüzyıllar öncesine, tarihe vede
Türklerin ata topraklarına anayurda tarihi bir yolculuk yapıyoruz.
Yerel halkla
iletişim kuruyor, çocuklarla/gençlerle/polislerle/esnafla fotoğraflar çekilip
sohbet ediyoruz. Özellikle çocukların bize yaklaşmalarına ilgisiz kalmayıp,
matematik/çarpım tablosundan ne olmak istediklerine, şapkamdaki bayrak/silueti
göstererek Türk kurtuluş savaşı/Atatürk’ü soruyor, şakalaşıyor, candan/samimi güzel
anlar yaşıyoruz.
Saygı/sevgi/selamlarımla...
(22. 06. 2025)
Remzi Koçöz


.jpg)




