ORTA ASYA İZLENİMLERİ
Orta Asya'da, Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Rusya, Moğolistan ve Çin topraklarının bir kısmını kapsayan çoğunlukla Türk halklarının yaşadığı coğrafî bir bölgedir. Orta Asya'da batıda Hazar Denizi ve Aşağı İdil'den başlamak üzere doğuda Moğolistan'daki Altay Dağları'na, güneyde Kopet-Hindukuş-Kunlun dağlarına, kuzeyde Aral ve Balkaş göllerinin ötesinde Kırgız bozkırına kadar uzanan yüzölçümü 6 milyon km²'den geniş coğrafî ve tarihî bölge. Tarih boyunca, Türkistan birçok farklı kültüre ev sahipliği yapmıştır. Hunlar, Çinliler, Araplar, Persler, çeşitli Türk devletleri ve Moğollar bu bölgeyi kontrol eden önemli uygarlıklar arasında yer alır. Ayrıca, Kara Hitay İmparatorluğu da Türkistan'ın büyük bir kısmını kapsayan bir egemenlik kurmuştur. Bu çeşitli egemenlik dönemleri, bölgenin kültürel çeşitliliğini ve karmaşık etnik yapısını oluşturmuştur. Coğrafi bölgeler açısından Orta Asya terimi kullanılmayıp, İran ve Turan olarak adlandırılmış. Turan bölgesi sonradan Orta Asya olarak isimlendirilmiş: Türklerin Oturduğu Yer / Türk Yurdu / Türkistan!
Özbekistan
Orta Asya’nın
kalbinde, tarihi İpekyolu üzerinde önemli bir kavşak, 4 bin yıldır çeşitli
uygarlıklara ev sahipliği yapmış, bugün de tarihi dokusunu mirasını koruyan,
bölgenin en önemli ülkeleri arasındadır. Tarihi şehirleri ile binlerce yıllık
mirası, özgün mimarisi, renkli çinilerle/mozaiklerle kaplı devasa
kervansarayları/ medreseleri/ türbeleri/ camileri/ minareleri/ meydanları/ çarşılarıyla
vede misafirperver halkı ile geçmişle bugünü birleştiren bir coğrafya. Türkler
açısından ortak kültür, dil ve güçlü tarihi bağlar oluşturan özel bir yer.
Gezginler için hem otantik hem mistik hem de efsane niteliğinde öykülerle dolu
farklı bir deneyim. Ve bu deneyimi bozkırın uçsuz bucaksız steplerinde yaşamak
istiyorsanız: “Orta Asya’da gezmek için
öncelikli bir ülke seçilecekse o ülke Özbekistan!”
Seyhun ve Ceyhun
nehirlerinin döküldüğü kuruyan Aral gölü güneyi ile Maverraünnehir bölgesinde,
Sarıkum ile Kızılkum çölleri arasındaki bozkırıyla Doğudan Batıya yönlenen bir
at görünümünde düz bir coğrafya. Neredeyse yarısı çöl olan topraklardaki su
kaynakları önemlidir: Semerkant’ta arklar, Buhara’da havuzlar, Hive’da kuyular önem
arzeder.
Orta Asya
şehirlerinde tarihi eserlere nakış gibi işlenen mavi/turkuaz rengi; gökyüzünü
andırsa da aslında denizlerden uzak çölde bulunmanın bir özlemin yansıması
olarak nitelendirilebilir.
“Atilla: Diz çökmedi, Timur: Yenilmedi, Atatürk: Yanılmadı.”
Tarihe altın harflerle isimlerini nakşeden 3 büyük
Türk komutanı/lideri için bu sözler çok önemlidir.
Emperyalizme diz çöktüren ve Türk mareşali olarak
adını tarihe kazıyan Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk tarihinde en çok takdir
ettiği kumandan ise Timur idi.
Timur, Türk
Dünyasında tarihe yön vermiş 3 kıtada egemenlik kurmuş ve hiç yenilmemiş bir
asker/komutan/hükümdar. Timur bilinenin aksine savaşçılığı yanında
uygarlığa/bilime katkı veren bir bilge ve adil bir hükümdarmış. 14.yy’da
kurulan Timur İmparatorluğu, torunu Uluğ Bey devrinde önemli bir bilim merkezi
hâline gelmiş, bu dönem tarihçiler tarafından Timurlu Rönesansı olarak
tanımlanmış. Orta Asya’nın bu büyük kahramanı tüm Özbek şehirlerinde
heykelleri, kahramanlık öyküleri ile karşınıza çıkacaktır.
Tarihi dokusu
korunmuş Semerkant/Buhara/Hive gibi şehirlerde yüzyıllar öncesine
gidebilirsiniz. Taşkent ise Orta Asya’da modern bir başkent. Zengin
tarih/kültür ile günümüzü buluşturabilmek önemli. Orta Asya ülkeleri yeni yeni
turizmle tanışıyor. Özbekistan önemli meydan ve çevrelerindeki puntolarla
dingin ve uygar bir ülke olarak kendilerini tanımlarken; Dinginlik,
sakinlik/barış anlamındadır. Özellikle Türkiye ilgi odakları ve rahatlıkla
Türkçe iletişim kurulabiliyor. Özbek mutfağı zengin çeşitleri ile damaklara uygun
lezzetler sunuyor. Ülkeyi güvenli buldum, hava karardığında bile sokaklarda
rahat dolaşılabiliyor. Özbekistan’a gezi için Nisan/Mayıs, Eylül/Ekim ayları
oldukça ideal bir zaman.
Şehirleri temiz
buluyorum. Özellikle sokaklarda/parklarda temizlik işleri kadınların ellerinde.
Sokakta/parklarda yerde çöp olayı görmüyoruz. Sadece sınırdaki geçiş bölgesinde
biraz kirlilik/karmaşa/düzensizlik mevcut.
Özbekistan, Müslüman bir ülke olmuş olsa da katı İslami
bir yönetim anlayışı yok. Genel olarak Şamanizm ve Zerdüştlük inanışlarıyla
ataerkil gelenekleri devam ettiriyor. Milliyetçi ve dini partileri yasaklayarak
ırkçı/dinsel sömürünün yeşermemesi için ön almışlar.
Laiklik
uygulanıyor, Dini özünde inanç olarak yaşıyorlar, tarihsel camileri dışında
adım başı cami göremez, ayrıca sokaklarında hoparlörlerden bangır bangır
kulakları delen metalik ezan sesi duyamazsınız. Sadece türbe, cami vb. dini
yapılara girerken kadınlar açısından baş/omuz/göğsü kapatacak ve diz altı
kıyafetler önerilir.
“Kanalizasyon şehrin, hamam insanın kirini temizlermiş. Kütüphane/kitaplar ise insanların ruhunu yenilermiş.”
Kazakistan
Orta Asya’dan
Doğu Avrupa’ya devasa bir ülke, batısından doğusuna yaşam şartları çok farklı
bir coğrafya. Kazaklar, göçebe toplum
olarak 4 mevsim farklı yerlerde yaşarlarmış. Kazakistan; göçebe kültürünü
yansıtan tanımıyla “gezginlerin ülkesi”. Bu topraklarda at kültürü yüksek. At
hayatlarının olmazsa olmazı. Savaşta/barışta/çiftte/sofrada. Atın sütünü kımız
olarak içerler.
Kazakistan
Türk tarihinin önemli devletlerinden olan Saka, Hun, Göktürk, Kıpçak, Karahanlı, Altınordu gibi devletlerin merkez üssü; Kıpçak, Oğuz,
Karluk gibi Türk boylarının beşiği olmuştur.
Kazakistan
özelinde Türkistan; "Türk dünyasının manevi başkenti" olarak hocaların
hocası Ahmet Yesevi'nin yaşadığı yer olarak ünlenen bir yerleşim
bölgesidir. Ahmet Yesevi, İslam’ın yorumlamasında Gazali’nin aksine akılcılığı
öne almış. Türkistan/Yesi şehri tasavvufun yayılma noktası, talebeleri dünyaya
dağılıp Müslümanlığı yaymışlar. Doğu’da Çin’den Batı’da Anadolu’ya hatta
Balkanlara kadar Müslümanlık yayılmış. Orta Asya’dan Anadolu’ya yayılan
"Kalp Tanrı'ya, eller işe" sözü sufi kardeşliğinin temel ilkesidir.
Türkler Doğu uygarlığının öncüleridir. Medreselerde minare yanında laik
okul (kız-erkek karma) dini bilgiler yanında dünyevi bilgiler içeren dersler
varmış. Tarihten günümüze bir ilke: “İyi düşün, iyi konuş, iyi davran.”
Türk kavimleri; Moğolistan’da, kuzeyinde Sibirya’da, güneydoğusunda Mançurya’da, Çin’in iç kısımlarında yaşamıştır. Bununla birlikte, Türklerin anayurdu olarak Moğolistan değil Türkistan kabul edilmiştir. Tarihi, dili ve destansı delillere dayanan günümüz araştırmaları, Türk anayurdunun Altay-Ural dağları arasındaki Türkistan bölgesi olduğunu ortaya koymuştur. Oğuz Destanı da Seyhun nehri havzasını Oğuzların anayurdu olarak tasvir etmiştir. Çin kaynakları da Göktürklerin bağımsız bir devlet kurmadan önce, Altayların güneyini yurt edinip demircilikle uğraştıklarını belirtmiştir. Türklerin varoluş destanlarında dile getirip milli bir değer atfettikleri ‘Ergenekon’ adını verdikleri yerler Türk yurdu, Türk Dünyasının kalbi: Türkistan’dır.
Türkler açısından millet ile vatan, ruhla beden gibidir. Vatan
toprakları için savaşan yiğitler canlarını veren şehitler bu toprağın bağrında
yatarlar. İslam’a geçerken çok acılar yaşasalar da İslam’ın bayraktarlığını
yaparak en güzel eserleri yaratacak, doğu uygarlığının Rönesans’ını;
El-Harezmî, Biruni, El-Kâzânî, Farabi, İbn Sina, Süreya Onur, Cezzar gibi
astronomlar/matematikçiler/tabipler/düşünürler yeşerteceklerdir.
Oğuz Han’dan Selçuk beye, Alper Tunga’dan Celalettin Harzemşaha, Emir
Timur’dan Uluğ Beye, Dede Korkut’tan Ali Şir Nevai’ye, Aslanbaba’dan Hoca Ahmet
Yesevî’ye komutanların/liderlerin pirlerin/alimlerin/şairlerin yetiştiği
kudretli topraklar bu coğrafya.
Ata toprakları
anayurt olarak adlandırılan Türk dünyası coğrafyası 1860’lardan 1990’lara
Rusların hegemonyasında Orta Asya halkları açısından ağır bir süreçtir.
Böl/parçala/yönet stratejisi uygulanmış, sürgünler/soykırımlar yaşanmış, Rusya’ya
en büyük desteği veren bu topraklar aksine ağır bedeller ödemişlerdir.
Savaşlarda özellikle Dünya savaşlarında kendilerinin olmayan savaşların kurbanı
olurlar.
Gelelim içimizi
acıtan noktaya; 1990’larda bağımsızlıklarını kazanmaları sonrası, Türk Dünyası
kardeşliğinin devletler/siyasi boyutunda istenilen düzeyde bir birliktelik
oluşturulamaması, Türkiye’nin Atatürk liderliğinden/vizyonerliğinden çağdaş
uygarlık hedefinden uzaklaşıp, kah Batı’nın uydusu/pazarı/işgücü kah
Ortadoğu’nun labirentlerinde bir mezhebin liderliğine öykünmesi sarmalında
krizlerden krizlere savrulması başlıbaşına bir handikap.
Biz Tarihe
yolculuk bağlamında, İpekyolu rotasında Orta Asya’nın bozkırlarına Turan
diyarına: -Orta Asya’nın bilim/uygarlık
merkezi Semerkant’a, Doğunun kültür/alimler yurdu Buhara’ya, Harezm'in masalsı
kadim şehri Hive’ye, Orta Asya’da modern bir başkent Taşkent’e ve Türk
Dünyasının kalbi Türkistan’a- İpekyolunu uçak/tren/otobüs/yaya
katederken kervanların geçtiği yollarda yüzyıllar öncesine, tarihe vede
Türklerin ata topraklarına anayurda tarihi bir yolculuk yapıyoruz.
Yerel halkla
iletişim kuruyor, çocuklarla/gençlerle/polislerle/esnafla fotoğraflar çekilip
sohbet ediyoruz. Özellikle çocukların bize yaklaşmalarına ilgisiz kalmayıp,
matematik/çarpım tablosundan ne olmak istediklerine, şapkamdaki bayrak/silueti
göstererek Türk kurtuluş savaşı/Atatürk’ü soruyor, şakalaşıyor, candan/samimi güzel
anlar yaşıyoruz.
Saygı/sevgi/selamlarımla...
(22. 06. 2025)
Remzi Koçöz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder