22 Haziran 2025 Pazar

ORTA ASYA

             

 Türk kavimlerinin kurduğu devletlerin (Hun, Göktürk, Uygur vd) merkezleri Orhun bölgesinde bulunduğu için, bazı (Batılı/Türk) tarihçilere göre Moğolistan’ın Türklerin anayurdu olduğu, batıya doğru Türkistan/Maveraünnehir yöresine sonra (MS 7.yy) geldikleri iddia edilmiştir. Oğuzname incelemelerine göre ise Türklerin anayurdu, Türkistan’dır. Türkler, batıda İran ve ötesine, doğuda Moğolistan ve güneyine sonradan girmiştir.’

ORTA ASYA İZLENİMLERİ

Orta Asya'da, Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Rusya, Moğolistan ve Çin topraklarının bir kısmını kapsayan çoğunlukla Türk halklarının yaşadığı coğrafî bir bölgedir. Orta Asya'da batıda Hazar Denizi ve Aşağı İdil'den başlamak üzere doğuda Moğolistan'daki Altay Dağları'na, güneyde Kopet-Hindukuş-Kunlun dağlarına, kuzeyde Aral ve Balkaş göllerinin ötesinde Kırgız bozkırına kadar uzanan yüzölçümü 6 milyon km²'den geniş coğrafî ve tarihî bölge. Tarih boyunca, Türkistan birçok farklı kültüre ev sahipliği yapmıştır. Hunlar, Çinliler, Araplar, Persler, çeşitli Türk devletleri ve Moğollar bu bölgeyi kontrol eden önemli uygarlıklar arasında yer alır. Ayrıca, Kara Hitay İmparatorluğu da Türkistan'ın büyük bir kısmını kapsayan bir egemenlik kurmuştur. Bu çeşitli egemenlik dönemleri, bölgenin kültürel çeşitliliğini ve karmaşık etnik yapısını oluşturmuştur. Coğrafi bölgeler açısından Orta Asya terimi kullanılmayıp, İran ve Turan olarak adlandırılmış. Turan bölgesi sonradan Orta Asya olarak isimlendirilmiş: Türklerin Oturduğu Yer / Türk Yurdu / Türkistan!

Özbekistan

Orta Asya’nın kalbinde, tarihi İpekyolu üzerinde önemli bir kavşak, 4 bin yıldır çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış, bugün de tarihi dokusunu mirasını koruyan, bölgenin en önemli ülkeleri arasındadır. Tarihi şehirleri ile binlerce yıllık mirası, özgün mimarisi, renkli çinilerle/mozaiklerle kaplı devasa kervansarayları/ medreseleri/ türbeleri/ camileri/ minareleri/ meydanları/ çarşılarıyla vede misafirperver halkı ile geçmişle bugünü birleştiren bir coğrafya. Türkler açısından ortak kültür, dil ve güçlü tarihi bağlar oluşturan özel bir yer. Gezginler için hem otantik hem mistik hem de efsane niteliğinde öykülerle dolu farklı bir deneyim. Ve bu deneyimi bozkırın uçsuz bucaksız steplerinde yaşamak istiyorsanız: “Orta Asya’da gezmek için öncelikli bir ülke seçilecekse o ülke Özbekistan!”

Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin döküldüğü kuruyan Aral gölü güneyi ile Maverraünnehir bölgesinde, Sarıkum ile Kızılkum çölleri arasındaki bozkırıyla Doğudan Batıya yönlenen bir at görünümünde düz bir coğrafya. Neredeyse yarısı çöl olan topraklardaki su kaynakları önemlidir: Semerkant’ta arklar, Buhara’da havuzlar, Hive’da kuyular önem arzeder.

Orta Asya şehirlerinde tarihi eserlere nakış gibi işlenen mavi/turkuaz rengi; gökyüzünü andırsa da aslında denizlerden uzak çölde bulunmanın bir özlemin yansıması olarak nitelendirilebilir.

“Atilla: Diz çökmedi, Timur: Yenilmedi, Atatürk: Yanılmadı.”

Tarihe altın harflerle isimlerini nakşeden 3 büyük Türk komutanı/lideri için bu sözler çok önemlidir.

Emperyalizme diz çöktüren ve Türk mareşali olarak adını tarihe kazıyan Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk tarihinde en çok takdir ettiği kumandan ise Timur idi.

Timur, Türk Dünyasında tarihe yön vermiş 3 kıtada egemenlik kurmuş ve hiç yenilmemiş bir asker/komutan/hükümdar. Timur bilinenin aksine savaşçılığı yanında uygarlığa/bilime katkı veren bir bilge ve adil bir hükümdarmış. 14.yy’da kurulan Timur İmparatorluğu, torunu Uluğ Bey devrinde önemli bir bilim merkezi hâline gelmiş, bu dönem tarihçiler tarafından Timurlu Rönesansı olarak tanımlanmış. Orta Asya’nın bu büyük kahramanı tüm Özbek şehirlerinde heykelleri, kahramanlık öyküleri ile karşınıza çıkacaktır.

Tarihi dokusu korunmuş Semerkant/Buhara/Hive gibi şehirlerde yüzyıllar öncesine gidebilirsiniz. Taşkent ise Orta Asya’da modern bir başkent. Zengin tarih/kültür ile günümüzü buluşturabilmek önemli. Orta Asya ülkeleri yeni yeni turizmle tanışıyor. Özbekistan önemli meydan ve çevrelerindeki puntolarla dingin ve uygar bir ülke olarak kendilerini tanımlarken; Dinginlik, sakinlik/barış anlamındadır. Özellikle Türkiye ilgi odakları ve rahatlıkla Türkçe iletişim kurulabiliyor. Özbek mutfağı zengin çeşitleri ile damaklara uygun lezzetler sunuyor. Ülkeyi güvenli buldum, hava karardığında bile sokaklarda rahat dolaşılabiliyor. Özbekistan’a gezi için Nisan/Mayıs, Eylül/Ekim ayları oldukça ideal bir zaman.

Şehirleri temiz buluyorum. Özellikle sokaklarda/parklarda temizlik işleri kadınların ellerinde. Sokakta/parklarda yerde çöp olayı görmüyoruz. Sadece sınırdaki geçiş bölgesinde biraz kirlilik/karmaşa/düzensizlik mevcut.

Özbekistan,  Müslüman bir ülke olmuş olsa da katı İslami bir yönetim anlayışı yok. Genel olarak Şamanizm ve Zerdüştlük inanışlarıyla ataerkil gelenekleri devam ettiriyor. Milliyetçi ve dini partileri yasaklayarak ırkçı/dinsel sömürünün yeşermemesi için ön almışlar.

Laiklik uygulanıyor, Dini özünde inanç olarak yaşıyorlar, tarihsel camileri dışında adım başı cami göremez, ayrıca sokaklarında hoparlörlerden bangır bangır kulakları delen metalik ezan sesi duyamazsınız. Sadece türbe, cami vb. dini yapılara girerken kadınlar açısından baş/omuz/göğsü kapatacak ve diz altı kıyafetler önerilir.

“Kanalizasyon şehrin, hamam insanın kirini temizlermiş. Kütüphane/kitaplar ise insanların ruhunu yenilermiş.”

Kazakistan

Orta Asya’dan Doğu Avrupa’ya devasa bir ülke, batısından doğusuna yaşam şartları çok farklı bir coğrafya. Kazaklar, göçebe toplum olarak 4 mevsim farklı yerlerde yaşarlarmış. Kazakistan; göçebe kültürünü yansıtan tanımıyla “gezginlerin ülkesi”. Bu topraklarda at kültürü yüksek. At hayatlarının olmazsa olmazı. Savaşta/barışta/çiftte/sofrada. Atın sütünü kımız olarak içerler.

Kazakistan Türk tarihinin önemli devletlerinden olan Saka, Hun, Göktürk, Kıpçak, Karahanlı, Altınordu gibi devletlerin merkez üssü; Kıpçak, Oğuz, Karluk gibi Türk boylarının beşiği olmuştur.

Kazakistan özelinde Türkistan; "Türk dünyasının manevi başkenti" olarak hocaların hocası Ahmet Yesevi'nin yaşadığı yer olarak ünlenen bir yerleşim bölgesidir. Ahmet Yesevi, İslam’ın yorumlamasında Gazali’nin aksine akılcılığı öne almış. Türkistan/Yesi şehri tasavvufun yayılma noktası, talebeleri dünyaya dağılıp Müslümanlığı yaymışlar. Doğu’da Çin’den Batı’da Anadolu’ya hatta Balkanlara kadar Müslümanlık yayılmış. Orta Asya’dan Anadolu’ya yayılan "Kalp Tanrı'ya, eller işe" sözü sufi kardeşliğinin temel ilkesidir.

Türkler Doğu uygarlığının öncüleridir. Medreselerde minare yanında laik okul (kız-erkek karma) dini bilgiler yanında dünyevi bilgiler içeren dersler varmış. Tarihten günümüze bir ilke: “İyi düşün, iyi konuş, iyi davran.”   

Türk kavimleri; Moğolistan’da, kuzeyinde Sibirya’da, güneydoğusunda Mançurya’da, Çin’in iç kısımlarında yaşamıştır. Bununla birlikte, Türklerin anayurdu olarak Moğolistan değil Türkistan kabul edilmiştir. Tarihi, dili ve destansı delillere dayanan günümüz araştırmaları, Türk anayurdunun Altay-Ural dağları arasındaki Türkistan bölgesi olduğunu ortaya koymuştur. Oğuz Destanı da Seyhun nehri havzasını Oğuzların anayurdu olarak tasvir etmiştir. Çin kaynakları da Göktürklerin bağımsız bir devlet kurmadan önce, Altayların güneyini yurt edinip demircilikle uğraştıklarını belirtmiştir. Türklerin varoluş destanlarında dile getirip milli bir değer atfettikleri  ‘Ergenekon’ adını verdikleri yerler Türk yurdu, Türk Dünyasının kalbi: Türkistan’dır.

Türkler açısından millet ile vatan, ruhla beden gibidir. Vatan toprakları için savaşan yiğitler canlarını veren şehitler bu toprağın bağrında yatarlar. İslam’a geçerken çok acılar yaşasalar da İslam’ın bayraktarlığını yaparak en güzel eserleri yaratacak, doğu uygarlığının Rönesans’ını; El-Harezmî, Biruni, El-Kâzânî, Farabi, İbn Sina, Süreya Onur, Cezzar gibi astronomlar/matematikçiler/tabipler/düşünürler yeşerteceklerdir.

Oğuz Han’dan Selçuk beye, Alper Tunga’dan Celalettin Harzemşaha, Emir Timur’dan Uluğ Beye, Dede Korkut’tan Ali Şir Nevai’ye, Aslanbaba’dan Hoca Ahmet Yesevî’ye komutanların/liderlerin pirlerin/alimlerin/şairlerin yetiştiği kudretli topraklar bu coğrafya.

Ata toprakları anayurt olarak adlandırılan Türk dünyası coğrafyası 1860’lardan 1990’lara Rusların hegemonyasında Orta Asya halkları açısından ağır bir süreçtir. Böl/parçala/yönet stratejisi uygulanmış, sürgünler/soykırımlar yaşanmış, Rusya’ya en büyük desteği veren bu topraklar aksine ağır bedeller ödemişlerdir. Savaşlarda özellikle Dünya savaşlarında kendilerinin olmayan savaşların kurbanı olurlar.

Gelelim içimizi acıtan noktaya; 1990’larda bağımsızlıklarını kazanmaları sonrası, Türk Dünyası kardeşliğinin devletler/siyasi boyutunda istenilen düzeyde bir birliktelik oluşturulamaması, Türkiye’nin Atatürk liderliğinden/vizyonerliğinden çağdaş uygarlık hedefinden uzaklaşıp, kah Batı’nın uydusu/pazarı/işgücü kah Ortadoğu’nun labirentlerinde bir mezhebin liderliğine öykünmesi sarmalında krizlerden krizlere savrulması başlıbaşına bir handikap.

Biz Tarihe yolculuk bağlamında, İpekyolu rotasında Orta Asya’nın bozkırlarına Turan diyarına: -Orta Asya’nın bilim/uygarlık merkezi Semerkant’a, Doğunun kültür/alimler yurdu Buhara’ya, Harezm'in masalsı kadim şehri Hive’ye, Orta Asya’da modern bir başkent Taşkent’e ve Türk Dünyasının kalbi Türkistan’a- İpekyolunu uçak/tren/otobüs/yaya katederken kervanların geçtiği yollarda yüzyıllar öncesine, tarihe vede Türklerin ata topraklarına anayurda tarihi bir yolculuk yapıyoruz.

Yerel halkla iletişim kuruyor, çocuklarla/gençlerle/polislerle/esnafla fotoğraflar çekilip sohbet ediyoruz. Özellikle çocukların bize yaklaşmalarına ilgisiz kalmayıp, matematik/çarpım tablosundan ne olmak istediklerine, şapkamdaki bayrak/silueti göstererek Türk kurtuluş savaşı/Atatürk’ü soruyor, şakalaşıyor, candan/samimi güzel anlar yaşıyoruz.

Saygı/sevgi/selamlarımla...

(22. 06. 2025)

Remzi Koçöz




Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz