‘1975-82 yılları arası 7 yıl öğrencilik sonrası
2003-2019 yılları arası 16 yıllık görev sürecinde yaşadığım, Cumhuriyetle
özdeşleşen başkent Ankara’nın Keklikpınarı semtinde –Atatürk/Seğmenler Parkı
üzerindeki ikametimizden- Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük önder Atatürk’ün
Ankara’ya geliş anısına ‘Kızılca Gün’ olarak da söylenegelen 27 Aralık gününün
coşkusuna tanıklık -minnet/özlem/saygı bağlamında- ayrı bir duygu yoğunluğu
oluşturur.’
ANKARA / KIZILCA GÜN 27 ARALIK / MİLLİ MÜCADELE MERKEZİ…
Ankara
(Eski Çağlardan Günümüze)
Anker, Ankyra, Anküra, Angora, Ankora, Angarya, Engürü sonrası bugünkü Ankara adına
ulaşmış. Çeşitli söylentiler olmakla birlikte, tarihe geçmiş adı Eskiçağlardan
günümüze kadar hemen hemen hiç değişmemiş gibidir.
Ankara’nın geçmişi tarih öncesi devirlere kadar
uzanır. Taş, Maden devirlerinin yaşandığı MÖ. 8000’lerden bu yana çok değişik
uygarlıklara ev sahipliği yapmış, Ankara ovasının doğusundaki volkanik kütlenin
çevresinde kurulmuştur. Şehir Hititler döneminde yapıldığı sanılan Ankara
Kalesi çevresinde gelişmiştir. Ünlü gezgin ve coğrafyacı Lidyalı Pausanios
Frigya kralı Midas’ın bir gemi çapası (Ankyra) bulduğu yerde şehri kurduğunu
yazar. Kimi tarihçilerde Ankyra adının şehre Galatlar tarafından verildiğini
ileri sürerler. Galatlar, Mısırlıları denize kadar sürmüş ve çapalara el
koymuşlar. Bundan dolayı Galat dilinde gemi çapası anlamında Anküra demişler.
Bazı kaynaklar Büyük İskender’in Gordion’daki ünlü Kördüğümü çözdükten sonra
Ankara’ya uğradığını söz ederken, Bugünkü Ankara adının konulmasında etken olan
ve de kale çevresinde bulunan Gemi Çapasının, Nuhun Gemisine ait olduğu ayrı
bir mitolojidir.
Ankara, Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden
biridir. Orta Anadolu’nun bozkırını kuzeyden çevreleyen tarihi yol şebekesi
üzerinde olması nedeniyle çağlar boyunca olduğu gibi günümüzde de stratejik bir
önem taşımaktadır. Hititleri, Frigleri, Kimmerleri, Persleri, Lidyalıları,
Makedonyalıları, Galatları, Romalıları, Bizansı yaşamış. 1073 yılında Selçuklularla
Türklerin egemenliğine girmiş,12. yy.da Selçukluların Anadolu üzerindeki
otoritelerini kaybetmeleri üzerine Osmanlıların egemenliğine girene kadar
tarihinde ilk kez Ahi Cumhuriyetinin kuruluşuyla başkent olmuştur. 1354 yılında
Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa tarafından Osmanlı topraklarına
katılmış, 1900’lerin başında Kayseri,
Yozgat, Kırşehir ve Çorum Sancakları bağlanmıştır.
Şehir, Sakarya ırmağına karışan Engürü Suyunu
oluşturan üç akarsuyun (Bent Deresi, İncesu, Çubuk Suyu) birleştiği küçük bir
ovanın doğu ucundaki bir tepenin batı ve güney kenarından, ovaya doğru
büyüyerek karşı yamaçlara doğru yayılmış gelişmesine devam etmekte, çevreye
açılmaktadır. Çanak olarak bildiğimiz kent taşarak bendini aşmakta,
genişlemekte, büyümektedir. Cumhuriyet sonrası planlı bir kent gelişimi
izleyerek Türkiye’ye yakışır bir kent olarak dünya Başkentleri arasında yerini
alır. Ankara’nın bir diğer özelliği Cumhuriyet öncesi yeşilden yoksun, bozkır
olmasıydı. Başkent olduktan sonra Ankara, pek çok alanda büyüyerek gelişmesine
paralel olarak, parkları ve yeşil alanları ile giderek yemyeşil bir kent
görünümüne kavuşmuştur.
Kızılca Gün 27 Aralık / Milli Mücadele Merkezi
19 Mayıs 1919 günü
Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarınca Samsun’da yakılan
“Kurtuluş Meşalesi” Amasya, Erzurum, Sivas üzerinden 7 aylık süreçte Ankara’ya
ulaştırılacaktır. Mustafa Kemal Paşa/Temsil Heyeti 18 Aralık günü Sivas’tan
ayrılırken hava soğuk ve kar yağışlıdır. Otomobillerin üstü açık olduğundan kar
içeri dolarken, karla kaplanan yolda lastik izleri takip edilerek 20-25 km
hızla yol alınır. Ankara’ya gelirken Kayseri ve Kırşehir’de konaklayıp dini
liderler ve yöre halkıyla görüşmelerde bulunur. Hacıbektaş’ta -Alevileri milli mücadeleye kazanabilmek
için- Çelebi Cemalettin Efendi'ye Heyet-i Temsiliye üyeleriyle uğrar ve
desteğini alır. Ankaralılar, “Kızılca Gün” (Türk/Oğuz
töresine göre bir devletin yıkılıp yeni bir devletin kurulduğu ve yeni liderin
seçildiği gün) olarak tanımladıkları 27 Aralık’ta, -Ankara’ya ulaşan üç otomobillik kafileyi Dikmen sırtlarında
Keklikpınarı’nda dört gözle bekleyerek-, bembeyaz bir kış günü
simsiyah bir kuyruk olmuş, büyük bir coşkuyla karşılamışlar. Seğmenler zeybek oynayarak şölene çevirmişler
bu gelişi. İşte bu geliş Ankara’nın kaderini, çizgisini yeniden yaratmış. Zor
günler var daha geçecek. Çöl yeşerecek, hayat bulacaktır. Bozkır filiz verip
çiçek açacaktır. Ancak; işgalciler, mandacılar, himayeciler neyse de isyancılar
ve işbirlikçiler Ankara’ya zor günler yaşatacaktır.
Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya gelişini “şimdilik Temsil Heyetinin merkezi Ankara’da
dır” şeklinde duyururken -Cephelere
ve İstanbul’a demiryolu ile bağlı bulunan ve millî teşkilatı kuvvetli olan-
Ankara, genel durumu yönetme açısından Milli Mücadelenin merkezi olma konumunda
en uygun şehirdir. Böylece Ankara (coğrafi konum ve güvenlik, ulaşım ve
haberleşme, cephelere eşit uzaklık vb nedenlerle), Milli Mücadelenin
merkezi olur.
27 Aralık 1919’da Temsil Heyetinin gelişi ile Ankara Milli Mücadelenin merkezi olmuş, 23 Nisan 1920’de TBMM açılarak kurulan Ankara Hükümeti, Kurtuluş savaşını buradan yönetmiştir. Savaş Kurtuluşla sonuçlandıktan sonra 13 Ekim 1923’de yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetine Başkent olurken, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet burada ilan edilir. Ardından çağdaş uygarlık yolunda yapılan devrimlere/ yeniliklere ev sahipliği yapar. Başkent Ankara hızlı bir toplumsal/ekonomik/siyasal/askeri/kültürel bir gelişime sahne olurken, Türkiye’nin/Cumhuriyet’in Kurucusu Büyük Önder Atatürk’ü Anıtkabir’de sonsuza dek bağrına basacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder