6 Aralık 2020 Pazar

KARASU ÜZERİNE NOTLAR - 5

           Çocukluk dönemimiz -haftasonu/sömestr/yaz tatilleri- bizim için dinlenme değil bir nevi çalışma olarak geçerdi. Ailenin işgücü olarak önemli işlevler görür yani bir işe yarardık. Bu uğraşların yanında zaman zaman kaytararak oyun/top oynamaya giderdik. Küçük yaşta zorluğun/güçlüğün verdiği mücadele ve motivasyonla, okuyup erken yaşta meslek sahibi olarak var olmak istiyorduk. Okul yılları başarılı geçmiş, hayata da erken atılmış, ekonomik özgürlüğümüze bu mücadele sonrası kavuşmuş, hayata mücadelesine kısa yoldan başlamıştık.’

           

ÜRETİM / TÜKETİM / PAYLAŞIM…

Doğayla içiçe olmak güzel bir şey…

Karasu/Aziziye Mahallesinde başlayan çocukluğumuz doğa ile iç içe geçiyor. Bir taraftan yeşil bir çevre, hayvanlar diğer taraftan doğal beslenme.. Et/süt/yumurta/peynir/domates/biber/meyve/sebze vd. ev ürünleri pekmez/reçel/ekmek.. Hepsi hormonsuz/karışımsız kendi el ürünümüz. Böyle bir beslenme sonucu yalınayak/yarı çıplak sürekli dışarda bulunuyor/geziniyor/oynuyoruz. Ne ilaç, ne antibiyotik! Evde hazırlanan bitki/meyve karışımı doğal içecek/yiyecekler her derde deva geliyor veya biz öyle hissediyorduk.

Evimiz ilçenin doğusunda, asfaltın bittiği yerde bir nevi mahallenin sonunda gibiydik. Evimizin bahçesinde (Ahır/kümes/kuyu/yalak/kiler/serender/samanlık, inek/koyun/tavuk/ördek /kedi/köpeğimiz gibi) Kırsal/köy yaşamında neler varsa hepsini yaşadık. Bağ-bahçe işleri de (fındık/buğday/mısır/meyve/sebze gibi) yıl boyu devam ederdi.

Çocukluğumuzda kardeşler olarak -sefertası ile yemek götürme dışında- kendi manifatura/tuhafiye dükkânımızda çalışarak babamıza yardımcı oluyor, pazarlara çıkıyorduk. Dükkan önünde meyve/simit/gazete/gazoz vb. şeyler sattığımız olur, Ayakkabı boyacılığı yapardık. O yıllarda kendi dükkanımız olmasına rağmen babam bizleri hayatı öğrensinler diye tanıdığı/güvendiği (ayakkabıcı/terzi gibi) esnafın yanına verirdi. Diğer zamanlar aileye yardımcı/yararlı olma bağlamında kendi bahçemizde tarım işçisi olarak çalışıyor, hayvanlara çobanlık ediyor, fındık zamanı okullar açılıncaya kadar bahçede çalışırken, ayrıca kendi inşaatımızda amele olarak iş görüyorduk. Anlayacağınız hayat çok küçük yaşlarda başlamıştı bizler için..

Çocukken bağ/bahçe işinde az çok aileye yardımcı olunulurken çalışmaktan biraz yüksünmemek elde değildi. Üretimin içinde olup, kendi ürettiklerimizi tüketirken doğal yaşamın/beslenmenin çok da farkında değildik.

Açma (ormandan açılan yerler için kullanılan tabir) bahçesinde çalışmamız baya meşakkatli olurdu. (Diğer tarlalar düzayak iken açma bölgesi ilçenin güneyine doğru yükseklik ve tırmanma gerektiriyordu.) Kışın soğukta sırtımızda bayır yukarı gübre (15-20 kg torbalarda) ve malzeme çekme işi bizi zorluyordu. Ayrıca kazdıkça kazmaya/küreğe yapışan killi toprakta yarım metreden daha derin fidan çukurları açmak efor gerektiriyordu. Fındık öncesi/sonrası yapılacak işler (fındıkaltı filiz/diken temizliği, eğrelti otu temizliği/tırpan, budama, fındık odunu yapma gibi) hasat mevsimiyle yapılan harmanla bitmez, neredeyse yıl boyu sürer giderdi.

Ortaokul sonrasında yatılı okul ve memuriyet hayatı bizi bir nevi tüketici yaptı. Gerçi hizmet sektöründe adı üzerinde hizmet üretiyorduk, ancak ortada -çiftçinin ürünü gibi- görünen birşey yoktu. Gerçi ağaç bayramı gibi etkinlikler çerçevesinde fidan/ağaç dikmişliğimiz olmuştur. Gel zaman emeklilik günlerinde yazlık minik bahçemizde yeniden toprakla/tabiatla buluşuverdik. Bahçıvanımız sitenin ortak alanları/evlerimiz çevresindeki yeşil alanları düzenli sulayıp/biçip, çeşitli ağaç ve gülleri budayarak peyzaj oluştururken bir nevi görselimizi yeşertiyordu. Evimizin etrafını çevreleyen, bize gölge/manzara oluşturan ve de meyve veren zeytin/hurma/nektarin gibi ağaçlar yanında sarmaşık/kasımpatı/zakkum/güller gibi çiçeklerimiz de bize özeldi.

Bizde ilk iş olarak yıllarca önümüzde duran zeytin ağacının meyvesinden kırma/ salamura zeytin yaptık. Bu sene ise salgın nedeniyle konulan seyahat yasağı kalkar kalkmaz küçücük bahçemize annemden/pazardan aldığım tohum/fidelerle; mısır/biber/domates/ pırasa/fasulye/çilek/maydanoz ekmiş, bir tek biberden ürün alabilmiş, ayrıca arsızcasına çıkan naneleri hem taze hem de kurutarak tüketirken komşularla paylaşmayı ihmal etmiyorduk. Bunun dışında çok sayıda saksı içerisine mevsimlik çiçekler ekerek onların rengarenk açmasını izledik.

Bunların yanında doğa dostlarımız bizi yalnız bırakmıyordu. Kahvaltı/ yemek esnasında ziyaretimize gelen kedi/köpek/kuşlar yiyeceklerden nasipleniyordu. Çocukluğumuzda çiftçi olmamız nedeniyle küçük/büyükbaş/kümes/evcil hayvanlar içerisinde büyümüştük. Ancak memuriyet nedeniyle evlerimizde ancak muhabbet kuşu besleyebilmiştik. Yıllar sonra ilk kez -şehir yaşamında pek hazzetmediğimiz/görmezden geldiğimiz/yüzüne bakmadığımız- bu doğa dostları/sokak hayvanları için birazda -yaşanan salgının katkısıyla- değişik yiyecek/mamalar alma durumunda kaldık. Doğa ile içiçe olmak, bize yeşili sevdirme yanında çevremizdeki doğa dostlarını hayvanları görmeyi, hatırlamayı ve onlarla hayatı paylaşmayı öğretti.

Nereden nereye…

Saygı, sevgi ve selamlarımla…

Remzi KOÇÖZ

 

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz