‘Çocukluk dönemimiz -haftasonu/sömestr/yaz tatilleri- bizim için dinlenme değil bir nevi çalışma olarak geçerdi. Ailenin işgücü olarak önemli işlevler görür yani bir işe yarardık. Bu uğraşların yanında zaman zaman kaytararak oyun/top oynamaya giderdik. Küçük yaşta zorluğun/güçlüğün verdiği mücadele ve motivasyonla, okuyup erken yaşta meslek sahibi olarak var olmak istiyorduk. Okul yılları başarılı geçmiş, hayata da erken atılmış, ekonomik özgürlüğümüze bu mücadele sonrası kavuşmuş, hayata mücadelesine kısa yoldan başlamıştık.’
ÜRETİM / TÜKETİM / PAYLAŞIM…
Doğayla içiçe olmak güzel bir şey…
Karasu/Aziziye Mahallesinde başlayan çocukluğumuz doğa
ile iç içe geçiyor. Bir taraftan yeşil bir çevre, hayvanlar diğer taraftan
doğal beslenme.. Et/süt/yumurta/peynir/domates/biber/meyve/sebze vd. ev
ürünleri pekmez/reçel/ekmek.. Hepsi hormonsuz/karışımsız kendi el ürünümüz.
Böyle bir beslenme sonucu yalınayak/yarı çıplak sürekli dışarda bulunuyor/geziniyor/oynuyoruz.
Ne ilaç, ne antibiyotik! Evde hazırlanan bitki/meyve karışımı doğal içecek/yiyecekler
her derde deva geliyor veya biz öyle hissediyorduk.
Evimiz ilçenin doğusunda, asfaltın bittiği yerde bir
nevi mahallenin sonunda gibiydik. Evimizin bahçesinde (Ahır/kümes/kuyu/yalak/kiler/serender/samanlık,
inek/koyun/tavuk/ördek /kedi/köpeğimiz gibi) Kırsal/köy yaşamında neler
varsa hepsini yaşadık. Bağ-bahçe işleri de (fındık/buğday/mısır/meyve/sebze
gibi) yıl boyu devam ederdi.
Çocukluğumuzda kardeşler olarak -sefertası ile yemek götürme dışında- kendi manifatura/tuhafiye
dükkânımızda çalışarak babamıza yardımcı oluyor, pazarlara çıkıyorduk.
Dükkan önünde meyve/simit/gazete/gazoz
vb. şeyler sattığımız olur, Ayakkabı boyacılığı yapardık. O yıllarda
kendi dükkanımız olmasına rağmen babam bizleri hayatı öğrensinler diye tanıdığı/güvendiği
(ayakkabıcı/terzi gibi) esnafın
yanına verirdi. Diğer zamanlar aileye yardımcı/yararlı olma
bağlamında kendi bahçemizde tarım işçisi olarak çalışıyor, hayvanlara çobanlık
ediyor, fındık
zamanı okullar açılıncaya kadar bahçede çalışırken, ayrıca kendi inşaatımızda
amele olarak iş görüyorduk. Anlayacağınız hayat çok küçük yaşlarda başlamıştı
bizler için..
Çocukken bağ/bahçe işinde az çok aileye
yardımcı olunulurken çalışmaktan biraz yüksünmemek elde değildi. Üretimin içinde
olup, kendi ürettiklerimizi tüketirken doğal yaşamın/beslenmenin çok da
farkında değildik.
Açma (ormandan
açılan yerler için kullanılan tabir) bahçesinde çalışmamız baya meşakkatli
olurdu. (Diğer tarlalar düzayak iken açma bölgesi ilçenin güneyine doğru
yükseklik ve tırmanma gerektiriyordu.) Kışın soğukta sırtımızda bayır
yukarı gübre (15-20 kg torbalarda) ve malzeme çekme işi bizi zorluyordu. Ayrıca
kazdıkça kazmaya/küreğe yapışan killi toprakta yarım metreden daha derin fidan
çukurları açmak efor gerektiriyordu. Fındık öncesi/sonrası yapılacak işler (fındıkaltı
filiz/diken temizliği, eğrelti otu temizliği/tırpan, budama, fındık odunu yapma
gibi) hasat mevsimiyle yapılan harmanla bitmez, neredeyse yıl boyu sürer
giderdi.
Ortaokul sonrasında yatılı okul ve memuriyet
hayatı bizi bir nevi tüketici yaptı. Gerçi hizmet sektöründe adı üzerinde
hizmet üretiyorduk, ancak ortada -çiftçinin
ürünü gibi- görünen birşey yoktu. Gerçi ağaç
bayramı gibi etkinlikler çerçevesinde fidan/ağaç dikmişliğimiz olmuştur. Gel
zaman emeklilik günlerinde yazlık minik bahçemizde yeniden toprakla/tabiatla
buluşuverdik. Bahçıvanımız sitenin ortak alanları/evlerimiz çevresindeki
yeşil alanları düzenli sulayıp/biçip, çeşitli ağaç ve gülleri budayarak peyzaj
oluştururken bir nevi görselimizi yeşertiyordu. Evimizin etrafını çevreleyen,
bize gölge/manzara oluşturan ve de meyve veren zeytin/hurma/nektarin gibi ağaçlar
yanında sarmaşık/kasımpatı/zakkum/güller gibi çiçeklerimiz de bize özeldi.
Bizde ilk iş olarak yıllarca önümüzde duran
zeytin ağacının meyvesinden kırma/ salamura zeytin yaptık. Bu sene ise salgın
nedeniyle konulan seyahat yasağı kalkar kalkmaz küçücük bahçemize annemden/pazardan
aldığım tohum/fidelerle; mısır/biber/domates/ pırasa/fasulye/çilek/maydanoz
ekmiş, bir tek biberden ürün alabilmiş, ayrıca arsızcasına çıkan naneleri hem
taze hem de kurutarak tüketirken komşularla paylaşmayı ihmal etmiyorduk. Bunun
dışında çok sayıda saksı içerisine mevsimlik çiçekler ekerek onların rengarenk
açmasını izledik.
Bunların yanında doğa dostlarımız bizi yalnız
bırakmıyordu. Kahvaltı/ yemek esnasında ziyaretimize gelen kedi/köpek/kuşlar
yiyeceklerden nasipleniyordu. Çocukluğumuzda çiftçi olmamız nedeniyle
küçük/büyükbaş/kümes/evcil hayvanlar içerisinde büyümüştük. Ancak memuriyet
nedeniyle evlerimizde ancak muhabbet kuşu besleyebilmiştik. Yıllar sonra ilk
kez -şehir yaşamında pek
hazzetmediğimiz/görmezden geldiğimiz/yüzüne bakmadığımız- bu doğa dostları/sokak
hayvanları için birazda -yaşanan salgının
katkısıyla- değişik yiyecek/mamalar alma durumunda kaldık. Doğa ile içiçe
olmak, bize yeşili sevdirme yanında çevremizdeki doğa dostlarını hayvanları
görmeyi, hatırlamayı ve onlarla hayatı paylaşmayı öğretti.
Nereden nereye…
Saygı, sevgi ve selamlarımla…
Remzi KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder