7 Haziran 2010 Pazartesi

ULUSLAR ARASI SEMPOZYUMDAN YARGISAL İZDÜŞÜMLER - III

Luca PERİLLİ (Roverto Mahkemesi Hakimi İtalya, Avrupa Komisyonu Uzmanı) “Türkiye’de Ceza Adalet sistemi: Gözlem ve Analizler” konulu sunusunda şu hususlara değinmiştir:
İtalya, Fransa, Almanya’da olan düzenlemelere benzer garantiler Türk hakim ve savcıları için de mevcuttur. İtalya’da kişi başı yargı bütçe payı 70 Avro iken, Türkiye için bu rakam 7 Avro’dur.
Hukuk tarafsız bir şekilde uygulanmalı.. Ceza-Adalet Sistemi çerçevesinde sadece tarafsızlık değil bunun görünümü de önemlidir. AİHM’e göre de görüntüde eşitlik önemlidir. Savcı ve hakimlerin ofisleri farklı yerlerde olmalı, savcılar mahkemede avukatlarla aynı aşamada olmalı, mahkeme salonlarında eşit şekilde oturmalıdır.
Savcı sayılarını karşılaştırdığımızda 2231 (İtalya), 3936 (Türkiye), 5084 (Almanya) rakamları ile karşılaşılır. Bu rakamlar Türkiye açısından değerlendirildiğinde (Savcı sayısı 2005 yılında 2600 iken ) CMK değişikliği sonrası % 50 artış yakalanmıştır.
Günümüzde yeni suçların ortaya çıkması (Bilişim, Organize, İnsan Kaçakçılığı suçları gibi) savcının görevinde polisin önemini ortaya çıkarmakta; Adli Polisin kontrol altında tutulması, savcılık emrinde görev yapması tavsiye edilerek, bu konuda oluşturulan tüzüğün uygulanması istenilmektedir. Savcılar özerk olmalı ancak genelge, talimat ve emirler şeklinde kanuna yönelik talepler müdahale sayılmamalıdır. Suçlar konusunda uzmanlaşma ve koordinasyon öne çıkarken UYAP VE POLNET sistemleri arasında uyumluluk olması önerilir.
TCK ve CMK, AB standartları ayarında oluşturulmuştur. İleri düzeyde uygulamalardan kaynaklanan sorunlar ise AİHM tarafından izlenmektedir. İşkence-kötü muamele ile ilgili olarak AB tarafından Türkiye için düzenlenen ilerleme raporunda Avrupa Konseyince uyarılar var. Sivil toplum örgütlerinin talepleri üzerine bu hususlar öne çıkmakta olup 2009 yılında İstanbul polisinin 35 vakasının sonuçlandırılmamış olması örnek olarak gösterilmektedir. Bunun yanında pozitif gelişmelerde gözlenmiştir. Şikayet konusunda kişilerin aşamaları bilmesi, takip etmesi önemlidir. Adil yargılama ile ilgili tavsiyeler var. Avukatlar Adli Tıp aşamalarını izleyebilmeliler. BM kriterleri çerçevesinde davacı-davalı olarak her iki tarafın aynı ölçüde kendini savunması gözetilmeli eşit haklar tanınmalıdır.
Çocuk Koruma Kanununa göre her ilde Çocuk Mahkemeleri kurulması gerekirken 31 ilde kurulabilmiştir. TCK 250’ye göre yargılanan çocukların büyüklerle birlikte yargılanmaları söz konusu olunca bu durum kötü muamele algılanmakta (2009 AB ilerleme raporu) BM prensipleri ise çocukların en son çare olarak tutuklanmalarını öngörmektedir.

Doç. Ali KARAGÜLMEZ (Anayasa Mahkemesi Raportörü) “Savcılık Sisteminin Etkililiği ve Ceza Muhakemesi” konulu sunusunda şu hususlara değinmiştir:
01 Haziran 2005 tarihi Türk Ceza-Adalet sisteminde reform tarihi sayılmaktadır. CMK, TCK, Kabahatler ve İstinaf Mahkemeleri Kanunları peş peşe çıkarılmıştır. Kolluğun olaylara el koyma görevi savcıya bilgi vermek kaydıyla gerçekleştirilecektir. Olay yerindeki suçla ilgili delil ve izlerin kolluk tarafından savcıya bilgi vermek koşuluyla toplanması gerekmektedir. Polisin soruşturmadaki yetkisi CMK’da kaldırılırken, uygulamadan doğan ihtiyaç PVSK EK-6’da yapılan değişiklikle giderilmiştir.
Adalet Bakanı ve Valilerin kamu davası açma talebi kaldırılmıştır. Cumhuriyet Savcısı kamu davası açıp açmama konusunda tek yetkilidir yani soruşturmanın patronudur. Uygulamanın oturmamasının sebebiyeti kanun değişikliliklerinin sıklığı olarak değerlendirilebilir. 2004 yılında yürürlüğe giren TCK’nın ancak 53 maddesi değişirken, aynı şekilde CMK’nın da 63 maddesi değişmiştir. Bu noktada Eflatun’un; “Huzurlu, istikrarlı siteler az kanun yapıp az değiştirirler. Huzursuz ve istikrarsız siteler ise çok kanun yapıp çok değiştirirler” sözü eleştirel açıdan örneklenir.
Dosyaların tam tekmil edilerek mahkemeye sunulması, hakimin ayrıntılarla uğraşmayarak esasa odaklanıp karar vermesinin sağlanması, savcılık sürecinin etkililiği olarak ele alınmaktadır.

Doç. Mustafa Tören YÜCEL (Çankaya Üniversitesi) “Türk Ceza Adalet Sisteminde İşyükü Analizi” konulu sunusunda şu hususlara değinmiştir:
İstinaf mahkemelerinin kurulması Türkiye açısından gereklilik olmayıp yargı yükünü azaltmanın aksine yeni sorunlar yaratacaktır. Yargının sorunlarını teorik söylemlerden çok işyükü analizleri yapılarak çözümlenmesi doğru olacaktır. Pisagor’un “Yaşam ölçmektir, rakamlardır” sözleri bunu doğrulamaktadır.
Türkiye’de işyükü azlığı ve imkansızlıklar nedeniyle 137 küçük ilçe adliyesinin 2004 yılında kapatılması önemli bir gelişmedir. Mahkeme sayısı, hakim-savcı sayısı, dava sayısı ve suç fiiline göre davaların durumu ortaya konmalıdır. Yargıtay’a temyize giden yıllık dava sayısı kadar davanın zamanaşımından düştüğü, mahkumiyet oranının ülkemizde %70 iken gelişmiş ülkelerde bu oranın %95’lerin üstünde olduğu, yapay bir iş yükünden bahsedildiği ve iyi bir organizasyonla çözümün kolaylıkla getirilebileceği görülmektedir. Örneğin ticaret mahkemelerinde yürüyen davaların geneli bilgisayarda geliştirilecek bir program çerçevesinde seri bir şekilde sonuçlanabilecektir. Bunun gibi diğer dosyalarla ilgili olarak da duruşma yerine dosya üzerinden verilecek kararlara ilişkin benzer işlemlerin çabuklaştırılması sağlanabilir. Tapu, nüfus, banka kaydı gibi belgelerin kovuşturma öncesi teknolojiden yararlanarak seri bir şekilde tamamlanması yargı sürecini kısaltacak, işyükünü de aza indirgeyecektir.
Faili meçhul dosyaların özellikle TCK 250 ve benzeri suçlar açısından %54 civarında olması vahim bir durumdur. Diğer suçlar zaten toplum yaşamındaki olağan şeylerdir.

Oturum Başkanı A. H. Van DELDEN’in sempozyum bitiminde yapmış olduğu genel değerlendirme sonucunda;
Daha katılımcı bir yapının belirlenmesi amacıyla Yüksek Yargı Kurul/Konsey (HSYK) üye sayısının artırılması,
Kurulda Yargıtay ve Danıştay dışında yer alan hâkimlerin de temsil hakkının sağlanması,
Hâkim ve savcıların not sistemi de dâhil olmak üzere terfi sisteminin yeniden değerlendirilmesi,
Kurulun şeffaflık içerisinde görev yapmasının sağlanması ve kurul kararlarına etkili bir itiraz sisteminin getirilmesi,
Kurul için müstakil bir sekreterliğin oluşturulması ile kurulun mali ve idari özerkliğinin sağlanmasının gerekliliği,
Hususlarının ön plana çıktığını ve bunlar üzerinde çalışmalar yapılması gerektiği ifade edilmiştir. (Devam edecek)

Remzi KOÇÖZ

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz