Karasu Üzerine Notlar…
Geçmişten Geleceğe İzdüşümler
Sakarya ilinin kendi adıyla bütünleşen nehrinin
Karadeniz’e döküldü ağızda/bölgede yer alan Karasu ilçesi, 1975’li yıllarda
kendi halinde bir sahil kasabası iken tarım ağırlıklı bir yaşam çerçevesinde,
küçük esnaf dışında tamamen toprağa bağlı bir ekonomik yapıya sahipti. İlçe
yıllar öncesi Kafkas ve Balkan ağırlıklı göç almış, sonrasında da –toprak yeterli gelmeyip ve de artan nüfusu
besleyemeyince- kısmi olarak göç vermeye başlamış; çareyi gurbete gitmekte
aramış. Birinci kuşak Avrupa’ya, ikinci kuşak ise
Adapazarı-İzmit-Bursa-İstanbul gibi diğer illere, sanayi bölgesine çalışmaya
gitmiştir.
Fındık dışında buğday, mısır, sebze, meyve gibi
üretilen ürünler halkın kendi ihtiyaçlarını karşılarken fındık ise ticari bir
meta olarak ekonomik getirisi/katkısı olan bir ürün olarak ilçenin olmazsa
olmazıydı. Ailenin geçiminden tutunda çocukların okuması, evlendirilmeleri,
sermaye edinmeleri, ev yapmaları, araba almaları gibi her şeye deva olurken;
aileler, adeta fındık ile geleceklerini şekillendirirlerdi!
Bu güzelim ilçenin insanları mazbut bir yaşam sürerken
denize yakın araziler tarım alanı olarak kullanılır, bölgenin yeşilliği ile
denizin mavisi birbirini tamamlardı. İlk olarak 1976 yılında sahil yolu ile bir
sınır çizildi. Derken sahil yolu ile deniz arasında kalan araziler betonlaştı.
Toplumu birdenbire “deniz kültürü” sarıverdi. Plajdan Küçükboğaz’a kadar
aralıksız yazlık konutlar çok katlı binalar şeklinde -izin verilmemesi gerekirken- mantar gibi türedi.
Tarım da üretim azalırken, turizm can simidi olarak
ortaya çıkmış ve sahil adeta yağmalanarak o güzelim tarım alanları, beton
yığını haline geliverdi. Sonrasında deniz bitti! Mevsimi bir ay gibi kısa olan
bir bölgede yapılan konutlar istenilen cazibeyi sağlayamadı. Turizm bacasız
fabrika, ancak ilçenin coğrafi konumu, iklim durumu çok getirimli değil. Olsa
olsa en çok yakın bölgeyi denize çekebilir, alternatif olabilirsin; Ege ve
Akdeniz’le yarışamazsın!
Tabiî ki turizm denilince sadece deniz olgusu
anlaşılmamalı. Yayla, göl, nehir turizmi akla gelebilir. Yeşil alanlar; gezi
alanları, mesire yerleri olarak cazibe oluşturabilir. Sakarya Nehri, Küçükboğaz
Gölü ve çevresinin; Muğla-Dalyan-Köyceğiz gibi denize açılan yapısıyla tekne
gezintisi, su sporları, balık çiftlikleri gibi değerlendirilebilir. Maden
deresi ve çevresi keza aynı şekilde değerlendirilebilir. Orada I. Dünya
Savaşından kalanlar; tüneller, raylar, baraj bölgeye bir otantik özellik
kazandırabilir. Tabiî ki doğallığı, ekolojik yapıyı bozmadan, betonlaşmadan, -liman-tersane yerindeki/yapımındaki hataya
düşülmeden, mahmuzlara/dalgakıranlara başvurmadan- bunların iyice etüd
edilmesi gerekmektedir.
Gelelim ilçenin kabuğunu kırmasına, makûs talihini
tersine çevirmesine… Günümüzde tarım da turizm de işgücü olarak istihdam
oluşturacak bir umut vaat etmemekte; Her ikisi de mevsimlik işler olduğundan
kalıcılığı, sürekliliği bulunmamaktadır. İş kala kala sanayiye kalmaktadır.
Bunun için liman, tersane ardından da serbest bölge bir umut olmuştur.
Sanayi ve yatırımın gelmesi kara-deniz-demiryolu
bağlantıları şeklinde ulaşım ağının geliştirilmesini gerekli kılmış; ilk etapta
Karasu-Adapazarı yolu bölünmüş yol olarak hem zamanı kısaltmış hem de ulaşımı
rahatlatmış ve 1,5 saatte alınan yol yarım saate düşmüştür. Diğer taraftan 1975
yılından bu yana sahil yolu projesi İstanbul’u Karasu üzerinden Karadeniz’e
bağlamayı (Şile-Kandıra-Kaynarca-Karasu-Kocaali-Akçakoca-Alaplı-Ereğli-Zonguldak)
öngördüyse de bu beklenti çok ama çok ağır kalmıştır. 2011 yılı içerisinde
projenin yeniden canlandırılarak (bu
proje bağlamındaki üçüncü boğaz köprüsünün güzergâhı, Karasu-İstanbul
arasındaki mesafeyi 110 km’ye indirecektir) sahil yolunun yeni ihalesinin
yapılıp/altyapının başlaması yeni bir umut doğururken; ardından demiryolu (Adapazarı-Karasu-Bartın arası) projesi
de ayrı bir katkı sağlayacaktır. Karasu 2000’li yıllar öncesine göre kapalı
kutu olmaktan çıkmış, yeniden göç almaya başlamış, her ne kadar çirkin
yapılaşmalar hakim olsa da konut sektörü yeniden hareketlenmiştir.
Sonuçta; Karasu’nun akil adamları, girişimcileri,
esnafı, siyasetçileri, kamu yöneticileri ve sivil toplum kuruluşları hep
birlikte bu ilçeyi canlı/cazip kılmak için el ele vererek, proje üreterek -ilçe için oluşturulacak stratejik bir
plan/bir yol haritası çerçevesinde- kamu yatırımları ve alt yapısı
desteğinde, yerli-yabancı özel sektörü/yatırımı bu bölgeye getirmek
durumundadırlar.
Saygı, sevgi ve selamlarımla… Mayıs /2013
Remzi
KOÇÖZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder