15 Aralık 2010 Çarşamba

İNSANLIK, SAVAŞ VE TERÖR - III

Terörün Ulusal ve Uluslararası İzdüşümü;

Terör, insanlığın varoluşuyla gelişen toplumların çıkar çatışmalarının varoluşundan bu yana süregeliyor. Dinsel terör ortaçağda haçlı seferleri-engizisyonlarla Hıristiyanlık adına insanların kanını içiyor. Bugünse İslam adına, Musevilik adına işlenen terör insanları vahşice katlediyor, yürekleri paramparça ediyor. İşte burada şapkayı önümüze koymalıyız. Geçmişte siyasi ideolojik olarak önümüze koyulan ve ardından etnik yapıda ülkemize zarar veren günümüzde de dinsel kimlik altında kan içmeye devam eden bu canavara karşı insanlık tek vücut olmak zorundadır. Evet 21. yüzyıla ulusal birlik beraberlik damgasını vurmalıdır. Yoksa her yönden, her cepheden saldırılar karşısında etnik ve dinsel ayrışımının kavşağında kendini bulacak ulus devlet çatırdayacaktır. O zaman bu güzel ülkeyi 100 yıl öncesindeki Sevr haritasına geri götürecektir. Çıkarılan yangınlar, oluşan yıkıntılar…

Ülke olarak rotamızı, çizmiş olduğumuz çağdaş uygarlık yolundan döndürmemek, hedef daima daha ileriye gitmektir. Türkiye bunu aşacak güçte, dinamiktedir. Yeter ki kısır döngüden kurtulup mevcut potansiyelini harekete geçirip dinamizm yakalasın. Batı bunları seyretmeye devam etse de, bizi oyalasa da, uyum yasaları adıyla bizleri sıkıştırsa da terörle mücadelede kesinkes taviz vermemeliyiz. Terörü çökerten yetişmiş uzmanlarımızı, yürekli personelimizi paçavra gibi kenara savurup küstürmemeliyiz. Ne kadar taviz verirsek o kadar taviz daha istenecek, bunun sonu gelmeyecektir…

Biz çocukluğumuzu yaşayamadık, gençlik yıllarımızı terörle geçirdik. Orta yaş kuşağımızı terörle mücadelede bulduk. Herhalde yaşlılığımız da terör ürküntüsü ile geçecektir.
Genel aflar, özel aflar, pişmanlık yasaları, infaz yasaları derken terörle mücadele delinerek yamalı kevgire döndü. Cezaevlerini mesken, okul yapanları sokağa saldık. Kanun caydırıcılığı ortadan kalktı. Yargı ve kolluğun işlevi azaltılarak, terörle mücadele eden kamu görevlileri pasifsize edilerek Türkiye’nin geleceğine bomba konuluyor.
Bunun sonucu Türkiye büyük bir yara almıştır. Ekonomik zarar Türk ekonomisine negatif yönde etki ederek iki “T” başta etkilenecektir. Turizm ve Tekstil… Yabancı sermaye ve yabancı yatırımlar… Deprem bile bu kadar sarsmamıştır toplumu. Bu gelişmeler daha kötü bir afet olarak önümüzdedir. Dünyayı yanımıza alamadığımız sürece tek başımıza bununla mücadelenin her yönden faturası ağır olacaktır. Uluslar arası ilişkiler ve diplomasiyi iyi organize etmemiz öncelikler arasındadır.

Türkiye yeniden dirilmek zorundadır. AB sonunda bizden bizi biz yapan değerleri bir kenara atmamızı isteyecektir. Ekonomik bağımlılık bizi ipotek duruma sokmuş. Gelecek Türkiye’yi ipotek altına sokmuş. Afrika-Asya ülkeleri bile bize vize uygularken, Türkiye, yabancıların yolgeçen hanına çevirdikleri bir ülke konumunda. Bugün Asyalısı-Afrikalısı-Kuzey Avrupalısı Türkiye de cirit atıyor. İstanbul adeta Birleşmiş Milletler konumunda serbest bölge gibi... Ne ararsan var. Hangi ülkeden, hangi kıtadan istersen… Her tarafta Afganlısı, Farslısı, Çinlisi, Uzak doğulusu, Zencisi, Arabı cirit atıyor. Türkiye buna bir önlem almak zorunda, denetim altına almak zorunda. Sınırlarını, ülkeye gireni çıkanı kontrolü altına almak mecburiyetindedir. Uluslar arası terör örgütlerinin, gizli servis elemanlarının, yer altı dünyasının, kirli karanlık işlerin, ahlaksızlığın kol gezdiği bir ülke durumundan kendini kurtarmak zorunda…

Gün, tüm toplum olarak şoktan kurtularak Esnafı-çiftçisi, köylüsü-şehirlisi, özeli, kamu sektörü, siyasi partileri, dernek, sendika ve sivil toplum örgütleri ayağa kalkarak tepkilerini top yekun yaparak terörü kitlesel olarak lanetlemeleri günüdür. Geç kalmadan toplumsal tepkimizi yarından tez ortaya koyma günüdür.
Kim, niçin, neden, nasıl, nereden sorularıyla zaman kaybetmeden ataletten sıyrılmamız gerekmektedir. Yaşama daha sıkı, daha candan sarılmalı, daha çok çalışmalıyız. Yürümek yerine daha hızlı koşmalıyız. Zaman çok çabuk ilerliyor. Onu yakalamak, ona ulaşmak artık zorunluluktur.
Evet Türkiye’m, sen bu zorlukların üstesinden gelirsin; geleceksin de. Başka bir alternatifin de yok. Bu ülkeyi sonsuza kadar yaşatma andı, bağımsızlık ve bütünsellik içeren kalkınma ruhu hep canlı tutulacak, meşale hep yüksekte tutularak aydınlıktan ödün verilmeyecektir.
Türkiye gerekli kanunlarını toplumunun ihtiyaçlarını ön planda tutarak, kendi toplumsal yapısı ve sorunlarını çözecek paralellikte yapmalıdır. Avrupa treni, Avrupa sevdası bizi kendimizle çatışır duruma getirmemelidir. Toplumsal yapımız göz ardı edilmeyerek önce Türkiye’nin çıkarları gözetilmelidir. Batıya şirin gözükmek için kendi kendimize gol atmamalıyız. Bizi biz yapan değerleri yadsımamalıyız. Terörle mücadelede 90’lı yıllarda gösterilen kararlılığın süregelmesi temel odak noktamız olmalıdır.

İnsanlık çok acımasız savaşlar yaşadı. Son olarak 20. yüzyılın ilk yarısında iki dünya savaşında milyonlar yok oldu. Ülkeler, toplumlar, şehirler yıkıldı, harap oldu. Ardından soğuk savaş yılları, küçüklü-büyüklü bölgesel savaşlar yaşandı. 20. yüzyılın son çeyreğinde ise terörizm dünya sahnesindeki yerini alarak toplumları içeriden-içlerinden vurdu.

Onun için; timsah gözyaşları dökerek terörü lanetlemekle kalmayıp onu etkisiz kılmak için alınan ve alınması gereken önlemleri yarınları beklemeden hayata geçirelim.

Remzi KOÇÖZ

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz