‘‘Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu
sürece ikmal yollarımız tıkanır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok
önemlidir...’’ (Mustafa Kemal Atatürk)
“Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsız bir devlet
olarak kurulduğunu dünya ve tarih önünde ilan ediyoruz.” (Rauf Denktaş / 15.11.1983)
Kıbrıs
“Kıbrıs Batı
Asya’nın anahtarıdır” diyen İngilizler, Doğu Akdeniz’de egemenlikleri için
“Kıbrıs’ın kendilerine verilmesi şartıyla Berlin konferansında Osmanlıya yardım
edecektir” şeklinde Kıbrıs’ı resmen isterlerken, Kıbrıs; “Hukuki şahaneme halel
gelmemek şartıyla anlaşmayı tasdik ederim” şeklindeki padişah iradesiyle,
geçici olarak İngilizlere bırakılacak (1878), zaman içerisinde tamamıyla elden
çıkacaktır (1914). Türklerden boşalan yerler Rumlara verilirken, Osmanlı
tarihinde ilk kez savaş yapılmaksızın bir toprak kaybedilecektir.
I. Dünya savaşında Osmanlının yenik çıkmasının
ardından İngiliz hegemonyasında kalan Kıbrıs adası 1960 yılında bağımsız bir
devlet olarak ortaya çıkar.
Kıbrıs Türkleri 1960
yılında oluşan iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetinden Rumların tek taraflı
dışlamaları sonrası 1963 yılından itibaren kendi kendini yönetmiştir. 1963-1967
arasında “Genel Komite’, 1967-1974 arası “Geçici Türk Yönetimi’, 1974-1975
‘Otonom Kıbrıs Yönetimi’, 1975-1983 arası KTFD ve 1983 sonrası da KKTC olarak
şekillenmiştir.
1974 Kıbrıs barış Harekatı sonrası BM tarafından 2
toplumlu yapının yeniden oluşturulma çabaları, Toplumlararası görüşmeler,
Rumların tek taraflı olarak BM genel kuruluna başvurdukları Mayıs 1983 tarihine
kadar kesintilerle devam eder. Rum-Yunan lobisinin, Kıbrıs Türklerine azınlık
statüsü verilmesini öngören bir kararı, 13 Mayıs 1983’te, BM Genel Kurulu’ndan
geçirmesi üzerine, KKTC’nin ilanına yol açan en önemli etkenlerden birisi
olarak tarihe geçmiştir.
BM’nin 1983-37/253 sayılı kararı, Kıbrıs Türk
halkının Adadaki varlığını ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyetindeki kurucu ortaklık
haklarını inkar ederken, Türkiye’nin garantör bir devlet olarak uluslararası
anlaşmalara uygun olarak yaptığı 1974 Barış Harekatını bir istila/işgal
hareketi olarak göstermeye çalışarak, Kıbrıs’ın tüm toprakları
üzerinde egemenlik ve kontrol hakkının kullanılmasında tüm devletlerin Kıbrıs
Rum Yönetimine destek olmaları çağrısında bulunuyordu.
Rumların tek yanlı olarak BM genel kurulundan
Türklerin gıyabında haksız karar çıkartması sonrası, 15 Kasım 1983 tarihinde Kıbrıs
Türkleri, Rauf Denktaş liderliğinde; “Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsız bir
devlet olarak kurulduğunu dünya ve tarih önünde ilan ediyoruz” sözleriyle BM ve
AGİK sözleşmelerinde yer alan ‘Self Determinasyon Hakkını’ kullanarak kendi
bağımsız devletini, KKTC’yi ilan etmişlerdir. KKTC, fiilen Kuzey Kıbrıs’ta
egemen ve bağımsız bir devlettir.
Rumlar, adada
çoğunluk oldukları savı ile egemenliği tek başına kullanma tez/talepleri karşısında,
Türklerde doğal olarak “Ne mutlu KKTC’nin Türk Çocuklarına” sözlerini şiar
edinerek bir var oluş ve kendi egemenliğine sahip çıkma mücadelesi içerisinde olmuşlardır.
AB, 1978
yılında Kıbrıs’taki varlığı ile kınadığı Yunanistan’ı 1981’de üye yapmasının
ardından, 2004 yılında da Güney Kıbrıs Rum yönetimini -AB kriterlerini/kurallarını
gözardı ederek, kuzeydeki Türkleri yok sayarak Kıbrıs adasını temsilen üyeliğe
kabul etmesi, Rumlar açısından bundan sonraki görüşmelerde uluslararası güç
dengesi ve çıkarsal diplomasinin güvencesini oluşturacaktır.
1983 BM
kararının ardından -40 yılı aşkın bir süre daha devam eden görüşmeler, Rum ve Yunan
lobisinin uzlaşmaz tutumu sonucu- sonuçsuz kalırken, Kıbrıslı Türkler ise 42
yıllık uluslararası yaptırımların/izalasyonun ve tanınmamanın sıkıntısını ağır
bir şekilde yaşarlarken, kurucu liderlerinin “Söyleyin onlara burası bağımsız
bir cumhuriyettir” sözlerinin güvencesiyle Cumhuriyetlerinin kuruluş
yıldönümlerini kutlamaya devam ediyorlar.
Kıbrıs Türkleri KKTC’yi kurmuş, bugüne kadar tanıyan olmamışsa da -Türk
dünyası ve Müslüman coğrafya dahil- anavatan güvencesinde yaşamlarını
sürdürecektir.
Gelinen noktada;
KKTC’nin uluslararası tanınma yönündeki dış politika başarısızlığımıza rağmen, Kıbrıs;
Türkiye Cumhuriyeti kurucu önderinin vasiyetinde yer aldığı şekilde, Türkiye’nin olmazsa olmazlarından
birisi, tüm olumsuzluklara rağmen savunageleceği
ulusal bir davasıdır.
(15 Kasım 2025)
Remzi KOÇÖZ