'Milli Mücadele sürecinde 23 Nisan 1920 günü Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisince, yeni Türk devletine giden yolda bir ilk gerçekleştirilip, “Egemenlik, Kayıtsız Şartsız Ulusundur” şeklinde hayatiyet kazanarak, Hükümet kurma iradesi gösterilmiş. Ardından Misak-ı Milli ruhuyla siyasi alt yapı gerçekleştirilerek zaman geçirmeden Kuvayı Milliye ruhunu cephelerde düzenli orduya dönüştürüp; 9 Eylül 1922’de Yunan/işgal ordusunu İzmir’den denize dökerek, Türkün ulusal kurtuluşunu gerçekleştirmiştir.'
Egemenliği Yeniden Egemen Kılmak
TBMM öncülüğünde ve Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde gerçekleştirilen
Milli Mücadele ve Kurtuluşun ardından, 1 Kasım 1922’de TBMM tarafından saltanatın
kaldırılması ile 600 yıllık Osmanlı hanedanının egemenliğine son verilir. Bu
karar sonucu Ankara’da kurulan ve Ulusal Kurtuluş Savaşını zaferle
sonuçlandıran Türkiye Devleti ülkedeki devlet/hükümet ikiliğini ortadan
kaldırılır. Böylece Osmanlı monarşisi/padişahlık kurumu tarih olurken yeni bir
Türk devleti olarak tarih sahnesine çıkan Türkiye ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk
önderliğinde Türk devrimi yüzünü gösterir.
Siyasal iktidarın
kaynağını kökten değiştirip Egemenlik saraydan alınıp millete/halka verilerek,
ümmet yapısından millet yapısına geçilir.
Egemenlik “ulusal irade/egemenlik, halk idaresi/halk hükümeti”
şeklinde vurgulanagelmiş, 23 Nisan 1920 günü TBMM’nin açılışında “Hakimiyet kayıtsız
şartsız milletindir” şeklinde vücut bularak, Teşkilatı Esasiye Kanunu ve 29
Ekim 1923’de hayatiyet bulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Anayasasının temelini
oluşturur.
Ulusal Bağımsızlık Savaşı ile işgalcileri kovarak emperyalizmin
Türkiye’deki nüfuzuna darbe vuran “millici” ve “antiemperyalist”
devrimci-milliyetçi kadrolar; emperyalizmin müttefiki -padişahlık/saltanat gibi- siyasal kurumları ortadan kaldırıp
ulusal egemenlik yolunda Cumhuriyet yönünde ilerlerken; emperyalizme karşı
verilecek asıl mücadelenin ekonomik bir mücadele olacağını da biliyorlardı. Türkiye açısından siyasi bağımsızlık kadar kapitülasyonların çevrelediği
ekonomik bağımsızlık da önem arzediyordu. Lozan anlaşması ile Türk Milletine
dayatılan “Sevr” haritası tarihin çöplüğüne atılırken, kapitülasyonlara da son
verilir. Lozan, yeni Türk devletinin tam bağımsız bir Türkiye’nin uluslararası
alanda kabulü/tescili ve tüm dünyaya ilanıdır.
1950 yılında çok partili hayata geçiş ve
iktidar değişimi sonrası devrimler sürdürülemeyince karşı devrim öne çıkarak, zaman
içerisinde giderek artan bir hızla Cumhuriyet ile hesaplaşmasını
kazanımları/kurumları değersizleştirip çökerterek, kapatarak, satarak,
tarihi/gerçekleri çarpıtarak bir belirsizliğe doğru yol alınır. 1960-70-80
askeri müdahaleleri ile demokrasi gelgitleri 2000’li yıllar sonrası farklı bir
sürece evrilir.
100 yıl öncesinin
tersine; egemenliğin yeniden saraya geçtiği, milletten ümmete yurttaşlıktan
kulluğa doğru bir süreç yaşandığı, feodal yapıların tarikatlar/cemaatlerin öne
çıkarılıp söz sahibi olduğu, eğitimin birliğinden -dini eğitim ağırlıklı- ikili
bir eğitim sistemine geçildiği, günümüz gerçeği ile karşı karşıyayız.
Demokratik denetim
mekanizmalarının etkin olduğu kuvvetler ayrımına dayalı parlamenter sistemden -tek
adama dayalı devlete/millete/ülkeye zarar veren- cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi ile Türkiye öncelikli olarak kısır bir döngü ile karşıkarşıyadır.
Kurucu önderinin ilke ve
devrimleriyle bütünleşen, -tam bağımsızlık/ulusal egemenlik gibi ulusal
varlığı ayakta tutan uygulamalar, emperyalist saldırı altında yok edilmeye çalışılsa
da- Cumhuriyet, özünde
millet iradesinin yansıması olan ulusal egemenlik anlayışının vede demokratik
meşruiyetin bir güvencesidir.
Demokrasiyi araç olarak görenler bizi halk
seçti diyerek yasama/yürütme/yargı erkleri yanında 4. Kuvvet olarak nitelenen
basını, özerk olması gereken bilim yuvaları üniversiteleri ve diğer anayasal
kuruluşları işlevsiz hale getirip, otokrat bir anlayışla kendilerini egemen
kılma adına toplumsal kutuplaştırma/ötekileştirme ile yaşanan
yozlaşma/çürüme/ayrışma adeta bir çöküşe davet niteliğinde.
Gelinen noktada, bu karanlıktan çıkış yolu, Atatürk ilke/devrimleri ışığında, egemenliği yeniden egemen kılmak için -toplum olarak önceliğimiz- egemenliğin egemenlerden kurtarılmasıdır.
(Ankara / 23 Nisan 2025)
Remzi Koçöz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder