28 Nisan 2025 Pazartesi

PAPA

Papa Franciscus...
(Jorge Mario Bergoglio)
Hristiyan Dünyası Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Francis
(1936-2025);
Latin Amerika/Arjantin doğumlu Amerika'dan ve Güney yarımküre'den seçilen ilk papa.
12 yıllık Papalık görevi süresince (aylık 30.000 euro) maaş almayı reddetmiş ve bu parayı çeşitli yardım kuruluşlarına, kiliselere ve ihtiyaç sahiplerine yani fakirlere bağışlamış.
Papalığı süresince yapılan bağışların (16 milyon avro) tamamını da yardım kurumlarına ve kiliselere bırakmış.
Vatikan`da sarayda değil küçük bir odada yaşayarak bu dünyadan "baba evine" geri dönmüş.
Şatafata/gösterişe dayanmayan sade vede ibretlik bir yaşam öyküsü.
Din adamlarına vede dinden geçinenlere ithaf olunur. 
(26 Nisan 2025)

27 Nisan 2025 Pazar

AKIL

Kötü Akıl:
Kendi ikbali,
Şahsi çıkarları için
Hırsına/kibrine yenik düşen,
Tüm değerleri çiğneyip geçebilen,
Herşeyi ateşe atabilen,
Her türlü olumsuzluğu yapabilendir.
Görmeyen/duymayan/işitmeyen,
Kötücülüğün ortak akla dönüşmesi ise;
Toplumsal hezeyanın,
Bir cinnetin göstergesidir...
(25 Nisan 2025)

26 Nisan 2025 Cumartesi

EGEMENLİK

'Milli Mücadele sürecinde 23 Nisan 1920 günü Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisince, yeni Türk devletine giden yolda bir ilk gerçekleştirilip, “Egemenlik, Kayıtsız Şartsız Ulusundur” şeklinde hayatiyet kazanarak, Hükümet kurma iradesi gösterilmiş. Ardından Misak-ı Milli ruhuyla siyasi alt yapı gerçekleştirilerek zaman geçirmeden Kuvayı Milliye ruhunu cephelerde düzenli orduya dönüştürüp; 9 Eylül 1922’de Yunan/işgal ordusunu İzmir’den denize dökerek, Türkün ulusal kurtuluşunu gerçekleştirmiştir.'

Egemenliği Yeniden Egemen Kılmak

TBMM öncülüğünde ve Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde gerçekleştirilen Milli Mücadele ve Kurtuluşun ardından, 1 Kasım 1922’de TBMM tarafından saltanatın kaldırılması ile 600 yıllık Osmanlı hanedanının egemenliğine son verilir. Bu karar sonucu Ankara’da kurulan ve Ulusal Kurtuluş Savaşını zaferle sonuçlandıran Türkiye Devleti ülkedeki devlet/hükümet ikiliğini ortadan kaldırılır. Böylece Osmanlı monarşisi/padişahlık kurumu tarih olurken yeni bir Türk devleti olarak tarih sahnesine çıkan Türkiye ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türk devrimi yüzünü gösterir. Siyasal iktidarın kaynağını kökten değiştirip Egemenlik saraydan alınıp millete/halka verilerek, ümmet yapısından millet yapısına geçilir.

Egemenlik “ulusal irade/egemenlik, halk idaresi/halk hükümeti” şeklinde vurgulanagelmiş, 23 Nisan 1920 günü TBMM’nin açılışında “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” şeklinde vücut bularak, Teşkilatı Esasiye Kanunu ve 29 Ekim 1923’de hayatiyet bulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Anayasasının temelini oluşturur.

Ulusal Bağımsızlık Savaşı ile işgalcileri kovarak emperyalizmin Türkiye’deki nüfuzuna darbe vuran “millici” ve “antiemperyalist” devrimci-milliyetçi kadrolar; emperyalizmin müttefiki -padişahlık/saltanat gibi- siyasal kurumları ortadan kaldırıp ulusal egemenlik yolunda Cumhuriyet yönünde ilerlerken; emperyalizme karşı verilecek asıl mücadelenin ekonomik bir mücadele olacağını da biliyorlardı. Türkiye açısından siyasi bağımsızlık kadar kapitülasyonların çevrelediği ekonomik bağımsızlık da önem arzediyordu. Lozan anlaşması ile Türk Milletine dayatılan “Sevr” haritası tarihin çöplüğüne atılırken, kapitülasyonlara da son verilir. Lozan, yeni Türk devletinin tam bağımsız bir Türkiye’nin uluslararası alanda kabulü/tescili ve tüm dünyaya ilanıdır.

1950 yılında çok partili hayata geçiş ve iktidar değişimi sonrası devrimler sürdürülemeyince karşı devrim öne çıkarak, zaman içerisinde giderek artan bir hızla Cumhuriyet ile hesaplaşmasını kazanımları/kurumları değersizleştirip çökerterek, kapatarak, satarak, tarihi/gerçekleri çarpıtarak bir belirsizliğe doğru yol alınır. 1960-70-80 askeri müdahaleleri ile demokrasi gelgitleri 2000’li yıllar sonrası farklı bir sürece evrilir.

100 yıl öncesinin tersine; egemenliğin yeniden saraya geçtiği, milletten ümmete yurttaşlıktan kulluğa doğru bir süreç yaşandığı, feodal yapıların tarikatlar/cemaatlerin öne çıkarılıp söz sahibi olduğu, eğitimin birliğinden -dini eğitim ağırlıklı- ikili bir eğitim sistemine geçildiği, günümüz gerçeği ile karşı karşıyayız.

Demokratik denetim mekanizmalarının etkin olduğu kuvvetler ayrımına dayalı parlamenter sistemden -tek adama dayalı devlete/millete/ülkeye zarar veren- cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ile Türkiye öncelikli olarak kısır bir döngü ile karşıkarşıyadır.

Kurucu önderinin ilke ve devrimleriyle bütünleşen, -tam bağımsızlık/ulusal egemenlik gibi ulusal varlığı ayakta tutan uygulamalar, emperyalist saldırı altında yok edilmeye çalışılsa da- Cumhuriyet, özünde millet iradesinin yansıması olan ulusal egemenlik anlayışının vede demokratik meşruiyetin bir güvencesidir.

Demokrasiyi araç olarak görenler bizi halk seçti diyerek yasama/yürütme/yargı erkleri yanında 4. Kuvvet olarak nitelenen basını, özerk olması gereken bilim yuvaları üniversiteleri ve diğer anayasal kuruluşları işlevsiz hale getirip, otokrat bir anlayışla kendilerini egemen kılma adına toplumsal kutuplaştırma/ötekileştirme ile yaşanan yozlaşma/çürüme/ayrışma adeta bir çöküşe davet niteliğinde. 

Gelinen noktada, bu karanlıktan çıkış yolu, Atatürk ilke/devrimleri ışığında, egemenliği yeniden egemen kılmak için -toplum olarak önceliğimiz- egemenliğin egemenlerden kurtarılmasıdır.

(Ankara / 23 Nisan 2025)

Remzi Koçöz



20 Nisan 2025 Pazar

EGEMEN-LİK


"Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir."

SUÇSUZ / GÜÇSÜZ / HAKSIZ


Haklıların Haksız
Haksızların Haklı
Suçluların Suçsuz
Suçsuzların Suçlu

Güçsüzlerin Suçlu
Güçlülerin Suçsuz
Suçluların Güçlü
Suçsuzların Güçsüz

Güçlülerin Haklı
Suçsuzların Haksız
Gücün Egemen 
Olduğu bir Düzende

Egemenliğin sahibi Millet
Sistemi değiştiremezse
Egemenlerin gücünü altedemezse
Sonuçlar hep aynı olacaktır:

Hem Suçlu
Hem Güçlü
Hem Haklı
Hem de Erişilemez!
(20 Nisan 2025)

Remzi Koçöz

10 Nisan 2025 Perşembe

MİLLİ MÜCADELE ve TÜRK POLİS TEŞKİLATI

             Türk Polisi, yetkisini yasalardan, gücünü milletinden, görev ve sorumluluk duygusunu vicdanının sesinden alarak, tüm benliğiyle halkın hizmetindedir. Kişilerin/egemenlerin/siyasilerin/partilerin/iktidarların/zümrelerin/cemaatlerin/ tarikatların/çıkar çevrelerinin ne özel kolluk gücü nede arka bahçesidir. Milletin/Halkın/Toplumun tüm katmanlarına karşı ‘Hak/Hukuk/Adalet/Eşitlik/Saygı/Sevgi’ anlayışı içerisinde, Türkiye’nin kuruluş felsefesini oluşturan ‘Atatürk İlkeleri ve Devrimleri’ ortak paydasıdır. Ve Cumhuriyetin bekçisidir. Ve de Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önderimizin dediği gibi: “Herkesin vicdanı kendi polisidir. Polis ancak vicdanı olmayanların karşısındadır.”

MİLLİ MÜCADELE / CUMHURİYET ve TÜRK POLİS TEŞKİLATI

İç güvenliğe ilişkin günümüzden 180 yıl önce, 10 Nisan 1845 tarihinde, Osmanlı/Tanzimat Döneminde, Tophane-i Âmire Müşirliği’ne bağlı bir birim olarak kurulan ve Kaptan-ı Deryalık ardından Zaptiye Müşiriyetine bağlanan Polis Teşkilatının temeli 1907 yılında “Polis Nizamnamesi” ile atılmıştır. Zaptiye Nezareti lağvedilip yerine 1909’da Emniyet-i Umûm Müdürlüğü, 1911’de İstanbul Polis Müdüriyet-i Umûmîyesi 1913’de Dâhiliye Nezareti’ne bağlanmıştır.

Milli Mücadele döneminde (1918-1922) binlerce şehit (polis sayısı 6500’lerden 4250’lere düşerken) verilen cephede olduğu kadar cephe gerisinde de (Teşkilatı Mahsusa’ya yardım, asker kaçaklarını tespit, Anadolu’ya silah/adam kaçırma gibi) çok büyük katkıları olacaktı. Milli mücadele sonunda yüzlerce polis kırmızı şeritli İstiklal madalyası ile ödüllendirilecekti. Tabi ki Milli Mücadele karşıtları işbirlikçiler de olacaktı. 150’likler arasında 13 polis yer alırken, Kürt Teali ve Yeşilordu cemiyetlerinde çalışanlarda olacaktı.

TBMM’nin 23 Nisan 1920 tarihinde açılışının 3 ay sonrasında 24 Haziran günü İstanbul’dan bağımsız Ankara’da TBMM hükümetine bağlı bir milli polis teşkilatı (Emniyet-i Umumiye Müdürlüğü) oluşturulurken, İngiliz casusu Hintli Mustafa Sagir’in Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’ya suikast girişiminin (1921) açığa çıkarılması ilk/önemli bir başarıydı. Milli mücadele sonrası İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü (1922) ile İstanbul Polis Müdürlüğü (1923) lağvedilerek 2 başlılığa son verilir. Osmanlı saltanatı vede İstanbul Hükümetinin sonlanması ile kurulan yeni Türk devletinin Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olan Ankara’daki teşkilat günümüz Emniyet Genel Müdürlüğü karşılığı olacak, İstanbul’daki teşkilat ise il emniyet müdürlüğüne dönüşecek, dolayısıyla yeniden teşkilatlanma oluşacaktır.

Cumhuriyetin ilk yılları, savaştan yeni çıkılmış, sıkıntılı/zorlu/yokluk/yoksulluk yılları, öncelik yaraların sarılması olacaktır. Bunların dışında bu süreçte hükümetler, ülkenin/rejimin geleceğini tehdit eden iç ayaklanmalar nedeniyle polis teşkilatı ile ilgili değişiklik/reform düşüncelerini ötelemek zorunda kalırken, Osmanlı döneminde çıkarılan 1907 ve 1913 tarihli Nizamnameler uzun süre yürürlükte kalacaktır.

Yeniden yapılanma/kalkınma açısından kurumlar kendi yağları ile kavrulurken Emniyet Teşkilatı da araç/gereç/personel/mevzuat açısından 1930’lu yıllar içerisinde aşama kaydedecekti.  

Cumhuriyet Döneminde; gelişme/yenileşme hareketleri açısından 1930 yılında İnterpole üye olunurken, çıkarılan “İçişleri Bakanlığı Merkez Teşkilatı Kanunu” Emniyet Genel Müdürlüğüne yer veren ilk mevzuat olur. Ardarda yeni mevzuatlar yürürlüğe girecektir.

Türk Polis Teşkilatı’nın kuruluş/görev/yetkilerini düzenleyen yasal değişiklikler:

1-      1932 yılında 2049 S. Polis Teşkilatı Kanunu

2-      1934 yılında 2559 S. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu

3-      1937 yılında 3201 S. Emniyet Teşkilatı Kanunu

1931 yılında Alman ve Avusturyalı uzmanların gelişi dışında Berlin Polis Enstitüsüne öğrenci gönderilir. 1935 yılında Emniyet Genel Müd. Şükrü Sökmensüer ile Lab. Şefi  Dr. Mecit Gürerdem yurttdışı inceleme gezilerinde İsviçre polis teşkilatını ayrıntılı inceleyip, 3201 S. Emniyet Teşkilatı Kanunu çerçevesinde Polis Enstitüsünün kuruluşunu gerçekleştirirler.

Polis Enstitüsü 6 Kasım 1937 tarihinde Ankara/Anıttepe’deki yeni binasında öğrenime başlar. Atatürk’ün direktifiyle kurulan Polis Koleji ise 15 Haziran 1938 tarihinde Polis Enstitüsü binasında eğitime başlayacaktır.

(1975 yılında dahil olduğum Polis Koleji 28. Dönem mezunu olarak 1978 yılında Polis Enstitüsüne devam ederek -Ankara/Anıttepe’de Atatürk döneminde yapılan/açılan o tarihi bina ve yerleşkesinde 7 yıl kadar öğrenim görmemizin ardından- 1982 yılında mezun olarak polis amiri/müdürü olarak “Yurt sevgisi ona hizmetle ölçülür” şiarıyla yurdun dört bir tarafında görev yapacaktım.)

Polis Teşkilatının kuruluş günü olarak 10 Nisan 1845 tarihi bugüne değin kutlanagelmiş. Burada tarihsel bir gerçekliği ortaya koymakta yarar var. Aslında, Türk Polis Teşkilatı Milli Mücadele döneminde 24 Haziran 1920 tarihinde Ankara’da TBMM Hükümetine bağlı bir birim olarak kurulmuştur. Milli Mücadele döneminde, -işgale karşı vatanın bağımsızlığı için kuvayı milliye ruhuyla- cephede binlerce şehit verilirken cephe gerisinde de çok büyük katkıları olacak ve yüzlerce polis kırmızı şeritli İstiklal madalyası ile ödüllendirilecekti. Onun için 24 Haziran 1920 tarihi -geleneği gözetme ve tarihe vefa göstermekle birlikte- unutulmaması, hele hele gözardı edilmemesi gereken, Türk Polis Teşkilatının kilometre taşlarından en önemlisidir. Türk Polis Teşkilatı, Kurtuluşun ardından Kuruluşla birlikte Cumhuriyetin güzide bir kurumu olarak önemli işlevler görecektir. Böylelikle modern devlet anlamında kurumsal yapılanma yani kurumsallaşma doğal olarak Cumhuriyet ile birlikte oluşacaktır.

Türk Polis Teşkilatına olduğu kadar devlet/kamu bürokrasisine, bilim/sanat/spor/iş dünyasına sayısız değerler yetiştiren Polis Koleji Ailesine dahil olduğum 50 yıllık bir takvimi -1975/2025- geride bırakırken, Bizler/Kolejliler açısından 10 Nisanlar geçmişe özlem dışında artık eskisi gibi bir kuruluş günü/bayram havasında değil, Atatürk/Cumhuriyet ilkelerine bağlılık, hukuk/adalet/hakkaniyet çerçevesinde; kurumsal hafıza/teamül/vefa/saygınlık/değerler bağlamında bir burukluk içerisinde!

Saygı, sevgi ve selamlarımla…

(Ankara /10 Nisan 2025)

Remzi KOÇÖZ




1 Nisan 2025 Salı

VOLKAN KONAK

 “Türkiye’mi/Vatanımı, yenilmez şövalyemiz Atatürk’ü, sevmeyenle ahbaplık etmem!” (Volkan Konak)

KUZEYİN OĞLU: VOLKAN KONAK
-Karadeniz'in Hırçın/Aykırı Çocuğu-
Ülkenin çok yönlü mozaiği Doğu Karadeniz'in incisi kadim şehir
Trabzon’un yetiştirdiği bir değer: Volkan Konak.
Karadeniz'in kendine özgü, türkülerden şarkılara uzanan bir sesi.
1988'de konservatuvar mezuniyetiyle,
"Suların Horon Yeri" isimli ilk albümüyle,
kendi bestelerini evrensel müzik formlarıyla buluşturup,
özgün bir yapıda yeni bir tarz yaratan,
Ardarda albümleriyle çok sayıda ödüllere de imza atar.
Son albümü "Dalya" olurken,
Beste müziğinin içerisine yerel/bölgesel motifler katarak,
kendine özgü bir tarz yaratır.
Son ödülünü 2 ay öncesinde
(Demokrasi Haftası etkinlikleri / 31 Ocak 2025);
Ankara'da ADD genel merkezinde
"Kültür ve sanat" alanında,
2024 yılı "Yılın Atatürkçüsü" ödülünü alırken, Bizlere;
Nazım Hikmet'in Kuvayı Milliye destanından dizelerle seslenir.
Atatürk/Cumhuriyet sevdalısı bir müzik adamı yürekli devrimci;
“Bu Türkiye, bu dünya sizlerle daha güzel/cesur/uygar/dürüst/asil/ devrimci insanlara selamlar olsun” diyecektir.
Atatürk'e muhabbet duymayan, özellikle siyasiler karşısında cesur/dik bir duruş sergileyen bir sanatçıydı.
-Neşet Ertaş'ın cenazesinde bu siyasilerle yanyana gelmeyecekti.
-Trabzonspor stadına bu minvalde bir siyasi liderin adının verilme ihtimali üzerine kulübün onur ve kulüp üyeliğinden istifa etmişti.
-Çanakkale onun özeliydi. Zaman zaman karavanıyla Gelibolu/Saros'da şehitler diyarında ruhunu tazeleyecekti.
40 yıla yakın sahnelerde olacak,
"sanatçılar ayakta ölür" sözünü ispatlarcasına
-daha genç sayılabilir bir yaşta 58'inde-
sahnede kalp krizi sonucu aramızdan ayrılacaktır.
Kuzeyin oğlu Volkan Konak: Uçtu gitti aramızdan...
Sanatı yanında duruşuyla halkın gönlünde taht kuran,
Eserleriyle/albümleriyle unutulmayanlar arasında.
Özgün sesiyle şarkılarıyla/türküleriyle her daim kulaklarımızda.
“Devrimciler korkusuzdur” diyen;
duyarlı bir sanatçı, bir müzik adamı,
Karadeniz'in Hırçın Çocuğu: Volkan Konak;
Toprağın bol ışıklar içinde,
Mekanın gönüller olsun!
Rahmet / Minnet / Saygıyla…
(31 Mart 2025)
Remzi Koçöz



Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz