20 Ağustos 2023 Pazar

KARANTİNA GÜN(LÜK)LERİ - 19

Aydın olmak halkın beyni olmak demektir. Sizler halkın aklını/iradesini/kuvvetini/vicdanını uyandırmakla yükümlüsünüz. Halkın bilincini uyandırmakla… Unutmayın ki halkınızın cehaleti, kabalığı, pervasız ayyaşlığı, hastalıkları, yoksulluğu/sefaleti, kötü ahlaklı oluşu bunların hepsinin ayıbı/utancı ve suçu sizindir.”                                                                                                              (Grigoriy PETROV)

“Karanlık köşelerde canlı kandiller yaktım ve daha iyi aydınlatmaları için onlara yağ takviyesi yaptım.”                                                                                                                    (Johan Wilhelm SNELLMAN)


BEYAZ ZAMBAKLAR / YAŞAM MİMARLARI ve EĞİTİM ÜZERİNE...

“Ak/Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitap ilk kez 100 yıl önce (1923) “Yaşam Mimarları” adıyla Sırpça basılmasının ardından Bulgarca‘ya, Bulgarca’dan da Türkçe’ye çevrilir. 1928’li yıllar Türkiye, Ulusal Kurtuluş Savaşının ardından Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yeniden yapılanma ve çağdaşlaşma sürecinden geçmektedir. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile denk/yaşıt olan bu kitaptan çok etkilenmiş, ülkedeki eğitim kurumlarının, özellikle de askeri okulların müfredatına konulmasını emretmiştir.

(Kitap, Türkiye’de çağdaş Türkçeyle en çok okunan kitap olmuştur.)

 Beyaz Zambaklar Ülkesinde; ‘Bataklıklar ve Kayalıklar’ ülkesi Finlandiya’nın -esaretten/ yoksulluktan kurtulup, ekonomik/politik/kültürel açıdan ideal bir toplum düzenini nasıl yarattığını- özgür ve refah düzeyi yüksek bir beyaz zambaklar ülkesine nasıl dönüştüğünün öyküsüdür.

Başta Rusya olmak üzere birçok ülkedeki halkları etkilediği bilinen Grigoriy Petrov, bu kitabı ile Slav halklarının gelişmesinde rol model olarak yol gösterici olmayı amaçlaması yanında; dönem itibariyle Türkiye gibi eğitimde gelişememiş/geri kalmış ülkelere çok önemli bir örnektir.

Grigoriy Petrov (1866-1925); Rusya’nın tanınmış papazlarından, çok okunan halk yazarlarından birisi olarak görüşleri nedeniyle kiliseden kovulduktan sonra kendisini tamamen yazarlığa vererek; gazeteci/aktivist/hatip olarak kitleleri etkilemeyi sürdürür. Bolşevik Devrimi gerçekleştiğinde (Lenin/izm ile arası barışık olmayıp), ülkeden ayrılmak zorunda kalırken, ağırlıklı olarak Yugoslavya/Sırbistan’da yaşayacaktır.

Petrov’a ilişkin sürgün günlerinde de M. Gorki, V. Dançenko, İ. Repin (ressam) gibi Rus sanatçılar hayranlık beslerken Vasily Rozanov (Filozof) ise; “Eğitimli ve aydın bir kişilik, hem de akademideki skolastikler gibi değil, adeta bir Avrupalı bir aydın” diyecektir.

 (Lise yıllarında okuduğum, “Ak/Beyaz Zambaklar Ülkesinde” başucu kitabı niteliğinde bir eser. Toplumları kurtaracak olan gücün eğitim olması ve Ülkemiz açısından eğitimin her daim gündemde olması nedeniyle söz konusu eseri -aradan çokça zaman geçtiğinden- yeniden okuma, bilgilerimi tazeleme ihtiyacı duydum. Topu topu 150 sayfa, ancak hersayfası ayrı bir ders niteliğinde...)

 Petrov, Finlilerin öyküsünü, filozof/gazeteci/devlet adamı ve Fin ulusal teşkilatlanmasının babası Johan Wilhelm Snellman’a (1808-1881) atfederek anlatıyor: -19. yüzyılın sonlarına kadar kültürel gelişimleri sadece temel okuma yazma becerileriyle sınırlı kalan- Finlilerin, ülkelerini ve kültürlerini geliştirmek için önderlik eden Snelman; adeta seferberlik ilan ederken, öncelikle aydınlarla konuşarak başlar. Ardından eğitmenler/öğretmenler ve din adamları bu hedef için önemli kişilerdir. Sonra bu halka, memurlar ve subaylarla genişler.

Aydınlar…

Aydın olmak, Efendiler gibi giyinmek ya da boyna kolalı bir yaka, kafaya şık bir şapka takmak demek değildir. Halka/ köylüye/işçiye, toplumun alt kesimlerine nasıl daha iyi yaşayabileceklerini, daha iyi bir hayata nasıl sahip olabileceklerini öğretmekle yükümlüsünüz. Onlara nasıl çalışmaları gerektiğini öğretin. Onlara yoksul olsa da sağlıklı bir yaşamı nasıl düzenleyeceklerini öğretin. Kendilerinin ve çocuklarının sağlıklarını nasıl koruyacaklarını öğretin.

Aydın olmanız size ayrıcalık kazandırmaz. Güce/onura ve varlıklı bir hayata hak tanımaz. Aydın olmanız sizin yükümlülüğünüz, sizin görevinizdir. Siz halkın kandillerisiniz. Unutmayın, bir mum yaktıklarında onu kalpakların altına saklamaz, aksine etrafını tamamen aydınlatabilmesi için yükseğe, şamdanlara koyarlar.

Hayatın bilgeliğini sokağa taşıyorsunuz. Yüksekokulların canlı kandiller üreten fabrikalar, tüm ülkeyi zihinsel/ahlaki olarak aydınlatacak merkez santralleri olduğunu anlatın.”

Eğitmenler/Öğretmenler…

“Halkın uyanmasına dair tüm umutlarının genç neslin iyi yetiştirilerek, eğitilmesine bağlıdır. Kendimize ve halk kitlelerine çalışkanlık, azim ve disiplin, güçlü irade aşılayalım, bu özelliklere sahip nesiller yetiştirelim.

Ülkelerin gelişimi ve kalkınması vatandaşlarının ancak kendi sorumluluklarının farkına varıp ülkelerinin geleceği için ellerini taşın altına koymasıyla mümkündür. Her vatandaş yaşam mimarı olmalıdır.

Mimar olun, ulusal zenginliklerinizin/ aklın /halkın vicdanının mimarı olun.

Hayatta kim olmak ne yapmak istiyorsanız; ... başarılı olup olmama kendi yeteneklerinize bağlı ancak bir şeyi sakın unutmayın: Bedeninizin/ aklınızın/ruhunuzun tüm gücünü vatanınıza/halkınıza adamalısınız.

Ülkenizin temellerini güçlendirmeyi düşünün. Halkınızın yeni/ileri/yüksek eğitimi hakkında düşünün.”

Din Adamları…

“Tanrı halkın ruhunda can çekişiyor, onun ölümünden daha korkunç ne olabilir?

Kendinizi/Tanrınıza/Halkınıza karşı gerçekten dürüst olmak istiyorsanız,

Suçluları etrafınızda aramayı bırakın.

Tüm dinlerdeki ikiyüzlülerin bugüne kadar yaptıkları ve hala yapmaya devam ettikleri gibi bilimi/felsefeyi/aydınları suçlamayın. Kendinizi suçlayın. Kendinizi iyileştirin.

Halkı eğitmeden önce kendinizi eğitin!

Tanrıyı önce kendiniz arayın. Onu kendi içinizde bulun. Kendiniz için yapın bunu. Ancak ondan sonra, Tanrının yaşam biçimini halka gösterin.

Ruhumuzda Tanrı olmadığı sürece halkın kurtuluşu yok.

Halkımızı kurtarın ona Tanrıyı verin. İnancın ölü yöntemlerini vermeyin ona, ruhunu canlı bir Tanrı hissiyle doldurun.”

Memurlar…

“Adaletsizlik konusunda başöğretmenlerin kim olduğunu biliyor musunuz? Memurlar, yasaların bekçisi olan görevliler! Onlar halka yasalara uymamayı öğretiyorlar. Bu nedenle kanunların uygulayıcısı olan siz memurlardan, yeni Finlandiya adına bir ricada bulunmak istiyorum; vatandaşlarımızın yasalara saygılı veya daha fazla derin adalet duygusuna sahip bireyler olarak yetiştirilmesi için bize yardımcı olun.” 

Subaylar…

Finlilerin Orduya “Kışla Hayvanı” bakış açısının değiştirilmesi gerektiği, hayatlarının en parlak döneminde askere gelen gençlerin çoğunun okuma yazma bilmeyen halk ve toplumu ilgilendiren konulardan uzak oluşunun değiştirilmesi gerektiğinden, yeni Fin ordusunun inşasına yönelik Subaylara konferanslar vererek askeri eğitimin öneminden bahsedilir. Bu yenileşme çerçevesinde kışlada bilimden kültüre kadar iyi bir bireyin sahip olması gereken tüm özellikler anlatılarak, askerler eğitilir.

Eğitimin Gücü ve Toplumsal Başarı

Yaşam mimarlarının canla/başla çalışarak gelişmiş/özgür/refah düzeyi yüksek bir devlet kurmayı başarmış olması.

“Doğanın Finlandiya’ya tek armağanı ormanlar ve taşlar. Bereketsiz topraklar. Doğa ana adeta insanlarla alay etmiş. Onlar bataklıklarla göllerin ortasında çıplak kayaların üzerine atmış. Âmâ son gülen insanoğlu olmuş, doğanın meydan okumasını kabul etmiş ve onu yenmiş.

Fabrikalarda çelik nasıl dövülüyorsa okullarda gençlerimizi öyle yetiştirmeliyiz. Okullar sayesinde bu kayalıklar/bataklıklar arasındaki hayata görece bir refah getirdik.

Okul en büyük servetimiz. Bizden okulları alırsanız yok olup gideriz. Eğitimin ülke çapında bu denli gelişmiş olması nedeniyle nüfus okumaya yatkın, eli gazeteye kitaba gidiyor.

Halkın en alt tabakasında düşünce derin bir uykuda değil, köklerinden ayrılmış bir ağaç gibi çürüyüp gitmiyor. İnsanlar sefaletlerine boyun eğmiyor, başkalarından medet ummuyor. Kaderimiz nasıl yazıldıysa öyledir demiyor.”

Petrov’un Aydınların/yaşam mimarlarının sorumluluğu yanında Tarih’ten dersler çıkarmanın önemine ilişkin aşağıdaki paragrafı günümüze özel bir vurgu yapmakta:

 “Tarih nasıl bazı devletlerin/milletlerin acınası kaderini kendi ağır cümleleriyle not alıyorsa, başka egemenliklerin tarihide bize öğretici örnekler sunar: Sıradan 2 ayaklı bir hayvan sürüsüne veya büyük/çalışkan bir karınca yuvasına değil de aksine büyük sanatçılara, makul/mutlu bir hayatın yaratıcılarına dönüşmek için toplumsal hayatın ve halk kitlelerinin eğitiminin nasıl ve hangi yollarla güçlendirilebileceğini anlatır.”

 Yukarıdaki aktarılanlar 1923’lerde yani 100 yıl öncesinde kaleme alınan ve günümüzde halen geçerliliğini yitirmeyen, yol gösterici gerçeklikler..

Toplumları kurtaracak olan gücün eğitim olması yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu bağlamda;

“Köy Enstitüleri” deneyimi Türkiye/Cumhuriyet için önemli bir aşama, bir kalkınma projesiydi! Tabi ki o projeyi sonlandıranların tarih ve gelecek kuşaklar önünde çok büyük veballeri olacaktır. Gelinen noktada milli eğitimin dini eğitime evrilmesi ile 100 yıl öncesinden başlatılan aydınlanma/çağdaşlaşma süreci 1950’ler sonrası kademe kademe sekteye uğrayacak, eğitimde dinselleşme -anayasal güvence konumundaki laiklik ilkesine rağmen- artan yoğunlukla devam edecekti!

Siz siz olun: Yaşam mimarı olarak kendinizden yaşama birşeyler katın; Toplumsal değerlerin/adaletin /ahlakın /aklın/halkın vicdanının ve de eğitime katkının mimarı olun!

(18. 08. 2023)

Remzi KOÇÖZ

                   





Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz