24 Aralık 2019 Salı

CEVAT YURDAKUL


Şehit Edilen İlk İl Emniyet Müdürü: CEVAT YURDAKUL…

“Barış içinde esenlik ve başarı önce halkımın sonra benim olsun.”

1979 yılı Zonguldak ilindeki yaz stajımızın son günleri Ankara’ya dönüş hazırlığında iken 28 Eylül 1979 Cuma günü Adana’da görevi başında şehit edilen ilk İl Emniyet Müdürü olan Cevat YURDAKUL’un (65’li) cenaze töreni için Adana’ya gidiyoruz. Adana Emniyet Müdürlüğü önü ana-baba günü, şehirde bir yandan gerginlik bir yandan da ölüm sessizliği gözlemlerken, Adana Emniyet Müdürlüğü kadrosu ise müdürlerini kaybetmenin şokunu yaşıyor. (Adana kadrosunun bir kısmı 200 civarında amir/memur emniyet müdürlerinin öldürülme olayını pretosto ederek “müdürümüzün katillerini çalışmalarımızı engelleyen sıkıyönetim yakalasın” söylemiyle oturma eylemi şeklinde boykota girişmesinin sonrasındaki süreçte –Adana’ya intikal eden İçişleri Bakanının şimdi görev zamanı şeklinde uyarısına rağmen yanlış zamanda ve doğrultudaki eylemlerine son vermeyerek- Sıkıyönetim Komutanlığınca amir/memur çok sayıda personel açığa alınır, gözaltı ve tutuklamalar yanında bir kısmı da başka illere tayinen gönderilirler. Polis teşkilatı sıkıyönetim emrine girerken geçici olarak emniyet müdürlüğüne bir albay vekalet eder.) 
Ölüm olayına halkın tepkisi demokratik kitle örgütleri/üniversite öğrencileri çerçevesinde yüksektir. Adana Sıkıyönetim Komutanlığının polise yönelik olumsuz tavrı ve cenaze töreninin Adana’da güvenlik nedeniyle yapılmama kararı üzerine o gece caddelerinde askeri zırhlı birliklerin konuşlandığı kasvetli bir Adana’dan Ankara’ya dönüyoruz. Ertesi gün Ankara’da TBMM karşısı Bakanlık yanı Emniyet Genel Müdürlüğü binası önünde/yanında yapılan (Başbakan, Bakanlar, Genel Kurmay Başkanının ve emniyet teşkilatı personelinin üst düzeyde katıldığı, 64’li Turan GENÇ’in bir üst devre olarak, 76’lı Cemalettin ÇAĞDAŞ’ın İPA Der. Bşk. olarak konuşma yaptığı) cenaze törenine katılarak –Başkomiser Ülker hanım ve çocuklarının dimdik/vakur bir şekilde duruşları bizleri duygu seline boğarken- şehit emniyet müdürümüzü son yolculuğuna uğurluyoruz. Değerli Müdürümüz, Ankara’daki törenin ardından  memleketi Ordu/Ulubey’in Durak köyünde geniş bir katılımla toprağa verilir. 

Cevat YURDAKUL*
Mustafa-Emine oğlu Cevat YURDAKUL, 1942’de Ordu/Ulubey’in Durak köyünde doğar, 1959 yılında girdiği polis kolejini 1962’de bitirir, 1965’te Polis Enstitüsünden (16701 sicil sayılı) Komiser yardımcısı olarak mezun olmasının ardından Ankara Emniyet Müdürlüğünde göreve başlar. 1966’da vatani görevi için ayrı kaldığı mesleğine yeniden Ankara’da Trafik şubesinde başlamasının ardından 1968 yılında polis memuru olan Ülker Hanım ile evliliklerinden Acar ve Ayçil isimli ikiz çocukları olur. O aslında 6 aylık mesleki eğitim için Fransa/Paris’te bulunmasının 15. gününde, yani ailesinden uzakta gurbet ellerde hem oğul hemde kız babasıdır. 1970-1972 yıllarında Kars ilinde şark görevinin ardından yeniden Ankara’ya döner. 1972-1977 yıllarında Polis Eğitim Merkezi (PEM) görev sürecinde Trafik ve meslek derslerine girer. Sürekli kendini geliştirme peşindedir. TODAİE’yi bitirerek kamu yönetimi uzmanı olur. (Bu O’nun erken terfisine de katkı sunar. O yıllarda 2 yıl erken terfi alınırdı.) Diğer yandan Hacettepe Üniversitesi Fransız Filolojisi bölümüne devam eder.
1970’lerin sonlarına gelindiğinde, toplumsal duyarlılıkları yüksek ve eşi Ülker Hanımın da ifadesiyle; “O, sosyal demokrat, cumhuriyet kuşağının evladıdır. Halkın ve cumhuriyetin polisi olmayı kendisine ilke edinmiştir.”
1977 sonlarında Hatay Emniyet müdürü olurken 35 yaşındadır ve Türkiye'nin en genç emniyet müdürüdür. 1979 yılında ülke genelinde siyasi/terör olaylarının en yoğun yaşandığı illerin başında gelen ve Kahramanmaraş katliamı davasının başladığı ve de sıkıyönetim ilan olunan Adana'ya,  Hatay ilindenki başarılı çalışmaları nedeniyle 1979 Mart’ında emniyet müdürü olarak atanır. Adana’da göreve başlamasının ardından geçen 6 aylık süreçte 17 faili meçhul cinayet aydınlatılırken, 50’den fazla silahlı örgüt militanı yakalanır. Sıkıyönetim komutanlığı ile olaylara müdahale ve koordinasyon açısından sıkıntılar vardır. Diğer yandan  karaborsa ve yolsuzluklarla mücadele çerçevesinde yapılan baskınlarda binlerce ton yağ stoku ele geçirilir. Ehliyet yolsuzluğu soruşturmasında ise polislerden Belediye Başkanının yakınlarına kadar gözaltılar yaşanırken CHP’li Belediye başkanı ile de arası açılır. Bu yaşananlar/gelişmeler kimi kişileri/çevreleri/partileri rahatsız ederken, hedef gösterilerek hedef haline gelir, ölüm tehditleri de alır.
Bu tehditler karşısında: “Ben cumhuriyetin polisiyim, görevim anarşiyi önlemek, suça engel olmak, suç işleyeni yakalamak ve halkın huzur ve güvenini sağlamaktır. Bu tehditler bizi görev yapmaktan alıkoyamaz” derken, diğer yandan; “Eğer kafalarına koydularsa bunu mutlaka yaparlar, 2-3 yuva yıkılacağına 1 yuva yıkılsın” diyerek koruma istemez.
O yıllar zor yıllardır. Ülke siyasi olarak sağ/sol şeklinde kamplara bölünmüş, mezhep çatışmaları tetiklenirken adeta iç savaşın eşiğindedir. Tüm ülkede, tüm meslek gruplarında olduğu gibi polis de kendi içinde “Bir ve Der” şeklinde bölünmüştür. Özellikle Adana daha da karmaşıktır, cadı kazanı gibidir. Her türlü olumsuzluğun cirit attığı bir yerdir.
Genç bir emniyet müdürü -kısıtlı bir kadro ve araç/gereç yetersizliğine rağmen- Adana’da yaşanan bu olumsuz gidişatı -yasaların kendisine vermiş olduğu yetki/sorumluluk bilincinde özgüveni yüksek bir polis müdürü olarak terörün kaynağına ulaşıp- durdurmanın gayret ve çabası içerisindedir. O, Adana’da göreve başladığı günlerde gazetecilere; “Ben sağ ve sol bilmem. Eline silahı kim alırsa alsın karşısında bizi bulacak. Bu kentte silahlı eylemcilere yer yok. Canım pahasını da olsa terörü önleyeceğim” diyen, görev yaptığı dönemde Türkiye'nin en genç emniyet müdürü olan, 28 Eylül 1979 Cuma sabahı lojmanından emniyet müdürlüğüne giderken ikametinin 150 m ilerisindeki kavşakta makam otomobilinin içinde otomatik silahlarla taranarak henüz 37 yaşındayken derin ve karanlık güçlerin suikastine kurban gider, kaynağına ulaşmak istediği terör odaklarınca katledilir.
(Aynı araçta bulunan kayınpederi ve makam şoförü ağır yaralanırken, suikast öncesinde gaspedilen aracın şoförü ile suikast tanığı bir esnafta öldürülür. Yurdakul ailesinin avukatı Halil GÜLLÜOĞL’da 6 Şubat 1980'de öldürülecektir.)
Silah seslerini duyup evden olay yerine koşan çocuklarından “uyansana baba” diye seslenen Acar ile arkasından gelmeye çalışan Ayçil henüz 10 yaşlarında babalarının ölümüne tanık olurlar. Öldürüldüğünde üzerinden çıkan kana bulanmış cep defterinin ilk sayfasında kendi el yazısıyla yazdığı; “Barış içinde esenlik ve başarı önce halkımın sonra benim olsun” yazısı hayata bakışını tam olarak yansıtırken, bu sözler mezarı başında yer alan mermere de kazınarak en önemli/anlamlı bir hatıratı olacaktır.
"Sağ-sol bilmem, eline kim silah alırsa karşısında bizi bulacak" diyen Cevat YURDAKUL ile ilgili; o dönemin içişleri bakanı Hasan Fehmi GÜNEŞ, “Yurdakul cinayeti yüreğimde bir hicrandır” derken;  Emniyet Teşkilatı, içerisinde yetişmiş nitelikli bir yöneticisini, Türkiye’de yurtsever/yiğit bir evladını şehit verirken; O, görevi başında öldürülen, şehit edilen ilk il emniyet müdürü olarak toprağa düşer.
O’nun, çocuklarına yazdığı mektuplar babalarından geriye kalan bir hatıradır. O mektuplardan birinde şöyle seslenir: "... Sevgili çocuklarım; iyi insan olmak kendine milletine ve tüm insanlığa en büyük kazançtır. Olmak içinde çok çalışmak, öğrenmek, okumak, dürüst yetişmek şarttır. Milletimi düşünmek milli düşüncelerimin en başıdır. Çünkü ona yapılan iyilik herkese yapılmış demektir. (...) Yaşamak mühim değil ama insan olarak yaşamak çok mühim. Cehalet içinde bulunan insan veya millet hiçbir zaman muvaffak olamaz."
Eşi Ülker YURDAKUL, genç yaşında Başkomiser rütbesinde hayat arkadaşını/çocuklarının babasını teröre kurban vermesinin ardından eşinin yadigarı olan çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeye çalışır. Çocukları ile birlikte çok acılar, maddi/manevi sıkıntılar yaşarken şehit eşinin adına/soyadına/anısına layık olma mücadelesi verir. Adana’dan Ankara’ya tayin sonrası dava sürecini takip etmeye çalışırken; “silahı tutanlardan çok tutturanları öğrenmek ister, vur emrini verenlerden davacı olur.” Ancak -Amme İdaresine kazanmasına rağmen okulun yarısında- Diyarbakır iline tayin edilir. Bu süreçte Adana’da eşinin suikasta uğradığı araçta ağır yaralanan ve başından çıkarılamayan kurşunla 5 yıl yaşam mücadelesi veren babasını da erken yaşta kaybeder. Diyarbakır ilinde 4 yıl görevinin ardından -Çocuklarının eğitimi için Ankara’yı istemesine ve eğitim nedeniyle tayinler hayli hayli yapılırken- Çankırı iline tayin edilir. Çankırı ilinde de 2 yıl görev yapmasının ardından yani 6 yıl sonra -çocukları üniversite 3.sınıf öğrencisi iken- Ankara’ya dönebilir. Meslek yaşamında şehit eşi muamelesi O’na çok görülür. O 2005 yılında 1.SEM rütbesinden emekli olana kadar 26 yıl konuşmayacaktır.
Ailece, Emniyet teşkilatının vefasızlığını yaşarlar. Yargı süreci ise birbirine eklenen davalarla, -o yıllarda işlenen cinayetler açısından esas failleri/azmettirenleri çıkarılamayan- derinliğine inilemeyen dipsiz bir gayya kuyusu gibi kamuoyunun vicdanına ve tarihin hesabına bırakılır. 26 yıl sonrasında ise 2005 yılında çıkarılan yasa kapsamında “Terör şehidi değil görev şehidi” kapsamına girdiği gerekçesiyle ödenen tazminat geri istenir. Neyse ki yargı mercii böyle bir adaletsizliğe izin vermez!
Emniyet Teşkilatı olarak en azından adı bir polis okuluna, bir yerleşkeye, bir karakola/polis merkezine verilebilirdi. EGM eski binası yanındaki parkta “şehit emniyet mensuplarına duyulan saygınlığın bir ifadesi olarak” Kutlutaş Holding tarafından armağan edilen ve 10 Nisan 1982 tarihinde açılan “Şehitler Anıtının” bulunduğu parka adı verilerek yaşatılabilir. (Emniyet teşkilatı duyarsız kalsa da Belediyeler tarafından; Adı Adana’da katledildiği caddeye, Ankara/Mamak ilçesi ve memleketi Ordu/Şirinevler’de bir parka verilip yaşatılmaya çalışılır.)
Sabır ve metanet abidesi Yurdakul Ailesinin (Acar, Ayçil ve Ülker YURDAKUL) 2013 yılında ölüm yıldönümünde paylaştığı mesaj anlamlıdır: “….Ülkemiz üzerinde oynanan hain oyunları üstün zekâ ve cesaretleri ile gözler önüne sermişti.  Biz çocukları olarak babamızın hala çözülemeyen bu hain oyunları çözümleyerek ve yetkilileri uyararak bizlere bırakmak istediği uygar ve Bağımsız Türkiye çabaları için onunla gurur duyuyoruz.” O, ailesinin söylemlerinde olduğu gibi “yaptıkları, ürettikleri, paylaştıkları ile ölümsüzleşti.” 
Türkiye yurtsever/yiğit bir evladını, Emniyet Teşkilatı da içerisinde yetişmiş nitelikli bir yöneticisini/genç bir emniyet müdürünü 40 yıl öncesinde şehit verirken; bizlerde şehit Cevat YURDAKUL müdürümüzü/ağabeyimizi yüreğimize gömüp, rahmet ve saygı ile anıyor, ailesine sabır ve nice sağlıklı ömürler diliyorum.

Remzi KOÇÖZ

* Cumhuriyet/Milliyet/Tercüman, 29.9.1979;
Orhan TÜLEYLİOĞLU, “Neden Öldürüldüler?”, 1. Kitap, Um-Ag Yayınları, 2007, s.205-239;
Hikmet PALA,“Yarım Kalan Bir Yürüyüş: Cevat Yurdakul”,  http://www.orduolay.com, 29.9.2013;

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz