30 Mart 2010 Salı

TARİHTEN GÜNÜMÜZE; AVRUPA

           ‘Avrupa dünyanın en eski kıtası. Asyalıların büyük göçüne engel olamayarak yeni kavimlere beşiklik etmiş. Derebeylerin ve engizisyonların vahşetini Reform ve Rönesanslar gidermeye çalışsa da, buluşlar ve keşifler sonrası Afrika’dan Asya’ya Amerika’ya tüm dünyayı sömürgeler arenasına dönüştürmüş. Haçlı seferleri yanında kıta büyük ve kanlı savaşlara sahne olmuş. Buhar, mıknatıs, fen, kimya, yerçekimi, pusula sonrası makineleşme ile Sanayi devrimini bir sonraki yüzyılda Endüstriyel gelişmelerle perçinlemiş. İnsan hakları, demokrasi ve aydınlanma fikirleri uluslaşma sürecini doğurarak tarihe mal olmuş imparatorluklar son bulmuş. Son olarak kendi içerisindeki hesaplaşmasını 2 Dünya savaşına dönüştürerek haritalar yeniden çizilmiş. Yetmemiş 2000’lere doğru Soğuk Savaş bitiminde Doğu-Batı Avrupa arasındaki duvarlar kalkarak haritalar yeniden çizilmiş. 20. yy. ortalarında başlatılan ‘Avrupa Birliği’ yolculuğu 21.yy. içerisinde kıta Avrupası’nın bütünüyle birleşmesine ‘Birleşik Avrupa’ya çok az kalmıştır.’

Avrupa Tarihine Genel Bakış

Kültür Tarihinin beşiği, evrensel değerlerin potası, uzun süre dünyanın, merkezi olmasını sağlayacak buluşların sahibi olmuş eski dünya; inançları, siyasi fikirleriyle, teknolojisiyle sınırlarının çok ötesini de etkilemiştir. Tarihin, gelip-geçen imparatorlukların ve türlü milliyetlerin etkisi doğrultusunda çizdiği sınırlarıyla Avrupa, bir coğrafya konusu olmaktan öte, tarihin bir ürünüdür.

MÖ l000 yılın başında Avrupa sırayla Slavlar, Keltler, Germenler, Etrüksler, İtalyanlar, Yunanlar tarafından işgal edilmiştir.

MS I. yy’da Roma’nın hakimiyeti İngiltere’nin kuzeyinden Fırat Havzasına kadar bütün Avrupa ve Asya’yı hatta Kuzey Afrika’yı topraklarına kattı. V. yüzyılda da yıkıldı.

VI, VII, VIII. yy’ların sarsıntıları sonucu içlerine kapanmaya itti.

XI, XII. yy’da Müslümanların işgallerini sona erdirerek, eski topraklarını geri aldılar.

XIV. yy’dan XX. yy’a kadar Avrupa bitip tükenmek bilmeyen savaşlara sahne oldu.

        (Orta Avrupa yüzyıllardır Slav yayılmasıyla-Alman yayılması, Hıristiyan ülkelerle-Türk akınlarının karşılaştığı bir yerdir.) 1300’lü yıllardan sonra çıkan anlaşmazlıkların temelini Din olgusu oluşturuyordu. Papalığın ve kilisenin itibarını kaybetmesi yüzünden 300 yıl boyunca anlaşmazlık ve sıkıntılar yaşandı. Dinde ve Kilisede Reform fikri XVI. yy’da radikal bir şekil aldı. Avrupa kıtasını ikiye böldü. Kuzeydeki ülkeler Protestanlığı, Güneyde kalanlar ise Katolikliği seçti.

XVII.yy’da Avrupa çok belirgin bir kültürel kalkınmayla Rönesans’ı gerçekleştirerek entelektüel, bilimsel, sanatsal canlılık yaşadı.

XVIII. yy. Aydınlanma dönemi, Avrupa’da büyük bilimsel atılım ve eleştirisel aklın egemenliği sonucu 1789’da Fransa devrimi ve arkasından Napolyon dönemi eski monarşiler Avrupa’sını alt üst etti. ‘Cumhuriyet ve Demokrasi’ fikirleri dünyaya yayılmaya başladı.

1760’larda I.Sanayi Devrimi, 1880’lerde de II.Sanayi Devrimi yaşandı. Bu devrim eski gelişmiş ülkelerle yeni sanayileşen ülkeler arasındaki gerginliği artırarak, 1914 yılında I.Dünya Savaşını getirdi.

1917’de ABD itilaf devletlerinin (Fransa, İngiltere, Rusya, Sırbistan) yanında savaşa girdi. Rusya, Ekim devrimi sonrası çekildi. (Bolşevik ihtilali ve Doğu Avrupa’daki gelişmeler yakın tarih açısından daha detaylı olarak alt satırlarda ayrı bir başlık olarak ele alınacaktır.) ABD desteğiyle İtilaf devletleri savaşın galibi oldular. İnsan kaybı ise 8 milyon ölü, bunun 2 milyona yakını Alman, 1.5 milyona yakını Fransız, bir o kadar da sakat ve yaralı var.

I. Dünya Savaşı sonrası kurulan demokrasiler güçsüz kalarak Totaliter rejimler ön plana çıkarlar. Stalin-SSCB’de Komünist Diktatörlük, Mussolini-İtalya’da Faşist Diktatörlük, Hitler Almanya’da Nazi Diktatörlüğü kurdular. Sonuç olarak Dünya II. Savaşını yine Avrupa kıtasında yaşar. Savaşın Bilançosu;  l. Dünya Savaşının tam 4 katı, 35 milyon Avrupalı olmak üzere 50 milyon ölü, bunun 20 milyonu SSCB vatandaşı. Avrupa ölçeğinde korkunç bir yıkım ve çok büyük maddi hasar da işin cabasıydı. (6 milyonluk Yahudi soykırımı da bu rakamlar içersinde yerini alır.) Sanayi üretimi yarı yarıya düştü. Altyapılar tamamen yeniden inşa edilmeye ve büyük çapta onarılmaya muhtaç hale gelmişti. Böyle bir felaket Avrupa’yı yoksullaştırmış iyice çaptan düşmüş ve savaşta galip çıkan iki büyük gücün (ABD-SSCB) vesayetini kabul etmek zorunda kalmıştır.

1961’de inşa edilen Berlin duvarı soğuk savaşı iyice yoğunlaştırmış Kruşçev tarafından başlatılan yumuşama politikası iyice bunalıma neden olur. 1956’da Macaristan’da ayaklanma bastırılır, 1968’de Çekoslovakya işgal edilir. 1989 yılında Berlin duvarının yıkılması sonucu başlayan çözülme 1990–1991 yılında ard arda gelerek SSCB dağılır. Bu dağılım sonucu bir yandan Balkanlarda geçen yüzyıl anlaşmazlıkları yeniden ortaya çıkarak savaş olurken, bir yandan Avrupa global olarak ortasında güçlü bir Almanya’nın bulunduğu birliğini kurar. (1)

(Homojen yapı içeren küçük devletlere doğru gidiş 20.yy’ın sonlarına doğru gerçekleşecektir. 2 Almanya birleşirken, Çek ve Slovaklar ayrı devlet, Yugoslavya ise 6 devlet doğuracaktı.)

Doğu Avrupa’da ki Gelişmeler

Doğu Avrupa, geçit ve kavşak noktalarının birbirine bağladığı ovalar ve dağlardan oluşur. Orman ve Tarım Potansiyeli yanında önemli madenleri ve enerji kaynakları mevcuttur. XX. yüzyılın başına kadar sanayi devrimi bu bölgeye ulaşmamış, Rusya’da sosyalist sistemin (1917) kurulması sonrası sanayi hamlesi ile tanışmıştır.

            I.Dünya Savaşı sona ermeden Rusya Ekim 1917’de tüm Dünyayı sarsacak                           XX. yüzyıla damgasını vuracak olaya sahne oluyordu. Rusya’da Bolşevikler adıyla bilinen siyasi oluşum, sistemi yıkarak Sosyalist devrimi gerçekleştirir. Tüm üretim araçlarının devletin olduğu, özel mülkiyetin olmadığı, sınıfsız bir topluma ulaşmak için işçi sınıfının iktidara el koyduğu bir düzen oluşur. Bu oluşum Rusya’nın çevresindeki ülkelere sıçrayarak ama gönüllü, ama işgal sonucu Sosyalist rejimler kurulur. Bu Ülkelerde ABD oluşumu gibi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni oluşturur. Böylece Dünya Kapitalist ve Sosyalist Blok olmak üzere 2 cepheye ayrılır. Bunun dışında kalan ülkelerde Üçüncü Dünya ülkelerinin adlandırıldığı geri kalmış, gelişmekte olan ülkelerin hareketi Bağımsız Blok (Bağlantısız Ülkeler) olarak isimlendirilecektir. (2)

II. Dünya Savaşı sonrası Ekonomi ve ticari ilişkiler açısında da Comecon’a (1949) karşılık Batı Avrupa’da; Marshall Planı çerçevesinde gelen yardımları pay için OECD (1948), Avrupa Ekonomik İşbirliği ve kalkınma Teşkilatı kuruldu. AET’nin temelleri atılarak “Ortak Pazar-OECD” kurulacaktı. Güvenlik açısından Batı Avrupa, Amerika kalkanının koruyuculuğu altında 1949’da NATO’yu kurarken Doğu bloğu da bunu dengelemek için karşısında 1955’de Varşova Paktı’nı kurdu.

II. Dünya Savaşının sonuyla 1990 arasında Baltık Denizinden Adriyatik Denizine kadar uzanan bölgede orta büyüklükteki 8 ülke (Polonya, Macaristan, Çekoslovakya, Romanya, Bulgaristan, D.Almanya, Yugoslavya, Arnavutluk) Sovyet yörüngesinde Doğu Avrupa’yı oluşturdu. Bu terim aynı zamanda Jeopolitik bir birliği de ifade ediyordu, “Sosyalist Avrupa”, yani 1945’ten sonra Sovyet Bloğunun batı kenarı. Hem ortada, hem doğuda bir Avrupa…

Orta Avrupa yüzyıllardır Slav yayılmasıyla-Alman yayılması, Hıristiyan ülkelerle Türk akınlarının karşılaştığı bir yerdir. Bunun sonucunda gerginlik ve çatışmalara yol açan karmaşık bir dini ve etnik mozaik ortaya çıktı. 2 dünya savaşı da hemen hemen bu yüzden patlak verdi. I. Dünya savaşı sonrası Ulus-Devletler ortaya çıkarak değişen harita, II. Dünya savaşı sonrası yeniden değiştirilerek, kabul ettirilen yeni sınırlar içinde bugün ciddi azınlık sorunları vardır. (3)

Doğu Bloğu; Teknolojik devrime ayak uyduramayan ve özel mülkiyetin olmaması sonucu üretimde verimliliğin düşmesi, dış dünya ile rekabet gücünün azalması, pazarların batı ve uzak-doğu blok ülkelerine kaptırılması, demokrasi ve insan hakları ihlallerinin ön plana çıkması nedenleriyle 1990’lı yıllara gelirken Sosyalist blok çatırdayarak dalga dalga sistem değişikliğine gidecektir. Önce Romanya’da Çavuşesku halk tarafından kurşuna dizilecek, arkasından “Utanç Duvarı” olarak adlandırılan ‘Berlin duvarı’ 1989’da yıkılarak, Doğu-Batı Almanya birleşmesi gerçekleştirilecektir. Bu gelişmeler diğer doğu bloğu ve sosyalist ülkelere de sıçrayarak dalga dalga tüm doğu Avrupa’yı saracaktır. Nisan 1991’de Varşova Paktı dağılınca, Sovyetler Birliğindeki siyasal süreçte hızlanır. 1991 Aralık ayında da SSCB resmen dağılır. Sonrasında Balkanlardaki ve Kafkaslardaki uluslar bağımsızlıklarını ilan ederek, bu uğurda kanlı savaşlar vereceklerdi.

Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa, Balkanlar ve Kafkaslardaki coğrafya ve haritalar 2000’lere gelmeden değişime uğrayacak, II. Dünya savaşı sonrası 50 yıl geçmeden yeniden şekillenecekti. Sovyetler Birliği (SSCB) Rusya olarak eski adına ve 1917’deki sınırlarına kavuşacaktı. Aslında bu gelişmelerin kaynağı dünyadaki gelişmeler dışında Sovyetlerin içinden de gelmişti. 1985’li yıllarda başlayan Glasnost ve Perestroyka projesi ile Devlet Başkanı Gorbaçov değişim ve gelişim adıyla düğmeye basmıştı. (4)

Bugün Yugoslavya Doğu-Batı Almanya birlikteliğinin aksine paramparça olmuştur. Hırvatistan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya, Karadağ. Bu yeni ülkelerin oluşumlarını tamamlaması kolay olmayacak, üzerlerinde Yugoslavya’nın ana nüvesi Sırbistan’ın etkisi sürecek, iç savaş yaşanacaktır.

 

Avrupa ne yapıyor?

Sadece gelişmeleri seyrediyor. İşleri oluruna bırakıp müdahaleden uzakta duruyor.  Uluslararası arenada cılız tepki ve kınama dışında herhangi bir uzlaşı ya da müdahaleye öncü olunmuyor. Neden diye sorarsanız? Balkanlardaki problemli bölgelerin çoğunluğu Müslüman ve Türk orijinli... Onun için uzakta durmakta fayda görüyorlar. Öyle veya böyle o insanlar kendi sorunlarını çözsün diyorlar. Ancak el altından da Sırplara silah desteği, kâh Avrupa’dan kâh Rusya ve dostlarından devam ediyor. 20. Yüzyılın sonlarında Avrupa’nın göbeğinde Sırp terör ve vahşetine göz yumuyor, seyirci kalıyorlar. (İnsanlık tarihi bunu kayda düşüyor) ABD’nin başını çektiği Uluslararası güç nihayet soruna  -geçte olsa binlerce insan yok olup binlercesi de başka ülkelere sığınsa da- müdahale edip, barış adına öncülük ediyor.

Balkanlardaki sıcaklık bir süre daha devam ederek yeni Avrupa’nın haritasının çizilmesi zaman alacak, yüzyıllar öncesinin etnik ve dini ayrışımları yeniden depreşerek yeni oluşan genç devletler bağımsızlıklarını ilan etseler de ulusal birlik sancısı içersinde olacaklardır.

Avrupa, Birleşik Avrupa ideali yolunda AB şemsiyesi altına eski Doğu Avrupa ülkelerini alırken Balkanlardaki durumun netleşmesini bekliyor.

Avrupa Fikri Ve Gelişmeler

I. Dünya Savaşı sonrası XX yy. ilk çeyreğinde Barışı gerçekleştirmek, sürekli kılmak adına uluslararası arenada “Milletler Cemiyeti” ilk örgütlenmedir. II. Dünya Savaşı sonrası ‘Birleşmiş Milletler’in (BM) oluşturulmasına çekirdek teşkil edecektir.

II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa I. Dünya Savaşının da yaşandığı ana kıta olduğundan 3. bir Dünya Savaşını yaşamamak için arayışlar içine savaş biter bitmez girer. Asker, Diplomat, Siyasiler, Aydınların farklı görüş ve yorumları alınır.

Birleşik Avrupa Düşüncesi gerçi çok eskilere uzanır. Avrupa da Ulus Devletlerin ortaya çıkması ile kesişir. Birbirleriyle kıyasıya savaşan Avrupa Devletleri savaş sonucu imzaladıkları Barış Antlaşmalarında “Birlik” veya “Federasyon” düşüncesini vurgulamışlar, gündeme getirmişler.

Napolyon’un savaşarak birleştirme çabaları, sonraları Barış içerisinde birlik oluşturma çabalarına dönüşür.

Ünlü Alman düşünür Kant “Avrupa Birleşik Devletleri” düşüncesini 17. yüzyılda ortaya atınca diğer düşünürlerde zamanla bu düşünceyi benimseyerek, geliştirmişler.

Ünlü Fransız yazar Victor Hugo’da Avrupa Birliği konusunda; “ABD nasıl yeni bir dünyayı taçlandırdıysa,  bir gün gelecek Avrupa Birleşik Devletleri’de Eski Dünyayı süsleyecektir. İster benimsensin, ister reddedilsin, birlik düşüncesi hiç durmadan yakılıp-yıkılan, kasılıp-kavrulan bir kıtanın Bin yıllık hülyası olarak her zaman varlığını sürdürmektedir.”

Felaketten başka bir şey getirmeyen çatışma ve rekabetler bugün artık intihar demektir. Tüm bunlar ve yüzyılın ilk yarısının kanlı anlaşmazlıkları, bunların getirdiği felaketler Avrupa’nın hem ekonomik, hem siyasi alanda (planda) yeni bir coğrafi modele göre yeniden düzenlenmesi fikrini gündeme getirmiştir. (5)

20. yüzyılın ortalarında Avrupa Birliğinin oluşumunda Jean Monnet (Fransa planlama teşkilatı Başkanı), Robert Schuman (Fransa dış işleri başkanı), yanında Konrad Adenauer, Carlo Sfersa, Henri Spaak, Winston Churchill, De Gaulle emeği geçen devlet adamlarıdır.

Avrupa’da birlik yaratma düşüncesi II. Dünya Savaşı sonrası daha da ciddiyet kazanacaktır. Churchill, ABD Kurulma önerisini çağrıya dönüştürüp “Hedef Avrupa Birleşik Devletleri” diyerek can alıcı noktayı işaret eder.

Bu çağrının üzerine en önemli girişim Fransa Planlama Teşkilatı Başkanı Jean Monnet’ten gelir. Monnet, Savaş sonrası Avrupa bütünlüğü için Almanya’nın dışlanması yerine Avrupa içinde asimile edilmesini öngörür. (6)

Avrupa Birliğinin oluşturulmasında fikir babalığı yapan Monnet, “Savaşları, korkuyu, sefaleti, önlemek için birleşmenin ülkeler arasında koalisyon yerine halklar arası birlikteliğin sağlanması gerektiğini” vurgulayarak, Savaş sonrası geliştirilen birlik kurma deneylerinden yararlanarak AKÇT’nin kurulma projesini geliştirir. (7)

Bu projeyi Fransa Dışişleri Bakanı R.Schuman uygulamaya geçiren adımları atar. Savaşlara sebep olan Kömür ve Çelik sektöründe birlikteliğin sağlanması için 6 Batı Avrupa ülkesi (Belçika-Hollanda-Lüksemburg-İtalya-Almanya-Fransa) bir araya gelerek “Schuman Planı” çerçevesinde görüşmeler başlatılır. (8)

Robert Schuman tarafından Avrupa Federasyonu fikri ortaya atılıyor. Fransızların De Gaulle‘ci bakışı “Atlantik’ten-Urallara” uzanan Avrupa düşüncesi ile farklılık yaratınca İngilizlerin tutumu sonucu ekonomik birliktelik öne çıkıyor. (9)

Churchill, Monnet ve Schuman tarafından ortaya atılan Siyasi birliktelik yerini ekonomik birliktelik düşüncesine bırakarak Ekonomik Birliğin gecikmeden bir an önce gerçekleştirilmesi için kolları sıvanıyor.  Daha fazla zaman kaybetmeden, geç kalmak yerine bir şeyleri azda olsa gerçekleştirmek düşüncesi uygulamaya konuluyor.

 Sonuç; Birleşik Avrupa’ya Giden Yol

1950’li yılların başında oluşturulan Avrupa Kömür ve Çelik Birliğine 1950’li yılların sonuna doğru Roma Antlaşması ile AET ve AAET olarak iki oluşum daha eklenmiş, 1965 Brüksel Antlaşması ile bu üçlü oluşum AT olarak şekillenerek, 1960’lı yılların sonuna doğru aralarında Gümrük Birliği oluşturmuşlar, 1970’li yılların sonuna doğru hızı kesilen ve ekonomik yapıları uyumlu hale getirilmeye çalışılan girişimler, 1980’li yılların ortalarına doğru İç Pazar, Ekonomik ve Siyasi birlik aşamasını görüşü çerçevesinde odaklaşan yeni bir atılım aşamasından sonra Avrupa Tek Senedini imzalayarak 90’lı yılların başlarında yapılan Maastricht Antlaşması ile Avrupa Birliği resmen gerçekleştiriliyor. 2000’li yıllarda yeni katılımlar sonrası (2004 yılında üye sayısı 25’e ulaşmıştır.)  Birleşik Avrupa Devletleri’ne (BAD) doğru yol almıştır. (10)

Uygarlıkların beşiği olma yanında; İngilizlerin, İspanyolların, İtalyanların, Fransızların kıtalar ötesi sömürgelerine uygulamış oldukları eziyetler unutulmaya yüz tutarken Almanlar kıta içersinde Yahudi soykırımı ile tüm dünyayı Avrupa’ya kilitler. Barbarlıklara, vahşete ve de soykırımlara ev sahipliği yapan eski kıta 21.yy’a girerken Soğuk Savaş sonrası duvarların kalkmasıyla Doğu Avrupa’ya kucak açarak Birliğin sınırlarını geniş tutmakta sakınca görmemiştir. İsviçre ve Norveç’in harita içersinde olmasına rağmen birliğe aday olmamaları istisna olarak kalmaya devam edecek midir? 1963 yılındaki Ankara anlaşması ile birliğe üyelik için adım atan Türkiye’nin -3 Ekim 2005 itibariyle Müzakere Süreci ucu açık olarak Tarama süreci başlatılsa da- üyelik süreci uzarken hiç ortada olmayan devletler birliğe üye olmuş, olmaya da devam edilmektedir. Bu noktada ‘Avrupa ve Avrupalı’ tanımlamasının sınırları ne kadar esnetilebilecektir. Türkiye’nin coğrafi konumu yanında yapısal –siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik- konumu da ‘özel statü’ perspektifinde ele alınmaya-tartışılmaya, ‘ucu açık’ olarak devam edecektir. Bulgaristan ve Romanya’nın 2007’deki üyeliklerini Hırvatistan ve Makedonya takip edecektir. Sonrasında, oluşumlarını yeni tamamlayan Doğu bloğu ve Balkan ülkelerini de şemsiyesi altına alarak Birleşik Avrupa kıtası perdesini kapatacaktır.

Bence Avrupa’nın en önemli yanı; Kısır döngülerden arınmış, üretici ve yaratıcılığı birleştirerek geleceğe yönelik hedefler belirleyip yaşama geçirmesidir.

Büyük Avrupa İdeali bunu öngörmektedir. Bu idealin sonuçlanmasına tarih olarak yakınlaşılmasına rağmen yeni tartışmalar (AB Anayasası, Bütçe ve Avrupa sınırı konuları) ayrışmaya-çatırdamaya dönüşmeden düğün gerçekleşerek bir başka yüzyıla ötelenmesi önlenebilecek midir? (Ankara / 2006)

Remzi KOÇÖZ

Kaynakça:  

 (1) AXİS 2000 Büyük Ansiklopedi, Cilt–2, Milliyet/Hachette yayınları, s.66-73

 (2) AXİS 2000 age., Cilt-10, s.226-228

 (3) AXİS 2000 age., Cilt-10, s.228-230

 (4) AXİS 2000 age., Cilt-10, s.230-232

 (5) AXİS 2000, age., Cilt-2, s.63

 (6) KARLUK, Rıdvan, Avrupa Birliği ve Türkiye, Anadolu Üniversitesi Basımevi, Eskişehir 1996, 4.baskı, s.38.

 (7) KARLUK, Rıdvan, age., s.39

 (8) KARLUK, Rıdvan, age., s.39

 (9) AXİS 2000, age., Cilt-2, s.75

(10) KOÇÖZ, Remzi, “Türkiye Avrupalı Olma Yolunda..! (Mı ?)”, Çağın Polisi Dergisi, Sayı 12, Ankara, Aralık 2002 

Hiç yorum yok:

Bu sitede yayınlanan her türlü ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, her tür fikri mülkiyet hakkı , tarafıma aittir.
Kaynak götermeden kullanılamaz